29 Mart 1933 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

29 Mart 1933 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

7 SON POSTA İTTİHAT ve TERAKKİ — Her hakkı mahfuzdur. — Tefrika No, 107 Nasıl doğdu?.. Nasıl Yaşadı?.. Nasıl Öldü?.. Atıf Bey Baygın Bir Halde Uzandı Ağır Agır G zleri Kapandı Buna binaen, A(f Bey, bütün kuvvetini — kulaklarına — vermiş, ayak seslerini dinliyordu. Atıf Beyin birdenbire yüzü güldü. Çünkü sokak başından bir uğultu balinde gelen bu gürültü, bele- diye tarafına doğru sürüklenip gidiyordu. Bu #sesler, tamamen kesilinciye kadar Atıf B. bekledi. Sonra, yavaş yavaş kalktı. Bir köşeye sinmiş olan çocuklara, korkmamalarını söyliyerek yüzle- rini okşadı. Dükkândan çıkarak Mülâzım Mahmut Beyin evine doğru yürümüye başladı. Fakat yaralı bacağı, tamamen keçeleş- miş, kuvvetini kaybetmişti. Be- reket versin, sokaklarda kimso kalmamışt.. Her ihtimale binaen duvar diplerinden yavaş yavaş yürüyor, şüpho celbetmemiye ça- hış yordu. Bu müşkilât va ıstırap İçinde Mülâzrım Mahmut Beyin evinin kapısına geldiği zaman, kapının ipini üÜstünde buldu. Çok tabildir ki, o anda Atıf beyin sevincine nihayet yoktu. Kapının ipini çekti. İçeri girdi. Merdiven başına kadar gidereki — Mabmut!... Diye seslendi. Fakat bu sese yukarıdan bhiç bir cevap gelmedi... Merdivenleri güçlükle çıktı. Sokak Üstündeki odanın kapısı, arkasına kadar açıktır Kar gibi bembeyaz patiska örtülü sedirler, sanki bu yaralı zabitin yüzüne gülüyordu. Bir Jahza, bunları kirleteceğini düşündü. Etrafına göz gerdirdi. Fakat her taraf tertemizdi. fazla ayakta durmaya tahammülü kalmamıştı. Sokağa bakan pence- relerin yanındaki sedire yaklaşti. Başının altına bir yastık çekerek olduğu gibi boylu boyuna uzandı.. Yarası, artık tamamen soğumuştu. Fena halde sızlayordu. Bir taraf- tan kan akmakta devam ediyor- du. Bu kadar fazla kan gaybet- mek Atıf beyi çok zayıf düşürmüş- tü. Şimdi, gözleri kararıyor, başı dönüyordu. Boğazı ve dudakları kurumuştu, Etrafına göz gezdirdi. su aradı, bulamadı. Bu aralık, diğer bir sedirin Üzerinde yıkan- mış ve katlanmış, temiz bezler Hlişti. Atıf Bey yavaş yavaş kalktı. Bunlardan birkaç tanesini aldı. Bunlarla yarasını sard. Kanı durdurmıya çalıştı. Bu yorgunluk, artık onu büsbütüu bitap bıraktı. Ağır ağır gözleri kapandı. Sap- sarı kesilen çebhresi, çukurlaşan ve etrafı moraran kapalı gözleri ile, cansız bir ceset halini aldı. Aradan, yarım saat kadar geçmişti. Biraz kendine gelen Atf Bey, yarasında gittikçe artan bir ıstırapla beraber, alnında ılık ve yamuşak — bir elin — dolaştığını bissetti. Gözlerini açtığı zaman, bir çift kadın gözü; bütün şef-” kati, bütün muhabbet ve harareti ile onun gözlerine gülümsedi. Candan gelen tatlı bir sesin hecaları, Üzüntü ile titredi : — Nasılsın yavrum... Atıf Bey, bütün iztıraplarını bir tebessümle örtmiye çalışarak: — Teşekkür ederim.. Çok iyiyim efendim... Rica ederim, bir yutum bu... Daha | Atıft Bey Resneye götürülmek icin Tabur Kâtibi Süleyman Ragıp | Bayin evladen bu suretle çıkarılıp arabaya bindirilmişti Vicdanının ilham ettiği vazife- ye kurban olan., O vazife uğrun- da bir saattenberi damla damla | kanını akıtan bu yaralı zabitin |ebir yutum suya ©o kadar ihtiyacı vardı ki.. Artık kurumuş dili, pek güç dönmüş; rengi tamamen solan dudakları, — kaskatı kesilmişti... Kadınlığın bütün rikkat ve şef- katini, ellerinde ve gözlerinde teobyan bu muhterem kadın; yine Hayat Kadar, Hatta Hayattan Da Daha Acı Bir Macera ( Baştarafı 6 inci sayfada ) arka tarafndaki uşak odasını verdi, hizmetini gösterdi, çekilip itti, ğ Matyas, bu suretle dün sahi- bi olduğu evin şimdi uşaklığına intisap etmiş bulunuyordu. Va- ziyati uzun boylu düşündü. Ev- velâ, biçbir. haber — vermeden çekilip gitmeyi aklına getirdi, | Fakat bu kararı çabük terketti. Karısi, belki, yeni kocasile mes'ut değildi, Bu takdirde ve bu ha- kikatı anladığı gün — hakikatı meydana vurmayı kurdu. Eğer aksi bir netice çıkar da eski ka- rısının yeni kocasile mes'ut o duğunu görürse o vakit çekilip gitmek muvafık olurdu. Bu azim ile. çiftlikteki — yeni — vazifesine başladı. Fakat, bu hayat ona, hergün yeni bir ölüm ye bir azap oluyordu. Karısını ve çocu- ğgunu gördüğü zaman, eli> ayağı kesiliyor, işi, gücü bırakıp onla- rın seyrine dalıyordu. Evin efen- disi de bu dalgınlıkların farkına varmıştı. Bir gün karısmı bir köğyl İçekti. Yeni yanaşmanın gerök kendisine, gerek büyük kızına bakışlarını beğenmediğini, bu adamı kovacağını söyledi. Kadın, güç hal ile erkeğin bu arzusuna mani olabildi. Bir gün, kadının büyük kıu. o endişeli va titrek sesile cevap verdi: — Yaralıya su verilmez, evlâ- dım.. Sana, çorba hazırladım.. bir kaç kaşık iç. İnşallah — şifa gelir. Dedi. ve derhal, gümüş çibi parlıyan kalaylı bir tepsi içinde, yine gümüş gibi parlıyan bir tasla Atıf Beye çorba getirdi. Atıf Bey, sordu: | CArkası var) | ğin yeni yanaşmasile karşılaş- m şti. Vaziyet icabı. öteden, be- riden konuştular. Genç kız, ada- mün hayatını. Öğrenmek istedi, O, münasip 'cevaplarla çocuğun merakını giderdi. Fakat bir ara dayanamadı, hüngür, hüngür ağ- lamıya başladı. Genç — kız hâdiseyi anasile Üvey babasına an'attığı zaman erkek köpürdü;. bu defa karısı da vaziyeti —önleyemedi. Yeni efendi, eskl — mal gşahibini bir köpek kovar gibi evinden kovdu. Matyas, bu muameleye karşı hiçbir şey söylememişti. Çünkü karısının — ve — çocuğunun - yeni adamla mes'ut olduklarım gör- müştü. Baş'nı eğdi, kaderin da- yanılmaz gadrine riza gösterdi, çarıklarım — sürükleye sürükleye çiftlikten uzaklaştı. İkl hafta sonra, bir. dağ te- pesinden geçen yolcular, vabşi hayvanlar tarafından parçalanmış bir insan cesedinin başında dur- dukları zaman, onun yanı başın- da yazıları kargacık, burgacık olmuş, bir hatıra defteri buldu- lar. Bu defter, betbaht Matyasın macerasile dolu idi ve ihtimal, yerde yatan ceset te bizzat Mat- yastı. Hayılın bazan lıyııı doğuran Pertevnı al Vakfından: Pertevniyal vakfından Akıırıy'dı tratıvay caddesinde Pertevniyal türbesi #ttizalindeki arsaya olbaptaki proje ve şartnamesi mucibince mü- ceddeden üç dükkân İnşası kapalı zarf usulle 19 mart 933 tarihinden 10 nisan 933 tarihine müsadif pazartesi gününe kadar mevkil münakasaya konulmuştur. Talip olanlar şartaame ve projeleri almak üzere hergün ve ihale günü 'olan salifülbeyan pazartesi günü saat ©on beşte k.pıh öğleden sonra İstanbul Evkaf Müdiriyetinde Pertevaiyal vakfı idaresine l Barfarıaın İdare encümenine tevdi etmeleri. S0 — >Sayfar (9 İşçiler Ve İşsizler Arasında Kızlarımız Gazinolara V Barlara Nasıl Düşerler? tayfada) — Vallahi beyim, biz arka- daşla çalgılı bir gazino açacağız da, aşagı yukarı bu saydıkları- nızdan hepsine birden ihtiyacımız var, o da gelsin uzun uzun gö- rüşürüz. Adamın gözleri, kârlı bir işa giriş:ceğini hissetmiş bir bezirgân neş'esile parladı. Dumandan kararmış kadar kirli tavanlı odayı ve içindekileri gözden geçirmiye başladım. Az soara, mütereddit bir parmak kemiği kapıya vurdu: — Tık, tık, tk? — Girlniz ! Her hareketlerinden — çekin- genlik akan saz benizli bir ka- dınla, manasız yüzlü bir erkek şaşkın şaşkın bakınarak, şaşkın şaşkın salınarak - girdiler. Erkek, kapının yanındaki ka- nepenin boş bir köşesine ilişti, kadın süzmedik Insan bırakma- masıya odanın dört köşesine bir göz gezdirdi. Pepeme iş evi memurunun yanında boş duran sandalyeye çöktü. ( Baştarafi 1 inel Bu erkeğin peşinden İş İste- mek için baş vuran kadının ha- yatı kendisinin yolunda yürüye- bilöcek tiynette olanlara iyi bir ders olabilir: Bu kadıncağız epi evvel ismi Tâzım değil, -fakat yalan da değil- çok zengin bir adamla evli imiş. Kadın güya çok kıskanç olduğun- dan eyde yaşlı da, çirkin de olsa kadın hizmetçiye, aşçıya tahammül edemezmiş. Günün birinde bunun cezasını çekmiş. Şoförüne aşık olmuş. Hikâyesinin bu kısmını a latırken, — kirlenmiş, yırtık ço- raplarının içinde kahırdan incek miş bacaklarına ağır gelen bitkin vücudunu bir sandalyeye bıraktı. O, barcıflem olmuş aşk felse- fesini siper edindi: Ne yapalım Beyefendi, dedi gönül bu, ferman dinlemi- yor ki. Evet, “gönül ferman din- lememiş,, ve kadın abayı yaktığı şoförile bir gün, tokmağını bir daha çalmamak üzere kocasının kapısını çekmiş gitmiş. Beraber götürdüğü az zamanda şoförünün kursağında erimiş. Paralar suyunu çekince şoförün gönlünde sevda da kuru- müş, Şimdi askerliğini yapıyormuş. Paraya muhtaçm:ş, fakat kadın onu bâlâ seviyormuş. Hem geçin- mek hem de.. Onu sıkıntıdan kurtarabilmek için bir iş bulup çalışmak ve kazanmak İstiyormuş. Bu hikâyesini, benim sorçum Üzerine bana ve yanında oturdu- ğum müdüre anlatan bu hatun pepemeye havale edildi. Bu sırada başka bir genç kız müdüre yaklaşt ı — Efendim, iş arıyorum! — Ne gibt? bir iş bulmak - tiyorsunuz! — Val'ahi, her işe elim yat- maz değil, fakat, arkadaşlarım bana bep: “Senin ne güzel sesin var| derler!,, — Yani hanende zusunda sınız? — Evetl — Bir şey de çalar mısınız? — Ut bilirim! — Usul? — Az çok! — İçeriki odaya gidelim da biraz dinliyelim bakalım! Müdür kalktı: — Ben de buluntabilir miyim? — Hay, hay efendim, buyu- run rica ederim! içeriki odada udu eline alan hanende namzedi dilber hem çak mıya, hem okumıya başladı. Bir olmak ar- elmaslar | Tu!uıındeıı sonra bir iki şar geçti. Şarkıları müteakip | gazel söyledi. Bir taksim dal yaptı, bir şarkı, bir şarkı dah Oh gel keyfim gel Sesi hakikaten arkadaşların dediği gibi hiç te fena alnıyı bu kızcağızı hakikaten gazir açacak olsaydım derhal alırdım. Şarkıların mestisile vaziyeti; unutmak tehlikesinden bir aralı kendini kurtarabilen Müdür ban döndü: — Nasıl? — Fena değil! — Sizin işinize gelir mi? — Gelmez değil amma, hel bir arkadaş gelsin del — Vallahi, benim çok anla yışım vardır. bu . gibi işlerde Şimdi Beyoğullarında kapışılar en meşhur hanendelerden çoğu nu ben yetiştirmişimdir. Plâklar çıktığı gün biten revaçta mugan niyeler içinde de benim bizmet çilikten — yükselttiklerim — vardır Bu kızda da var bir istidat. Bunları koltuk — kabartaralı bana anlattıktan, hakikaten te nınmiş bir iki ismi misal göster: dikten sonra kıza: — Peki evlâdım, dedi, #sen evvelâ içerideki memuruma kümr yeni yazdır, 25 kuruş ta kaydiye ver, Sonra Musiki cemiyetine git aza yazıl oradan bir cürzdan al yarın cuma, öbür gün buraya gel Sana iş bulmak galiba zor olmıyacak haydi kızım. Kızın arkasından biz de eski yerimize döndük müdüre sor- dum. — Buradaki kadınların hepsi de hizmetçi mi? — Hayır, değil, fakat ekse- risi hizmetçidir. Yaşlıca, çirkince olanlar öyle. Biraz daha genççe, güzelceleri — garson, daha iyileri hanende. Malüm ya, şimdi gazi- nolar, müşteri — celbetmek - için güzel garson kızlar alıyorlar. Hatta onların içinde ekserisi- nin vazifeleri boyanıp süslenip kı- rıtarak bir tabağı götürmeyi, bir bardağı getirmeyi bahane ederek müşterilerin arasında kırıta kırıta dolaşmaktır. Hanendelere gelince, onlar- da da ses ikinci Üçüncü derece- de aranılıyor. İlk istenilen genç- lik güzellik ve cazibe. Malüm ya, | ikinci, üÜçüncü sınıf gazinolarda, | balk, mest kafayla besin kötülü- ğgünün, ortalığıma pek farkına varmıyor. Az sonra bir gazino sabibi evvelce mutabık kaldıkları hanen- deyi almıya geldi. Bu kadınla gazino sahibi kırk lira aylıkla altı aylık bir kunturat yapmış, kadın peşinen aldığı ilk maaşn- dan on İlirasını iş Idarehanesine verdi. Gazino sahibi de kendisine memnun kaldığı bir hanende bulduğundan dolayı İdarehaneye beş lira vermeyi ihmal etmedi. Artık orada görecek birşey kalmamıştı. Müdüre, saatı sordum, söyledi: — Ya. dedim, arkadaşın ge leceğini vadettiği saat epey geç- miş. — Anlaşılan — bir işi çıktı. Benim de görülecek başka işlerim var. Daha fazla bekliyemiyeceğim. Gelirse, kendisini bu saate kadar bekleyip — gittiğimi — söyleyiniz. Akşam bana eve gelsin. Yarım beraber — gelir işi hallederiz. — Hay, hay beyefendi! Naci Sadullah

Bu sayıdan diğer sayfalar: