20 Nisan 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

20 Nisan 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SŞark Aleminde İrakta Altın Ve Gümüş D Madenleri Bağdat (Hususi) — Hükümet Garbi Irakta (Ratbe) şimalindeki büyük altın ve gü- müş madenlerini işletmek için meb'usan meclisine yeni bir ka- nun İâyihası teklif etmiştir. Bu- nun için de Hacı Mehmet Ab- dullahüssam ile hükümet (75) senelik bir mukavele yapmıştır. Bu zat bir sene içinde Ratbe civarında (2300) kilometre muü- rabbar arazi dahilinde işe baş- hyacak ve her sene hükümete (750) rubye, safi kârdan da yüz- de (on)dan kırka kadar bir hisse verecektir. Buradaki madenlerin dünyanın en zengin madenleri olduğu söylenmektedir. Suriye Ve Irak Bağdat ( Hususi ) — Irak hü- kümeti Suriye ile Irak arasındaki ik' sadi münasebatı artırmak ve wca çöl yolunu kısaltmak — için (1 iloce ) de Fırat üzerine demir- den muazzam bir. köprü yaptır: | mıştır. Köprünün küşat resminde bizzat Kıral Feysal da bulunmuş ve bu köprü yüzünden İrak ik- tısadiyatının. seri bir. tekâmüle mazhar olacağı hakkında bir nutuk söylemiştir. Kıral Feysalın Heykelleri Bağdat, ( Hususi ) — Burada bir meb'usun riyaseti altında bir teberruat komisyonu teşkil edil- miştir. Bu komisyon üç yerde Kıral Feysalın heykellerinin dikil- Mesine karar vermiştir. Heykel- keri eski İrak Başvekili merhum Abdülmuhsin Sadun Beyin hey- | bulunan Sin- | kelini hazılamakta yor Kanonika yapacaktır. Hey- kelle- Bağdat, Basra ve Musulda | dik. -scektir. Petrol Boruları Döşeniyor Berut ( Hususi ) — Musuldan Hayfaya akitılacak petrol boru- larının Şarki Erdende *efrişine başlanmış ve Ammana xadar da bitirilmiştir. Şarkt Erdene ( 450) kilo ııelıolıık boru döşenecektir. (27) bin tos tutan 'bu borular famamen — getirilmiştir. — Ayrıca bu boruların geçtiği sahaya tel- graf direkleri de — dikilecektir. Onun için de (25) bin adet demir telgraf direği getirtilmiş ve tesbitine hıılınmıhr Tokyoda — Bir İnfilâk Tokyo, 19 — Bir mühimmat deposunda bir — infilâk olmuş, birçok kimseler yaralanmış, 50 e rhlmhr Hindistanda İdam Cezaları şehrinin [ | Patna, 19 — Bir polis zabi- | tinin ölümünü intaç eden anar- şistlerin nümayişine iştirak eden 8 kişi idam, 5 kişi müebbet nefi cezasına mahküm olmuşlardır* lmerika Hariciye Nazırı Hasta Cenevre, 18 — Soğuk algın- hğından hasta olan M. Stimson buraya gelelidenberi odasından çıkmamaktadır. 19 lar Komilesi Ne Yapıyor? Cenevre 19 — M. Himansın riyasetinde toplanan 19 lar ko- mitesinin, — Japon — askerlerinin Şanghaydan çekilmesi için bir mühlet tayin ve tespitinden sarfı mazar ettiği söylenmektebir. ——— — e eet — Aş Ve Aşçı Âlemi ükkândan İçerı Mütereddit Bir İhtıyar Girdi Ve Korkar Gibi Bir Köşeye İlişti İçerden tabak ve çatal tıkır- tılarına karışan sesler geliyor: — Döner bir... Pil&vlı olacak.. — Tas kebabı, yağsız tarafın- dan.. — Fasulye etli... — Bir Halep işi yap .. Vakit öğle... Lokantanın en | hararetli iş saati .. Garsonlar, adeta uçar gibi masadan masaya koşuyorlar; bir tabak boşalır boşalmaz, yerine hemen yenisi geliyor. Birisi, kapıdan şöyle bakmr- ya görsün, hemen iki 'üç kişi birden istikbaline koşuyor: — Buyurun beyim... — Yukarda yerimiz var efen- dim.. — Dönerimiz pişkindir Beye- fendi... Mütereddit bir bakış, küçük | bir duraklamadan sonra yaşlı bir adam, yavaşça içeri daldı. Otu- racağı masayı birden intihap edemiyerek garsonun gösterdiği yere doğru yürüdü. Yakası yağlı eski pardüsüsünü almak istiyen garsona : — Hayır.. Dursun! Cevabını verdikten sonra kendi elile çivi- ye iliştirdi. Listeyi bir kabahat işler gibi, şöyle yangözle çabu- cak tetkik ederek garsona ses- lendi : — Bana bir etli fasulye,.. Fasulyası gelince lokmaları iri iri kopararak yemiye başladı. Bu iştihalı saldırışa, küçük fasul-' ye tabağı takat getiremedi, bir- kaç çatalda bitti. İhtiyarcık bel- li ki doymamıştı. Sesini başkasına işittirmekten korkar gibi miril- dandı ; — Baua varım pilâv getir!.. Yarım plâv.. Bu, ancak iki kaşığı güçlükle dolduracak bir tutam — yağlı — pirinçten — ibaret- ti. İhtiyar, bunu ekmeğine katık ederek, lezzetine doyulmıyacak bir şey gibi, azar azar yiyordu. Nihayet, bu da bitince garsonu çağırıp sordu: — Hesabımız ne etti oğlum? Garson, bir kâğdım — üstünde küçük cem ameliyes| yaptı: Ta- mam on beş kuruşluk yemek yüz paralık ekmek yemiş.. Paraları sayıp garsonun — avu- guna koyarketı, elleri liltriyordu. Önüne sürülen (Kürdan) a - iltifat etmeden dişari çıktı. Veznede oluran lokanta — sa- hibine göz ucile baktım: Bana, hafifçe göğüs geçiriyor gibi geldi. Yemeğimi yarıda — bırakarak yanına gittim: — Birarz konuşabilir. miyiz ? Gazeteci olduğumu söyleyince derhal alâkadar oldu: — Siz, — yemeğinizi Ben, oraya gelirim, Adamcağır içini için vesile arıyormuş: — Ah, bu İlokantacılık, ah, diye başladı, adeta bizi dertli etti. Şu gördüğünüz lokanta, vaktile Sirkecinin birinci sınıf bir lokantası idi. Muhitin en kibar müşterileri buraya gelirlerdi. İki senedenbe- ri, müşteriler, gitgide azalmıya başladı. Baktım, böyle giderse bunca senelik zanaatı terketmiye mecbur kalacağım, tuttum, fiatları yarı — yarıya — indirdim. Otuz kuruşa sattığım et yemeklerini on beşe, sebzeleri ona, pilâvı yedi buçuğa indirdim. Bunun Üzerine lokanta, tekrar müşteri ile doldu. Fakat; bu iş bana kârın dörtte üçünü kaybettirdi. Düşünün bir kere: Tereyağlı pi- lâv yedi buçuğa... irincin okkasını kırk beşe, tereyağının okkasını ( 200 ) e al.. Sonra da bir tabak tepeleme pilâvı yedi buçuğa — ver... Etin okkasını 60 tan aşağı aldığ mız yok. Döner kebabı on beşe ve- riyoruz. Et yağsız oldu mu, müş- teri hemen homurdanmıya başlar: — Kayış gibi et te yenir mi yar.. Ya, garson derdi.. Hele onu hiç sormayın.. Yaz geldi mi, küfesini bırakan, boya kutusunu bir kenara atan, önüne beyaz bir önlük — geçirip garsonluğa başlıyor. Böylelerinin garsonluğu da ona göre... Müşteri dalgınlıkla lokantada bir şey unutacak 0'sa gitti gider... Ben öyle garsonlar yetişlir- dim ki, buraya geldikleri zaman, ilk günlerde çorbayı müşlerinin kafasından aşağı dökecekmiş gi- getirir, şişeyi açarken, — man- tarı içine düşürür, — tırnaklarını tabağın içine — sokarlardı. Te- mizliğe, tertibe, intizama, çabuk- luğa — alıştırıncıya — kadar - neler çektim. — Mehmet, - oğlum.. bak... Saçları, itina — ile beyaz keten ceketli yeyin.. boşaltmak Buraya taranmış, bir. genç, | hemen koşup geldi. — Bize, iki kahve.. Kahveleri, bir damlasını dök- meden, seri bir hareketle önü- müze koyan garsona lokanta sahibi sordu: — Ben farzet ki müşteriyim ! Lokantaya geldim. Nasıl hizmet edeceksin bakalım.. Garson, bu emri bir daha tekrar — ettirmeden, altındaki bezle masayı bir sani- yede temizledi. Tabakları, çatal- ları yerli yerine koydu. İştah açıcı salatayı da unutmadı. Bir taraftan şişedeki suyu boşaltıyor, bir taraftan da yanıbaşındaki müşteriye göz kulak oluyordu. Lokanta sahibi anlatıyordu: Viyanadaki — lokantacılık mektebinde garsonlar, — servise böyle alıştırılır. Yetişmiş garson- lardan biri muallim olur. Diğer hirkaç garson müşteri rolü ya- parlar. Muallim, elinde bir sürü tabakla gelir, hiç — şaşırmadan müşterilerin muhtelif yemeklere mahsus çatal, kaşık, bıçak - ve bardaklarını büyük bir intizamla yerli yerine koyar, Biz de bir aralık burada bir garsonluk mektebi açmak - iste- miştiştik. Bu mektepte pratik olarak bir veya iki lisan da öğ- retecektik. Tabii lisanın incelik- leri filân mevzuu bahs değil.. Türkçe bilmiyen "ecnebilere hizmet edebilecek kadarı kâfi idi. Fakat olmadı. Garsonlar namına hareket eden bazı kim- seler, bizim bu teşebbüsümüzü akim bıraktılar. Kismen hakları da varya... Beyoğlunun çok ka- zanç yapan barları ile bazı eğ- lence yerleri yüzde on garson hakkından — kırpıyorlar. Bu, hiç doğcu değil.. Dünyanın her tara- fında garsonlar, yüzde onla ça- hışırlar. Farzediniz ki, yüzde onu kal- dırdık. Ayda on on iki Kraya gar- son çalıştırmağa mecbur - olduk. Bu kadar az bir paraya burada garsonluk yapacak adamın — şüp- he yok ki servisten haberi' olm- yacak, sonra da maaşlı olduğu için müşteriyi memnun etmeği kendi ne iş edinmiyecek.. Şimdi iyi bir garson, orta halli bir lokantada günde bir buçuk iki liraya para demiyor. Bir şey daha var. Gar- sona maaş verince, tabii biz de kârdan giden bu parayı, yemek- koltuğunun | Kari Mektupları Bir Maaş Tahsisi Meselesi Gazetenizin 30-1-932 - taril nüshasının altıncı sayfasının rinci kari mektupları sütunund 1 — Nelticesi uzayan b muamele 2 — İki malülün ricası Başlıkları altında neşredile yazılar Maliye Vekâletine göndı rilmişti. Bu kere gelen cevapta Bir numarada bahsedilen, Hasa Efendi zevcesi Hatice Hanımı maaşının 15-6- 930 tarih v 14290- 264 numaralı - tahrirat) İstanbul Eminönü Malmüdürlüği ne tahvil edildiği, İki numarada gösterilen, Sam sun Malüllerine ait tütün bey'iy üçte birlerinden verilecek ikra miyenin de tevzil hususunda (8 zimgelen muamelenin intaç edil mekte olduğu bildirilmektedi Matbuat Kanununun 48 inci mad desinin ikinci fıkrasındaki tarifa veçhile muktezasının — ifası rle olunur efendim. Hariciye Vekili namına Naman Kröger Kibrit Kıralı Sahtekâr Değil Mi İmiş? Roma, 18 (A.A) — Baz ecnebi gazetelerin Stokholmdar almış — oldukları haberlere ran Krögerin kasasında inh lar müdürü M. Boselli Ve nazırının — imzalarını havi — bi takım — İtalyan hazine - tahvilk bulunmuştur. Stokholmda da meydana karıldığı veçhile bu haber, | şikâr bir yalandır. İtalyan hükümeti ile Krög | arasında ne doğrudan doğrur |,ne de dolayısile hiçbir muamel, sebketmemektedir. lörin. Hatine zammedeceğiz. N: ticede yine müşteri ziyanlı çıkı cak... İstanbulda tescil edilen .u- sonlar — (1000) i dediğim gibi yaz phb bahçeli| gazinolarda iş başlayınca garson| adedi, iki binden hatta üç bi den fazlaya çıkar! Lokantacı Cemiyetinin bir teşebbüsü vardı. Bazı müesseselerin kestiği yüzde u garsonlara iade ettirecektik, heyeti idaremize garsonlardan da aza alacaktık. Buna mukabil kendilerine bir teklifte bulunduk: — Gelin bizim cemiyete ilti- hak edin! Nedense, buna yanaşmadılar. Bilmem, bu işte zarar eden bis miyiz, onlar mı?,, Leokanta sahibi, son söz olar rak halkın ucuz yemiye olan rağbeti göstermek için bana bit listeden bahsetti: — Meselâ, bakın.. Yirmi bef kişi, on yedi buçuk kuruşluk yemek yemiş.. Kırk kişi, yirmi yedi buçukla otuz beş kuruf arasında para vermiş. Ancak 08 kişi, elli beş kuruşu feda eder bilmiş... Bu vaziyet karşısında galibâ bir sokak başı tutup çanağı yüf paraya çorba satmaktan başkâ çaremiz kalmıyacak |... **

Bu sayıdan diğer sayfalar: