6 Eylül 1933 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

6 Eylül 1933 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Eylülde Yapılacak fşler Ağustosta tüy değiştirmiyen hayvanları eyi bBakmak suretile eylülde behemehal tüylendirmiye gayret etmelidir. Eylüle kadar tüyünü değiştir- miş olan tavuklar eylülde yu- murtlamıya başlarlar. Bu tavuk- lan en eyi yumurtlıyan damızlık hayvanlar olarak —ayırmak - lâ- zımdır. Numaralanmamış tavuklara bu- | ayda numarali halkalar - takılır. Numaralı halka - takmaktan | maksat şudur: Bir tavuğun senede kaç yu- murta verdiğini anlıyabilmek için | ayağma numaralı halka veya ka- nadına numaralı bir etiket * takı- hır. Bundan başka numaralı hal- | kalarla teckiz edilen - tavukların yattıkları kümeslerde de kapanlı folluklar yapılmak icap eder. Kapanlı folluklar, — tavukların yumurtlayacakları zaman buraya girip mahbus kalmalarım ve ta- vuklara bakanların bunları folluk- lardan çıkarmadan harice kaça- mamalarını temin eder. | Kapanlı follukların — nasıl yapılacaklarını başka bir yazımızda ayrıca - zik- redeceğiz.| Bu surette tavukçu veya adamı her saat başında kümesleri dolaşır, kapanlı folluk- lara girüp yumurtlamış tavuk- ları salıverir. ve — sahvermeden evvel de tavuğu tutup ayağındaki numarayı — yumurtanın — Üüzerine yazar. Akşam, yumurtaların üzerin- deki numaralara nazaran evvelce beher tavuk için hazırlanmış nu- maralı deftere yumurtlıyanlar kay- dedilir. ve bu veçhile senede meselâ (8) numaralı tavuğun (163) urta verdiği anlaşılır. ’mYıııııu "konhol defterin- de en ziyade yumurta ver- miş tıvukğı sürüden — damız- hk olarak Aayrılırr. ve yalnız bu. tavukların yumurtaları kuluç- kaya konmak suretile yumurtala- rına işbu kabiliyet intikal ettiri- miye çalışılır: Bu usule ( istıfa - ıelidion) derler ki fenni bir tavukhanede buna riayet behe- mehal şarttır. Nisan ve mayısta çıkarak ey- lül veya teşrinievvelde yumurt- lamıya — başlıyan — piliçlerin kış esnasında ne miktar yumurtla- dıklarımı takip etmelidir. ve bu işe de eylülde başlanmalıdır. Eylülde — kuluçka — yatırmak imkâmı vardiır. Ancak bu ayda çıkarılacak piliçlerin eyi ve dik- katli bakılması, soğuklardan, ce- e anlardan 'azası şarttır. ? Bununlıkbzııbıe;l bu mevsimde iştirilecel piliçleri piyasada îız::h üksek fiatla satmak kabil olur. &ıı suretle piliç yetiştirecek- ler bilhassa kuluçkaya koydukları yumurtaları (5.:6) gün sonra muayene - etmelidirler. Zira bu aylarda horozların aşma kabiliyeti az olacağından tohumsuz yumur- talara da diğer mevsimlerden daha fazla tesadüf edilir. Damızlık ayrılan — piliç ve tavukları - ellişer ellişer ayırmak muvafıktır, Bu suretle hayvanlaırn sıhhatleri vesair hususatı daha kolaylıkla kontrol edilir. Eylülde de diğer aylarda olduğu gibi kümes ve parkelerin yem ve su kıElınııın temizliğine son derece dikkat olunmalıdır. Neş'esiz, zayıf kalmış, muhtelif sebeplerle büyüyememiş piliçlere ayrı bir mahalde besleyici gıdalar verilmelidir. Erenköy, Bereket tavak çiftliği M. Nurettin $İ) Tavuk ve , Tavukçulüğe «h olan Aüşküllerinizi sorunuz mlltehaseı elre #evap verecektir. SON POSTA Ada larda&!Köprâye... Ada Vapurları Tıpkı Seyyar Bir Terzi Dükkânına Benzer! İ Genç Bir Rum KızîYanında'ki Dolgun Vücutlu Kadına Döndü: - Ayda Vre, Si KUt M Ş ( Adada, daha doğrusu ; sayfiyelerde oturanlar iyi bi- lirler: Akayın yandan çarklı ve şiş- man vapur salonlarında | hergün, çeşvisi değişen bir sahne, |eğlence ve komedya seyretmişlerdir. | Bu adeta, bir kel Hasan tiyatrosu W ile, Darülbedayi komedisine ben- | zer.. Kâh nezih ve kibar, kâh da | çerçeve harici çıkan ağza alınmaz | gözü tutulmaz hokkabazlıklarla doludur. Bizim ressamımız Ercü- | ment, birgün bunu bana da ha- tırlattı: — Yahu, bir gün Adaya ka- dar uzan da, gelirken gördüklerini karalayıver.. Hem nmiş olur- sun! dedi. Bir sabah benim işim düştü, erkenden Adaya gittim, gelirken de ne duydüm, ne - gördisem, hepsini, aynen, bir noktasını de- giştirmeden yazıyorum. * Akayın yandan çarklısı, bir omuzunu yana çevii Marma- raya açılır. açılmaz birinci mev- kide derhal İşr faaliyet başladı.. Sağımda, solumda, önümde, ar- kamda oturan, Rum, Ermeni, Ya- hudi, Türk — kadınları, derhal çantalarını açtılar, gazete kâğıt- larına sarılı paketlerden, cicilibicili, el işleri, bizler, iğneler, makara- lar, yumaklar çıkarıldı, eller, par- maklar maştı ve başlarını öne eğerek çalışmağa başladılar.. Aksi gibi mevki hep kadınla dolu... Çocuklar, birer arı sürüsü fı.lıı bağıra bağıra, zıplıya zıplıya oşuyorlar, kadife kanape üstle- rinden atlıyarak, kovalamaca, sak- lambaç ve birdirbir oynuyorlardı. Bir aralık sağımdaki ince kadın- lardan biri hiddetlendi: — Magasfas!.. çocuğun böyle- sini de yeni görcorum!, Bir takke susolup ta otürmoorlar |. İçlerinden biri sinirlendi, toy bir delikanlı bıyığı gibi, tüylü dudaklarını büzerek — çocuklara doğru bağırdı : Viyenisi Agop! Viyenisi dediysem, yanımda gelesin dedim! Utanmoorsun, bak madamın ak- lını yok etmişindir!. Benim - karşımda iki kadın vardı. Birinin mesleğini anlamış- tım: Ya balıkçı, yahut ta serseri takımından birinin metresi.. Öteki dalyan gibi, bol gerdanlı, yus- yuvarlak, tostoparlak, manikürlü, ondüleli, makyajlı, tosun gibi bir kadın.. Hep ayni yere bakıyor : Pencerelerden birinden denize.. Hiç oynaşmıyor.. göbeğinin üzerine bağladığı ellerini bir türlü çözmüyor, küçücük ve kısacık ayakları, kanapeden aşağı, birer ?Pravasini Yapazayim! Dedi ZEr e ) asma kabağı gibi sarkıyor, salla- nıyordu. Genç bir darülfünunlu arka- daşına dert yandı: — Hukuku esyasiyeden tek bir şeye çalışmadım.. Bu Ada derdi de nereden - çattı? — İnsan genç olmasa haydi ne ise, bir öşeye çekilir, alemden uzak, kendi başına, çalışır gider.. bana bu rahat mümkün mü?.. Nişanlım tur ister, kıramazsın, arkadaşları âj ister kıramazsın, gözünü, urnunu, ağzını sevdiklerin top- lantı ister, ister, poker ister reddedemezsin, babam sağ olsun hâlâ eldeki- öteberiye güveniyor: Keyif tamam!.. Aldırdığı yok.. “Bizim mahtum hukuku esasiyeden şapa — otura- ackmış, yok bir daha Darülfü- nuna gidip gelecekmiş!,, hiç dü- şünmüyor. Gelsin eğlence, git- sin eğlencel. Onun -istediği bu.. Fakat korku dağları ltekler. pansiyon tutmıya gidiyorum., Şöy- le onbeş gün rahat bir nefes alacağım.. sıkı sıkı derslere - ça- hşacağım.. Bu uzun konferansı dinleyen- lerden biri arkadaşının kulağına iğildir — İşi tıkırında galba., baba epiyce zengin.. na mahdum bey derslere çalışmak için pan- siyon tutuyorl. ne alâ efendim, | ne alâl, Koyu pembe bir krepten, îu- zel bir bluz diken güzel bi rum kızı, yanındaki dolgun — vü- cutlu genç kadına döndü: — Ayda vire, provasini yapa- zayimi, Dolgun vücutlu kadın ayağa kalktı.. Genç kız. buluzu omn sülün gibi vücuduna tuttu, sağa döndürdü, sola döndürdü.. Par- maklarının ucunu ıslatarak penbe krepi çimdikledi, buruşturdu, kı- vırdı, çekti, düzeltti. — Nasein dedi.. Vücüdünde eyi düşmedi?. eki: — Eyi dedi.. Velakin altından uzun gelmiştir.. Kesmeğe bir par- nak makas ister! — Dur vire kale, patlama!.. Kisa gelmis ise, helbet ki kese- zeyimi.. nü4t Vapur — Fenerbahçe - önlerine Birşeyler söyledi.. Kadın bu bir- kaç kelimelik fısıltıdan sonra bir- denbire ayağa fırladı. Kanapeler arasında, dimdik, kaskatı, oynaş- madan duran bir çocuğun yanına ldi.. Çocuğa, etrafa şaşkın şaş- n bakındı, sonra eğilerek kısık bir sesle çocuğun yüzüne baktı: İ — Tuh utanmaz senil.. Niye tatim var demedin bana!. kim yaptı bunu?, Söyle bakalım yumurcak, kim yaptı bu, e-eyi?.. Çocuk masum masum rından akanlara bakarken elini kaldırdı, oymyan çocukları gös- terdi: e ü b_," — Buyyay tatti, tatyadiml, Kadın lıpkırıım gmuhı. Sağda solda bu mühim hâdisel yi görenlu bıyık altından gülüyor, aşlarını sallıyarak kadımı göste- riyorlardı. Kadınca; ne yapa- cağını şaşırmıştı.. tulum — gibi dolan çocuğu nereye götürsün?. Bu ee'eyi nasıl temizlesin! Nihayet, başparmağını ağzına sokarak masum masum sallanan çocuğu kaptığı gibi, bin bir renge girerek, terliyerek kapıdan - çıktı gitti.. Genç kadının uzaklaştığını gören ihtiyar bir Yahudi karısı derin bir göğüs geçirdi: —Aman bel.. bel.. Saloni baştan aşağida ko- kuttirdilar, açin be şu camlâri! t Moda önlerinde — arkamdaki hanımefendi, anlatıyordu: — On dört —yaşımda gelin oldum, hemşire.. Ah © zamanlar Modanın yüzü vardı, Nah şu iş- kele dibindeki köşkte otururduk. Ne haddine o devirde saçı başı açık sokağa — çıkmak?. Cuma oldu mu kapıya İandonlar daya- nırdi: Merhum, doğrüsü - bir. iğ- nemi — bile etmezdi.. Gezmek mit — gezdirir, enta- riliklerimi alırdı.. Cumaları ev karmakarışık - olurdu. Küçük yengem, kaynanam, görümcelerim çocuklar odadan odaya koşarlar, gürültü, patırtı arasında süslenir, püslenirdik!, İnsan şimdi bakıyor da, o zamanki aklına şaşıyor, doğrusu.. Artık canım birşey is- temiyork Hem bizden de geçti hemşire, kocadık.. — Aaaa, vallâhi yine güzel- sin? — Deme öyle Pakize Hanım- gelmiştiki, çocuklardan biri ko--| -fondiciğim deme- oşarak armesinin kulağına eğildi. | gidince, M..“&“w% x Ormiyorsunuz mu Ölümün Bile İstemediği Bir Kadın... Sırp gazeteleri şu garip hâ- diseyi naklediyorlar: Kosva civa- Üç Defa Tehlikeden rında ötedenberi E:îıineııiyeu bir. Kurtuldu Buııluıt M:m;";:ı man beraber yaşamış olmanın verdiği bıkkınlık ile gün geçmez- di ki bir hâdiseye sebep olmasın- lar. Geçen akşam kadın sebze kızartıyordu. Kocası eve sarhoş geldi ve bir münakaşadır başladı. Kadın bu münakaşadan deh-etli sinirleniyordu. Nihayet dayana- mıyarak kızgin yağ dolu tavayı kocasının başına hırlattı. Sıı'pık n kızgın yağ erkeğin muhtelif yer- lerini yaktı ve küplere bindirdi. Bunun üzerine adam karısını ya- kalar yakalamaz kulübenin tava- nina astı. Fakat tavan çürüktü, yıkıldı. Bu sefer adam - kadını bahçeye sürükledi, önüne ik tesadüf eden ağacın dalına astı. Bu sefer ip koptu. Adam hâlâ hiddetini yenememiş, fakat ka- dimı asamamıştı. - Belinden bıça- ğgini çıkardı, kadinın boynuna sürttü.. Bu sefer ise — bıçak kör çıktı, kadının ancak deri- sini zedeledi. Üç ölüm teşeb- büsünün de metice vermediğini gören adamın aklı başına geldi. Hükmetti ki kadınla beraber tabii ölüm gelinciye kadar yaşamak mukadder. Karısını öldürmekten vazgeçti. Şimdi sevişiyor ve yaşı- yorlar. * ansanın Luson şehri me- zarlığı bir müddettenberi Kür | meçhul — kimseler tarafından ziyaret Kargalar | ediliyor ve kabir- lerin üzerine konan çelenk, çiçek buketi, levhalar parçalanıyor ve parçaları mezarların Üzerine ser- piliyordu. Mezarlık muhafızlarının bütün gayretine rağmen bunu yapanları bulmak mümkün olma- mıştı. Daha dikkatli ve sıkı bir tarassut neticesinde bu işi ya- panların civar ağaçlara yuva yapan siyah kargalar olduğu anlaşılmıştır. Amma şimdiki tazelere bakıyo- rum da doğrusu kendime güze! diyesim geliyor!.. Bir aralık be- çevirince, da ne Ü- ='?h PaRanki basi İA Bir herif, bizim tosun gibi, k ve tostoparlak Mıdı:ııN hımmeı 'Öz süzüp, çene sıvazlamıyor mu? Eh doğrusu bu değdi.. Herif Madamı mutlaka karaman koyu- nüna benzetmiştir, budile, bacağı ile mükemmel bir karaman ko- yunu, ne âlâL. : duk. — Sa Köj aklaşıyar - londa :l?: byınöıt“::n*iwdu— madağın olan çocuklar bir toplıâıymr. Dikiş takımları gaze- telere sarılhp çantalara — sokulu- yordu. Bir aralık vapur, adamakıllı yana doğru yattı. Çığlıklar, bağ- rışmalar arasında kır saçlı bir adam çıkıştı: Bağrışmayın be yahul.. Külhaninin yine birine çatası , tutmuştur! dedi.. Kır saçlı adam, Akayın bu yandan çarklı vapır runu ne de güzel külhanbeyine benzetmişti.. Öyleya, bu Bağdat- hep bir omuzları

Bu sayıdan diğer sayfalar: