6 Ağustos 1933 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

6 Ağustos 1933 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

eu * SON: POST_A Kara Yürek Çetesi » Tefrika No. 8i Gavur Mehmet Mihalavi ı' Eyice Altına Almıştı Çalılıklar Arasında'ı Çıkan Memurlar Da, Mihalaviçin adamlırını Kıskıvrak Bağladılar Meyhaneci, tezgâhın — üstüne abanmış, başını çaprazvari kolla- rının üstüne dayamış uyuyor, ve ağır ağır horluyordu. Masada oturan adam, birden- ybire başını dikti. Uzaktan işittiği fyak seslerini dinledi. Sonra, kendi kendine: — Geliyorlar. Dedi: Bir iki saniye sonra, kapıya Pir tüfek kundağile vuruldu. Otu- pan adam, hemen yerinden fırla- Ş, Kapıyı açtı. Kaptan Mihalaviç Çe karşılaştı. — Oo0.. geldinizmi, kaptan?. — Geldik. Emanetleri de ge- tirdik Davut Ağa.. Kaptan Mihalaviçle arkadaş- ları içeri girdiler. Altın zenbi- lerini masanın üstüne koydular. Davut Ağanın yüzü — geniş meserret çizgilerile gerildi. — Siz de, çmanetlerinizi sali- men aldınız ya?.. — Evet hepisi de geldiler. Şu dakikada yataklarına uzanmış.. horul horul uyuyorlar. — Eh, o halde alıp vereceği- miz yok. Para, tamam değil mi? e ezsen, — sayabilirsin dostum. — Yok canım.. sana emniye- tim var, Hem artık, beraber çalıştıktan sonra biribirmize külâh giydirecek değiliz ya... yalnız bir nesele var. Bunları sandala kadar yalnız başıma götümiye güvene- mem.Oraya kadar beraber gidelim. — Olur. Genç hirvatlar, tekrar - altın zembilerini aldılar. Hep beraber çıktılar. Zifiri karanlık içinde sa- hile yaklaştılar. Davut, genç hırvatlara döndü. — Siz onları sandala bırakın. Dedi. Ve sonra, onlar sandala doğru yürürken, Mihalaviçe elle- rini uzattı: — Dostum, senden tekrar rica ediyorum. Olabilir ki bu mesele bir taraftan — duyulur. Zaptiye — müşirinin — kardeşini ele vermiyeceğine dair senden son defa olarak teminat istiyo- rum. Kaptan Mihalaviç, kaba kaba gülerek - ellerini uzattı. Davudun ellerini yakaladı. — Davut ağa, çocuk musun sen... Bize bugün bu işte yardım eden adam, belki yarın daha mühim —bir — işte, daha bü- yük bir muavenette bulunabilir. Bize daima lâzım olmak ihtimali olan bir adamı kaçıracak kadar budalamıyım, ben... — Evet.. şüphesiz amma... Davut ağa, sözünü ikmal et- medi. Birdenbire - silkindi. Par- maklarının bütün kuvvetile kaptan Mihalaviçin bileklerinden yakala- dı. Sağ ayağile kaptana şiddetli bir çelme attı. İkisi birden yere yuvarlandı. O anda çalıların ara- sından on gölge birden fırladı. Heı;lıi de yerdekilerin üstüne çul- landı, I başladı. Kaptan Mihalaviç, ku- durmuş bir boğa gibi bağırıyor; iri gövdesini yerden kaldırmak için üstündekileri fırlatmıya uğra- şıyordu. Kuüvveti bütün hırvatlar arasında dillere destan olan bu adam, üstüne yiğılan bu on kişiyi birer saman çuvalı gibi - fırlatıp atabilirdi. Fakat, göğsünün üstü- ne bir yalçın kaya gibi çöken Gâvur Mehmet olmasaydı. Kaptan Mihalaviç'in boğuk | boğuk küfürleri arasında, Gâvur Mehmedin de 'sert emirleri işiti- liyordu: — Çabuk ayaklarını yin... demiştim, nerede?.. Getirin onu da kafasına geçirin.. korkmayın bileklerini jben tutuyorum. Verin şu — kelepçeyi de takayım, hah, şöyle... bağla- Bütün bu işler bittikten sonra | kaptan — Mihalaviç'in — üstünden kalkmışlar, onu yalmız başına bırakmışlardı. bu, dev — cüsseli Karadağlı, başının bir çuvalla sarılı, ellerinin ve ayaklarınında bağlı —olmasına rağmen, yine küfürler etmekte, yatlığı yerde debelenmekte devam ediyordu. Gâvur Mehmedin — sesi yine — Hadi bakalım.. Tutuh ba- şından ayaklarından.. Doğruca sandala... Kaptanla beraber gelen ve altın zenbillerini getiren genç Hırvatlar, daha sandalın yanına gelir gelmez, orada pusuya yatan zaptiye tebdilleri tarafından yaka- lanmış.. Elleri ayakları bağlana- rak sandalın ortasına yatırılmıştı. | Kaptan Mihalaviç te bunların ya- nına uzatıldı. x Boğaziçi sularının sert akıntısı, sandalı çarçabuk Beşiktaş önlerine indirmişti. Sandal, iskeleye yana- şır yanaşmaz, Gâvur Mehmet, yanındaki tebdillere: — Siz, sandalda kalım. Bu melunları da oldukları yerden kımıldatmayın, ben şimdi gelirim. Dedi ve sandaldan iskeleye sıçradı. Koşa koşa Beşiktaş kara- koluna gitti. Karakol kumandanı Hasan Bey henüz devriyeden gelmişti, Her zamanki gibi köşe minderine yan gelmiş oturuyor, büyük bir filcanla yorgunluk kah- vesi içiyordu. Gâvur Mehmet, birdenbire içeri girince Hasan Bey hayret etti: — Hayrola evlât. Sen izinli idin. Bu vakit burada ne işin yar. Dedi. Gâvur Mehmet, sekinetle Ha- san Beye takarrüp etti. Ve cevap verdi. — Allah ömürler versin efen- dim.. Vakıa bana izin vermiştiniz amma.. — Malümu âliniz.. Bizler, alışmısız da.. Bir köşeye çekilip rahat oturamıyoruz. — Galiba bir şey haber aldın. Onu söylemiye geldin. ; ( Arkamı var ) Size, bir çuval hazırlayın | — Bir şeyiniz yok !.. — Aman yapmayın doktor Bey, ben bütün . dostlarıma fena “halde hasta olduğumu söylemiş- tim, Şimdi yüzüm kara çıkacak. CMEKTEP iŞLERİ ) Selçuk Kız 'San'at Mektebi | Maarif Vekâletine merbuttur tahsil müddeti beş senedir. ! Ga- | yesi, genç kızlara umumi bir | kültür vermek, genç kızları mek- tepte gösterilen san'atlardan birile hayatını kazanmıya muktedir. iyi bir ev hanımı yetiştirmektir. Mektebe girmek için ilkmek- tep mezunu ve 12-16 yaşında olmak lâzımdır. Ortamektep ve liselerden gelenler, san'at dersle- rinden imtihan edildikten sonra muadil smıflara alınırlar. Mektepteki — ihtisas - sınıfları şunlardır: 1 - Kadın elbisesi, 2 - Kadın ve erkek çamaşırı dikiş ve biçki, 3 - Moda: (Şapka, çiçek, eldiven, çanta ve saire imali ) 4 - Beyaz ve renkli nakış, Umuümi — talebeye gösterilen sanatlar şunlardır: Ev idaresi: hesap, temizlik, çamaşır, ütü, kola, leke, bahçe işleri, ehli hay- vanlara bakmak — v. s.).. Çocuk ve hasta bakıcı, Alaturka — ve alafranga yemek, tatlı, pasta, | koönserve, turşu. Bunlardan başka umumi kül- tür dersleri ve fransızca dersleri verilir. * x Karaköy Tünel ben Hulüsi Beye: Darüşşefakaya — girmek - için anasız babasız olmak ve ilkmek- teplerin ancak dördüncü sınıfına geçmek şarttır. Bu şeraiti haizse- niz 16 ağustosa kadar mektebe müracaat ediniz kayıt ve müsa- baka imtihanı şeraiti öğreniniz. * Uzunköprüde Ali B. zade Sükrü Elendi vasıtasile Sabahattin Beye: Darüşşafakaya girmek isteyen talebenin anasız babasız, yahut yalnız babasız olması ve ilk mek- teplerin ancak dördüncü sınıfına geçmiş bulunması şarttır. Kayıt muamelesi 15 ağustosa kadardır. Kayıt olunmak ve müsabaka im- tahanlarına — girmek için nüfus cüzdanı, son mektep karnesi, tasdikli mektep vesikası, sıhhat ı rapuru, bir vsika fotoğrafı getir- melidir. * Sivastâ Kebapçı zade Osman EL vasıtasile Nadir Beyet —« Tahsil derecenizi bilmiyoruz. Bu vaziyette nasil bir mektep tavsiye ednlnhı'ıt Nerede oku- dunuz, hangi mektepten mezun- uııubııhrıbilüıı:ıulluııdır h Mektepçi | kapalı kalacaktın. Nasıl — HİKR ÂYE Bu Sütı;nrdnaAHergün Almancadan tercüme eden: Hatice —— Norveç Hikâyesi Bir gün Hans isminde namus- kâr bir oduncu ormanda çalışırken bir taş yıgınının altından, muzta- rıp eninler duydu. Ses gelen yere giderek, bin rahmetle iri bir kaya parçasını aldırınca bunun altındaki genişçe ir boşluktan muazzam bir Dev i.rlayıverdi ve mülhiş bir sesle: — “ Aman nekadar açım! Ciye haykırdı. Seni hemen yiye- ileceğim için çok memnunum!.. Oduncu yavaşça: — Benim sayemde © kayanın altından kurtulduğunu unutuyor- sun!Ben olmasaydım hâlâ orada olur da halâskârının canıma - kıyabilirsin! cevabını verdi. Dev: — “Bu da benim pek umurum- da ya! cümlesile mukabele etti. Yüz senendenberi açım! her hal- de karnımı doyurmaklığım lâzım. Bana lüzumsuz mantık dersi ver- me. Dünyamızın ne olduğunu bil- mez değilim!. Zavallı oduncu Deve yalvarıp yakardı, ve nihayet onu, yapmak istediği bu hareketin baklı olup olma- dığını istişare etmek üzere canlı bir mahlüka rast gelinciye kadar kendisine kıymamasına ikna etti. Tam bu aralık karşılarına bir sakat ve yaşlı köpek çıktı. Hans köpeği yanlarına çağırarak ona meseleyi anlattı. Başındaki teh- likeyi söyliyerek kendisinden bu- nun hakkında bir fikir vermesini istirham etti. İhtiyar köpek: — “Beni dinle, diye cevap verdi. Dünyaya geldiğim günden- beri sahibime sadakatle hizmet ettim. Geceleri dar evini yangından ve hırsızdan muhafaza etmek için bekledim. Fakat gün gelip te böyle kör ve hastalıklı olunca, bu nankör adam benden kurtulmak için beni öldürmeye kalkıştı. Kaçtım ve şimdi —açlıktan ölmemek için kapı kapı dileniyordum. İşte bu dünyada hizmetler böyle mükâfat görür:,, Dev meserretle tüne atılarak : — İdam kararını duydun mul diye haykırdı. Artık seni yemek- liğime hiçbir mani kalmadı ! Hans tekrar yalvararak bir hükmü daha dinlemeden kendi- sini yememesini söyledi. Bu defa da dev razı oldu. Bu defa da karşılarına bir at çıkmıştı. Hans ona yaklaşarak bu mesele hakkındaki fikrini sor- du. At içini çekerek: Hans'ın üs- bu yaşa gelene kadar bazan ara- ba çekerek, bazan da sırtımda yük ve insan taşıyarak vaktimi geçir- dim. Nihayet ayakta durabilecek kadar bir kuvvetim kaldığı zaman sahibim beni öldürmiye kalktı. İşte bu dünyada hizmetler böyle mükâfat görür.,, Dev Hans'a dönerek : —Ey artık söyliyeck sözün kalmadı! diye bağırdı. Karnım pek aç, seni yemeliyim ! Zavallı oduncu titreyek : — Merhamet, diye haykırdı. Bir lâhza sabret, bık karşıdan bir tilki geliyor. Bir sabahlara ka- | derdimi anlatayım, sana yaptığım iyilikten sonra beni yemiye kalk- tığını söyleyim, eğer o da diğer ikisi gibi aleyhimize büküm ve- rirse, o zaman ben de Kaderime razı olurum! Dev: — “Öyle olsun! dedi. Bu de- | fada beni kandırdın, fakat bu | sonuncu tecrübedir!,, Tilki'de çağrıldı, ve oduncuyu dinlediktdn sonra onu bir kenara çekerek yavaş bir sesle: “Eğer seni bu müthiş mah- lüktan kurtarırsam bana ne ve- rirsin? Diye sordu, oduncu: — Eğer bunu yaparsan, sa- na müsaade ederim, gelir her perşembe kümesime girer iste- diğin kadar tavuk ve kaz ala- bilirsin! — “Pekalâ,, dedi, sonra de- ve dönerek ilâve etti: — Bn hususta munsifane bir hüküm vermeden evvvle anlayama- dığım bir noktayı öğrenmek ister- dim! sen ki bu kadar iri ve kuv- vetlisin nasıl olmuş ta bu taşın altında kalabilmişsin! Dev asabiyetle: — Nasıl olacak? diye hay- kırdı. Ben o oyukta uyurken bir heylân neticesi olduğum yere o kaya parçası yuvarlandı ve Tilki emniyetsizlikle — başını sallıyarak: — Böyle bir şeye gözümle görmeden inanamıyacağım! Budala dev tekrar çukurun içine girerek: de ona ııııı.ıııımgıııııı.a. Bakta gör! dedi. Tilki hemen iri kaya parça- sile devin girdiği çukurun ağzını kapatmıştı! — Seni kurtaran adamı yemek istiyordun ha! diye güldü. İşte ebediyen orada kapalı kal da ce- zanı çek! Devin istirhamına kulak asma- dan iki arkadaş oradan uzaklaş- tılar. Ertesi perşembe gecesi tilki kendisini muhakkak bir ölümden kurtarmış olduğu adamın vadına itimat ederek yavaşça — dostunun » döğdüler. Tilki nihayet güç belâ ellerinden kurtularak Iııçı bildi. i. Hayatını kurtardığı oduncu- nun vadini düşündü ve acı acı gülerek: — İşte bu &ıı& hizmetler

Bu sayıdan diğer sayfalar: