25 Temmuz 1933 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 4

25 Temmuz 1933 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Dünya Hdâdiselert ı— Cr. Londra Konferansı Gülünç Oldu Bir Amerikan telsiz l:lef_oıı Onu Gülün | Şirketi, Londra İk- Olarak Öl- tısat konferansı- GA nın toplantısında»n dürüyorlar | istifade — ederek biraz iş yapmak maksadile Lon- dranın en merkezi ve en güzel bir | olan — Piccadiliy'ye bir | caddesi mikrofon yerleştirmiş. Gerek bu mikrofonun başına koyduğu me- murlarla, gerek duvarlara astığı ve gazetelere verdiği ilânlarla bu mikrofon ile isteyenin Londra konferansı hakkında — fikirlerini âleme bildirebileceğini neşrettir- miştir. Bu memurlar, bazan, so- kaktan geçenleri dahi mikrofonun 'başına Evek ederek söylattirmek- tedirler. Bundan maksat, bu nu- tuk bittikten sonra, kumpanya memuürunun ahaliye hitap edip mikrofonun hassasiyetini meth ve bunlardan satın alınmasımı propa- anda ettirmektir. Geçen :On u münasebetle garip bir hâdise olmuştur. Cadde üzerinden son derece şık ve güzel bir kadın geçiyordu. Üzerinde suvare elbi- | şesi vardı. Memur, bu kadını, İngiliz sarayına mensup Lediler- den biri zannederek onun şahsın- dan - bilistiade — kumpanyasının mikrofonunu — reklâm — etmeyi düşündü — ve kadını — mikrofon başına davet ederek Londra kon- feransı hakkında bir şeyler söy- | lemesini rica etti. Kadının, böyle bir mevzu hakkında hiç bir fikri yoktu. Fakat kurnaz memur ka- dının, kim olduğunu uüsületle öğ- rendikten sonra, kocasının bu hi- tabeyi yapmasını istediğini, ken- disinin de bu arzuyu tebliğden | başka bir vazife görmediğini söy- | ledi. Kadın şaşırmıştı. Bir taraf- tan kocasını memnun etmek isti- r, bir taraftan ne söyliyeceğini rilmıdiğinden kızarıp bozarıyor- du. Nehayet mikrofon geçti ve şu sözleri söyledi: * Kocacığım, Benden konferans hakkında bazı şeyler söylememi arzu etmiş- şin. Seni menmun - etmet istedim amma ne söyliyeyim? 'dım kaldım. Artık bukadarla beni af- fet olmazmı? ,, Derler ki gülünç olmak bir nevi ölümdür. Londra konferansı, lünçlüğün haddi kusvasına var- ğına göre ölüm merhalesini de geçti, sayılabilir. * eşhuru âlem Aynştayn, izafi- Myet nazariyesinin — babasıdır. bu nazariye ile Aynştayn'ın müspet ilimler- de ihtilal yaptı- ğı iddia edilir. Fakat onun bu nazariyesini dünyanın — mahdut riyaziye alimleri anlıyabilmişler- dir. Aynştayn geçenlerde Ame- rikaya gittiği zaman birtakım Amerikan kadınları etrafını “almış ve sormuşlardır: — Bize nazariyenizi anlat- sanız a? Aynştayn düşünüp taşınmış ve onlara şu fıkrayı anlatmıştır: di iki Yahudi yolda î:'ı:üyorlaıdı. Bir köye yaklaşmış- dı. — Bunlardan - birinin .f:ıü kördü. Gözleri açık olan Yahudi kör arkadaşına dedi ki: — Nah! işte köye yaklaştık, varır varmaz birer bardak beyaz süt içelim. — Sütü anladım amma beyaz nedir? — Beyaz, bir renktir. — Biliyorum ki siz renkten bahsediyor ve her eşyaya bir renk veriyorsunuz. Fakat beyaz renk nasıl şeydir? — Beyaz tüylü kazın rengidir, — Kaz nedir? — Boynu eğri bir kuştur. — Eğri nedir? — Eğri, işte — büktüğüm şu başına iyn ştayn Ve Amerikan Kadınları Bizans sarayı debdebe ve tan- tananın en koyu günlerini yaşı- yordu. Zamane hükümdarlarının biribirlerile genç kız, dilber cariye, | yalabuk delikanlı değiştikleri bu devirde İstanbuldaki Bizans impa- ratorları sefahetin en yüktek mertebesinde üçuşuyorlardı. İmpe- rator Köstantin ılık bir temmuz akşamı şöyle bir irade savurdu : — Acem şahından gelen yedi yüz cariye ile yetmiş sekiz deli- kanlıyı şimdi gör- mek - istiyorum. Saray Nazırı Dimilahos, altın saçaklı tahtında dolu dizgin hü- küm yürüten im- paratorun ayak- larına — kapandı ve iki büklüm geri geri çekile- rek heyecan ve helecan ile dişa- rı fırladı, Taht odasın- da dize gelmiş bekleşen iri gö- ğüslü geniş omuz- lu, ay yüzlü ve yarı çıplak iki cariye ayağa kalktılar. şarap surahisi de imparatorun inci kakmalı altın şarap tasını taşıyordu. İki güzel cariye billür sudahiden altın tasa karanfil kokulu şarap doldurdular ve etek öperek imparatora sun- dular. Kostantin içti, içti ve içti. Artık —tahammülü — kalmamıştı. Kanlı gözleri fıldır fıldır. dönü- yordu. Hiddetle bağırdı: — İsa hakkı için söyliyorum!. Ben bu Dimilahos rezilinin kanmnı emerim. Kulluğunu, köleliğini ve hele Bizans sarayındaki nazırlık işini şeytani bir dirayetle beceren ve başaran Venedikli Dimilahos, haş- metlu efendisinin iradesini yerine getirmişti. Şimdi yüz yedi körpe | cariye ve yetmiş sekiz güzel de- likanlı, Bizans sarayının geniş Baküs salonunda hazırlanan şarap sofrasının etrafında sıralnmışlar, bekleşiyorlardı. Dimilahos taht odasına tekrar girdi ve sürüne sürüne ilerledi, ayak öptükten sonra dile geldi: ya şükürler olsun. Yer- lerde ve göklerde saltanat süren haşmetmeabın iradeleri yerine ge- tirildi. Dünyanın en güzelleri... Dimilahos sözünü tamamlıya- madı. Kafasına inen şiddetli bir tekme ile tostoparlak yuvarlandı ve haşmetmeabın daha yaman bir gazabından canını kurtarmak gay- retile nefes nefese uzaklaştı. î(ı- fası şarap dumanile buğulanan Kostantin ayağa kalktı, elindeki altın tastan son şarap yudumunu, da işkembesine indirdikten sonra boş tası olanca hiddet ve dehşe- kolumun - halidir. Ve Aynştayn ilâve etmiş: — Siz bu kör — Yahudinin vaziyetindesiniz. Ben de gözleri açık olanm. Bu vaziyette ben ne anlatabilirim ve siz ne anlıya- bilirsiniz? “TARİN 7 . SON POSTA tile fırlatti. İnci kakmalı tas oda boşluğunda keskin helezonlar çi- zerek elinde billür şarap testisini tutan dilber cariyenin kafasında patladı. Güzel kadın, yamık — bir feryat ile yere yuvarlandı. Koyu siyah saçlarının arasında kızıl bir kan fışkırıyor ve son nefesini ve- ren bir ölüm hastası gibi hırıldı- yordu. Haşmetlü İmparator bu kahn manzarasından ürkmedi ve tiksin- medi. Azgın bir kahkaha savür- duktan sonra kapıya doğru yürü- Birinin elinde billür | dü, arkasındaki kırmızı ipek har- vardı. — Öteki ı maniyeyi sırtından kaydırdı, bal- dırı çıplak bir vaziyetle loş kori- dordan geçerek salona girdi. Koca Baküs salonu ihtimamla işlenmiş bir çiçek demetini andı- rıyordu. Orada renk, ıtır kokuları dilber endamlı mahlüklar birbirine kenetlenmiş, görenleri, koklayan- ları mestediyor, perişan ediyordu. Haşmetlü İmperator içeriye dalhın- ca İevent cariyeler ve körpe deli- kanlılar korkak ve titrek hamle- lerle yerlere eğildiler. Ve lııır- rator Kostantin bu salonda şafak vaktine kadar içti, eğlendi, zevk ve saadetin en yüksek merhale- sine vardı. Dolup boşalan şarâp kâseleri, nihayetsiz bir ihtiras ile parçalanan ırzlar sayısız ve he- sapsızdı. Venedikli Dimilahos sabahleyin Daküs salonunu — temizleltirken üzel cariyelerden on ikisinin ve îörpt oğlanlardan da on beşinin sonu gelmeyen vahşi bir zevk uğruna boğulup öldürülmüş ol- duğunu görünce hiç hayret et- medi. Çünkü bu vahşet, Bizans sarayında sık sık irtikâp edilirdi. * Koca İstanbul ve Bizans sa- rayı en korkulu günlerini yaşı- ordu. Kiliseler bütün gün ve ğmnıı gece kampana cayırtılarile inliyor, halk akın akın kiliselere koşuyor, kara cüppeli papaslar her tarafta vızır. vizir. - dolaşıyor. ve herkes, kaca Bizansta nefcs alan her canlı mahlük dua edi- yordu. Saray da matemi bir hüvi- yete bürünmüştü. Ağlayanlar, in- leyenler, İsâ Peygamberin mer- | hametinden medet dilenenler tü- men tümendi. Çünkü: — Haşmetlu Bizans İmparato- ru Kostantin devâsı bulunmayan bir dertle zebun olmuş, ölüm döşeğinde can çekişiyordu. Saray tabipleri, üfürükçüler, kimyagerler simyagerler, ihitiyar papsİnr ve kâhinler, müneccimler ve hattâ ebe kadınlar başbaşa | | | T İ MUSAHABE —— Yeni Doğmuş Çocukların Kanını İçen Bir İmperator! “Alçaklar..Şimdi hepinizikazıklatırım!,, | cuzluğundan, faydalı olduğundan verdiler, düşündüler, — taşındılar, fal açtılar” yıldızlara baktılar, fakat haşmetlu ve kudretlu İm- paratorun derdine devâ bulama- dılar. Artık her şeyin bitip tü- kendiği, her - tedbirin faydasız olduğu zanediliyor, haşmetlü İm- parator için muhteşem bir tabut hazırlanmaktan başka çare o- ııı?ğı anlaşılıyordu. İmparator ölüm — döşeğinde bütün gayret ve kuvvetini - toplı- yarak bir irade daha savurdu! — İsâ hakkı için söylüyorum. Şimdi hepinizi kazıklatırım. Bana Kemen Dimilahos ü getirin. Herkes koşuştu, koca sarayda her taraf arandı, fakat Venedikli veziri bulup İmparatorun yanına getirmek müm- kün olamadı. Yal- nız öğrenildi ki saray Nazın Di- milahos sabahle- yin erkenden sa- raydan çıkıp git- mişti, nereye git- tiğini, ne za- man geleceğini de kimseciklere söy- lememişti. Her- kes koyu bir korkuya büründü. Saray Klıxın bulunamadığı — için parator aba gelip kesi yağlı kıııkf:r.ı çaktırabilirdi. Sa- ray bendeleri bu korku ile titreşir ken ihtiyar kapıağası müjdeledi : — Devletlu Dimimilahos Ve- niçis efendimiz şu dakikada gel- diler. Bu müjde bütün korkanlara ve titreşenlere geniş birer nefes aldırdı. Güzel cariyeler Dimila- hos'u yer öperek - karşıladılar ve Kostantinin iradesini söylediler. Venedikli nazırın gözleri panl parıl ışıldayordu. Koltuğunun al- tında kocaman bir kara kaplı kitap vardı. Hemen kendisini imparatorun adasına attı, yerlere kadar eğildi, dudaklarını büzerek hafif seslendi: — İsaya şükürler olsun... Yer- lerde ve göklerde saltanat süren haşmetlü imparator kurtuldular. Ve derhal koltuğundaki kita- bin sayfalarmı açarak okumaya başladı: “ie Ana lmcıîınd.ı henüz ana sütü emen yüz bir erkök çocuk sabahleyin güneş doğmadan ke- silecek, kanları bir altın kazana süzülecek ve suları uçup koyu bir pıhtı kalıncıya kadar kayna- tılacak, bu pıhtı üç bölüme bölü- nerek her sabah bir bölümü çiğ- nenmeden yutulacak..,, İşte Dimilahos, — imparatoru ölüm şeklinde' inleten hastalığın ilâcım bulmuştu. Fakat bu ilâcı hazırlamak çok can yakıcı şe- kilde mümkün olabildi. Saray nazın, peşine taktığı saray bendelerile İstanbulu — üç n üç gece allak bullak - etti. üzbir ananın kucağından yüzbir çocuk, dayak, bıçak ve satır teh- didile alınarak saray cellatlarının eline teslim edildi. Bu yüzbir günahsız yavru hiç vakit geçiril- meden kıtır kıtır kesildi ve kara kaplı kitaptaki kızıl tavsiye ye- rine getirildi. vahşi Fakat Kostantin bu ilâcın şifasını görebildi mi? Hiç şüphesiz ki hayır.. Göremedi ve çok geçmeden çibanlı ağzından irin ve pislik kusarak dünyasın- dan göçüp gitti. Kari Mektupları Köğlü Mektep İstiyor Hergünkü nushalarınızda Ma- | arif Vekâletinin halkın okumasını teminen tevzi vasıtalarından, u- ve daha sonra da ( üniversite ) teşekkülünden ilâ... bahsediyor- sunuz. Frzediniz. ki; kitap ucuzdur, faydaldır, güzeldir. Fakat bunu hangi köylü okuyacak? İlk tahsil görmiyen, görmiye imkân bula- miyan yüksek tahsil endişesinden ne anlar? Köyümüzde 1327 de ( halen İstanbul vali muavi olan Ali Rıza Beyinj himmetile ) yeni usul bir mektep açılmıştı. Altı sınıfı olan bu ilkmektep altı sene devam edebilmişti. Müallimi de kıymetli imiş ki o devirde biraz işe yara- mıştı. Bu altı sımflı mektebi üç sınıfa indirdiler, nihayet o da çok gelmiş olacak ki büsbütün kaldırdılar. Zavallı köylüler, sağa sola baş vurdular netice yine mektepsizlik, 1929 senesinden bu tarafa ne bizim köyde ne de köyümüze birer saat mesafedeki Burhanettin ve Zaferhamit köylerinde bizim gibi ne muallim ve ne de mektep vardır. Köyümüzde yüz kadar tahsil çağında yavrular, diğer köylerde belki daha fazla, hepsi de baştan aşağı kara cahil, Ve- kâletin temin ettiği, temin etmiye uğraştığı kitapları bu delikanlılar, bu hanım kızlar mı okuyacak? Cümhuriyetin — ilânımdanberi kaynıyan, fışkıran, bu kaynaktan her vatandaş doya, doya içip susuzluğunu — kandırırken, bizim ağzımızı ıslatmıya hakkımız yok mu? Bu zavallı köylü çocukları Sahrayıkebirde kalmış gibi maarif kaynağından içemiyecekler mi? Lütfen bu dertlerimizi yazmanın yalvarır, — hürmetlerimizi surarız efendim. Eskişehirin Sivrihimar kazası Burhanettin köyü nalkından D. Can Ceovapları Bolunun Örincek köyünden İsmail Efendiye : — Ağabeyiniz. mahkemede müzahereti adliye talebinde bu- lunur ve köyden fakir olduğuna dair bir ilmühaber verilirse mah- keme bedava bir avukat tayin eder. * A, C. imzalı mektup ibine : Sarih adres ve imzayı ihtiva etmiyen mektuplar nazarı dikkate alınmaz, ithamlarınız da yerinde değildir Efendim. * Devlet Demiryolları sabık ambar memurlarından Sudi Beye : — İstırabınız — muhakkaktır. Şikâyette haklısınız, Ancak mek- tubunuzun neşrine imkân yoktur. Nafia Vekâletine istida ile müra- caatınız müspet veya menfi bir netice vermedi. ise Büyük Millet Meclisine müracaat ediniz efen- dim. * Vecihi veya Vecihe imzalh - kari- mize: — Yazılarimız pek çok oldu- ğu için maalesef hikâyenizi neş- redemiyeceğiz. Şiir neşretmek te mutadımız değildir. efendim.

Bu sayıdan diğer sayfalar: