12 Ağustos 1933 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

12 Ağustos 1933 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| Şayfa «6 Dünya Hâdiseleri Hitlerin Eski Bir Arkadaşı Anlatıyor İngilizce Deyli Ekspres gaze Onunla Niçin Bozuş- muaştam habiri, o Avustur- a'da karşılaştığı Haytiş isimli bir Avusturyalı gencin şayanı dikkat bazı hatıralarını neşre'iyor. Bu hatıralar Hitlere dairdir ve Hay- tiş, iddia ediyor ki Hitlerin en eski bir arkadaşıdır. Haytiş, ez- cümle şunları söylüyor: “Ben Hitleri bundan tam yir- mi sene evvel tanıdım, Bir gece bir bekâr pansiyonunda yatmıya harırlanıyordum. İçeriye, üzerinde yırtık bir pantalon bulunan bir genç girdi. Sefil bir manzarası Konuştuk ve ahbap olduk. evvel, bu adam, bana ressam olduğunu söylemiş, ben de bina- larda nakkaşlık yapan ressamlar- dan olduğunu zannetmiştim. Son- ra öğ im ki umumiyetle bil- diğimiz tablo yapan sanayii ne- fisecilerdendir. Hitlerin o hayatı yarı aç, yarı tok geçiyordu. Ken- disile anlaştık. Bir müddet gazete sattık, seyyar satıcılık o yaptık. Karnımızı doyurduğumuz günler olduğu gibi aç yattığımız Zaman- lan da gördük. Nihayet başka bir işe karar verdik: Hitler kü- çük kartpostallar yapacak, ben de satacaktım. Bu iş yürümiye başladı. Rahata kavuşur gibi ol- duk. Bu sirada, Hitlerin kafası birçok siyasi düşüncelerle dolu idi. Bir siyasi fırka yapmaktan dem vurur, yapılması lâzımgelen içtimai ve iktisadi bir takım ısla- sattan bahsederdi. Fakat fikirleri henüz olup kafasının içinde yer etmişe benzemezdi. Biz de bazan kendisile alây eder, bazan hare- kete geçmesini ve birlikte yürü- yeceğimizi söylerdik. Bir gün, resim itibarile hayatının en güzel eserini yapacağını söyledi. Ve bir parlâmento resmi yaptı. Fa- kat satamadı. Bu tablo için epey zaman kaybetmişti. Parasız kaldı. Nihayet mecburen tabloyu vere- bildiğim fiata satmamı söyledi. Ben de on iki kurona saltım. Kaplin paraları verdim. De- i ki: *— Sen tabloyu on iki kuro- na değil kırk kurona sattın. Sak- hyorsun. Mükemmel bir kavga ettik. O gün, bugün biribirimizi görmedik. ,, » Meshur Armestrong - Vikers İngiliz silâh fabrikasının mü messillerin den M. Landers bazı esbaptan — dolayı polisimiz tarafın- dan hudut haricine çıkarıldı. Bu hâdise hakkında bakınız Fran sızca Oecu're (Övr) gazetesine yazıyor: M. Landers: Türk hududun- dan çıkıp ta Bulgaristana vardığı zaman Bulgar polisinin, hakkında ayni muameleyi tatbik edip et- mediği meçhuldür. Fakat arazi- sinden geçtiği muhtelif devletle- rin, bu zatı, kendini İngilterede bulup istediği işe köyuluncıya Li birer op” gibi birihirle rine havale etmeleri kolaylıkla kabili tasavvurdur. Maamafih şu veya bu memlekete mensup silâh tacirlermin mümessilleri hakkında bütün devletlerin Türk hükümeti gibi hareket ettiklerini düşünür- sek, Cemiyeti Akvamın vazifesi daha çok kolaylaşmış, milletlerin istikbali de daha az tehlikeye maruz bulunmuş olur. ş Hudut Harici! Meselesine Dair meniz ine zeki tesinin Viyana mu- dünde seki kn kğ SON'POSTA Şehir Mektupları imi — Ağüster. 12” Tramvaya Binip Karşıya Geçerken Neler Görülür ? Köprüyü Atladık .. Şimdi Tırmanıyoruz istanbul iramvaylarında ekseriya çok komik sahneler geçer Durak... Sağ kalçası basa- mağa asılmış bir mavili, ağır ak- sak bir yürüyüşle tramvaya bini- yor; beni de eteğine takıp çeki- yor. Zambak içine düşmüş gibi- 1 yim. Göğsüme dolan hava, da- marlarımdaki ateşin külünü uçu- ruyor.. o içeriye girdi, ben vat- mana misafir oldum, Gidiyoruz, nereye, bilir miyim? o bilir. Tramvay onü bıraktığı zaman Ford'un kollarına düşmezse gönüllüsü benim. Biletçi ne yaptığını bilir mi? işte kapıyı kapıyor, ayazdayız artık.. Zambak kokulu hava de- gil, sünbüllüsü bile yok. Gönül boşluğu sevmezmiş, sahiden öy- le: Gene kaldırımlara sürünen eteklerin peşinde. iğnelenecek bir çift kelebeğe nasıl pusu kura- cağı tasarlayıp duruyor. Göprüden geçtik, yokuş tır- manyoruz. o Osmanlı Bankası; Türkün asırlarca kustuğu kana tutulan altın leğenin asıldığı çivi.. şimdi sökülmüş! İşte Darülbedayi denilen şehir tiyatrosu.. Âdem oğullarının ağaç devrinden kalma ilk mektebi; taş ve'tunç devrini atlayarak demir devrinde apışıp kalmış, bütün ümidi, beton devrine ulaştıracak yangında!.. Dalmışım.. Baktım, kafesin kapısı açık.. Eh, siz olsanız ne yaparsınız? Yıldızı buluta girmiş çöl yolcusuna dönmez misiniz ? Tramvaydan iniyorum, bir yudum teselli arar gibi bakıyo- rum, Karşıda bir kapı.. Üstünde frenkçe bir isim var. Yadırgayo- rum. Adını bilmediğim yerde işim ne? Dönüyorum. Taksim bahçesi.. Bunun da ceketinde yabancılık var amma, eteği hoşuma gidiyor.. Eh, etek bizim ya, korkmadım. Girdim, biraz oturdum. Hava sert geldi, çıktım. Uygunca bir yer ara- dım, buldum da. Fakat adım sakliyacağım; çünkü burada zülüf- leri uzamış bir güzele rastladım, onun berberi olmayı bana çok görmezseniz size, kırptığım saç- lardan bir demetçik yollarım. — Bizi, ne diye buraya getir- din, Şakir. Heyhey, aman aman, vay vay aman mı dinliyeceğiz? — Bu meşhur hanende... Bey- dir, bir defa dinlemeden Anka- raya gitmiyesin diye. — Bırak canım, bunlari din- Ayağını basamağa koydu ve. lemek için insan Lüt gölünün kenarında doğmuş olmalı, Dok- togın biri, sazlar, halkı içkiye alıştırıyor, demiş. Yanlış değil, yar yar amanlar başka türlü din- İenemez ki, doldur bir tane bakalım, şu doktorun kulakları çınlasın. Sahne.. eli kulağında, yakası devrik bir adam: Göğsü, yolunmuş tavuk de- risine benziyor, üstündeki gerda- nın dürümleri arasına batmış bir çene... Çenede kulağına doğru alabildiğine açık ağız, dişle- rinin etrafına iki sülük yapışmış gibi kalın iki dudak. Bu adam, (Hanende) dedikle- ri şarkıcıdır. Masadaki üç kişi bu adamı konuşuyorlar: — Şunun haline bak yahu, sanki iğneli fıçıya düşmüş, söyle- diği şeylerde şiire benzer bir şey varsa ona da yazık oluyor. Böyle ağızlara Nedimin bir lâlesi düşer- se ne olur? türkü mü bu.. yolunu şaşırmış çöl yabanileri de böyle bağırır. — Haklısın Fahri B.! bunlar, Türk gölnünden kopma değil. Hah, işte beğendim. Bu, Kaf- kasların Altayların sesidir. Sabnede bir kadın.. ayakta kıvrak bir türkü söylüyor. Tür- künün gönlünü gıdıkladığı tenin- deki izlerden belli. Dudakların- dan dökülen duygular, birer tebessüm gibi insanın içine akıyor. Fahri — Gördünüz mü? İşte bu, benim öz malım. Ben bu- nu, Himalaya dağlarında din- ledim, Prene'lerde, Karpat'larda dinledim, Volga'larda, Nil'lerde, Tuna boylarında söyledim, Bak tık'larda bile binledim. Çamlıbel- lerde, Toros'larda da bunu söyle- mek, bunu dinlemek isterim. © Bıktık beyahu, çölde dolaş- maktan. Musa evlâtlar kırk sene kalmış, biz altı yüz senedir dola- şıyoruz, be kuzum, yeter artık. Yemyeşil, serin gölgeli bir kay- naktan bir yudumcuk olsun içelim de gözümüz açık gitmesin. Güney Halim Zeki Bir Talebenin Bir Muvaffakıyeti İyi fikirler Kristof Kolombun şu meşhur yumurtayı tepe üstü durduran zeki buluşu gibi bir defa muvaffak olurlar. Fakat ayni oyun tekrar edilmiye gelmez. Tesirsiz kalır. Küçük bir Macar çocuğunun İtalyan Başvekili M. Musoliniye yaptığı müracaat ta bu kabildendir. Bu çocuk fakir- dir. Yaz tatilini istediği gibi ge- çirmiye ailesinin vaktü hali müsait müsait değildir. Düşünmüş, taşın- mış, baş vurduğu her yerden inkisar veren cevap almıştır. Ni- hayet derdini M. Musoliniye an- latmıya karar vermiş, ona uzunca bir mektup yazmış, tatilini iyi geçirtecek imkânn © verilmesini rica etmiş. az sonra Peşte İtalyan Nİ GMÜNÜN mali İmdi veli mine ilini, iski e İnne Si Büyük mm sefareti bu çocuğun babasını da- vet etmiş, çocukları namına İtal- yaya gidip gelme bir bilet ile faşist gençleri sahil kamplarında Pi a amam mn Kari Mektupları Doktorlar İşim Var Gidemem ! Diyorlar Geçenlerde bir gün çocuğum hastalandı muayene ve tedavisi için bir hekime gittim, bu zat müstağni bir tavırla işim var gidemem dedi, & Bir diğerine müracaat ettim Ondan da böyle bir cevap aldım, şaşkın bir halde çocuğumu gör- mek için evime koştum, gördü- ğüm utıraplı manzara beni yeis içinde tekrar yollara attı. Bu hal Giresunda sık sık vaki olan bir şeydir, Halkın dili yok diye onun aczini oyuncak gibi ve parası pulile has- tası için imdat bekliyen bir za- valhyı perişan bir halde kapı kapı dolaştırmak hangi vicdan kaidelerine uygundur, bilmiyorum! Bu tabip beylerin hiç olmazsa memur olan kısımlarından nöbet bekliyen eczaneler misillü bir nö- betçi doktor ihdas etmekle bu zevatın salâhiyettar mercileri olan Sıbhat Vekâleti zannediyorun ki değil Giresuna bütün Türkiye halkına en büyük iyiliği yapmış olacaktır. Meydan var at yok. Eczane var hastaya bakan yok, Ne niyaz ne feryat duyuramıyoruz. Böylece birçoklarımız bizi cin çarptı tesek lisile avunup gidiyoruz. Giresun: Nuh oğlu Keramettin Ankarada Bira İşi Halledilmelidir Bomonti müessesesinin Ankara şubesinin burada aldığı vaziyet acaiptir. Bu müessesenin yaptığı buzların okalıbı bugün altmış kuruşa satılıyor. Halbuki buz fiatı bu müessese tarafından ilk defa elli kuruş olarak tesbit edil miş ve bir sene bu fiat devam etmişti. (Bundan daha garip bir cihet var. Buradaki şube dağıt- tığı bira ve gazozları açmak için anahtar vermemektedir. Bu suretle şişeler açılırken kırılıyor, ve her halde sermayesi beş kuruştan çok aşağı olan bu şişelerin beheri için şirketin kasasına on kuruş girmek süretile fazla kazanç yolu elden birakılmıyor. İkinci bir husus olarak çok bira satan- lara mükâfat ikramiye vadeden şirket her sene sonunda beş on tezgâhtara elli lira dağıtıyor. Müşterilerimizi tatmin etmek ve bunun (içinde bira satışından vazgeçememek zaruretindeyiz. Çorluda Elektrik Ve Ekmek Çorlu'da bir elektrik fabrikası kuruldu. Fakat sokaklar yine zifiri karanlıktır. Sokaklarda, ten- virat yapılmamasının sebebi be- lediyenin mazot almak iktidarında olmamsı imiş. Belediye diğer vazifelerini de pek iyi yapmıyor. Buğdayın okka- sı üç e dört kuruşa satılıyor. Halbuki bir kilodan noksan olan ikinci nevi ekmek elân beş kuru- şa satılmaktadır. Çorlu karilerinizden Şadırvan civs- rında manifaturacı Osman bütün bir yaz yaşamıya mahsus bir müsaadename (vermişlerdir. Küçük ve zeki Macar talebesi, bu bilet ve bu müsaadename ile şimdi İtalyaya gitmiş, faşist genç- leri arasında yaşamıya başlamıştır. Onun bu muvaffakiyetini duyan arkadaşlarının ayni yolda yaptık- * lar teşebbüslere hiçbir cevap ve- rilmediğini söylemiye, bilmeyiz, lüzum var mıdır? YY TME Ee

Bu sayıdan diğer sayfalar: