29 Kasım 1932 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

29 Kasım 1932 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

el : ! Dünya Hâdiseleri r Hintliler, ; İngiliz Nazır İstemiyorlar Bombay — Hint ansiklopedial- nin Müdürü M. Katkar tarafından Hindistanın İngiltere karşısındaki vaziyetine dair bir beyanname neşredilmiştir. Bu beyannameye göre Hindistan muhtariyet sahibi bir memlekettir. İngiltere ile son yapılan itilâf mucibince bu mem- leketin müstakil bir-Meb'usan Mec- lisi bulunacaktır. Halbuki bugün, Hindistan — işlerini idare eden nazır, Hint parlamentosunu değil, İngiliz — parlamentosuna — karşı mes'uldür. Bu ise, gayet garip bir iştir. Onun — için İngilir karalı, İngiliz parlamcantosuna karşı mes'ul ok mıyacak bir Hindistan nazırı tayin etmek mecburiyetindedir. Eğer böyle olmayıpta Hindis- tan nazıri İaçiliz hazinesinden maaş alır bir memur mevkiinde kalacak - olursa Hindistana karşı bitaraf — vaziyette — bulunamıya- caktır. Beyanname, — İngilir — kırahm, böyle bir. müstakil mazır tayin etmiye davet etmekte, aksi tak- dirde. İngiliz Devlet Şürası ile mabkemelere müracat edileceği bildirilmektedir. İsveç Ve iahtına Eoykot İstokholm — Azası Sosyalist- lerden mürekkep bulunan Bele- diye Meclisi, bundan böyle İsveç veliahdımın iştirak edeceği mera- simde bulunmamya karar - ver« diği gibi prensin —bulunacağı merasim için herhangi bir suretle belediye kasasından para sarfet- memiye de karar vermiştir Bunun sebebi, tamamen mik- liyetperver — bir — teşekkül — olan çelik miğferlilerin tertip ettikleri resmigeçit te veliahdın da hazır bulunmasıdır. Sosyalist olan Bele- diye Meclisi, bu hareketi, bir nevi harp taraftarlığı - şeklinde telâkki ve tefsir etmiştir. M. Şövalyenin Tazminatı Paris— Maruf san'atkâr Moris ıŞbvalye ile eski karısı Matmazel van Valle arasında talâk bir emri vakidir. İki tarafta müştere- ken mahkemeye müracaat ederek dava açmışlardır. Fakat menfaat tarafının hâkim huzurunda uzun boylu münakaşa edilmemesi için intihap edecekleri bir -bakem , heyeti vasıtasile bu işin halledik- mesine — karar vermişlerdir. Bu heyet ve alâkadarların da riza- sile Moris Şövalyenin eski karı- sma 5 milyon frank, takriben yarım milyon Türk lirası tazmi- nat vermesi kararlaştırılmıştır. Maa- mafih bu parayı derhal bulmak mümkün olmadığı için borç öde- ninceye — kadar Moris Şövalye karısına her ay 1500 lirn vere- cektir. Lüzumsuz Bir Nöbatçi | Paris — Frasız Âyan — Mecli- sinin yan sokağa açılan ve daima kapalı — duran demir — kapısının önüüde senelerden beri asker bir. nöbetçinin dikilmesi âdettir. Fakat bu nöbetçi neyi bekler, niçin — dikilmiştir? Bunu kimse bilmez. Geçen gün bu sokaktan geçen meclis reisi, Âyan - binası askeri muhafırından bu nöbetiç- nin oraya konmasındaki hikmeti sormuş, soda cevap veremeyince mesele, cidden meraklı bir saf- haya girmiştir. Tetkik, tahkik vaziyet şu şekilde tesbit edil- Bı.ıdııı HİT sene evvel İmpa- OA Alâaddin Paşâ_f;âında;ıw GİHİ 'M'USAHKB_E' “Eski Devirlerde Deve G Bağdat Valisine Gönderilen Kesik Bir Baş Büyük Türk Padişahlarından Babür Şahm bizzat kaleme aldığı hatıratında şöyle bir sayfa vardır: “Cumartesi ğünü büyük bir ziyafet yaptım. Bu ziyafette kıl- zılbaşlar u, özbeklerin, binduların elçileri hazır bulundular. Kızıl- başlar sağımda ve 80 keri (1) kadar mesafede — kurdurduğum çadırda, özbek elçileri ayni su- retle solumda idiler. Benim sa- ğımda ve solumda bazı beyler vardı. “Yemekten — evvel ziyafette hazır olan sultanlar, hânlar ve beyler hediyelerini altın, gümüş para ve bakır, her nevi kıymetli eşya olarak getirdiler. Önüme bir küçük yün halı serdirdim. Al- tın ve gümüş paraları onun Üze- rine kodular, yanına da eşyaları yığdılar. Bundan sonra önümüz- deki adada develerle filleri biri- birlerile — dövüştürdüler, — sonra koçlar, daha sonra pehlivanlar güreşti, onlar bitince mükemmel bir yemek yendi...,, Bu tasvirde en çok dikkale değer nokta, develerin - fillerle güreştirilmesidir. — Babür — Şah, vak'aya Hindistanda şahit olmuş- tur. Halbuki bu, kuvveti acze karşı teslit otmektir ki Türkün hoşlanmadığı şeydir. Türk, zaifi bimaye eder ve kuyvetin kuvvet- le çarpışmasından zevk alır. Ni- tekim bizim diyarım zda horoz harozla, koçu hoçla, deveyi deve ile güreştirirlerdi. Elli sene evveline — gelinciye kadar büyük bir muhabbet vae | rağbet tâşıyan bu güreşlerin bir (1 Keri, Hint mikyaslarındandır. Bir keri, bir buçuk kadörm tutarında . o rator Napoleo'nun Mareşalların- dan Ney, Vaterlao! muharebesin- dea sonra on sekizinci Lui hükü- meline dehalet etmiş ve tevkif edilerek o zaman Yüksek Meclis binası vazifesini gören Meclisi Âyan binasına hapsolunmuş, kapr sına da nöbetçi dikilmiştir. Bir müddet sonra mareşal kurşuna dizilmiş,!fakat kapısındaki nöbet- çibin © çündenberi kaldırılması unutulmuştur. Bu hakikatin mey- dana çıkması için bir gün, bu sokaktan meraklı bir ihtiyar ve- isin geçmesi icap etmiştir. l ! ı ! | kısmı tarihe e. 'atikal etmiştir. Meselâ Sultan A, dülâzizin, raki- bini yendiğinden dolayı boynuna elmaslı bir nişan taktığı horoz, © devrin birçok ricalinden daha meşburdur. — Eski — damatlardan Alâettin Paşanın güreşçi develeri de, Anadoluda acıklı nağmeler arlayp dolaşan birçok saz şanir- lerinden ziyade dile düşmüşlü. Bu “paşa, kâibatlın kuvvete istinat ettiğine iman eden tiplik adamlardandı. — Parayı, kuvvet timsali olduğu için severdi, gü- neşe sönmez bir alev olduğu için bakardı, devrin müsaadesi olsa ve müsamaha göreceğine inansa mutlaka — aslanları mabut - ilân ederdi. Kuvvete bu kadar mec- lüp idi ve daima zor oyunlarile uğraşırdı. Paşanın konağında pehlivan develerin en önlüleri, döğüşken koçların en şöhretlileri, iriyarı adamların da en seçmeleri bu- lunurdu. — Bizzat pehlivandı ve bizat insan iriliğine nümuüne teş- kil ediyordu. Ö, on ÜÖçüncü asrın ilk yıl- larında Diyarbekir valisi bulunu- yordu, bir gün Harputtan gelip Bağdata inecek — bir meslek- taşın — Diyarıbekire — yakınlaştı- ğım baber aldı, ayni zamanda bu yolcu — vezirin birkaç gü- reşci — deveyede — sabip — oldur- ğunuü — işitti. Artık kiyif onun- du, neş'e onundu. Oturduğu yer- de elini oğuşturup — duruyordu, şimdiden — mükemmel bir - deve güreşi fyaptırmak zevkile geviş getiriyordu, tertibat - alıp - hazır- Tanıyordu. Yolcu veziri - karşıladığı — ve onunla — yüzleştiği gün “ Hoş geldin , demeden sormuştu: — Develeriniz beraber de- ğil mi? , Ve sonra haber vermişti: — Benimkiler dört gözle on- ları bekliyorlar, idmanlarını yap- tılar, tümseklerini şişirip meydan arıyorlar. Halkada tellâl çağırıp müjde verdim, güreşi seyre ba- | zırlanmalarını söyledim! Bağdat Valisi de zor oyum- larına bayılan bir adamdı. Şu kadar ki hilekârlığı da severdi. Yaptırdığı — güreşlerde mutlaka galip çıkmak için her çarcey baş vururdu, icabında rüşvet bile verirdi. Alâeddin Paşanın böyle hırs ile, iştiyak ile deve güreşin- den bahsettiğini görünce dessas gözlerini yarı kapadı, ağır ağır cevap verdi. — Benim pehlivanlar yorgun amma zararı yok, - hatırınız. için yine güreşe çıkarlar. Ertesi gün kale haricine çıkıl- mişti, bir dişi devenin malımur gözlerini şöyle uzaktan gördükten sonra başbaşa kalan ve mahmur gözlerin hasretini unutmak için biribirlerinin üzerine atılan gü- reşçi — hayvanların — boğuşiması seyrediliyordu. Alâeddin Paşa heyecan ve Bağdat Valisi şükün içinde idi, Halk ta, iki vezirin haysiyetini temsil eder görünen develerin böğürüp — köpürmelerini, — eğilip bükülmelerini, yuvarlamıp , kalk- malarını, çekilip atılmalarınmı şevk ile temaşa edip duruyordu. İlk bakışte Diyarbekir valisi- nin devesi vaziyete hâkim görü- nüyordu, atılışı yamandı, ısırışı biamandı. Bu,- bütün benliğini onun uzün — boynuna — birakmış olan! valiyi âdeta gaşyediyordu. Hatta bir aralık Yolcu Vezir ile istihza etmek de istemişti, gevrek gevrek gülerek gülere takılmıştı: — Ne kadar olsa, hayvan misafir habırına hürmet etmeyi bilmiyor, fazla sıkıştırıyor. Öbürü, ağırlığını bozmıyordu, yıkılmaz bir itimat içinde cevap veriyordu; — Hele bekliyelim, w görelim. Çabuk parlıyan çabuk söner | Biraz sonra Alâaddin Paşanın ne'şesi sönmüş, gözleri dönmüştü. Çünkü devesi, birdenbire söpük- lemiş, gevşemiş, yıkılacak hale gelmişti. Neden böyle olmuştu? Bunu anlıyamıyordu, yalnız. ho- murdanıyordu ve dayak — yemiş gibi acı acı kıvranıyordu. Galebanin Bağdat Valisine sit devede kaldığı anlaşılınca iki vezir görz göze geldiler, uzun uzün bakıştılar ve bir kelime konşmadan ayrıldılar. Ertesi gün Yolcu — Vali, — alayını düzüp yola çıkıyordu, Alüaddin Paşa - ÜFeŞİ Odur Ve Kömür ? Yakmalıyız Odun ve kömür istihlâki aleyhinde —bir cereyan vardır. Buna şu şekilde cevap verebilirim: Yakılacak odun ve odundan imal edilen kömür yetişmiş koru ormanından değil, baltalıklardan kesilir. Baltalık ormanlar kömüre yirmi beş ve oduna otuz senede yetişir. Bunlar şah filizden yetişen ormanlardır. Kereste ormanları _ıibl teşçire, —yani her kesilen Ağacın yerine bir tohum atmıya ve tensili tabiiya terke ihtiyaçları yoktur. Bu ormanlar kendi hak Terine terkleri halinde koruya tahavvüleri kabil olmayıp men- şeleri Filiz olduğu için kereste devresine geçeceği sıralarda mıb tabakasından çürümiye başlar. Bunların kendi hallerine terkl demek toprak olmaları ve bin nelice satılmak — suretile — elde edilen paranın kaybolması de- mektir. Halbuki Trakyada köy- lünün para olarak eline geçen yalnız İgneada ve civar iskelele- rinde odün ve kömürden kazan- dığıdır. Kesilmiş odun ve sarfedilen kömürü gördükçe mütcessir ok mak değil memnun olmak lâzınt- dır. Esaslı fikirlerle hareket eden komşumuz Bulgar hükümeti bu hazzı çok derinden duyuyor. Memleketimize — kömür — ihraç etmek için her fedakârlığı ihtk yar eylemesi bunun en büyük delilidir, Memleketimizin mangal kö mürü ve odunu ile ısınma ihti- yacını temin eden halk, fakir tabakadır. ve bunların elinde daha asri vesaitle ısınmak imkâmi yoktur. Gerçi maden kömürü de yerli bir mahsuldür: Fakat bunut istihsali sırasında sarfedilen pâ” raniın kısmı küllisi ecnebi eşhat — eline geçer ve bu, uzun zamall — da böyle devam edecektir. Kendi ormanlarımızın — mahsulü — olal odun ve kömürün ise baştal — sona kadar meyvesini yiyen Ö/ Türklerdir. Ve şurası muhakkaktı/ ki Türkiyede ormanları — idar€ eden, bütün Ffenni ve nizami — | bilgi ile mücehhez, işine sabif bir orman idaresi — vardır - v& memlekette hiçbir. ormanın ı ribine müsaade etmez. n İğneadalı Sapbi ':ı ——0 | ananeye muhalif olarak - ."" selâmetlemeğe gelmemişti, yasını göndererek ve , söyliyerekek özür dilemişti. Kâk ya, küçük bir çekmeceyi de b diye olmak üzere - efendisi N? mına- Yolcu Verire takdim memurdu. J— ) | O günün konak yerinde v& — | devesini mrğlüp ettiği ıııl-*f', Ka şm hediyesini açtı ve içinde İ kesik baş: gördü. Bu, Alâedil —| Paşanın — devecibaşısının çl' idi- ve Paşa,- bu ıdı_ynl,_. yezir tarafından para ile kat' dığını, devesine güreşe hd: ken afyon yutturulduğunu yarak şu işi işlemişti! K Deve kini, bazan deve £ ş tiren paşalara da M"'T : M T

Bu sayıdan diğer sayfalar: