6 Ağustos 1942 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 13

6 Ağustos 1942 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Haydutlar — 137 inci sahifeden devam — Sonra tablayı yanındaki ince bıyıklı beyaz çuha pantalonlu 68 rışın adama verdi, Şişe boşaldı. Bir başkası yerini aldı. Genç adamlar ve kadınlar el- lerini birbirinin omuzuna koyarak hora da teptiler. Bir gece evvelki korkulu havadan eser kalmamıştı. Bir şişe daha geldi. O da sıra- sını s&vdı ve boşaldı. Sonra genç kadınlardan üçü şo- 86 boyundaki köy meyhanesine tzu- İka almıya gittiler. Köy muhtarının oğlu Mişu tür- . kü söylemeye başladı. Karşısındaki © harikulâde sarışın Bukovinalı kı- za mütemâdiyen göz, ağız işâreb- leri yapıyor ve hora tepmek için onu kolundan yakalayıp yerinden fırlıyordu. Magdalena, Mişu ile sarışın kı- zın birbir ardından dışarı çıktıkla- rını başıyla Mahmut'a anlattı. Sonra, keudi de çıktı... Mahmut ta peşinden.., ..(Gelen diğer gişeler de boşal. mış, ihbiyar, genç, kadın ve erkek hepsi sarhoş olmuştu. Köylüler, Mahmut'la gayet samimi olmuşlar, iki de bir kadın veya erkek, genç ve ihtiyor onu elinden tutarak sir- ba (1) oynamaya icbâr ediyorlardı. Şişeler, artık kadehsiz olarak dönüp dolaşip Mahmut'un eline sonra da ağzina geliyordu. Sırasıy- le herkesin içtiği şişeye o da ağzı- nı dayıyor ve nefes aldığı kadar çekiyordu. İnceli - kalınlı, kadınlı. erkekli herbirinin ağzından bir lâf, bir şa- ka çıkıyor ve sonra afzu dolu an- laşılmayan kahkahalar fırlıyordu. Gecenin geç saatinde yorgunluk, samimiyeti yendi, herkes sendeli- ye -sendeliye evine doğru yürüdü. Mahmut'un, koluna girip onun- la bir hayli yürüyen şaşı gözlü kız onu, öpmeden ayrılamadı. . Genç adam kıza seslendi: — Magdalena, se - ni her va -kit bek-le.rim.., Ve kızın şuur dolu cevabı geldi: — Sestl... Duymasınlar!.. Mahmut karanlık yolda, salla- narak cevap verdi: — Duymasınlar! Pe-ki1,.. Duy- masınlar | Evine doğru yürürken ağzının bir köşesine bir türkü takıldı; (4) Biri nevi hors oyunu işâretiyle “Üarın“da, söyleyin babacığıma. “Evini, barkını satsında.... Aklı buradan Kadri efendiye kaydı. Kadri efendi ne iyi adamdı, bu türküyü nekadar da samimi söy- lüyordu... Evet... Fakat, onu huy- dutlar dut ağacına bağlamışlardı. Haydutlar ! Mahmut'un, son yirmi dört sa- atlik fgola bir resmi geçit yaparak bütün teferrüatiyle, önünden geçti. Birden elini cebine saldırdı ve «Haydutlar! Alçaklar!» diye bağıra- rak tabancayı çıkardı ve bir öteye - bir beriye steş etmiye koyuldu.., .. Bütün köpekler feryâda baş- lamış köylüler de endişe ile yatak- larından fırlamışlardı. Başçavuş Kapra, Mahmut'un omuzundan tutarak, silkti: — Ne oldu, muallim efendi! Mahmut, mütemâdiyen: — Haydutlar ! Alçaklar! diye bağırıyordu. Kapra, sordu: — Hangi haydutlar! Nerede Mahmut'un bir ân aklı başına geldi ve tabaucalı eliyle Omurca semtini göstererek: — Bu tarafta! Nah! Namns- suzlar! Haydutlar! Cânileri diye bağırdı. Başçavuş Kapra, peşindeki üç jandarmaya bir gece evvelki gibi kumanda verdi: — Marş! Sesi, hâlâ kısıktı. Köyün üç jandarması başların- da başçavuş Kapra olmak üzere, atlarını dört nala Omurcaya doğru sürdüler... Mahmut yerinde durdu ve güldü... Kahkahalarla... Cavit YAMAÇ o San'at ve edebiyat — 1381ncı sahefeden devam — merakla, bağırarak, rünmektedir. Hülâsa nahiv kaide- leri uğrunda uslüb ve ifade feda edilmek istenmiyor ama ifrata çıkıldığına şüphe yok. Bizim yeni yetiğen gençlerimizde bu hastalığa tutulmuşlardır. Hele onların, ken- di dillerinin gramer ve nahvini iyice bilmediklerinden, yabancı dillerdeki cümle inşa şekillerini taklit ederek canım tiirkçemizi berbat ettiklerine acımamak miüm- kün değil. 6) Bu yeni edebiyatta, eski şaheserler çapında uzun ömürlü edebi mahsüller görülmüyor. Biz kat'i hüküm veremeyiz, bunu biz- den sonra gelecek uesiller doğru olarak yapabilir. Fakat bugün için görünüşte manzara budur, T) Kari kitlesi büyümüş ve genişlemiştir. Fakat intellectuel zümrenin beğendiği yüksek ede- biyat, şiir ve dram ile orta sınıfın hoşuna giden edebiyat arasında, düne nisbetle daha derin bir uçn- rum açılmıştır. Edebi ceryanların durmadan değişmeside nesiller arasında başka bir uçurum açmış- tır. Bu her devirde böyle olmuş- tur. Fakat bugünkü kadar açık ve kısa fasılalarla deği), Konuşmalar — 139 inci sayıfadan devam — Bunlardan bilhassa (Sulara dalan gözler) de safi şiire bir derece daha yaklaştığımı sanıyorum. Maamafih dağınık mecmualarda intişar ede. rek henüz kitap haline konulmamış birtakım manzumelerim de var ki, asıl onları neşrettiğim gün, belki, daha mütekâmil bir eser ve bir li- sanla gayemi tahakkuk ettirmiş olacağım. Bu arada, BAYKUŞ'tan sonra yazdığım İLK ŞAİR isimli dört perdelik mahsulim için de iki söz söylemek isterim. Oynanmış olan, çünkü pek feerik dekorlara ihtiyaç gösteren bu aruzla yazılmış piye- sim, benim masal vadisinde kendi- mi boşaltışımdır ve ancak ondan sonradır ki asıl hayata dönebilmi- şimdir. Nasıl ki SÖNEN KANDİL- LER isimli hece ile ilk yazdığım piyes, hakiki hayattan alınmış bir aşk ve cemiyet tahlilidir. NEDİM piyesimde bile, tarihi bir devir içinde yaşamış şair Nedimi yeni bir görüşle canlandırmağa, ON YILIN DESTANI' nda Cumhuriyet ve İn- kılâp Türkiyesini tablo tablo çiz- meğe çalışmıştım. Bn son yazmış olduğum HAYALET isimli onbir tabloluk manzum ve yine heceile yazılmış piyesime gelince, tamami- le psikanalizm tahlili yapan ve ms- razi ruhiyatı ilgilendiren Hepri — Devamı var — 143 — Servetifünun — 2398

Bu sayıdan diğer sayfalar: