14 Nisan 1934 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

14 Nisan 1934 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ç Ş ATPATET TTT A Gâvur Mehmet Yedi (Aşık)lar Şirketi Her hakla 14-4-934 Tefrika No, 95 mahfuzdur İki Hemşire!?.. İtalyan Hastanesinde yatan hastanın yanında ——— ——— geçen birkaç saat... — Bu zavallı âdamı dört nu- maralı odaya götürünüz. Deği. Hademeler sedyeyi kaldırdılar. *Dört numaralı odaya götürerek ihtiyarı oradaki karyolaya yatır- dılar. Rahibelerin bir kısmı, oda- larına çıkmıslar, bir kısmı da başrahibe ile beraber sediyeyi takip ederek odaya girmişlerdi. Baş rahibe, yarı baygın bir halde bulunan ihtiyara -derhal bir kadeh kordiyal getirtti, yanın- daki rahibelerin yardımile içirdi. Ve sonra ihtiyarın üstüne yorgamı çekerken: — Şimdi o, rahat rahat uyu- yacaktır. Ancak, her ihtimale karşı kendisini yalmız bırakma- malıyız. Sör Annal. Siz onu gece yarısı duasına kadar bekleyiniz. Sonra da, siz, Sör Mariya.. Siz de sabah duasından bir saat evvel kalkar, Sör Anna| ile nöbet de- giştirirsiniz. Dedi. İki rahibe, derin bir itaatle eğildiler; kendilenue veri- len vazifeyi kabul ettiler, * Sör Anna, gece yarısı duası zamanına kndar karyolada derin derin nefeslerle uyuyan ihtiyarın başında tesbih çekilı hanenin saati on ikiyi çalarken Sör Mariya sessizce kapıdan içeri girmişti. Bu iki genç rahibe ha- fifçe fısıldaşarak konuşmuşlardı: Sör Mariya — Zavallı adam- cağır ne balde?.. Sör Anna — Sessizce uyuyor. — Hiç birşey istemdi mi?.. — Hayır. — Pekâlâ.. Haydi siz gidiniz. Allah rahatlık versin. Sör Anna kapıdan sessizce çıktıktan sonra, Sör Mariya onun bıraktığı iskemleyi duvardaki as- ma İlâmbanın dibine gelmiş.. Geniş kolunun içinden çıkardığı küçük bir kitabı okumıya başla- mıştı, Yalnız yataktaki ihtiyar değil; bütün hastahanenin içi derin bir üyku ve sessizlik içinde - idi. Duvardaki beş — numaralı — as- ma petrol lâmbasından hafif bir ziya süzülüyor, odayı güçlükle tenvir ediyordu. Koyu retkli yor- ganı gözlerinin hizasına kadar çekmiş olan ihtiyar, hiç kımıldan- madan yatıyor; geniş geniş nefes alıyordu. Sör Mariya tamamen kitabına dalmıştı. İhtiyarın gözleri yavaş yavaş açıldı. Bu gözlerde, ömrünün sonuna gelmiş olan bir adamın gözlerinde görülmek lâ- zamgelen fersiz. bir lem'a degil; bilâkis kalbinde gençliğin hararet ve ihtirası kaynayan bir şule vardı. Karyola, hafifçe kımıldadı. Ve sonra titreyen bir ses duvarlara çarptı: — Su.. Biraz su verir misiniz?, Sör Mariya, derbal ayağa kalktı. Elindeki kitabı iskemlenin üstüne bıraktı. Küçük bir masa- nın üstünde duran bardağı aldı. Yarısına kadar su koyduktan sonra karyolaya gelerek ihtiyara uzattı. İhtiyar, yavaş yavaş doğ- ruldu. Bardağı alırken uzun bir nazarla Sör Mariyanın yüzüne bakıyordu. Sör Mariya, bir burgu gibi oya oya kalbine giren bu keskin bakışın maanasından kor- karak gözlerini yere indirdi. Bir anda derin bir nefret ve istikrah hissetti. Kendisine bu kadar şafkat ve alaka gösterilen bu ihtiyarın, küstah ve nankör bir hisse kapıldığına hüküm verdi. Yavaş yavaş geri çekildi. Fakat ©o Zzaman, birdenbire — titredi. Çünki fasih bir İtalyanca ile kendisine şu sözler söylenmişti: — Korkmiüyınız, Masör.. kar- şınızdaki adam, size hiç bir fena- lığı dokunmak — ihtimali olmıyan bir zavallıdan başka bir şey değildir. Bu sözler Sör Maryanın dıma- ğgında tannan akisler yapmış, bü- tün vücudunda soğuk bir el dolaşmıştı. Karyolada sağ dirse- ğine dayanarak duran adam, bu teminatı, verdikten sonra şu suali sormuştu! — Bana isminizi söyler misi« niz? Bu sual, Sör Maryayı titret- mişti. Buna — birdenbire cevap vermek istemedi, Hayretle açılan gözlerini, bu esrarengiz adama çevirdi. Muhtelif hisler altında kısılan bir sesle mukabele etti: — İsmimi — niçin — öğrenmek istiyorsunuz? — Bir hakikatı öğrenmek için. Sör Marya, bütün bütün şaşır- mıştı. Boğuklaşan sesile cevap verdi. — Beni Sör Mariya çağırırlar. — Onu, ben de biliyorum, Sör Mariya.. fakat ben sizin hakiki isminizi öğrenmek istiyorum. — Hakikat, budur. — Fakat, bana öyle geliyor ki, hakikat bu değildir.. insanlar bazan isimlerini, kıyafetlerini de- ğiştirmek.. hattâ aradıklarını bul- mak için hakikt çehrelerini bile değiştirmek mecburiyetini hisse- derler. Sizi buna inandırmak için işte asıl isminizi söylüyorum. Siz, Sör Mariya değil.. Lüna, sınız., Lüâna.. anladınız mı, Lüna... Rahibe, titreye titreye geri çekilerek duvara dayandı. İri ve siyah gözleri, kendisini takip eden © keskin nazarlara takıldı. Dudak- larının arasından yavaş yavaş şu sözler yuvarlandı : — Fakat siz.. siz kimsıniz? O adam, bu suali evvelâ acı bir gülüşle karşıladı. Ve sonra elini kaldırarak yüzünü — örten sakalı çekip çıkardı. — Bak bakalım, Lüna.. unutmadınsa.. Diye mırıldandı. Fakat o, bu sözlerini daha bitirmeden Lüna, olduğu yerde sallandı. Biribirine çarpan dişlerinin arasından kısık bir ses!le iki kelime işitildi: — Gâvur.. Mehmet.. Dedi. Ve sonra yanında duran sandalyenin üstüne, bitap ve mecalsiz. bir halde oturuverdi. Eğer Gâvur Mehmet, — sür'atle karyoladan atlayıp ta onu tut- mamiş olsaydı, yere düşüvere- cekti. diye Eğer ( Arkası var ) SON POSTA — Karınla aranız nasıl?.. — Her zamanki gibi?. — Demek sen daima yüzün gözün sargılı yaşayacaksın ?.. l l Dünya İktısat Haberleri | AAA İngilteren in Kömür İstihsalâtı Azalıyor Londradan aldığımız malüma- ta göre İngilterenin kömür ma- denlerinden geçen 1933 senesi zarfında beheri 1016 kilo olan 206 milyon 987 bin ton kömür çıkarılmıştır. Bu miktar bir sene evvelki İstihsalâttan tam bir mil- yon yedi yüz kırk bin ton nok- sandır. — istihsalâtın — azalmasına sebep bir yandan dahili istihla- kâtın diğer taraftan da ihracatın noksan oluşudur. İngiltere ağır sanayiinin buhran yüzünden birçok mıntakalarda çalışmamakta oluşu, dahili sarfiyatın azalmasında en büyük âmil ihracat ise son sene- lerde mütemadiyen azalmaktadır. 1931 senesinde 57 milyon tona düşen İngiliz kömür ihracatı 1932 senesinde 53 milyon tona inmiş ve geçen sene tekrar gerileyerek ancak — 52 milyon — tona baliğ olmuştur. * Vapur inşaatı işlerinde İsveç Fevacin Vanar| çok ileri gitmek- FD S T bedir.”. | İnlbana, İnşaatı Arrttı| Fransa ve Japon- yadan sonra bugün dünyoda vapur inşa eden memleketlerin başında dördüncü olarşk bu memleket gelmektedir. Deniz ticaret filoları, her memlekette işsizlik yüzünden bü- yük zararlara uğramakta ve ye- nileri yapılmak şöyle — dursun, bilâkis — eskileri — bile seferden çıkarılarak tahdidi yoluna gidil- mektedir. Hemen her tarafta ayni olan bu vaziyetten İsveçte eser yoktur. Bu memleket inşaat işlerine yine ayni ehemmiyetle devam etmek- tedir. 1934 senesi ilk üç ayı için yapılan hesaplara göre bumüddet zarfında İsveçte cem'an 22 bin tonilâto hacminde gemi denize indirilmiştir. * İskeçede çıkan Türkçe “ Yeni Adım,, gazetesinin bildirdiğine göre Yunanistanın bu havalisinde tütün satışı devam etmektedir. Fakat fiatler düşkün- dür, Geçen sene 135-140 drahmi ile açılan Yaka fiatleri bu sene 115 drahmi ile açılmıştır. Geçen sene 110 drahmiye giden tütün- lere bu sene ancak 85-90 drahmi verilmektedir. Mamaafih bu fiat- leri az bulan müstahsil çok az mal satmıştır. Tütün rençberi bu vaziyeti gayri tabil telâkki etmek- tedir. * İhracatçı memeleketler arasın- i dan dünya yumur- dulıynrııla- ta — buhranından ın fumurtal v e yarar gören İkracatı | memleket Bulga- ristandır. Bu memleketin 1933 se- nesi zarfındaki ihracatı 15,670 tona varmıştır. Bu ihracatın kar- şılığı 457 milyon levadır. Bulgar yumurtacılığı son senelerde inki- |ıf ıtıınlıh oldu(undııı bu vazi- yet komşumuzu tatmin edecek mahiyettedir. ç ” -t N HİKÂYE Bu Sütunda Nakleden: Hergin Nimet Mustay HIRSIZ AA Çiftlik sahibi bir iş içm odaya giren korucuya: — İyi ettin de geldin, dedi. Ben de seni bekliyordum. Elile beni gösterdi: — Bey İstanbuldan buraya avlanmak için gelmiş, yarın sabah erkenden — yola çıkacağız, sen lâzım gelen şeyleri hazırlarsın ! Ve benden tarafa döndü: — Bizim korucu ÜÖmer, civa- rın en iyi avcısıdır. Nerede ne var, hangi av hâüyvanı hangi tarafa gitmişlerdir? Hepsini bilir. Korucu bu iltifattan memnun olmuşa benziyordu: — Hani, dedi, kendimi met- hetmek gibi olmasın amma bu işin ustasıyımdır. Ne olacak ? yaşayışımız böyle; yarın sizi bir yere götüreyim, bakın ördeğin ne cinsi varsa hepsini orada bulursunuz, girey gün gitmiştim. Tamam dokuz cıf! vurdum ! Ertesi ııbnh üç kişi yola çıktık: Ben, Çiftlik sahibi ve korucu.. Onlar, yürümeye alışık« tılar. Omuzlarında çifteleri kayıt- sızça ilerliyorlardı. Yarım saat sonra bir ormanın kenarına gel- dik, korucu: — İşte, dedi; şu fundalığın o başında istediğimizi buluruz., Bodur meşeler arasından geçi- yorduk. Korucu birdenbire elini: — Susunuz.. Demek ister gibi dudaklarına Baktım xönıııüı-dı bir şeyler yoktu. Bu sefer korucu önde biz arkada ses çıkarmadan dört, beş | dakika kadar bir zaman yürüdük Korucu, çiftlik sahibine döndü: — Gördün mü ağal — Vay yezit vay. Ben de baktım, ben de gör- düm, Sıska, ihtiyar — bir beygir bir meşe ağacına bağlanmıştı: — çıne odun çalmıya gek mişler.. — Ben onlara gösteririm. Korucu, hızlandı, koştu. — Hah yakaladım. Onun — gittiği — keçiyolundan ittik. Yakaladığı şeyi gördük. Eu, biraz evvel gördüğümüz at- tan daha sıska, daha ihtiyar bir köylü idi. — Vay domuzunoğzlu vay, Çiftlik sahibinin yüzüne baktım. — Gördün mü, dedi. Hırsız herifin yapacağını.. Kesmiş ağaç- » yükleyecekti atına, eyi ya- kaladık. Korucu ihtiyarı — yakasından tutmuş, bar bar bağırtıyordu. — Ulan açgözlü köpek, bizim ağanın korusundan ne diye ağaç kesersin! Elini kaldırdı, ılıtıyınn yüzü- no bir tokat i - A domuıunoğlul odun çalmayı öğren! İhtiyar yere yuvarlandı, koru- cu bir tekme attı: — Vurmasana bel Çiftlik sahibi haykırdı; — Utanmadan vurma çıkar canmı şu herifin! İhtiyar yattığı yerden sesin geldiği tarafa baktı: — Aman Ağa, etmeyin gü- nahdır. — Daha da söyleniyor, öldür şu bunağı.. Korucu efendisinden — aldı; emri yerine getirmek ister gîg: ihtiyarın yüzüne olanca kuvvetile bir tekme vurdu. Ağzından bur- nündan kanlar boşanmıya başladı. Çiftlik sahibi: a Se köpeğin yanına / gide- yor, Dedi, yanına gittiğimiz zan ihtiyar el'an yerde yatıyor.. — Of, vurma bel — » Diye inliyordu. — Ulan bu sakalla hırsu yapmıya utanmadın muı? Güçlükle ayağa kalkabildi — Valalhi ağa, ilk defa | raya geldimdi.. çok lâzımdı da — Titreme neyine yetişm ısınacaktın değil mi? — Yok Ağa lâzımdı. — Yoksa kendine tabut | hazırlıyorsun? — Kendime değil benim « lan dün gece sizlere ömür ök de; onal! — Yalancı köpek, bir de < lan öldü demiye utanmıyorsuni — Vallahi, billâbi ağa öyk Korucu alnının ortasına | yumruk indirdi, — Bunak yalancı. — Allah belâmı versin yal söylemiyorum. Çiftlik sabibi:; — Haydi, dedi, gidelim.. G Türüz.. İhtiyar odunları aldı, beygi yükledi, Beraber geldiğmiz tara yürümiye başladık. Köyün k narında ufacık bir kulüben önünde durduk. — İnanmazsan bak Ağa. İhtiyarın iterek açtığı kapıdı içeri baktık* Hakikaten bir ki de on yaşında hissini veren çocuk ölü olarak yordu: — Sevin bunak bir boğ daha eksildi. — Amma Ağa başka * dım yok ki.. Çiftlik sahibi bir kahkah attı: — Ona da ben öldükten sonra yerine hırsı: edecek başka birini bırakmıyı caksın... Biraz düşündü: — Bu odunları sana veriri! tabut mu yapacaksın, ne yapâ caksan yap; amma buna mukab bir ay bana odun taşıyacakı sen bilirsin; eğer razı olmazs. seni hırsız diye hükümete tesli: ettiririm. Köylü hükümet kelimesini dı yar duymaz kıpkırmızı kesildi. — Ben hırsız değilim ki! — Yine yalan söylüyor, b sızlık ederken elimizle yakalad — Teslim etme; Ağal — Öyle ise bir ay odun İhtiyar başını önüne eğdi: — Taşırım, ÇıRlık sahibi, arkasını döndiü| yürüdü. Ben daha kapının önür den ıynlııııyordııın. Korucu kı lübeye ti lık ibinin uzaklaştığıı farkına varınca ihtiyarın yanın çömeldi : — Bana bak Veli dayı, dedi sen sıkılma, kolayını bulur bir odun taşımaktan ben seni rırım. Vurdum diye darıldın amım ne yapayım yanımda ağa varkı başka türlü yapamazdım. Heri ben onları biraz sonra bırakı keserimi, - testeremi alır bura; elirim. Tıbıılu beraber yaparız gını yardım ederim. Biraz evvel yumrukladığı ihti yarın sırtını okşadı: — Ben şimdi gelirim... Korucu sözlerini duyduğumu farkına varmasın diye, mayı tercih ettim. Çünkü ©o bu toprağın mahküm ettiği derdin hastası iki ortaktılar.

Bu sayıdan diğer sayfalar: