5 Kasım 1942 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 4

5 Kasım 1942 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

KOZ ORTASINDA a > | İKİ Ham maddesi söz olan edebi- yatın zaman zaman portresi de- Kişmektedir. Omiros zamanında yüzünün hatları bugünkünden baş- ka türlüdür. Dentede gözünün içinde parlayan ışıklar, Balzakın devrindeki parıltılara benzemez. Dahs birçok misaller bulabilirsiniz. Tarihi dekoru içinde edebiyat eserleri birbirinden ruhea ve vü- ontça ayrı hatta birbirini inkâr eden, birbirini tanımıyan güzel- liklerin yekünudur denebilir. Bu ayrılıkları, bu tezatları Dasıl izah etmeli? Bu vucut ve ruh ayrılışlarını çegniiendiren iki kuv- vet, ilk san'at eserinden biri İn- #anlara hükmetmektedir. Bu kuv- vetilerden biri insanın kafasındaki fikir dünyasından, öteki zekânın tabiata hükmetmek, tabiata inti- bak etmek için yarattığı vasıta lardan geliyor. Biri içeriden dışa- rıya, öteki dışardan içeriye doğru hilkmederek edebiyatı birbirinden farklı hatta zaman zaman birbiri- ni inkâr eden şekillere sokuyor. Bdebiyat insan düşüncesinin elin- de az mı ruh değiştirdi, insan kafasında fikir denen ışığı tanı- dıkça, ve hayatı bu ışık altında görmeğe mecbur oldukçâ, edebiyat, fikirden uzak yaşamaya imkân bulamadı. Şiirin en Ağustostik devirlerin- de bile insan kafasının hayatı izah eden bir mantıkı, bir fikir sistemi mevcut olmuştur. Ba mistik devirlerde bile in- sanlar en mantıksız hükümleri mantık çerçevesi içine sokmuşlar, eu anlaşılmaz bükümleri bir fikir sistemi ile ifade etmişlerdir. İlk mistikler izah ettikleri da- valan vuzahla anlattıklarına keni- diler, çünkü onların isah ettikleri geyleri bir başka cemiyette man- tıkı vardı. Mantik o cemiyetin malı idi, fakat izah tarzları bir başka cemiyetten kelıp halinde bir başka cemiyete nakledildiği halde mantıkı nakledilememiş böylece meitiklik anlaşmazlıkla, mantıkaız- lıkla bergber telâkki edilmiştir. “290 — Servetifünun — 2411 EDEBİYAT Yazan : Sadri ERTEM ği Pitagorun adedleri, riyazi mef- humları Mısırda mistik değildi. Yu: ngnistana geldiği zaman o esrarlı bir hüvviyet kazandı. Asürde yıl- dızlar, ve gök yüzü hiç mistik de- gildi. Asürün bilgileri Asürün man- tıka an'ana olmayan cemiyetlere ithalât emtiası halinde götürüldü- gü zaman miatikleşti. Asurlu için yıldızların ve göğün mistik tarafı yoktu (aksad istiklik üzerin- de durmak, onun tarihini yapmak değildir. Fikrin insan hayatında daima bir ışık, önde açılan yolu aydınlatan bir fener vazifesini gördüğünü söylemektir, İnsan kafasındaki ışık, midesi gibi, ciğerleri gibi bünyesine dahil olan bir parçadır. İnsanı onsuz tarif etmek mümkün müdür? uzun zamau insanın dışında ilâhlardan kopmuş bir kıvılcım şeklinde ta- savvur edilen fikirinsanın midesiu- den ziyade hayatı ve san'at anlayışı üzerinde tesir yapmış tır. İnsan fikri ister ilâhi, ister metafizik, ister ilim çeşnisi taşısın hepsi edebiyatın oruhu üzerine ayrı ayrı damgalar vurmuştur. Siz hiç iptidailerin ilâhilerini dinlediniz mi ! Bu ilâhilerde yalnız Gelecek sayıda : sürtük Bu yeni türk filminin tenkidi ti PROMETE ve Selim Nüzhet- GERÇEK yanık bir ruh değil, bir fikir sie- temi, bir kâinat görüşü, bir hayat izah tarzı vardır, Missisipi nebri- Din kenarına geçip, mahsulünün bereketli olmasını kuşun mukaddes ötügünü elindeki tütün dalının ışığı altında dinlemekle temin edeceğine iman eden kırmızı derili yanınds- kine < - bak suyun ruhu uçuyor? dediği vakit hiç bir zaman bir fantazi yaptığına, bir espri yarat- tığına, kani değildir. O, bizim «Su oksijenle idrojenden mürekkeptir» hükmümüze benzeyen bir izah yaptığına inanır. Evvelâ fikrin haki- kate uyup uymaması bakımından bugünkü insandan ayrılır, arada bir tezat farkı değil, bir miktar, ve derece farkı vardır. Fikrin hakikata intibakındaki derece farkları devir - devir, ede- biyatın ruhu üzerinde müessir ol- masını ve birbirini inkâr eden nice eserlerin doğmasına sebep olmuş- tur. Yunan Tabiat filozofların 8lı- nız, orada san'at buğün ilmin hell- ettiği ve statik bir hale koy- duğu maddenin çiiri ile doludur. Bugün tabiat önünde böyle bir his duymaya imkân yoktur, çünkü o devirde fikrin maddeyi bugünkü insan kafasının izah tarzını uygun şekilde mütalâa etmesine imkân yoktu. Lâ&boratuvarsiz, aletsiz müsbet ilim yapmaya imkân yoktu. Fakat insanın tabiat ve madde hakkında kat'i hükümler vermeğe ihtiyacı vardır. Yarı ilâhi, yarı sanstkârane bir eda ile edebiyat maddenin üzerine bir'ışık gibi uzandı. İnsan fikrinin tekâmül halka- larını atlayınız. Meselâ 17 inci asıra geliniz artık (maddelerin izahından kurtulmuş, san'at onu geride bırakmış, yeni bir meseleye, yeni davaya meş'sle vazifesini görmeğe başlamıştır. Artık biyo- lojik meseleler hakkında bir hü- küm vermek lâzımdır. Çünkü ki- lisenin bayat ve ölüm hakkındaki hükümleri aklı susturamamaktadır. - Devamı gelecek sayıda -

Bu sayıdan diğer sayfalar: