9 Temmuz 1933 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

9 Temmuz 1933 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SKT - SŞ on —SON POSTA Kara Yürek Çetesi Tefrika No. 53 Bu Gece Bizim Evde Bir Adam Tutuldu Hırsız Mıdır, para çılmaya mı gelmiştir, yoksa başka bir maksadı mı var? Gâvur Mehmet, — hergünkü programını bozmadı. Tam zama- nında dükkânımı kapadı. Ve sonra, ortalığın tamamen tenhalaşmasını beklemek için, tezgâhının üstüne boylu boyunca uzandı. * Vakit geçtikçe Gâvur Mehme- din heyecanı artıyordu.. O metin ve pülat gibi vücudu, vakit vakit asabiyetle yerden bekçi sopalarını dinliyor; saat başlarını haber veren dar- beleri büyük bir dikkatle sayı- yordu. Saat, nihayet (alaturka) dörde gelmişti. Yavaş yavaş kalktı! Dükkânın kapısını aralık ederek Lünayı beklemiye başladi. Ara- dan çok geçmedi. Karşıki duvar- dan bir gölge kımıldadı ve bu gölge, siyah bir hayal gibi Gâvur Mehmedin — kollarının. arasma kaydı. Dükkânın kapısını kapadılar. Evvelâ, uzun bir puse ile bu mü- him mülâkatın başlangıcını yap- tılar. “Bu karanlık - içinde sevişmek, Lünayı daha ziyade heyecana getiriyor.. Biribirini ta- kip eden buseler arasında — Ah sevgilim.. Bu akşam sende, doyulmıyan bir - tatlılık var. Diye inliyordu. Gâvur Mehmet, geri çekildi. Yarı sesle sordu : E Ösle sarsılıyordu. zifiri birdenbire dargın — bir söylüyorsun amma Lüna.. Bugün benim kalbime soktuğun ateşin nekadar büyük olduğunu biliyor musun?. Lüna şaşırmıştı. — Ne ateşi türko'm.. Yemin ederim ki, seni seviyoram: Bun- dan sonra, senden başka hiçbir erkek temas miyorum. — Fakat dün akşamki adam?. Lüna, okadar şaşırmış ve o kadar heyecana — kapılmıştı. ki, bir anda Gâvur Mehmedin ne demek istediğini anlamamıştı: — Hangi adam... — Canım, hani gündüz ağzın- dan bir şey kaçırmıştın. — Hââââ.. şu mesele... fakat sevgilim, onun benimle hiç alâ- kası yok. Fakat mademki merak ettin. Kısaca söyliyeyim... — Dün akşam — bizim evde — bir adam tutuldu, — Acaba bir hırsız m? — Ya bir hırsız.. ya bir ha- o, bu gece belli olacak. — Demek o adam, elinizde. — Oo.. şüphesiz.., mahzende, elleri 'bağlı duruyor. — Bu adam hnasıl eline etmek iste- tutuldu. — Bumna, yoruz. Mesele, n Glük; giriyor. Benim odamın karşısın- daki salonda, — dehlizlere açılan kapının önündeki levhayı kaldı- rıyor. bu levhanın asılı olduğu yay olduğunu tabii bilmiyor. Bu yay, bir tele merbuttur. Bu telin ucu çok esrarengiz. her nasılsa bizim eve akat, yerde gizli — bir Yattığı | O da sordu: | | Lüna, biz de hayret edi- | amcamın odasına kadar gider. Eğer bu levha yerinden oynatılır- sa derhal bu zil çalar. O zaman, amcam, dehlize bir adam girmek | istediğini anlar.. Bu sırrı bilmiyen bu adam, birdenbire yayı kaldırıp | ta zil çalmıya başlayınca, amcam yabancı bir adamın eve girdiğini Solamik., ( aKRE ADT AĞSüMÜNE çıkmış.. O gözelemiye dehlizlere inmiş, gezinmiş.. cam bu adamın oralarda hiçbir şey yapamıyacağını bildiği için orada beklemiş. kacağı esnada tertibatını havi manivelâyı çevir- miş. Herifi alt kattaki düşürmüş. adamın başlamış... Tam yukarı çı- merdivenin - gizli mahzene Gâvur Mehmet, gevrek gevrek gülerek: — Tıpkı tuzağa düşürülen bir canavar gibi... — Tıpkı sevgilim. Gâyur Mehmet, tatlı ve neş'- eli bir sesle sordu: — Sonra?.. — Sonra sevgilim.. tabii bu adamdan şüpheleniyorlar.. hatta Gâvur Mehmet zannediyorlar. — Peki amma, Gâvur Meh- met ölmedi mi idi ya?.. — Evet, müş amma, yetine bakılırsa bunun dokuz canı varmış... ölmesine ölmüş.. öl- bizim papazın riva- Gâvar Mehmet, — omuzlarını silke silke gülüyor, ve: — Belki sizin papazın hakkı | Ne kimsenin fik- | olabilir, Lüna... tine ve ne de işine karışmak iste- mem, Hatta, sormazdım. Lâkin malüm ya kıs- kançlık... Haaa.. bak, az kalsın, unutacaktım.. biraz sonra döneceksin.. kapıyı nasıl açaca- ğım düşündün mü?.. — Ooo, sevgilim.. artık beni çocuk yerine koyuyorsun.. işte anahtar, — Haydi kollarımın daha... — Aman yavaş sevgilim.. ne bakalım.. arasına.. bir buse oluyorsun.. ağzımı niçin kapıyor- sun?.. Lüna'nın son sözü, ağzında boğulmuş.. kısa bir homurtu ha- lini almıştı. Karanlıkta ayakları | havada çırpınıyor, Gâvur Mehme- din kudretli kollarıın arasından sıyrılmak istiyordu. Bir iki saniye mücadele ile geçti. hareketsiz bir halde, tez- gâhın üstün€ serildi. * sessiz bir Gâvur Mehmet, Lünanın ce- binden aldığı anahtarla usulcacık evin kapısım açtı. Sessizce alt ve üst sürgüleri çekip açtı. İcabi'tükdirinde kapılar içeriden çekilirse ve yahut dışardan kuv- vetle itilirse; derhâl iki kanadın birden açılacağı bir halde bıraktı. (Arkâası var j harekâtını | Adam, | Am- | ben bunu da sana | eve | Gel şu | içeri | daldı. Kapıyı kapamakla beraber, | Moda Salgını ! — Tarihi kıyafet ile gezmek | pek hoşuma gidiyor azizim.. — Öyle ise kadınların yanında pek dolaşma... Seni bu kıyafette görürler de başımıza yeni bir moda dıha çıkarırlar.. esminizi Bize Gönderiniz n ol ||Size Tabiatinizi Söyliyelim Resminizi kupon — İle gönderiniz Kupon 'er sayfamızdadır. 17 Beşiktaşta Bohire H.: sevimlidir. Ç buk şikâyetçi olur, — İntizam kuyudatını ih- mal edebilir. eşyasını ve pa- rasını iyi kul- lanmaz. Baş- ve kederlerin- Katı kalbli olmaz 13 Gümüşhacı göyünde İbrahim B. | Şen ve sokül- gandır. — Her- anlamak — ve dinlemek me- rak ve heve- sindedir. Elbi-; sesine — itinz | eder. Methe- dilmekten tak- tir görmekten hazzeder. Ka- dın ve sevgi bahsinde davranır. Göynü kolaylıkla alınır. Parayı daha ziyade sarfa tema- | yül eder. MK 19 İzmirde Oğuz B.: Ağır başlı 4 bir tavrı var- dır. Pek s0- kulmaz, tan- madığı muhit ve muhataba karşı — çekin- gen davrnmr işaa Ltmel. başkalarına hesap vermek istemez, bazan inatçı ve hirçın olur. 16 Bakir Fi; Âmeli mahdut saha- da muvaffak k olur. Müşkü- lâta ve meşak- kate — taham- | mül gösterir, rahatına — pek - ei düşkün deği Ç dir. — Yaratıcı olmaktan — zi- yade başkala- * larının - çizdiği -programı — taki; eder, parayı sever ve israf etmez. işlerde ve 18 Yıldızelinde ,Aediuı B.: Zeki Z ve dikkatlidir. Fül ve hare- ketlerini — dü- şünceye tabi tutar, büyük- leri, iyi şey- leri taklit eder. Kafasile çalış- makta muvaf- fak olur. Mü- tefekkir lere mahsus bir tavır alır ve kendisi- ni sevdirir. ON dikkati Zeki ve | kalarının elem | müte'essir olur. kıskanç | — ——— Teııııııııı W HİKÂYE Bu Sütunda Hergün 9 Fatoş Ve Sıyah Şemsi Fatoş neş'eli bir kızken bir- denbire neş'esini kaybetmiş so- | murtkan bir çocuk oluvermişti. Halbuki bunun bebi inanılmı- yacak kadar basit bir şeydi. Fatoş çok güzel bir genç kız- dı. Ne zaman bir yerden geçse bütün başlar ona çevrilir ve mü- tevazı giyinişine rağmen en süslü kadınlardan daha fazla nazarı celbederdi. Fatoş İstanbula musiki tahsi- line gelmişti. Küçük bir memuri- | yeti ona — Ada- | nadan tahsiline — ve güçlükle yaşamasına — yetişecek kadar para — yollardı. dül halasının yanında otururdu | ve bütün gün ya ders almak | veya aldığı dersleri meşketmekle vaktini geçirirdi. Aklı kat'iyen olan babası ancak | yaramazlıkta değildi. Fakat buna | rağmen büyük şehir erkeklerinin üzerine matuf arsız gözleri Fa- toşa da temiz giyinmek için na mütenahi bir arzu vermişti Ve nihayet yaz gelip te dük- kân güzel —güzel ) kumaşlarla dolunca bu istek bayağı bir hastalığa benzedi ve nihayet fatoş ne yaptı, yaptı.. Babasına mektuplar bu yaz süslenmek bir elbise ve şapka yaptırdı. Artık herşey düzelmiş, Fato- | şun üzüntüse bitmiş olmalıydı. Fakat ne gezer.. Elbiselerin ter- ziden, şapkamın şapkacıdan ilk geldiği gün Fatoş onları hemen giyerek gezmiye gitti. Fatoş daha Beyoğlu cadde- sinin ortasında olmuş, bardaklardan boşanır gibi bir yağmur yağmıya başlamıştı, camekânları üzere vallı; Fatoş beyaz şapkasını yağ murdan muhafaza etmek için bir saçağın altına saklanmış ve ha- vanın açılmasına intizara baş- lamıştı. Fakat hava — açılacağa pek te benzemiyordu. Yağmur ler çoraplarını ayakkaplarını ça- murlatıyordu. İşte tam bu esnada yanmdan biçimsiz, çatlak bir ses yükseldi. — Matmazel... Var bende Bunu söyliyen şişman, boylu, boyalı saçlı, boyalı suratlı bir. Rus kadını idi. pesinde kirli bir şapka üstünde dizkapak- larını yarım yamalak setreden siyah ipekliden kirli bir entari vardı. Ve başının üstünde yüz elli kilolak omuzlarına kadar kapıyan kocaman bir şemsiye — Matmazel elli kuruş bu... Çok ucuz bu. Diyordu. Fatoş çantasını açtı ve çıkardı; lli kuruşu kadına uzattı. Şemsiyeyi elinden alarak | saçağın altından fırladı... Fakat dan soldan tekdirler yağmıya başladı. — Küçük yana çek. Hoppala.. caddenin ortasında çadır kurmuş... — Hanım şu Süleymaniye camii kubbesinden biraz daha küçük bir şemsiye bulamadın mı? hanım — şemiyeni Fatoş kendini tekdir edenlere | cevap vermek için bir hareket yapmış fakat başını kaldırdığı za- man büyük bir dehşetle kendini paylıyanların haklı olduğunu gör- müş, bu şemsiye, şemsiye değil hakikaten siyah astardan bir ça- | dırdı. Yüz elli kiloluk Ruskadını- omuziarını kapıyamıyan bu — şem- ikışta - halası Fatoş | yolladı ve | beyaz | iken bir felâket | Hem de nasıl bir yağmur.. Za- | oldu biliyor musunur.. yağıyor ve yerden sıçrayan dane- | ucuz parapülüvi,.siz ister almak... | uzün | | koşmaya Yazanı : Suat Derviş —— yesi siye ka ı'dııımı tamamile örtü- yordu. Fatoş bugün bu şemsiyeden ayrılamamıştı... Çün- kü bütün bu yaz yağmurlu geçi- yordu. elbisesi eyi ve şapkası pek yeni olduğu için her sokağa çı- arkasında — sesleni işte o gün niyordu: — A şemsiyeyi bakayım. Evet bu şemsiye Fatoşun eli- ne ©o günden sonra sanki yapışmış gibi.. küçük Fataş parlak siyah gözleri küçük omuzlarile bu ko- caman - şemsiyenin altında öyle cana yakın bir gençlikle güzel oluyorduki... Bundan birkaç gün evvel ha- va açmıştı. O zaman Fatoş bü- yük bir sevinçle şemsiyesini bı- raktı ve arkadaşlarile plâja gitti. Bü gün yağmursuz ve şem- şiyesiz. kumlarda eğlendiler.. yüzdüler tatlı vakit geçirdiler.. ak- şam üstü Fatoş o gün arkadaş- | larmın takdim etmiş olduğu genç mühendis Ulvi'ye adeta âşıktı. Ve şüphesiz ki Ülvi Fatoşa o ka- dar da bigâne kalmamıştı. O gün ayrılırken bütün arkadaşlar bir daha haftaya yeniden buluşmıya karar verdiler... Hele Ulvi genç kıza herkesten fazla ısrar etti onu tunelde bekliyecekti. Ve be- raber vapura gidip diğerlerini bulacaklardı. Fatoş © tenezzüh gününü — sabırsızlıkla bekledi ve o gün sokağa çıkarken halası: — Ne olur ne olmaz belki de yağmur yağar diye eline şemsi- yeyi sıkıştırmaması için şemsiyeyi yanına aldı ve gidip piyano mu- allimesinin — evinde — yalandan | unuttu... Fakat buna rağmen o gün ne Tünelde kendisini bekliyen Ülvi Beyle buluşmak için giden Fatoş yolun ortasında birdenbire kolunu bir ince elin tuttuğunu duydu ve tit- rek bir kadın sesi ona: - Fatoş ne iyi tesadüf, dedi dün bende unuttuğunuz şemsi- | yeyi size getiriyorum artık size Zitmiye bacet kalmadı. Ne güneşli bir gündü yarabbi ve tünele ne kadar yakındıla; Fatoş bu koskocaman şemsiyeyi elinde çantasını nota cüzdanını taşıyan ihtiyar kadına bırakıp yine onu © büyük paketle Arnavutkö- yüne yallayamazdı. Bilmecburiye şemsiyeyi eline aldı, fakat şimdi ne yapacaktı, Eve gitmek; buna imkân yoktu. Harbiyeye dönmek en aşağı yarım saat sürecekli.. Şemsiyesi elinde piyano mualli- mesinin — kendisinden — ayrıldığı yerde duruyordu. Perişan gözlerle sağa sola bakıyordu.. Ne yapa- caktı.. Ne yapacaktı yarabbi... Ve birdenbire korktuğu başına | geldi mükemmel bir(gpor kostü- daha bir adım atmamıştı ki sağ- | lf mü geyinmiş olan Bey gü- lerek ona yaklaşıyordu. Fatoş bir ona bir kendisine bir şemsi- yesine baktı.. Ve ©o şapkasını çık:ırıp ona selâm verirken selâ- mını almadan arkasımı döndü ve kalabalığın içinde bir deli gibi başladı. Koltuğunda kocaman şemsiyesi vardı. * Fatoş © günden daha ne arkadaşlarile buluştu, nede plâja gitti fukat yağmur yağarsa dünyada her şeyden çok nefret ettiği şemsiyesini yine eline alıyor, işte bütün asabiyeti budur. sonra — bir

Bu sayıdan diğer sayfalar: