26 Ağustos 1933 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

26 Ağustos 1933 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Z $. ğayı Kara Cehennem Her Hakkı Mahfuzdur Yere Serdi Tefrika No. 3 Kadını çukurdan omuzuna attı ve açılın! Diye haykırdı — Evvelki Kısımların Hulâsası | sesler çınladı. Asesbaşı ile gür- Atmeydanında zaniye bir kadın rzecmedilecekti. Halk akın akın meydana geliyordu. Aksarayda oturan Kavak Abdullah Çelebi isminde bir adamın zevcesi, be- zaz Salamon isminde bir Musevi ile sevişmişti. Kadın recmedile. cek, Musevinin de kafası satırla kesilocekti. O gün Sultan Mehmat bile Ab meydanına gelmişti. Asesler hal- kın intizamını temin ettiler. Bü- yük bir meydan açtılar ve çukur kazdılar. Bu kadının boynuna ip bağlanmış, kadın yavaş yavaş maktele doğru sürükleniyordu. Halk kaynaşıyordu. « « Kimse yerinden kımıldamasın. Herkes zaniyeyi olduğu yerden taşlasın ©! emri verildi. *Kadın çuükuüra yanaşırkan - kavra- miyor, inliyor, yalvarıyordu. - Fa- kat ağanın sesi gürledi: — Allahıni savan Zaniyeyi taş- lasın , İlk taş atılmıştı. Bu esnada o yekpare halk — kütlesi — sarsıldı. Dalgalandı (Ön sıradafğolanlar yer- lere yuvarlandılar. Bunların üze- Çorbacı Halil Ağa muhacimlere karşı kılıcını kullanıyordu. Fakat bu esnada gür bir nare çorbacıyı frküttü. Bu sesin sahibi «çorbacı Vâf sırası değil kendini kolla! ,, Diyordu. Havada iki madent ziya parladı. İki çelik parçasının çarpışmasından hasıl olan billüri sesler çınladı. Asesbaşı ile gür- büz bir delikanlı arasında müthiş — lar atladı. Ve, çukurun etrafında- — ki küçük meydanda, müthiş bir — mücadele başladı. Çorbacı ile odabaşı, kılıçlarını sıyırarak - or- taya atıldı.. Bu kılıçlar; başları- nın üzerinde keskin parıltılarla dairele çevirirken onlar, en gür ve en heybetli seslerle haykırı- yor.. Aseslere, emirler veriyor- — lardı... Fakat, aseslefin olduğu taraf ta kaynaşıyor.. ve her ase- sin üzerine birkaç kişi çullanı- — yor.. yumruk ve sopa darbeleri altında asesleri yerlere yuvarlı- yorlardı. Çorbacı Halil ağa, vazi- yeti tamamen kavradı. E Onun için, ileri atıldı.. çu- — kurun önüne gerilerek muhacım- lara karşı kılıcını bütün kuvvetile savurmıya başladı. Halil ağa, kudurmuş bir aslan gibi Kökreyor.. korkunç nâralarla haykırarak —muhacımları — tehdit ediyordu : ğ — Geri be kodoşlar.. geri be, — din ve devlet hainleri... Ne du- ruyorsunuz. Âsesler.. vurun şu heriflere... — Kulağının — dibinde — yükselen sert bir nâra,'çorbacının — sesine karıştı: — Davranma ases başı... Ya vCar hiddetinden bıyıkları - titredi. Artık, insan sesine benzemi- yen bir homurtu ile mukabele etti: * — Vay piç vay.. Yine karşı- ma dikildin ha.. k — Asesbaşı.. Lâf sırası değil, — kendini kolla.. k Havada, iki madeni ziya parladı. İki çelik. parçasını pışmasından lıııılpıolu Wı; büz bir delikanlı arasında müthiş bir mübareze başlamıştı. Asesbaşı, kudurmuş, çılgina dönmüştü. En korkunç çalmalarla kılıcını savuruyor; delikanlıyı ba- şından — ve belinden — biçmek istiyor.. Fakat, her hücumunda; kılıcı sert bir müdafaaya uğrıya- rak geri sıçrıyordu. Delikanlı, birdenbire bir adım geriledi.. Ve sonra, sanki bir yayla hareket ediyormuş gibi yüksek bir sıçrayışla atılarak, kılıcının tersini çorbacının kafa- sına indirdi, Bu darbe, okadar ani ve okadar şedit olmuştu ki: Ağa, birdenbire sersemledi. O zaman, delikanlı, daha çevik bir hareketle bir darbe daha yerleş- tirdi. Asesbaşıyı boyluboyunca yere devirdi. Kılıcını — dişlerinin — arasına aldı. Çukurun üzerine eğilerek baygın bir halde bulunan kadının omuzlarından — yakaladı. Çekti, çıkardı. Bir saman çuvalı gibi onu sol omuzunun Üstüne attı. Sağ elile tekrar kılıcını kavradı. Bütün kuvvetile bağırdı: — Açılın... Delikanlı, kılıcını savurarak ahaliyi yarıyor.. Kargaşalık ara- sında yere yuvarlananların üzerin- den atlıyor.. Cami avlusunun İb- rahim Paşa konağına bitişik ka- pısına doğru ilerliyordu. Burmalı — sütunun etrafında, mücadele daha hâlâ devam edi- yordu. Aseslerin çoğu, muhacim- lerim amansız darbeleri altımnda yere yuvarlanıyor, — bazıları da, parmaklıktan — içeri atılıyordu... Fakat, halk arasında, seyirci s- fatile bulunan bir çok topçu ve Cebeci efradı da mübareze sa- hasına atıldı. Ve Aseslere yardım etmiye başladı. O taraftaki mü- cadeleye kumanda eden(Odabaşı), Çorbacının yere yuvarlandığını ve kadının kaçırıldığımı — görür görmez kılıcını hayaya kaldırdı. Bütün kuvvetile haykırdı : — Bu tarafa yoldaşlar.. Bu | tarafa,. Bu emir, mübarezenin şeklini değiştirdi. Hücum edenlerin ara- sından da birçok sesler yükseldi: — Çörekçi Mehmet !. Şu he- riflerin önüne geç.. — Kürt bayraktar!. Kapıları tut.. — Babadağlı!. Sen (Doğan) ın arkasından koş... —» Bunlar; hücum edenlerin eleba- şıları idi... Şimdi onlar da kendi avenelerine emirler veriyor.. Bir kısmı; mücadelede devam eden Aseslerle topçu ve cebeci efradının önüne geçmiye çalışırlarken, bir kısmı da, kapıları tutmak - için üçe ayrılarak cami avlusuna döğru koşuyorlardı. Koca Atmeydanının bu kısmı, mahşerden bir nümune olmuştu. Halk, kaçmak, canını kurtarmak istiyordu. Fakat bu, o kadar ko- lay olmuyordu. Gücü, kuvveti yerinde olanlar; sıçrıyor, vuruyor, çarpıyor, kendine yol açıyordu. | i altında köpeğe benzer bir şey var. Eğer hakikaten köpekse içeri Alamayır. Mekteplilerin Suallerine Cevaplarım İzmirde Karşıyaka Soğuk kuyu Saadet sokağı Nuri Beye: Askeri mektebe girmek için tabiiyet meselesi esas şarttır. Ortamektebe — devam imkânını bulduğunuza göre ayni şekilde liseyi de bitiriniz. Tabiiyet mu- amelesinin neticesine intizardan başka çare yoktur. * Bürthan Can Beye: Âli Deniz Ticaret mektebine girmek için miyoplu; bir mah- zur olduğu kanaatindeyim. Mek- tep — talimatnamesinde — aynen deniliyor ki: muayenesi için her sene kayt ve kabul zamanlarında mü- tehassıs doktorlardan mürekkep bir heyet içtima eder. Bu heyet tarafından müracaat eden tale- benin göz, kulak, burun, boğaz, cilt, asap ve dahili ve zührevi hastalıklarla malül olup olmadık- ları bilmuayene tesbit edilir. Sihhi muayeneden muvaffakiyetle ge- çenlerin mektebe kayıtları icra ve diğerleri reddolunur. * Aydında Hadi Beye: l imtihanını bitirdikten sonra mektebe kaydedilebilirsiniz. Bu hususta fazla tafsilât almak için “Kasımpaşada Bahriye mat- baasına,, müracaat ediniz ve bir şartname isleyiniz. »4 Erzurum'da Agâh Beye: Bu yaşta Lise ve Muallim mekteplerinde bu sınıfa kabul etmezler. Doğrudan doğruya bir san'ate intisap etmesi veya ha- yata atılmasını tavsiye ederiz. Maktepçi Birçoğu da yerlere yuvarlanıyor.. ve acı acı haykırıyorlardı. Bilhassa, (Çörcıçi Mehmet) in takımı, ellerinde parlıyan yata- ganlarla: — Açılın... Diye nâralar atarak ilerledikçe, panik artıyor.. feryatdü figan; göklere çıkıyordu. Kadinı götüren delikanlı; kan ter içinde « Omuzundaki yükün ağırlığı ona hiç tesir et- ıılyoıdu.ğu Fgıkıl. kaçmak - için birbirlerile uğraşan halkı yarmak, geçecek bir yol açmak, onu bu- naltıyor.. halkın ba, dan ve kaynaşmasından beyni uğul- duyor, fena halde başı dönü- yordu. Kapıya yaklaşmıştı. Birden- bire gözlerinin önünde bir şim- şek parladı. Keskin bir kılıcın savrulması, onun başının östünde bir ıslık çaldı. Delikanlı; bir kap- lan çevikliği ile kendisini iki adım sağa atmasaydı, şüphesiz bu dar- be altında yere yuvarlanacaktı. ( Arkau var ) r"'"' L ea A ANLAŞ Altmış senedenberi -Kâmile Hanımefendi babası Müşir Niyazi Paşanın büyük konağında yaşa- mıştı. Doğduğu gündenberi bu yeri bırakmamıştı. Konağın enfes bir bahçesi vardı. Kış yaz oturduğu bu yerde Kâmile Hanımefendinin en büyük zevki penceresinden büyük kes- tane ağaçlarının süslediği bu güzel çiçekli bahçeyi seyretmekti. Onun bütün çocukluğu, bütün gençliği -ve ihtiyarlığı tam bir yalnızlık içinde geçmişti. Pek genç iken annesini ve babasını kaybeden Kâmile Hanımefendinin akrabası dahi yoktu. Gayet münzevi bir hayat sü- rüyordu. Pek az kişi ile görüşür- dü. Onun konağına en sık gelen misafir, babasının en aziz dost- larından birinin oğlu olan Süley- man Beydi. Süleyman Bey Kâmile Hanımefendinin çocukken arka- daşı idi. Evvelce küçük bir ço- cukken babasile beraber Niyarzi Paşanın konağına misafir gelir, babaları karşılıklı tavla oynarlar- ken çocuklar bir kenarda oynar- lardı. İşte hemen hemen elli beş senedenberi bu ziyaretler ayni şekilde devam —edip — gitmişti. Babaları ölmüş, kendileri ilkönce genç, sonra da ihtiyar olmuşlar ve bu Ziyaretlerin şekli hiç değişmemişti. zaman akşam yemeklerinden son- ra ihtiyar muhibbesine gelir, bir vakitler paşa babalarının yaptığı gibi karşılıklı küçük masanın ba- şına geçerler ve birkaç parti tav- la oynarlardı. » Kâmile Hanımfendi hiç evlen- memişti! Ve işte ük def'a olarak bu al bu şeyin acılığını his- setti! Eğer vaktile evlenmiş olsay- dı, şimdi bu koskoca konağın içi bukadar sakin ve sessiz olm- yacaktı. Dışarıda — müziç ve devamlı — bir sonbahar yağ- muru vardı. Lâkin onu bu ak- şam böyle asabi — yapıyordu. Belkide — biraz rahatsızdı, — ha- linde bir yorgunluk, ruhunda bir isteksizlik vardı. Odası ona her zamankinden daha karanlık göründü. Koltuğundan kalkarak, küçük etajerin üstündeki elektrik lâmbasını da yaktı, ve başını kaldırarak duvardaki saate baktı Süleyman Bey bu gece gelmiye cekmi idi? O kaç senedenberi bir defa bile ziyaret gününü ve saatini kaçırmamıştı! İşte saat do- kuzu beş du, halbuki dokuz- de :ıı . Tam düşünürken kapısına hafifçe vuruldu ve ihtiyar dostu içeri girdi. Bu- gün Süleyman Beyin halinde de bir düşüklük bir keder var gibi idi. Yahut Kâmile Hanımefendi böyle zannetti: — “Neniz var Süleyman Bey? Diye sordu. Sizi de bu akşam biraz keyifsiz görüyoruml,, — * Hayır Hammefendiciğim keyfsizlik değil, ihtiyarlık!,, — “Dünden daha mı ihtiyarsınız!,, —“Evet. Çünkü bugün düşü- nüyorüum, dün düşünmiyorduml!,, Kâmile Hanımefendi çocukluk arkadaşım tekdir etti; — “Allahallah!... siz - üşümüş fazla HİKÂYE Bu Sütunda *Hergün ŞMA olacaksınız, belki de bu . haliniz bir nezle başlangıcıdır... Sen bugün sobamı yaktım... Geçiniz şöyle sobanın yanındaki koltuğa bakayım, biraz ısınınız da sizinle konuşuruz! Kendisi de misafirinin karşı sındaki koltuğa oturdu. Ve bir- denbire değişmiş yorgun ve he- men hemen “mahzun bir sesla itiraf etti. — Bende bu akşam sizin gibi Süleyman Beyl dedi. Biraz evvel ben de birdenbire kendimi öyle ihtiyar hissettim kil — Ne yapacaksınız Kâmile Hanımefendi, bu bir kanunu tabiat!... — Fakat pek zalim bir ka- nun! Süleyman Bey! — Gençlere yer bırakmak lâzım! — Haklısınız amma, ne sizin ne de benim böyle bir tesellimiz bile yok. Yerimizi bırakacak evlâdımız var mıki? Siz niçin ev- lenmediz Süleyman Bey? —Ah evet niçin evlenmedim? çünkü... Ne bileyim ben! — Ben her zaman sizin gizli bir sevda çektiğinizi zannederdim, Sizi seymeyen bir kadını seviyor- dunuz galiba! — Evet bunu eyi anlamışsı- — Canım beni niçin seve- cektil — Herkesi niçin severler! siz de genç, kibar ve güzel bir delikanlı idiniz! sevilmiyecek bir haliniz yoktu kil.. Birden süleyman Bey koltu- gunda doğruldu. Ve titrek ihtiyar sesile: — Ah Kâmile Hammefendi, dedi. Bana neler söylüyorsunuz! ben... — Evet siz... devam etsenizel Birbirlerine baktılar, ve sus- tular, İkisinin yüzleri buruşmuş, saçları beyazlaşmıştı. Böyle o- duğu halde birbirlerine bakarken bütün gençlik seneleri gözleri önünden geçti, ve müteheyyiç ok dular. — Kâmile Hanımefeni... ben bütün hayatımca bugün ğum gibi cesaretsizdim!. Karşı- nızda her zaman böyle küçük bir çocuk gibi kaldıml!,.. — Çok yanlış hareket etmiş- siniz Süleyman ; Kâmile Hıı;ı.zefendinin bu sözleri Süleyman o kadar şaşırtmıştıki söyliyecek bir keli- me bulamadı. Fakat ihi —k:-. dın, adeta kinli bir etti: — Evet yanlış hareket etmiş- siniz. Eğer bir parça daha sa- mimi olsaydınız, bugün ikimizin de hayatı daha çok başka ola- caktı! sizin o muannit sükütunuz bilseniz bana ne kadar azap ol- muştu... İşte bunun için bugün size kalbimi açıyorum. Uzun müd- det hayatımızı ıiılqtinııek arzu- sunu gönlümde besledim... Fakat belki sizin sükütünüz daha iyi oldu!.. Yalnız eğer süküt etme- - miş olsaydınız ihtiyarlığımız bu kadar korkunç derecede kim- sesiz geçmiyecekti !,, —"Aman yarabbi.. Eğer bir an ( Devamı 11 inci sayfada ) YEREEPETEİYETTTTEEN

Bu sayıdan diğer sayfalar: