12 Ekim 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

12 Ekim 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

e, Dünya Hâdiseleri İ Macaristan Ve Almanyada AhlâkMücadelesi Harp sonu hayati, ahlâki, telâkkilerde umum! bir lâübaliliğe | doğru büyük bir cereyan yarat- | mıştı. İfrat içinde kendini kay- | betme ; derecelerine gelen insan- | bk, şimdi, tabii bir aksülâmelle, | geriye doğru gitmiye başlamıştır. Birçok . memleketlerde. çıplaklığa | karşı açılan mücadele bunun bir | neticesi olduğu gibi .giyiniş ve yaşayış şekillerine konmak iste» | ven kayitler de bundan ileri geliyor. : Almüöya' ve Macarislan, yap mak © karârını .verdikleri “ahlâk mücadelcsinde en ileri gidenlerin sınıfında bulunuyörlâr. o Bunden bir" “hafta- “evvel neşredilen © bir hükümet kararnamesi, bütün Al man sahillerinde giyilecek mayo- | ların en küçük teferruatına kadar, şekillerini tesbit etmiştir. olmıyacak, - paçaların uzunluğu dizkapağa kadar gelecek, göğüs kısmı, ancak muayyen bir dekolte şeklini aşmıyacaklır. Macaristan, bu hususta daha ileri gidiyor: | Nefis San'atler o Mekteplerinde, | heykel modellerini açıklığına ni- | hayet verilecek, modellerin şekik | leri, behemehal mayo giyinmiş oldukları halde alınacaktır. Yalnız, bu kararlar, yaz mev- siminden itibaren tatbik mevkiine gireceklerdir. Çünki bütün elbi- seler, mayolar, bu senenin yaz modasına göre yapılmıştır. Bu kararları birdenbire tatbike kak kışmak, birçok ticari aksaklıklara sebep olacaktır. Onun içindir ki ahlâk mücadelesi, ticari menfaat- lerle at başı yürüyebilecek bir surette tanzim ve tesbit edilmiştir. Farelere Karşı Paris, 9 — Luvar isimli bir Fransız doktoru Paris tıp akade- misine, farelerle mücadele için bulduğu çok faydalı addedilen bir usulünü tebliğ etmiştir. Ma- lâm olduğu üzere fare dişleri, insan tırnakları gibi mütemadi | surette uzamak kabiliyetindedir. fareler, buna mâni olmak için dişlerile sert maddeleri kemirir, bu suretle bizim makasla tırna- ğımızı kestiğimiz gibi onlar da dişlerini ufaltırlar. Fareletib bu iş için ea elverişli buldukları maddeler kurşun borulardır. Hak buki bu borular, $u tesisatında, elektrik kablolarını muhafazada “kullanıldıkları için, binnetice bü- yük zararlara sebep - oluyorlar. Doktor Luvann buldüğu usul” şudur; Kapun kurarak fareleri yakalamak, bunların dişilerini öl |. dürmek, erkeklerini sahvermek. Bu takdirde erkek fareler dişi- lerden çok fazla olacağı için aralarındâ müthiş bir kıskançlık mücadelesi başlamakta, az za-*| manda biribirlerini mahvetmek- tedirler. Bu usul, zehir kullanma! | ve sair imha usullerinin hepsinden l l E ! Küreklerden aşağı kısım açık | daha iyi neticeler vermiştir. Fa- kat bu usulün tatbik kabiliyetin- deki müşkülât şudur ki dişi ve erkek fare ayırt etmenin cidden müşkül. bir mesele ( olmasıdır. Buna da bir çare bulunacak olursa, fare tehlikesi (1) toptan « halledilmiş - olacaktır. ML 6 İLA, | pekalâ tarif edebilirim. « Üstüste aksırığı iyi alâmei saymam, İ yınız. Çünkü ba- İ na anlattıklarına HAVAYA Â ŞIK! Efendi Hazretleri Diyor Ki: “Ömrümde Bu On Defa Bile Aksırmadım.,, Sen. Tedbirli OL “Takdir. Ne İse Kendini Gösterir futgunluğun her çeşidini işit- miştim, Fakat havaya âşık olanı yeni duydum: Evet! havaya âşık.. Hava âşıkını, geçen cuma günü, Beyoğlunda, Taksim bal- çesinde bâna tanıttılar, o Kırçıl i sakallı, ağır yürüyüşlü bir adam.. Burada ismini yazmiya mezun değilim. Fakat kıyafetini o size Arka- sında rengi yeşi- le çalar uzun bir ceket, o başında kulaklamas ka dar geçen we'ön bir şapka. As yaklarında geniş lâstikler:. Bu havada, o lâstik giydiğine şaşıma- göre hava âş'kı, adeta, buluttan nem kapar dediğimiz kimseler- dendir. Nezle olmaktan ödü ke par. Yaz kış, boynundan sarğıyı, ayağından lâstiği, göğsünden yün yeleği çıkaramaz. Kendisi altmışı geçkindir amma bence kırk beş- liklere sağlamlıktan yana taş çi- İ kartan bir altmışlıktır... Eski bir hikâyenin kahraman- larmdan bir Meraki Efendi vardı. İşte bizim hava aşıkına veri- lecek en uygun isim... Hava aşıki ile beraber taksi- me doğru yürürken, bizim tanış- | mamıza delâlet eden zat, Jâfh açtı: — Ömründe kaç kere aksır- dın kuzum... Efendi?. Aksırık lâfı sinirine dokunmuş gibi gözlerini kırpıştırarak birkaç adım ilerledi. Sonra, arkasına dönerek: — İlâhi, çocuk.. dedi, yine beni abuk sabuk söyleteceksin! Ben hemen atıldım: — Aman efendim.. estafurul- İ lah... Niçin abuk sabuk olsun. Zevkle dinliyeceğiz.:. Hava âşıkı, öksürük Taklidi yapar gibi iki kere kesik kesik “ ehbhe ebbe,. * dedikten sonra söze başladı: — El'abdi yüdebbir, Allahu yukaddir demişler... Sen tedbirli bulun da, takdir ne ise o olur. Peygamber Efendimize, o sormuş- lar. Cenabı Hakka Omünacat ederken * ilk evvel ne istiyelim. Resulü Kibriya cevap vermiş: “ Afiyet temenni ediniz! , fani dünyayı, şöyle arızasız kemali sıhbal üzere yeçirebilenlere ne mutlu, “ Olnuya devlet cihanda. bir R nefes sıhhat gibi... ,, Bendeniz, ötedenberi hasta- lıktan korkarım. Hastalığı, ekse- riya davet eden biziz insan, durduğu (oyerde hasta olmaz. Mutlaka. harici bir sebep bulu- nacak. Bu yaşa kadar, bir gün baş ağrisı nedir bilmem. Bir defa öksürüğe tutuldum. Fakat üç günden; fazla sürmedi. Dedim ya, kendimi korumasını bilirim. Allaha şükür, pederimande birkaç ufak tefek sayesinde kimseye muhtaç olmuyorum.,, Taksim abidesinin önüne gelmiştik. Gazinoların birin- de bir parça dinlenmeyi teklif | . ruh hava kalır. O halde, Yez, kış heynunda sargı, ayağında lâstik eksik olmaz. edecek oldum: Derhal kaşlarını çattı: —Siz arzu buyurursamz girin.. bendeniz yoluma devam ederim, — Niçin efendi hazretleri? Sakalının telleri diken diken oldu: — Fesat havava uğramış yer: lerin o yanından--bile o geçmem... Bir gazinoya biç olmazsa günde bin kişi girer a... Peki, bu bin kişi, me miktar -hamızı karbon ifraz eder bir kere hesap ettiviz mi? Haydi, pencereleri açıp içe- risini havalandırdıklarım farzede- lim. Yine ne olsa, insanı zehir- lemiye kâfi gelecek kadar mek- ne İü- zum var a efendim? Kendime kıyacak olduktan sonra, daha rabat bir ölüm intihap ederim... Arkadaş, bir aralık; deminki suali tekrarlamak istedi. Fakat; — Ömtünde kaç kere aksır... demiye (okalmadan bava Aşıkı sözünü kesti: — Bıktım bu aksırık hikâye- sinden... Konuşacak başka mevzu yok mu? Her zaman söylerim. Kendimizi muhafaza edersek öm- rümüz oldukça ne aksırır, ne de bınçkırırız. Hınçkırmamak elde değil mi dediniz? Pekalâ eldedir. Yemeği tıkabasa yersiniz, lokmalar bo- “ ğazınızda sıralandığı gibi haydi bir hınçkırık... - Bereket versin su içince geçer. Öksürük, öyle değildir. Gırtlağı bir kere sardı da ciğerlere doğru yol aldı mı, | i de pek shbi bir hareket bul < dum j doğru mu? Yirmi iki artık... o Haydi mademki açtınız söyliyeyim: Ben, ömrümde © belki on defa aksırma- mişmdir. Üst üste aksırığı iyi alâmet saymam. Başıma böyle bir şey gelince he men odama çeki- lip yatağa gire- rim, Bir ıhlamur... bir ıhlamur 'da- ba... Sıkı sıkı örtünüp terledi- gim gibi bir şeyciğim - kak mar. , Galatâsârâya yaklaştık. Efendi “Hazretleri, hâlâ tramvaya binmek arzusunu “izhar etmiyordu: — Yorülmadınız m? diye sorunca, - yüzüme mânalı mânalı | baktı: — Yorğunluğun ehemmiyeti yok. | Sarsıntı daha fena... Zati, ne | kadar yolumuz kaldı. Ağır ağır Karaköye kadar ineriz... | Anlaşılan tramvaya binmeyi aylarca öksür dur muyordu. Benim © zihnimi (o karcalıyan mesele, hava âşıklığinin onda nasıl başladığını öğrenmekti. Bir | aralık cesaretimi topliyarâk sor- — Size havaya âşık diyorlar, İnkâr etmedi Ne * — Doğrudur, elbette havaya âşıkını. Ziruha,. her ne “gelirse havadan: gelir. 5 Ben . işi lâtifeye yordum: — Havadan gelmiyen bir şey vardır. Efendi Hz. — ir ©? — Para. Kıskıs güldü ; — Merak etme... Onu da havadan celbedenler var. Malüm ya, en kısa yol, hava yoludur, derle, — Bu Aşıklık nasıl başladı sizde ? — Anlatayım: Bendeniz, doğ- ma büyüme, Kozamustapaşalıyım. kadar Koca “ petlerin konağında | yaşadım. Sowra peder öldü, ko- | nak. bozuldu, O mürasçılar © varı yoğu paylaştılar. Biz de hemen | hemen ortada kaldık gibi birşey. © Ne ise, Aksarayda kiralık bir ev bulup taşındık. Hemşirem, hemşiremin kızları.. Ben, refika. Gel zaman, git zaman refika hastalandı. İnce hastalıkmış. Altı ayına varmadan git. Arkasından hem- şire... Biz onunla uğraşırken, kü- ! çükler, serildiler yatağa.. Hasılı İ bir.senenin içinde dört can göm- düm.. Aklım başıma geldi amma neden sonra.. Aksarayda oturdu- ğum eve, güneş, hamam gibi tepe (penceresinden | giriyordu. Rutubet, desen, diz boyu... An- ladım ki biraz daha kalsam, ben de kalıbı dinlendireceğim.. Ak- sarayı bıralıp Lâleliye taşindım. Lâleli şöyle böyle amma; orada da aradığım saf havayı bula- madım. : . i O günden sonra başladım İs- laşıldı. Kari Mektuplar: Cadde j Tamir 2 Edilmeli : Karilerimizden Kadıköylü Sf im Bey, Kadıköy - Haydarpaf rıhtım caddesinin bakımsızlığı” dan şikâyet ediyor ve bir muha” ririmizin caddeyi gördükten 40” ra belediyenin nazarı dikkali celbetmesini istiyor. — Kariimiz şikâyetinde haklıdif. Bu cadde belki de inşa edildiği taribtenberi | tamir görmemiştik. Yazın tozdan dumandan, ve İğ ğım “kokusundan, kışın da çam” dan ve dalgadan bu caddede geçmek ve bu cadde üzerindeki evlerde oturmak mümkün deği dir. Bir çâresine bakılamâz mi? Yerine Giden “Mektup > tanki bi mektüben yarina gin yazınıştık. Ankara Posta Müdürlüğü tddianım doğru olmadığımı bildiriyor. Te” kereyi âynen yasıyoruz. t 810932 tarihli ve 703 No. gazetenizin 6 mcı sahifesinin bf” şinci sütununda ( Yerine gitmi yen teahbütlü mektup ) serlevhai şikâyeti okudum. Mevzubahs s0 Galata No. hı teabhütlü mektuböf postaya tevdiinden 24 saat son” yani 188 932 tarihinde , İşleri birinci mümeyyizi k Beyin bizzat kendisine tesli” edildiği mahfuz imzasından # İlk intişar edecek gazetenizi” ayni sahife ve sütununda tavzibi keyfiyet. buyurulmasını bilhass* rica eder hürmetlerimi takdi” ederim efendim. : Ankara Posta Müdürü Kâmil 4 b mankeni tanbula dört dönmiye,.. Ne ie i tanahmet, ne Beyazıdın Ta i taşı, ne Şehzadebaşı, dolaşmadı”” gım semt kalmadı. Hiçbirini havası, mizacıma uygun düşmük” yordu. & Dört sene evvel, adada idi” Kışı orada: geçirdim. Adanın kf” ru bir. havası vardır. Hoşum” gitmedi. Heybeliye | geçtim. Al ay da Heybeliye misafir oldur Heybeliden £ sonra, | Boğaff” geçtim. Üsküdardan başlıyarak Kavağa kadar Boğazın Anadol” | yakasında, Beşiktaştan Sarıye” bavâsını tecrübe etmedik df bırakmadım. i Durdu, bir dakika düşündü | İ Sonra devam etti: i — Hak “azardan * sakla bir buçuk senedir, olduğum y€ deyim, Havasından yana bir # | kâyetim de yok hani. 1 Bu hava . meraklım atin 9”. vasını. beğendiği yeri öğrenm” istedim : j £ # — Şimdi, neredesiniz? — murdar havaya bir kere.. 'dedi, içine zehir li dölüyor insanın... ii Darülfünmumuzda bir vaiyat kürsüsü ihdas edilse derrisliğine, bu zatten daha ” nasibi bulunamazdı! i sc yeğ

Bu sayıdan diğer sayfalar: