29 Ağustos 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

29 Ağustos 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

20 Ağustor İ Aşk, Servet, İMURLENK Muharriri : 4 4 Nüfuz, Kudret V_e Saltanat — İçine gelen fenalık çabuk | yözüstü bırakıp - Moğol çölleri- geçer kızım, — fakat yıkılacak ocak bir daha sağa çıkmaz! Kız, bissetmekte olduğu stı- raba rağmen hâlâ tereddüt içinde idi. Bilhassa basit bir meseleden dolayı zalim olaçağını umamıyordu, bu sebeple sordu: Timurun — Ben ona varmıyorum diye ©, niye kızsın.. Hele size niye hırslansın. — Sevenler deli olurlar, hele sevgiye han, hakan olursa pek çabuk celâllenirler. — Sahipkıran sanki sevda mı çekiyor? — Sevdalanmasa büraya ge- lir midi, sana dil döküp yalvarır midi? Tevekkül Hanım “hay sevda- sı kara sevdaya dönsün, beni unutup kendi derdine döğünsün,, diyecekti, demedi. İçinde ansızın yeni bir tehassüs ufku açılmış gibi idi. İstemiye istemiye Hân- lar Hânı ve Hâkanlar Hâkanı Büyük Sahipkıranın aşkını düşü- nüyordu. Gerçi âşık, ihtiyardı ve bu sebeple beslediği aşk ta yakmıyan bir ateş gibi kendi- sine — hararet — zerkedemiyordu. Lâkin oateş, çok yüksek bir yerde Timur gibi bir Cihangi- rin yüreğinde yer tuttuğu yine bir şeydi, gelişigözel çiğne- nilebilecek korlardan değildi. Genç Moğol, heyecansız. bir mülâhaza ile ilkin bu esası göz önüne getirdi. Sonra genç ve ihtiyar bütün erkeklere önünde diz. çöktüren kudretli adamın tahtını bırakarak, tacım birakarak kapılanlar için ordusunu bırakarak - ve bilhassa | istirahatini bırakarak kendini gör- mek için Moğolistana kadar gel- mesindeki Fedakârlığı düşündü. Hele onun eşya göstermek baha- nesile âdi bir bezirgân kılğına bürünüp yanlarında yürüyüşünü, ulcaşa ulcaşa söz söyleyişini ha- Bunlar, bu hareketler, şüphe yok ki, aşktan ileri geliyordu. Timur, kendisini evvelce görmemişti. Buna emin idi. Fakat gördükten sonra beğenmişti. Bu da, münakaşa ka- bul etmez bir. hakikatti. Zaten bu noktayı derinleştirmiye de lü- zum yoktu. Onun - sarayındaki SON POSTA kadırları ki Zaptiye okağı 25-1 abul - 20203 a kötusu: İstanbal - 741 nbul SONPOSTA ABONE FİATİ TÜRKİYE ECNEBİ 1400 Kr. 1 Sene 2700Kr. 780 SAy 1400 ,, 400 800 , 150 300 , verilmez liyet alınma: a (6) kuruşluk Gelen gtar, esim ve yazıların 4 ve gazetemize | | | ne kadar gelişi, kendisi içindi. Kulaktan âşık olarak olsun, çılgın bir hevese kapılarak olsun, büyük Hâkan bu zahmeti ihliyar etmişti ve hâlâ, bezirgân kılığı altında | basit bir evde oturmiya katla- nıyordu! Şimdi gözleri kapalı bir halde, kendi hüsnüne gönül veren ve bütün haşmetini kendi ayağı altı- na almak istiyen adamla evlen- diği halde tahakkuk edecek ha- yatın debdebesini, Lantanasını ve göz kamaştırıcı parlaklığını dü- şünüyordu. Hân kızları, bey kız- ları, yüzlerce ülkenin darları, o hayat içinde birer süslü | köle ve halayık gibi etrafında dolaşacaklar, teveccühünü kazan- mak için yarışa çıkacaklar, en küçük bir emrini büyük bir il- tifat sayacaklar ve resmi günlerde eteğini öpüp yüzlerini yere süre- ceklerdi. Bizzat Timur, dünyayı idare eden ©o heybetli Hâkan, karşısında —mutavazı, mahviyetli ve meftun tavırlar alacaktı, göz- lerinin ber bakışından bir mana sezinsiyecekti, — ağzından — çıkan her harfi 'bir ferman telâkki ede- cekti ! Bunlar, bir genç kız için ko- laylıkla istihfaf olunur nimetler değildi. Aşk, servet, nüfuz, kud- ret ve bütün dünyaya şamil Bir saltanat !.. Bütün bu şeyler, Ti- | murun şahsında tecessüm ederek | Şayet tırlayınca içine bir acıma geldi. | TE | gizli kalacak parçalarını | temasları ayağının ucunda duruyordu. Tek bir kelime, minimini bir söz, o büyük varlıkların hepsini, kendi- sine getirecekti, Evet, dediği; peki dediği dakikada; cihan, ken- di önünde —rüküa — iğilecekti. o kelimeyi söylemezse, kapısının eşiğine kadar gelmiş olan bahtiyarlık taşa tutulmuş hüma kuşu gibi iğbirar ve inkisar içinde uçacak, irişil- mez ufuklara savuşacaktı ve o hiçbir. kuvvetin — önüne geçemiyeceği muzlim bir şeamet emsalsiz tufanı, Hızir Hoca yurdunuü istilâ | edecekti ! Tevekkül Hanım, çok kudretli bir erkek tarafından sevilmenin hazzile bir an için sarhoşlar gibi oldu. Bu aşkı reddetmekle aile- sini felâkete sürüklemiş olmak kaziyyesi de yakazasını uzun bir lâhza tahrik etti. Lâkin elmaslı tahtirevanlar - içinde — yurdundan çıkıp ta Semerkande — gittikten sonra tecellisi zaruri olan sahne- lerin, dost ve düşman gözlerinden bayar linde canlandırinca içine yine bir isteksizlik çöktü, ihtiyar bir adanla başbaşa kalmak yine sinirine — dokundu, —mev'ut ve muhayyel saadetlerin hepsi ar- tık kiymetini - kaybetmişti. —İh- tiyar zevç, uhrevi bir mahlük gibi onu Üşütüyordu ve dünyaya nisbeti hissolunmıyan o mahlü- kun sesinde topraklar altından yükselen mırıltılar gibi ürkütücü bir ahenk seziyordu. Kim bilir kaç yıl devam edecek olan bu mırıltılara — tahammül etmeyi, o ührevi — mevcudun yine uhrevi andıran — nevazişlerine tahammül etmeyi mür süz bu- huyordu. hüküm- | | SÖON “POSTA — Kaptanlarımızı;ı En Heyecanlı Deniz, facin,saa- det ventiran bağıdır. Denizciler neş'elerini — onur engin — ufuklarındı ararlar — ve istirap Tarını onun rengin pirıllilarında — din- dirirler. Bu sütune da hayatları deniz- lerdo mücadele, kor- ku için ve — heyecan geçende kapr tanlarımızın en he yecanlı biş kendi n Müllt- maceralarını zlarından dinliyeceksiniz. Bu- inihal vapu- süvarisi — Celâl kaptamın macerala- | rini yazıy — Mütareke senelerinde Ed- remit — vapurile Bandırma — ve Akçataş arasında sefer yapar- diım. — Mütemadiyen — yakın ve muhtemel bir tehlikenin heyeca- nile yaşar, her an ölüme intizar ederek torpil tarlaları — içinde bocalayıp torpillerin şiddetli sad- melerini düşünürken, üzerimizde bir arı kümesi gibi dolaşan ve ateş yağdıran tayyarelerin altında, tahtelbahirlerin arasında korku içinde sapsarı bir halde yaşardık. Kara, deniz, hava her taraftan tehlike ve ölüm yağıyordu. Bir gece yine “Edremit,, ile Bandırmadan Akçataşa gidiyo- yordum. Hava karanlıktı, tam Akçabaş önlerine geldiğimiz za- man - tayfalardan biri: — Torpil geliyor!. diye hay- kırdı, Evet, uzaklarda suları hız- la yaran korkunç bir cisim ge- liyordu. Ufak bir manevra torpilili solda bıraktım. Bir ikin- cisi daha geldi. Bu da boşa gitti. Artık ölümden korkmuyor- dam. Hayalı istihkar ediyordum. Bu sırada tahtelbahir, suyun yüzüne çıkmıştı. Birdenbire top- larını bize çevirdi. Ve kuru sıkı ateşe Bir mermi bir an- | da kaptan köprüsünü uçurdu, bir | diğeri direğe çarparak yaraladı. Yaptığım — manevraların birkaçı sayesinde muhtemel bir. batıştan kurtulduk. Tahtelbahir bir sürü mermi daha savurduktan sonra, — bizi dövmekten — vazgeçti, — çekildi, gilti. Aradan henüz bir saat geçmemişti.. Biz. —Akçataşa yola çıkmıştık.. Birdenbire kar- şıdan yeni bir Yunan tahtelbahiri daha göründü.. 40 mil ile bir anda yanımıza geldi ve derhal ateşe başladı.. Kurtuluş yoktu.. Mahvolacaktık.. — Derhal - tedbir aldım.. Yolcular dan bir kısmını sandallarla sahile sevkettim.. Tam gemiden ayrılırken arka arkaya birkaç mermi geldi ve Bandır- mayı tekaeden parçaladı. Gemi yavaş yavaş batıyordu.. Ah şu dakikada © geceki hali düşün- dükçe tüylerim ürperiyor.. Kaptanın gözleri yaşarmıştı: — Tasavvur edin, diyordu, bir kaptanın gemisi, kendi öz çocuğu, öz malı ve canıdır.. Onun ölümü karşısında nasıl müteessir olmam, nasıl içlenmem?. sefer yaparken, Bandırma vapı- runun battığı yerden geçiyordum. Dikkat ettim. Bandırmanın kıç (Arkası var) jldralındln ufak — birkaç “tahta | Toplar Üzerimize Yaralandı, Yavaş Yavaş Batıyordu Ben geçen ay Band:rmnyn: | parçası diklemesine denizde kal- mıştı. O anda içimde bir sızı duydum. Ve bütün o feci hâdi- seleri baştanbaşa tekrar yaşadım. İkinci korkunç maceram Kara- denizde geçmişti, dedi, yine mü- tarekede Altay vapurile Karade- nize açılmıştım.. Bizim gibi bir- dik. Her an tehlike içindeydik.. O sırada Rus donanması Kara- denizi mütemadiyen — tarayarak rast geldiği vapuru, amansızca batruyordu.. Biz, dört gemi, tam İğneada önlerine gelmiştik ki, birdenbire uzaktan Rus harp gemilerinden birkaçı göründü. Derhal vapurda müthiş bir panik başladı. Yolcu- lar feryat etmeğe, çocuklar ağ- lamaya, — çırpınmaya başladı.. Tayfalarda da renk kalmamıştı.. Hepsi sapsarı kesilmiş, heyecan- dan verdiğim emirleri yapamaz olmuşlardı. Bir anda gemilerimiz darmadağın oldu. Bu sırada Rus harp gemileri toplarile ateşe başladılar. Bizim kafiledeki bir gemi, yediği müthiş bir darbe ile ortasından bölündü ve derhal battı.. İkinci bir geminin direkleri, kaptan köprüsü ve baş tarafı -— kaç Türk vapuru daha beraber- | Aklın Alam Servetler Diyarında Deniz Maceraları Çevrildi, Gemi Üçüncü Gemi De Yavaş Yavaş Sulara Gömüldü denize uçtu. O da yavaş yavaş sulara gömülmiye başladı. — Üçün- cü gemi de aynı akıbete uğradı. Sıra Altaya gek mişti.. Biz her an ölümü bekli- yorduk.. Rus tor- pitoları nı bize çevirdi ve ateşe başladı. Mermi — güver- tedeki fıçıları de- nize döktü, diğer biri de direkler- den birini uçurdu. Mermiler te- vali — ediyordu.. Ben, gemide üteye beriye koşa- rak emirler veriyordum.. Bir anda bir mermi geldi ve gemiyi alev- ler sardı.. Çığlıklar, feryatlar, haykırma başladı.. Gemi yanıyor- du. Feci... Etrafı duman kapla- mıştı. Göz gözü görmüyordu. Ateş soluk almadan ambarlara sokulmuş, — kamaralar başlıyordu. Gemi batıyordu.. Bu muhak- kak.. Faciayı iyi idare etmek 14- zmdı. Tayfaları da telâş kap- lamıştı. Herkes can düşkünü ol- muş, ölmemiye çalışıyordu. Bu yangın esnasında Rus tor« pitoları ateşi kesmemişlerdi, Ge- miye bir mermi daha isabet etti ve üç yolcu feci bir şekilde par- çalanarak öldü. Biz bundan sonra uğraşarak, çalışarak, kısmen yüzerek İğne- adaya çıktık. Çırılçıplak saatlerce sahilden geminin batışını seyret- tik.. Soğuğun ve facianın dehşetile hepimiz baygın bir halde idik., Geçmiş gün, iyi hatırlamıyorum.. Birkaç gün adanın sinesindeki köyde kaldık. Celâl kaptan ilâve etti: — Biz, — denizcilerin hayatı birer faciadır beyim, facia... Ragıp Şevki adığı Büyük topları- yanmıya içini çekerek Amerikanın, son buhrana girmeden evvelki zenginliğinin *'r misali: Bu muazzam hangar, ne bir tayyare garajı, ne de bir ka- bili sevk balon hangarıdır. Bu muazzam İimonluk, ri Ve Amerikanın Toledo ayaletindedir. » Amerikalılar, gayet geniş tarlaları nişlerdir. Buralarda, senede dört defa buğday ve arpa tarlasıdır. Turfanda mahsul almak i böyle limonluk haline geti nmaktadır. İcabında hararel ve ziya iç e edilmektedir. Resimde tarlanın »defa sürülmekte olduğunu görüyoruz. müraca bir sadece in de sun'i vasıla- bir senede Üüçlüncü

Bu sayıdan diğer sayfalar: