29 Ağustos 1931 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

29 Ağustos 1931 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

! SON POSTA LDAN ŞD MN Öyle Bir Efsane Ki Uydurma Olduğu Türkistanda — Aşkabat — 79 — Görülüyor ki “Ümmüderya,, Türkistanın âdeta can dama- rıdır. Bu nehir membamı(Pamir)in | yüksek — şahikalarından alır, Kerki kalesine kadar Efgan ile Bubhara hizmetini görür, sonra Tür- kistan ile Buharayı solda br- rakarak Aral denizine dökü- lür. Uzunluğu 2660 kilomet- redir, genişliği bir ile dört kilometre —arasında — tehalüf eder, akışı çok seri ve serttir. Suyu bulanık görünür, fakat lezzetli ve hâzımdır. * Vapurda yapılacak birşey yoktu. Kumsal veya taşlık arasında ufka doğru uzanan sahili seyretmekle, arasıra da musahabeyle vakit geçiriyor, yekdiğerimize mütekabilen hi- kâye anlatıyorduk. Aramızda Rus heyeti azasından “ Vi- lâdmir ,, isminde bir zat vardı. Hiyve — Türkmenleri Arasında uzun müddet yaşa- mış ve dillerini öğrenmişti. Bize garip görünen Türkçesi ile o havalide hüküm süren efsanelerden birini nakletti: Bu uydurma efsaneye göre Hazreti Ali küffar ile gaza için | buraya kadar gelmiş, altında “Düldül, —ismindeki meşhur atı varmış. Karşısına nehir çıkmış, fakat hayvan bir sıç- radığı gibi nehrin bir sahili den diğerine atlamış. Vilâdmir bu hikâyeyi an- latırken sahile yakın geçiyor- duk: — Dikkatle bakarsanız gö- rürsünüz, dedi hayvanın ayak izleri —el'an görünmektedir. Baktım, fakat sahile değil, Vilâdmir Efendinin — yüzüne baktım. O da gülüyordu: — Eğer Emmüderya Tür- kistandan değil, fakat Basra | taraflarından — geçseydi bu hikâyeyi — uyduranlar - biraz daha makul hareket - etmiş olurlardı, dedim. Unutmadan — kaydedeyim : Düldülün — atladığı söylenen mesafe takriben iki yüz metre kadardı. . * Nisanın ilk günü “Fetrek,, hizalarına gelmiştik. Burada wapurun kuma saplanmasından istifade ederek mülâzim Nu- Hemen YAZAN: M. arasında hudut | Anlaşılıyor... KÂZIM istasiyonu ketin iç tarafına giderek | serdar( Cüneyid ) i bulmak ve geldiğimizi bildirmekti, Elle- rine bir de mektup verdim. ertesi sabah erkenden Petro Aleksandrovsk iskelesine var- dık. Burada bizden evvel gelmiş — bir asker vapuru vardı. — İçinde bulununlar bizim vapuru görür görmez koşuştular: — Yaralı var mı? Diye s0- ruyorlardı. Bu sualin sebebi- ni öğrenmekte gecikmedik: Meğer bu asker “Fetnek,, civarından geçerken dört bin bin kişilik bir Türkmen kuv- vetinin taarruzuna maruz kal- mış, kumandanları vahim su- rette yaralanmış, bir kaçı ölmüş, birkaçı mecruh düş- müş, asker karaya çıkmış, civardeki Türkmen köyünü topla yakmış... * Fena halde canım sıkıldı. Ben bu askerin gönderilece- gini daha yolda iken haber Palmış, bu fikirden vazgeçil- mesini tavsiye etmiştim. Fa- kat anlaşılıyorki tavsiyelerim dinlenmemişti. | — Burada fena bir haber da- ha aldım: Bir müddet evvel vaziyeti tetkik etmesi için (Hive) ye gönderdiğim Meh- met Ali Ef. yolda genç bir Hiveli ile tanışmış, bu genç (Hiyve) li Serdar (Cüneyt) için tavassutta — bulunmasını Mehmet Ali Efendiden rica etmiş, Mehmet Ali Efendi böyle işlere karışamıyacağını söyleyince adam kızmış, Rus erkânı harbiyesine — giderek Mehmet Ali Eendiyi propa- ganda memuru olmakla itham etmiş, Rus erkânı harbiyesi de Mehmet Ali Efendiyi tu- tarak tahtelhifz (Taşkent) « iade etmiş.. Görüyorsunuzya — komünist | idaresi idaresizlik içinde bu- calamakta, hiç lüzumu yok- ken başına dert üstüne dert almakta idi. Evvelâ İngiliz cephesine, sonra Çar taraftarlarına, daha sonra da Moskova yolu üze- rinde Kazak ordusuna karşı uğraşmakta olmasına rağmen diğer taraftan Ermeniler ile birleşerek (Hokant ) ta bir katlikm yapmış, Fazla olarak | tarafından mahküm imiş, affi | ÂYE Bu Sütunda Hergün Muharriri: Server Bedi ESKİ BİR AŞK Nedime giyindi, süslendi, makiyajını yaptı ve salona geçerek bir koltuğa ilişti. Yalnızdı. Arkadaşlarını bek- liyordu. O gün, yirmi kişilik bir grupla, Marmarada bir kotra gezintisi yapacaklardı. Kol saatine baktı. Sekize on var. Yarım saat kadar bekle- meli. Zile bastı ve hizmetçiye gazeteyi getirtti. Her vakitki gibi evvelâ s- nema sayıfasını gözden geçi- riyordu. Sıkıldı. Birşey bek- lerken bu bile ona alâka ver- miyordu. Sayıfayı çevirdi. İnti- harlar. Nedime, kendini öldü- renlerin feci sergüzeştlerine daima — ehemmiyet — verirdi; çünkü, o da, vaktile kendini bir kere öldürmek istemişti. Bundan başka, hangi insan ölüme ehemmiyet — vermez? Varacağımız en son istasiyonu daima göz önünde tutan yol- cularız. O gün de gazetede iki intihar haberi vardı. Biri uzunca yazılmıştı. Nedime ilk satırları okurken gözlerini bir- denbire açtı. Yanlış mı görlü- yordu? Hayır?: Fadıl Şükrü. Fa..dıl Şük..rü. İlk satırlardan | ölüp ölmediği anlaşılmıyordu. Kalbi çarparak son satırlara baktı: “Cenazesi, bugün...,, Gazeteyi elinden bıraktı. Kalbi okadar çarpıyordu ki intiharın teferrttatını okuya- madı. Ayağa kalktı. Fakat başı dönüyordu. Pencerenin yanına gitti, camı açtı, bir sandalyaya oturdu ve dir- seğini pencerenin mermerine dayıyarak düşünmiye başladı. Fadıl'la altı sene sevişmişlerdi. Bu aşk, en şiddetli his kavgaları ha- linde, iki sene sürdü. Ne evlenebiliyor, ne ayrılabiliyor- lardı. — Evlenmelerine — mânl olan şey, ikisinin de biribir- lerine ve kendi kendilerine emniyetsilikleriydi. Evlenirler- | se önüne geçilmez bir haile- | den korkuyorlardı. Çok duy- gular ve çok kuruntulu insan- İar, aşkta, bu haile korkusu- nu - bilirler. Hızla kapanan bir kapı bomba tesiri yapar. Kaç defa, biribirlerine gü- cenmeden ayrılmayı denedi- ler, muvaffak olamadılar. Biri mutlaka öbürünü arıyor, bulu- yor ve daima sevinçle karşı- İamıyordu. Bir tek ateşten gömleği giymiş iki vücut gibiy- diler. Bu cehennemi İibası yırtıp atmak için birlikte intiharı düşündüler. Olmadı. | İkisi ayrı ayrı intihara da teşab- büs etmişlerdi. Biribirlerinin haberi yoktu. İkisi de mucize kabilinden kurtuldular. Bunun üzerine iki tarafın ailesi de araya girdi. Nedi- meyi — Fadıl'la görüşmekten | menettiler. Seneler geçti. Ne- dime unutmıya başlamıştı. Fa- kat öteki?.. Hiç kimse Fadı- hn içini anlıyamıyordu. O da unutmuş muydu? Öyle görü- nüyordu. Çünkü muvazenesini kaybetmemişti. Bankaya eski- sinden daha muntazam ,gidip geliyordu, daha çok çalışıyor- du, kendisini ümitsiz neşelere veya eğlencelere vermemişti. Hatta Nedime bile Fadılı kendisi gibi zannediyor ve en şiddetli ihtirasların geçici ol- duğunu düşünü;_mn:lıı. ü | lemiştir. evvel | ne aldı. İntiharın sebebini arıyordu. Şu satırları okudu: *“Bıratığı mektupta intiharın sebebini iki kelimede hulâsa ediyor: Eski bir aşk.,, Nedimenin arkadaşları kah- kahalarla içeri girdiler: — Hazır mısın? Bravo l.. Dediler. Hiç birinin hâdiseden ba- beri yoktu. Nedime bir ân düşündü, hiç birşey söyleme- miye karar verdi: — Hazırım, dedi. Çıktılar. Nedime, otomobil- de, sahilde, kotrada, kendi kendine: “Ben yaşıyacağım!,, de, Fazılın tam kara toprağa girdiği dakikada, — Nedime, kotranın ucunda, ılık bir rüz- gârla dalgalanan beyaz elbi- selerile, güneşin karşısında, parıl parıl yanan gençliğinin zaferini ilân ediyor, her za- mankinden daha neşeli kah- kahalar atıyordu. Hergün Yeni Cereyan Taraftarları Ne İstiyorlar? ( Baş tarafı 3 üncü sayfada | ka memleketlere benzemiyen bir hususiyet arzediyor. Türkiye ötedenberi devlet- çi bir memlekettir. Türk hal- kı ötedenberi herşeyini hü- kümetten ve devletten bek- Garpte — devletin günden güne takabbül ettiği işler, bizde çoktanberi hü- kümetin elindedir. Zaten bü- tün dünyanın gitmekte oldu- 81 geçmiş nazariye ve pren- | sipler üzerinde vakit kaybet- menin manası var mıdır? İşte size buğday meselesi. Bugün en liberal, en demok- rat ve en endividüalist mem- leketlerde bile buğday mese- lesi bir devlet meselesi ol- muştur. Her memleket buğ- day işini kendi eline almış ve bunu fertlere bırakmayı mah- zurlu görmüştür. Bu böyle olduğu halde biz buğday meselesini köylünün kendisine — bırakabilir miyiz ? Bu meseleyi kredi koopera- tiflerile — halledebilir. miyiz ? Köylüyü kendi kara toprağı ve nankör aletile başbaşa bırakmak doğru mudür - ve mümkün müdür? Bu memle- ketin en büyük kuvveti köy- lüdür. Onu serbest bıraka- mazsak ve köylü meselesi | ziraat —meselesi ferdi bir iş olmaktan çıkıp bir devlet meselesi oluyorsa, artık biz liberalizm veya mutedil dev- letçilik yapacağız diye ısrar edebilir miyiz? Bizde fertlerin, vatandaşla- rın yapamadığı işleri devletin yapması — lâzımdır. Devlet, memleketin —bütün istihsal, hâkim olmalıdır. Devlet, de- mirden bir el gibi, memleketi kolundan tutup ileriye doğru götürmeli ve iktısadi hayatın telkinini yapıyordu ; ve belki | | gartları aşağıya yazılmıştırı | gu bir yolu bırakarak, moda- | nakil ve istihlâk vasıtalarına | Mektebinizi Seçmed * * j Sorunuz, İzahat | Son Posta Karilerin Mektep Mü İçin Kendilerine Delâlet E Çocuğunuzu hangi mektebe vermek sene tahsilinizi ikmal etmek üzere han; istiyorsunuz ? Gazetemiz gençlere ve € etmek Üzere bütün —mektepler hal malümatı vermiye amadedir. Mektebir vel bize sorunuz ve girmek istediğiniz bizden malümat isteyiniz. Yalnız cevap için ( 6 ) kuruşluk posta unutmayınız. v 7 — Taliş dıktan — sonr usulü — daires gibi Noterlikt hüt senedi ve 9 — Taşrı benin yol m hp alındıkta verilecek ve kadar yemek tepçe temin « Taşradan masrafıarına hareket ettiğ | Orman mekte hareket — ettiğ vesikayı beral lidirler. Darüşşafaka Düzcede Kemal Efendiye; Darüşşefaka hakkında —malü- | matı havi 9 ağustos tarihli nüs- | hamız — adresinize gönderilmiştir. | Fakat bu asene Darüşşafakaya girmek —için geç — kaldığınını sanıyoruz. * Yüksek Orman Mektebi Konya, Doğan Beyde Yusuf Ziya Boye: Yüksek Orman mektebinin İstanbulda Boğaziçinde, Bü- yükderede Bahçeküyündedir. Tah- sil müddeti üç sene “Altı sömes- ter , dir. Leyli ve meecanidir. Talebenin her türlü — ihtiyacı temin — olunur. Mektebi ikmal edenler Orman Mühendizi diplo- masını alırlar. 1 — Taliplerin Türkiye Cüm- buriyeti tebaasından olmaları, Hava Ma İzmirde " A, S. Tayyareci | Makinist M | Tâzımdır. Havı binin kayit v havi 24 ağustı adresinize gö 2 — Yaşlarının 18 den aşağı ve 25 ten yukarı olmaması, 3 .— Tam devreli lise mezunu, yahut ©o derece tahsilde bulun- dukları Maarif Vekâletince tastikli lise ve muadili şahadetnameli olmaları. A —İyi ahlâklı olduğu ve hiçbir güna cezaya çarpılacak İş ve hareketlerde bulunmadığını beyan eden ve mahalli zabıta- sınca tasdikli olan İhtiyar Heyeti mazbatasına malik olmaları, 5— Her türlü hastalıktan salim bilhassa görme, duyma ve söy- leme uzuvları tam ve doktor raporu almaları lâzımdır. 6 — Talipler yukarda yazılı | vesikaları, en son mektep şaha- detnamesini — hüviyet cüzdanını aşı kâğıdımı İstanbulda Yüksek Orman — Mektebi Rektörlüğüne yazdıkları bir istidaya iliştirerek mektebe, yahut — bulundukları | mahallerin Orman müdürlükle- rine ve yobut en büyük mülkiye | memuriyetlerine nihayet 1 Teş- *931 tarihine — kadar Taraklı n kebir mahal nulu Emin! Çocukların bitirmedikçe ş leyii meccani rin evvelâ ilki nızda yaptı liselerden bir çalışırsınız. Fransızca Denizlide £ Fransızcayı rinden — hiçbl: surette Öğren orta mektebi sunuz, bir girmenizde m: bir mektepte veya İzmirde sız mektebi «i Resminizi Bize Gön * * Size Tabiatiniz_i vSöyl Sadettin rinlevvel verirler. Basri Ef. | â Ataklık ve a- * tılganlık gös- “ termez. Daha Ö ziyade çekin- gen ve say- 5| gilidir. Müa- —| melâlında uy- sallığa müte- mayildir. Eğ- lenceden geri kalmaz. bu suretle koruyabiliriz. ,, Bu gençlerin istediklerini bir kelime ile hulâsa ve ifa- de etmek lâzım gelirse, buna “ Devlet Sosyalizmi ,, diye- biliriz. Yalnız aldanmıyalım. Bu gençler komlnist değildirler. Bilâkis komünizmin en şid- detli düşmanıdırlar ve kuv-

Bu sayıdan diğer sayfalar: