9 Şubat 1933 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

9 Şubat 1933 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

" 6 Sayfa " ŞöB SON “POSTA ; li e Li abet AO ! -— Dünyada Olup Bitener — İ7 |) Görülmemiş Resmi Bir Rezalet Gençler İbret Almalıdır Hint Fakirlerinin Ölümü,Ne- Avusturya Meb'usan Meclisin- de, senelik bütçe- nin — müzakeresi gırasında, şimdiye kadar nadir gö- rülmüş rezaletler- meydana çıkmış- den biri daha tır. Bu rezalet, hususl! - telefonla- rın “Siyah oda, namile maruf daireden dinlenmesi meselesidir. Hâdise, Avusturya posta ve teb- graf ve telefon bütçesi müzakere olunurken bazı sosyalist meb'us- ların ifşaatı üzerine meydana çıkmış ve anlaşılmıştır ki Avus- turya hükümeli, Viyana'da tele- fonla konuşulan herşeyi dinletmekte we icabında buna dair Avusturya polisine raporlar verdirmektedir. Hatta, telefon Idaresinin, fiatler- den şikâyet eden bazı aboneleri tehdit etmek için, bunların husu- #i muhaverelerini ve aile sırlarını bir silâh gibi kullandığı ve ba suretle bu aboneleri davalarından vazgeçirdiği de sabit olmuştur. * sivil mühendislerile asker! topçu talebesini ye- Dir Casas. | tiştiren Paris'teki Politekinik Mek- Eydu casusluk ittihamile ve dak- tilosile beraber geçenlerde İtalya- da tevkif olundu. Ajans haber- leri, bu xzatın yirmi dört sene hapse muhüm olduğunu da iki gün evvel bildirdiler. Vaktile bu #ütunlarda bahsettiğimiz bu hâ- dise, tabil neticesini almakla beraber haiz olduğu ebemmiyeti kaybetmiş değildir. Fransız asker! ve fen âAleminde mühim bir mev- kil olan bir Insanın, böyle adi bir casusluk işine karışması bü- yük bir hayret uyandırmıştır. M. Eydu, İtalyan zabıtası tarafından tevkif olunduğu zaman, Üzerinde eser bırakmıyan gizli mürekkeple yazılmış mektuplar, İtalyan hu- dutlarının krokileri, Fransız Er- kânı harbiyesine — hitap eden mektuplar, birçok notlar, uzun dürbinler, fotoğraflar bulunmuş- tur. Profesör Eydu'nun muhake- mesl esnasında, tetkiklerine dair birtakım Fransız — zabitlerinden talimat aldığını itiraf etmiştir. Fransrz siyaset ve askerlik âlemi, bu hâdiseden çok müteessir o muştur. * Goçoıkl İngiliz kabinesine giren bir İngiliz kadın nazırından sonra imdi, yeni teşek- l eden Ameri- kan — kabinesine de bir kadının girmesi kararlaş- tırılmıştır. Yeni nazırı tayin eden adam, mart ayında iktidar mev- kiini ele alacak olan Yeni Cüm- bur Reisi Roozvelt'tir. — Yeni Amerikan |kadın nazırının İsmi Mis Franses Perkens olup Mesai Nazırlığını Üzerine — almaktadır. Bu kadın, birçok içtimat! eserle- tile maruftur. 1910 senesinden- beri ise, muhtelif sanayi İşlerinde mübim vazifeler almıştır. Balıkesir Lik Maçları Balıkesir — Maçların birinci gdevresi bazı nizami sebeplerden dolayı keenlemyekün — addolun- muüştu. İkinci devre lik maçlara bu cuma günü başlanacaktır. ve müsabaka İdmangücü ile İdman- yurdüu arasında - olacaktır. On marita son müsabaka yapılacak ve futbol maçlarının — neticesi tasnif edilecektir. Millkecei öö zt v fes AlmaktanDahaKolaymış İtalyan gaze- tecilerinden Ar- naldo Fracearoli son — zamanda Hindistana seya- hat etmiş. Hint fakirlerinin ha- yatını gözden geçirip — tetkik etmiş. Korriyera Della Sera gaze- tesinde bir yazı ile müşahadele- rini anlatıyor. Fakir demek, bizim — anladığı- Esrarengiz Ve Anlaşılmaz Bir mız manada sefil ve aç demek — değildir. Fakir demek, hayatını beden riyazetine vakfeden, ölüm- den sonra ruhun bir başka ka- hba girerek tekrar hayata avdet edeceğine iaanan adam demektir. Onun için Hint fakirleri, ömür- lerini mahrumiyet içinde geçirir- ler ve bu süretle nefislerini ter- biye ettiklerine ve bu terbiye hareketi ile Allaha en yüksek ibadeti yaptıklarına kanidirler. Bu kısa izahattan sonra, sözü, asıl makale muharririne bırakı- yoruz: Malabar sahillerinde dünyanın öç Fevkalâde insanile tanıştım. Bunlar tamamen çıplaktılar, Fa- kat kalçalarının üzerinde “Dati,, ismini verdikleri ince bir bez parçası vardı. Bunlar, ölmeden ölebilme sır- rTına ermiş ve sonra istedikleri zaman dirilmiş kimselerdi. En ihtiyarlarının, — vücudünün - kızıl rengi Üzerinde daha beyaz görü- nen uzun bir sakalı vardı. Diğer ikisi daha gençti ve ihtiyarın müritleri idi. Çünkü ihtiyar Hintli fakir sınıfı içinde mertebelerin en yükseğine ermiş bir adamdı. Bunlar, tarikatlerinin — tasavvufi mahiyetini kabul etmiş, fakat Allaha ibadet etmek için ne rahip, ne de kâhin olmayı İste- memiş kimselerdi. Bunlar, üç fakirdi. Eşrarlı Bir Hayat Her üçü Delhiden geliyor ve Ceneveye, Seylân Adasına gidi- yorlardı. Maksatları, orada bir fakir mektebi açmaktı. Kendile- rile tanıştığım zaman, fakirlere mahsus bir mektep açılabileceğini hayretle karşılamıya mecbur ol- dum. Ba hayretimi gören ihtiyar Hintli gu izahatı verdi: “— Bü, sizin zannettiğiniz gibi hakikl bir mektep değildir. Bu, bir tarikattir ki muayyen ve çok elestikt tatbikatı olan tek bir kaldeye tabi bir zümre bir- liğidir. Bizim merkezimiz Delhidedir. Bi- lir misin sen o yeri? — Evet. Zannedersem sizin tarikatin merkezini do biliyorum. Bu, Y:nlııhlrdm çıkarken küçük kulübelerden mürekkep köy değil midir ? — Nasil biliyorsun ? — Bir akşam, beni oraya bir papas götürmüştü. Ondan bili- yorum. Adı Luka'dır. — Hatırladım. İyi bir dom tumdur. Hintli ihtiyarla aramızda müş- Hint fakirlerine alt garip iki manzara terek bir dostluğun bulunması cesaretimi — arttırdı. — Suallerime devam ettim ! — Siz hiç öldünüz mü ? Bu suale ihtiyar adam hiç cevap vermedi. Fakat müritle- rinden biri mukabele etti: — Gençken Üç defa öldü ve tekrar dirild.. Şimdi artık yeni bir tecrübe yapmak istemiyor. Fakat ısrarım Üzerine o da şu mütaleada bulundu : — Son defa ölüşümün Üze- rinden tam o0 beş sene geçti. Şimdi altmış yaşından fazlayım. Bu yaştan sonraki ölümden sonra artık ğeri gelmek güçtür. Hayret Verici Sırlar — Bıçak, iğne, çivinin size zarar vermediğini, ateşin vücu- dunüuzü — yakmadığını — söylerler. Doğru mudur? — Doğrudur. Çünkü, ben, aklıma maddi - İztirapları duyma- mayı öğretmişimdir. — Bunu nasıl yapabilirsiniz? — Okumak, düşünmek — va dun etmekle. Çünkü iztırap, n hayet, şahsi bir mütalea ve ihti- sastır. Bir defa büna alıştıktan sonra artık acı duyulmaz, — Olabilir. Alışabilmek için ne yaparsınız? — Buna çocukken — alışılır. Çünkü o yaşta bir fikrimiz yok- tur. Esasen atırap bir fikir de değildir. Bir şey değildir. Sonra, daimt süküta varmak gurur ve Gmidi her şeyi kolaylaştırır. İşte bak vücudüme, bu vücu- de otuz sene müddetle bir çok hançer ve iğne girip çıkmıştır. Hergün bir bıçağı vücüde bir İ nasıl dirilebilirsiniz? Hayat parça soka soka nihayet — tama- mile — sokmaya alışmak mümkün- dür. Şu işaretleri görüyor musun, onları, belki eski yara yerleri zan- nedersin. Halbu “ yol , dürmü> İşte bu yolları yapmış- lardır Dikkat edersen görürsün ki fakirler, vücutlerine bıçak s0- karlarken muayyen yerlerine so- karlar. İşte bu yollar. — Fakat ya vücudünüze na- tıl ateş yapıştırıyorsunuz? — Akıl emredince deri de itaat eder, Bu, allaha yapltığımız hediyelerdir. Ona karşı ferağat gösterirken güler yüzlü olmalı- dır. Meselâ şu gördüğün müri- dim, bir cam parçasını çiğneye çiğneye yiyebilir. Fakat birgün, bir İngiliz. kadımin verdiği bir parça çukulatadan midesi bozul- du. Bu, onun pis bogazlığının cezası İdi. Nasıl Dirilirler? — Peki nasıl ölür ve sonra — Bu da bir irade mese- lesidir. — Affedersiniz. amma, eğer ba İş bir irade meselesi olaydı, hemen bütün insanlar dirilirlerdi. — Bu, sadece iradeye, te- fekküre ve akideye tâbi bir geydir. — Bu iş nasıl olur ? — Uzun oruç günlerinden sonra mezara girmek — kıvamı gelir gelmez vücudün her tarafı mumla kapanır. Yalnız ağız açık bırakılır. Sonra dil de ağızda boğaza doğru — çevrilir, vücut yağlanır, mühürlü bir torbaya konur ve etrafına duvar örlülmüş mezara sokulur. Üzerine taş ve taşın Üzerine toprak yığılır ve meselâ on beş gün, bir veya iki ay sonra mezar açılır. Fakir birar zayıflır, fakat kısa bir masajdan sonra gözleri açılır. İlk defa mezardan çıkarıldığı zaman kalbi durmuştur. Ölüm tamdır. — Toprak altında, yemeden nasıl yaşıyabilirsiniz? 'Bunun mu- hakkak yerleri olmak gerektir? — Bilmiyorum. Fakat anlı- yorum ki sen buna inanmıyorsun. Fakat hakikaten ben de bir şey anlamıyorum. Yalnız, büyük bir. hafiflik duyar adeta hava tabakası haline geldiğimi hisse- derim, o kadar. — Bunda, vücudunuz için bir işkence mahiyeti var mıdır? — Hayır. Fakat bu kelimenin manasını da tasrih etmek lâzım- dır. Sana, bu münasebetle genç- liğime ait bir batira nakledeyim: — Uzun zamandan beri Garplı insanların ayyakkabı giydiklerini we bununla gayet rahat ve çabuk yürüdüklerini görürdüm. Kendi kendime tecrübe etmiye karar verdim ve bir çift ayakkabı teda- Avrupada ve bilhassa Ame kada büyük ve muazzam fab kalar kurmuş olan sanayicile çoğu ufak ve mütevazi bir tesi gllılı işe başlamışlar, intizam ilgi ile, azim ve irade ile çalı: rak İşlerini büyütmüşlerdir. Hayj ret ve takdirimizi celbeden bu ( muvaffakiyetler sanayi hayatı! benüz yeni atıldığımız için biz! pek azdır; fakat hiç yok ta değ dir. Bu şekilde bir muvaffakiyel eren mücsseselerimizden biri R yolin diş macunu fabrikasıdır. 1925 senesinde, milli hayet! mıza en büyük bir şiddetle kasi dilen kanlı ve feci mütareke gü lerinde, İstanbul işgal edilir memleketin — hakiki sahipleri hakkı hayat verilmezken İ İşgüzar genç, Necip ve Ce kardeşler, bilgilerinden ve azıi iradelerinden başka sermay olmadan Radyolin diş macunu çıkardılar. Küçük ve mütevâf bir el tezgâbı, bugünkü müke! mel — fabrikanın — temeli — old Tezgâh küçük; fakat içind çıkan iş gü: temiz ve Bi idi. O zaman İstanbul piyas: da bu iki genç böyle mükemn bir işi başarabilmek için âdeta b mucize yapmaları lâzımdı. Çi kü ne Teşviki Sanayi Kanul vardı, ne himayeci bir güm tarifesi ve ne de ithalât eşyasıl/ karşı bir seddi çin teşkil edi kontenjantıman usulü... Herş burunlarını sokan işgal kuvvel rinin müdahalesi... bu azim mü kölât, iki kardeşi yıldırmadı. O lar, kendi kendilerinden bı hiç kimseden yardım görmede bu İşi yürüttüler, başardılar mütareke senelerinde, İstanbı bir Türk fabrikası kurmak mut? zesini yaptılar. On üç sene evvelkli mütev&” Radyolin tezgâhı, şimdi Türki nin diş macunu sarfiyatının y de 92 sini temin eden ve üst Mısır, Suriye, Kıbrıs, Rados, ! Efganistan, Filistin, İrak, A: vutluk gibi şark memleketle ihracat yapan büyük bir fabri olmuştur. Radyolin'in ihracat yapabilec) kadar rağbet görmesinin sebt milli ve beynelmilel sergil madalya almak suretile takf edilmesi, kimyakerlerin ve triyologların tahlil raporları ağızdaki mikroplar Üzerine tığı kuvvetli tesir dolayısiledir: Necip ve Cemil, bu iki deşin gerek memleket ve gef hariç piyasalarında kazandık!'| muvaffakiyet kendilerini işl teşvik etmiştir. İlk defa işe ladıkları alât ve edevatı gitti! tekemmül ettirmişler ve bufl bütün müstahzeratın imalini * trikli masinelere tevdi eyle lerdir. j İki kardeşin mesaisinden kan netice bugün diş mat?) itibarile Türkiyeyi Avrupanı! güzel macunlarına ihtiyaç b tirmiyecek dereceye vardırm'f| Gençler bu mesaiden ibret #j rik ettim. Ve hayatımda b daha müthiş bir işkence g? dim. Derhal çıkarmıya me' ) oldum, fakat siz, hiç müt! olmuyorsunuz. Şu hale gör? 4 benim nazarımda, işkence mek noktasından siz dahâ bahtsınız. x Hintli fakir, işte bana anlattı. ğ Arnaldo Fi n ae

Bu sayıdan diğer sayfalar: