7 Eylül 1931 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

7 Eylül 1931 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA İSTANBULDAN NİŞ e Ella Kadı Efendiyi İmtihan Etmek Sı- rası Şimdi Bana Gelmişti. YAZAN: M. KÂZIM idaresinde Bi Komünist Kadı EF. evini temizletmiş | ve ( Hive ) nin neslenen bü | yük hazretlerinden ( pirlerin- | d lan Celal ağır | ölme km Ortaya bir nazariye attı. İn- tarak yere serdittiği postun glizerine karşılıklı oturmuş, beni pe bekliyordu. İçeri girdiğim z2- | iman her ikisi de ayağa kak "karak beni kucakladılar. Postun etrafında saraydan irtilmiş sandalyeler vardı. ve arkadaşlarıma san- KE Rİaiyelerde yer gösterdiler. | Hal ve hatır soruldu. Der- e ken kapı açılarak içeriye bir © Sbademe girdi. Elinde mendi- İe sarılmış bir ekmek vardı. © Önüme koydu. Mendili aça- “rak ekmeği çıkardım . Bir "kenarından kopararak yük- İtikten sonra ağzıma attım. den de: — Bu adamlar Türk zabiti olduğumu el'an anlamadılarsa © yazık, diyordum ve niyet edi- | dum : — Hele sırası gelsin de bir “anlatayım, onlar da görsünler! Beklediğim sıra çabuk gel Bahis açılmıştı. Kadı Ef. | ye hitaben: — Burası asıl Türk ocağı, Türk yatağıdır, çok yerlerde aştım, fakat hiç kimse ba- MİİSa besmelei şerifenin türkçe- ; İli söylemedi. Lütfen siz , leyiniz, dedim. Kadı efem düşündü, taşındı. (Biz ez- den söylemeyiz, kitaptan turuz, dedi. Olabilir ya, Kadı efendi iyen tercümeyi tercih ede- İİSiEedi. Fakat Kuramkerimin « #heyeti oumumiyesi hakkında ge sahibi olması lâzımdı, ettim: sek suresinde “en'amte hüm, © âyetinde cenabı kın büyük nimetine mazhar folnlardan) bahis buyurulmak- tadır. Bunlar acaba kimlerdir “İki onların gittikleri yoldan iz (o emrolunmaktadır. Kuranıkerimde - bu tefsir ve teyit eden m bir ayeti kerime var e e, Efendi yine düşünce- b daldı, sonra yakında otu- ; Celâl İşana sordu: — Siz ne dersiniz İşanım; | O da: — Benim hafızamda yok, rabını verince Kadı Efendi: i kabul sek sesle bir besmele çek- | Türkistanda şüra heyeti — Bende hatırlamıyorum, dedi. Mübahase genişliyordu, üçüncü bir sual daha sordum: — Avrupada.. Darven adı- nı taşıyan bir adam çıktı. sanlar maymundan azmadır. dedi. Acaba bu adamın nazariye- sini cerhedecek bir âyet Kuranıkerimde mevcut mudur? Hakikaten dünyaya gelen ilk insan Adem babamız mıdır? Kadı Efendi yine düşünceye daldı, Nihayet Kuranıkerim- den âyet çıkarmayı şöyle bir kenara bırakarak: — Eğer insanların babası maymun olsaydı, kedinin an- mesinin de kaplan olduğunu etmek | lânımgelirdi, yekdiğerine o derece müşa- İ bihtirler, cevabını verdi. İsrar ettim: — Peki Kuranikerim diyor? — Hatırlıyamıyorum. Rollerin sırası değişmişti. Kadı Efendi beni değil, ben onu imtihan ediyordum. Fa- kat davrandı, bukündü soh- belin o şerefine o sorduğum sualleri izah etmemi istedi: — Bunlar bende ebedi bir hatıra olarak kalacaktır, dedi. | Başladım: 1 — Bağışlayıcı, esirgeyici Tanrının adile. 2 — Allahın im'am ettiği kimseler, peygamberler, sıd- dıklar, şehitler, £ salihlerdir. Mealindeki ayetleri okudum. Türkçeye tercüme ettim. Üçüncü olarak ta izaha bir sual ile başladım: — Kadı Efendi Hazretleri, dedim, gaybı Allahtan başka kimse bilir mi? — Hayır, dedi. yle ise nasıl olur da Allah meleklere “Ben yer yüzünde halifemi yaratacağım, dediği zaman melekler ağız- larını açarak: sat işliyecek ve kan dökecek kimseyi mi yaratacaksın, biz senin adını anar ve seni kutlulariz?,, gibi bir sürü itirazlarda bulunmuşlardır. Eğer melekler evvelce Ademi görselerdi ve onun kan dö- kücü, fesat çıkarıcı bir mah- lök olduğunu bilmeselerdi böyle itirazlarda O bulunmak badlerine mi düşmüştü, çünkü dünyada gaybi Allahtan baş- Sonu Ne yük Bir Felâkete Mi Gidiyoruz? | Bu Mahsul Bol Bolluğunun Olcak ? (Baş taralı 1 inci sayfada ) “ Faydalı bir felâket... Vu- kua gelen bir zelzele netice- cesinde Malezya kauçuk çift- liklerinin büyük bir kısmının ortadan kaybolduğunu karile- rimize haber vermekle mem nun oluyoruz. , “Dün. filân hükümetin ziraat nazırı bu sene mal sulünün son elli sene mahsu- lünden daha az olacağını bildirmiştir... Gibi haberler mi göreceğiz? Bence bu tezatlar bir par ça düşünmeyi icap ettirir. Bir | defa, beşeriyetin, umumi he- yetile fazla istihsal yaptığı sabit olmuş değildir. Eğer küre üzerindeki insan- lar çok iyi giyinmiş, çok iyi beslenmiş ve çokiyi eğlenmiş olsalardı, bu, doğru olabilirdi. Fakat bu, böyle midir? Bilâkis, bütün kıt'alarda ve bilhassa Asyada sefalet mıntakaları mevcut değil midir? Bazı yerlerde buğday, çav- dar, hayvan bolluğu var. Diğer yerlerde milyonlarca insan karın doyuracak kadar yiyemiyorlar. Öyle ise ne oluyor ? Bu felâketin sebepleri mü- teaddittir. Buğday gibi ban mahsuller için belki fazla istihsal vardır. Kanada, Ame- rika çiftçileri birkaç senelik, refahın verdiği cesaretle ekim! sahalarını iki, üç misline çıkarmışlardır. Kendi iaşelerini temin eden hayvan yetiştirici küçük çift- likçilikten vazgeçmişlerdir. “ Gaye, hayal, buğdaydı. Domuzsuz, tavuksuz hatta tek bir ineksiz çiftlik nadir birşey değildir. Buğday imparator”) luğu konserve eti ve isterili- ze edilmiş sütle yaşadı., Fakat şimdi buğday satıla- mayınca bu imparatorluk aç- | lıktan ölüyor. Diğer mahsüller için fazla istihsalden ziyade istihlâk te- nakusu ile itham etmek daha doğru olur. Şimdi tekrar pamuğumuza İ Amerika mes'uldür. Bal şehrinde toplanan müte- | avdet edelim; Sıkıntı veren bu mahsul, | “Sen orada fe- | | kelle harpten evvelki miktardan iki, üç misli fazla mıdır? Hayır. Ancak bir parça fazladır. Buna mukabil arzın sekenesi, senede yüzde bir nisbetinde artıyor. Bu suretle, her sene ka kimse bilmez. , Verdiğim bu cevap Kadı Ef. yi çok memnun etmişti. Derhal harpten evvel gördü- ğümüz mavi kâğıtlara sarılı şekerlerden bir kelle getir terek önümde kırdırttı ve ipek bir mendile sardırarak bana ikram etti, derhal Ce- lâl İşanda aym suretle bir şekeri ipek mendile sardırtarak Oönüme koydu. Ben bu ikramın manasını İ anlıyamamıştım, bilâhare öğ- rendim ki, (OHivede verilen manen en büyük hediye bu | imiş.. Her ne ise Kadı- nın evinden çıktım. Bir ha- deme bu şeker mendillerini yakalıyarak önümden gitmiye başladı. (Mabadı yarın) zatinde İ dokuzuncu 42. - 15) milyonluk yeni müs- tehlik hâsıl oluyor, demektir. Fakat bu sekene ihtiyaç değil, kredi fıkdanı olan memleket- lerde fazlalaşıyor. £ Fenalık eşyanın (oçokluğunda (değil, satınalma kabiliyetinin ( tevzi tarzında görülüyor. “ Mösyö Maks Hefmana göre Almanya pek az istihsal eden bir memlekettir. Bu istifadenin büyük bir cliz'ü yeni İstihsal vasıtaları vücuda gelirmiye serfediliyor, o yani hareketsiz kalıyor. ,, Bu hata yalnız Almanyada değil Amerikada da irtikâp edilmiştir. e Bizim (bugünkü felâketlerimizin bir kısmından Nitekim hassıslar da bunu böyle söy- lediler : “ Umumi satınalma kabiliye- tini fazlalaştırmak için kredi- leri daha iyi tevzi etmek lâzımdır. Bu, güzel bir sözdür. Fakat biraz tafsilâta muhtaçtır. Bugünkü buhranın devası yok mudur? Ben bu fikirde değilim. İktisadi bayat kaza- larını felâket haline kalbet- mekten sakınmak lâzımdır. İnsanlar nekadar az makul olurlarsa olsunlar, ihtiyacın tazyiki altında, zekânın daha evvel ilham etmesi mümkün olan tedbirleri ergeç bulup alacaklardır. Çok pamuk, çok buğday mı var? Bu pamuk ve bu buğday çiftçiye (omalolduğu ( fiattan dahı aşağıya mı satılıyor? Emin olunuz ki gelecek sene (yahut iki kadar) çiftçi daha az m elde edecektir. Çünkü insan biraz geç ders alır. Birgün gelecek, istihsal ih- tiyacın altına düşecek ve tek- rar fiat yükselmesi etrafında ani bir panik hâsıl olacaktır. Bu, iş âleminin hemen, he- men muntazam fasılalarla oy- nadığı ve her defasında safha ve neticesini unuttuğu kadim ve buhranlı fasit daire ko- medyasıdır. Bedbin şöyle cevap vere- İ cek: “Bütün bu sözler harp- İten evvel doğru idi, fakat bugünkü — buhran hiçbirine benzemez. Bugün biz haline geldik. Çok mükem- mel vasıtaların ihtiyaçlarımız- dan fazla yaptığı bu istihsali, insanlık istihlâk edemez. , Bu bedbinlik bana nikbin- Hik veriyor. Bugün biz haki | katen ihtiyacımız olan şey- leri kolaylıkla istihsal ede- biliyorsak, bu, insanların ça- lışmıya daha az mecbur ok duklarını ispat oder ve gil den güne istirahat miz çoğalacaktır. Bu, haddi- bir felâket değildir. Fakat ben bu buhranın evvelkilerden çok farklı ol- duğuna emin değilim On asir metinlerini okuduğum vakit görüyorum ki, her buhran esnasında bir- takım peygamberler çıkıyor- İar ve insan cemiyetlerinin işba | saatleri- | Biz e Gönderiniz, * Resminizi * Rasim Efendi: Azimkür- ar. Şarlatan- lık ve lâübali- İlk © yapmaz. Çabuk kırılır. iş “lerde muvaf- ” fak olur. İnt zam kuyudatı © ile fazla meş- » gul olmak İs- temez. İ * H. Nalli bey: Sakin ve çekingendir. | yg Kendini göste- F “rici hareketle- iri, şarlatanlığı Bi Te Bir | işte baş olarak k çalışmaktan zi- © yade muayyen İ bir vazife ile | meşgul olmak- | #2 ta daha ziyade | ve. e muvaffak olur. i dö Çalışkan ve atılgandır. i Kararlarını sik | siktebdil eder. ' i Mesfnatlerinder | Gedekârik ya pamaz. İsraftan| müçtenip v. tasarrufa mi eme | Mes'ut diği His ve hayal mevzularile faz- la meşgul olur. Kadın ve izze- il bi nefis mesai- linde kıskanç- hk gösterir. Şahsı hakkın | da reva görü- | len fena mua- | veteleri umut | İ son nefese ye'v.isrini baber veriyorlar. Amerikalı |. V. A- dams diyor ki: “1837 de pa- muk birdenbire yirmi çentten on çente düştü. 1857 de aha- | li Nevyork sokaklarında ge- | zerek © haykırıyorlardı: “Ya ekmek, ya ölüml,... (573 te Amerikada elli bin iflâs vu- kua geldi, dökme demirleri hiçbir fiata satmak kabil değildi ve memleketin bütün imalâthanelerini kapamak icap etti.,, | Bütün bu buhranlar üç beş sene devam etti, sonra terazi- nin kefesi aksi tarafa ağır bastı. Bundan yöz sene evvelde İngiltere müthiş bir buhran geçiriyordu. O zaman büyük muharrir Macolay teselli verici İ bir makale yazdı. kehanetim doğru çıkarsa, diyordu, 1930 senesinde bır günkünden daha iyi giyinmiş, ! dahaiyi besli, daha iyi evler- İ de oturan elli milyon insan İ bu adaları dolduracaktır ve bugün, yani 1830da bize pekçok görünen borçlarımız, 1930 daki torunlarımıza gülünç görünecektir. İngilterenin bugün geçirdiği müşkülâta rağmen, muhar>- beye rağmen, işsizliğe rağmen, İngiliz muharririnin yüz sene evvel dedikleri çıktı. “İyi kötü herşey yoluna girer., | | * Size Tabiatinizi Söylinelim... * z Onnik Efen-| . i meleri Bir Karit- miz: Uysaldır. Men faatleri nl yalnız nefsine hasretmez. Ba- zan İnatçi olur. Kederlerini git- liyemez, olduğu gibi görünmiye mütemayildir. * Kirkor Ej/ndi: Mağrurdur. Kendini beye- M nir, hovardalı- ğı ve eglence- i sever. Medih ır, Küçük şey- leri izzeti ne- fis o meselesi yapar. Mehmet Ce- NS lâl bey: Sokul- gan ve uysal değildir. Teş- vika kapılmaz, herşeyi kolay kolay beyenmez. Kusurları daha çabuk (görür. Fil ve hareket- pini beyenir. 6 Bir hanım İarlimiz: - Fotoğrafının dereini arza etmiyor” Konuşmaktan, £ tecessüsten hazeder, Herşeyi anlamak me- rakındadır. Başkalarınin irade- | lerine uysallık mize Süse ve zerafete iptilâsı vardır. Eş i yasından, elbiselerinden heve- sini çabuk sl. IZIR. Alâaddin bey: Faal ve ai Kara aai ve ar larında eği Mabite kolay- lıkla uyar, çabuk ahbap bulur. Lâtbaliliğe mütemayildir. Şa- alayı çok sever. Deniz Yarışlarına Davet 1 eylâl 931 cuma günü Beykozda Denizcilik heyetinin senelik proğramı veçhile kü- rek yarışlarından başka mo- törbot, outboard ve yelken yarışları yapılacaktır. Bunlar- da birinci gelenlere kıymetli kupalar ve mükâfatlar verile- | cektir. Bütün sporcular ve yelken, omotörbot sahipleri bu müsabakalara iştirake da- vet edilmektedir. Itlâfı Far Meselesi Sahil Sıhhiye İdaresinden: Milli ve ecnebi bilimum gemilerin itlâfı far şahadetna- müddetinin altı aya ibliğ edilerek fare itlâfı ameliyesinin bu müddet zar- fında yapılmış olduğunu gös- teren şahadetnameler muteber addedil; | Tiyatro Ve Sinek) ALKAZAR — Ruhum annem, ALEMDAR — Monte Krlsto EKLER — Seller gemisi, (cehem- nemden feryat ELHAMRA — Fırtına ETUVAL — Büyük ihtiras GLORYA — Sevgilinin zevki KEMAL B. — Maslst ve bakir dul FERAH — Mahteliftemsiler şık — Nuhun gemisi ve Hablklai kahramanı Takalm o — Varyete Çifikparkı «- Saz Kız kalesi parkı — Darittaller Üsküldar Hâle — Kamçılı Medeniyet

Bu sayıdan diğer sayfalar: