29 Ağustos 1934 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

29 Ağustos 1934 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

6 Sayfa l l ıTauukcu!uk Bahsi w ! İ Tavuklarda Harici Hastalık- | lardan: “Kel,, Şimdiye kadarki yazılarımızda çiftiklerde sık sık tesadüf edilen dabili mevsim hastalıklarının en mühimlerini okuyucularımıza arzet- tik. Bu yazımızda da harici has- talıklardan tavuk kelinin ne oldu- ğunu göreceğiz. Beyaz ibik dahi denilen tavuk | keli * Lophophyton galiinae ismindeki mantar — nevinden bir mikrobun vücut verdiği sâri bir hastalıktır; sirayeti tavuktan tavu- ğa temas ile olup İnsanlara da geçebilir. Sokaklarda gezen bir çok tavukların ibiklerinde beyaz lekeler — vardır; bunlar — keldir, Çocuklarınızın böyle tavuklarla temas etmemelerine dikkat ediniz. Tavuktan insanlara bulaşan kel, vücutta bir takım kırmızı lekeler yapar ki birçoğumuz bunu sıcak tesiri veya kandan zannederiz; halbuki — kelden başka bir şey değildir. Tavuk keli uğraştırıcı, yorucu bir hastalıktır. Evvelâ ibikte yu- varlak veya gayrımuntazam şekilde beyaz — yahut gümüş! benekler hasıl olur. Bu benekler gittikçe büyür, kabuk balini alır, artar, biribine karışır ve nihayet başı, boyunu, bütün vücudu bulaştırır ; vücudan her tarafı bulaştığı za- man tavuk küflenmiş gibi bir koku neşreder; tüyleri kırılır, düşer ve yerleri bir takım kırmızı kabar- cıklarla dolar. Kel yalnız başta — İse umum! sıhhat Üzerine büyük bir tesir yapmaz, tedavisi kolay ve basittir. Eğer bütün vücut bulaşmış ise | zayıflar ve hayvan pek çabuk hattâ ölür. İlk günlerde tedavi edilirse çabuk geçer. Hastalık - ilerlerle- mişse tedavi hem uzun zamana mütevakkıftır. hem de masraflır; bunun için cins olmayan âdi bir tavuğu tedaviye kalkışmak ne zahmetine değer, ne de masrafını | korur; bu gibi tavukların etleri de pis koktuğundan — keserek derin bir çukura gömmeli üzerini kireç, taş, toprakla örtmeli. Kel yalnız başa arız olmuşsa o tavu- ğun eti yenir, fakat kesilen başı yukarıda söylediğimiz gibi derin bir çukura gömmek lâzımdır. Bunlardan anlaşılıyor ki bütün hastalıklarda — olduğu gibl kel tavuğu da hastalığın hemen ba- şında tedavi etmelidir; bir iki haftalık bir ihmal ya hayvanın ölümüne veya fazla masrafa sebe- biyet verir, sürüyü bulaştırır. Kel tıquu sürüden ayırarak tecrit ve kümes, parke yem, su mı dezenfekte — etmelidir. tavuk evvelâ hergün tedavi edilir; sonraları bir iki gün fasıla vererek — tamamile İyileşinceye kadar tedaviye devam edilir. Tedavi için aşağıdaki tertip- lerden bir tanesi kâfidir: 420 iyotlu giliserin; — 20 #sitfenikli zeytinyağı; *b4 iyotlu vazelin; fakat hususi Aahvalde ve bütün vücudu — bulaştırmış kel için en iyi tedavi uyuzda söylediğimiz “bartges,, banyosu yapmaktır. Pek —müessir - bir tedavi olduğundan bu banyonun bhazırlanmasını bir daha tekrar etmeyi fâydalı gördük: © 3 nisbetinde ihtiva eden — bir kaynatılır. ve harareti receye ininceye kadar nilir. Bundan sonra Suyun — içine batırılarak bir dakika banyoda tutulur; suyun göze temas etmemesi İâzımdır. Bunun için ibik ve sakal ayni suda ıklatılmış pamukla yıkanır; tavuk güzelce süzüldükten sonra hava cereyanı olmıyan mutedil bir. mahalle yerleştirilir. — Bu suüretle hazırlanan suda birçok hasta tavuklar banyo edilebilir. Eğer tavuk veya horos damiz- hk ise düşen tüylerin yerini “bariges,, mikdar — su 30 de- bekle- tavuk iki da | SON POSTA g Miskinler Tekkesi Karacaahmetteki Tekke Bugün Taşı lıçtanKeskin Köp rü Kurmuşsun Kullarım Geçsin Deyu - Kul Geç- mezse Abes |Je- ğil, Yiğitsen Sen ; Geç Tanrım !.. ,, Miskinler tekkesinin Yavuz Saltan Mehmet zamanında yapılan duvar- darı bugün harap olmuştur Karacaahmette — tramvaydan inince, bizi dehşetli bir tor. bus lutu sarıverdi. Rüzgâr alabildiğine esiyor, koyu yeşil selviler, acaip sesler çıkararak acı acı uğuldu- yor, caddenin taşı toprağı, san- ki altüst oluyor. Mezar taşları Üzerinde oturan bir ihtiyara Miskinler tekkesini sorduk. Yüzümüze bakmaya bile tenezzül etmeden — karşı yolu gösterdi: — Ihı, dedi, O tarafta.. Selviler arasından, dalların bi- ribirine sürünüşlünden hasıl olan derin gıcırdayışları dinleye din- leye geçiyoruz. —Mezar taşları sanki hep birden ayaklanıp İlstü- müze yürüyecek gibi — oluyor. Arasıra birdenbire önümüze dü- şen kozalaklardan Urküyoruz, me- zarlıklar sında gezinen keçi- lerin sıçrayışlarından vehimlenl- yoruz. Arkadaşım nihayet kolumu dürttü: — Geldik!, İnsan bu nevi kuytu mezarlar &rasında miskinleşiyor, uyuşuyor, yürürken, — konuşurken — hareket ederken Üzerine büyük bir yük yüklenmiş gibi ağırlaşıyor. Tek- kenin yolu yarı toprak, yarı taşla başlıyor. Karşınızda göze çarpan ilk şey, sağdaki mezarlık. Solda taşları kopmuş, tahtaları çürü- müş, şadırvana benzer bir çeşme, banyodan sonra ayrıca İizol ile yıkamak icap eder. Amerikalılar kele karşı “ for- malin ,, ile vazelinden mürekkep bir ilâç kullanıyorlar ki tesiri bütün ilâçlardan -daha iyi imiş. Biz uzun tecrübelerimize ve oku- duğumuza atfen okuyucularımıza * Baröges ,, ban, osunu tavsiye ederiz, hem ucuza mal olur, hem hazırlanması çabuk ve kullanıl- ması kolay ve ayni zamanda pek müessirdir. Bu ilâcın hazırlanma- sında müşkülât çeken okuyucu- larımızın mahalli Baytar Müdür- lüklerine müracaatleri menfaatleri iktizasındandır. Erenköyı Bereket Tavuk Çiftliği Hasan (Ü) Tavuk ve Tavukçuluğa ait olan müşkllllerinizi sorunun, mütehassıs — size cevap verecektir. Toprağı Dökülüp Hara («Kıldan İnce,Kı- p SAR 4 p Olmuştur eei Miskinler tekkesinin arka- sındaki yıkık minaresi F gibi oluyor ve bunlar, bizi ara- larında görünce hırsla Üzeri- mize dıçrıyarak kolumuzu, yüe zümüzü, bacağımızı ısırarak : — Siz sağlam yaşıyorsunuz ha!. Haydi bakalım şimdi dı- ç Kt şarı çıkın.. Geleceğiniz yer yine burasıdır |. diye haykırışıyorlar sandım. " Vücudum diken diken olüyor. Miskinler tekkesinin bulunduğu yer: Karacaehmettekl Bağdat caddesı Yoldan ufak bir yükseklikle çı- kan bu şadırvan meydanı, ihtiyar, kocamış bir ağacın kuru dallarile örtülü. Demek miskinler, cüzam- | hlar buradan su içerlerdi!.. Biraz daha ilerleyince, ileriki tekkenin büyük kapısı, çürümüş tahtaları, sarkık sakaflarile görü- nüyor. İçeriden ağır ağır bir ses, acayip bir insan sesi geliyor. Sese kulak verdikçe, manası kelime kelime ve yavaş yavaş anlaşılıyor: Kıldan ince, kılıçtan keskin köprü kurmuşsun kullarım geçsin deyu, Bir Bektaşi nefesi gibi yarı şarkılı, yarı manzum çıkan bu ses, isyanla daha keskin ve boğuk olarak devam ediyor: değil, Tanrım, Kul geçmezse abea İNzitea — ven g60 İkimiz de bu boğuk sesin, ne olduğunu birtürlü anlayamadan tahtaları kopmuş, camları kırılmış uzün, geniş pencerelerden içeri bakarken, ses birdenbire durdu. Sonra tahtalar Üzerinde koca papuçlu —ayakların gürültü —ile gezindiğini duyduk. Gerimirdeki bir ağaç altında Öğle yemeğini yiyen ihtiyar bir dilenci seslendi: — Merak etmeyin evlâtlar, zavallı meczuptur. Ara sıra böyle buraya gelir, günlerce - dışarı çıkmaz l.. Bir anda bu tekkenin cüzam- hlarla kaynaştığını, şadırvanda, taş Üzerlerinde, kapı eşiklerinde ve ağaç altlarında miskin, uyu- şuk, tembel ve ölüme mahküm cüzamlıların dolaştıklarını görür Mezar taşları taş kesilmiş İasan- lar gibi hep ayni donuklukla bize bakıyorlar.. Tekkenin damları üzerinde serçeler uçuşuyor, İçeri- den meczubun sesi: «Hu, hu erenler!..» Diye karışık bir Bek- taşi nefesi gibi temadi ediyor. * Cüzam, korkusu o kadar eskidir ki, hatırımda kaldığına göre Kur'an Şöyle der. «— Arslandan kaçtığın gibi cüzamlıdan da öyle kaç, © bir vadiye inerse, siz başka vadiye ininiz. — Cüzamlı ile, aranızda bir mızrak boyu olduğu halde konuş,,. Hattâ peygamber, bir gün yanına gelen bir cüzamlıya - elini vermemiş: *Haydi, git, — biatini kabul eyledik, haydi çabuk geri git! ,, demiştir. Kur'anın şarkta — telkin ettiği bu ürküntü asırlarca devam etmiş, cÜzamlılara - ebedi bir boykot yapılmış, şehirlerden hariç yer- İerde onlar için tekkeler, miskin- haneler, — tecrithaneler — vücude getirilmiştir. Osmanlı tarihlerine — göre, bizde ilk miskinhane, Ikinci Murat zamanında Edirnede yapılmıştır. Bü miskinhane uzun müddet içi dolu olarak kalmış, burasını bir mütevelli, — vakıflarından — temin ettiği para ile senelerce cüzamlı lara hasretmiştir. Bundan başka | Anadolunun muhtelif yerlerinde de birçok miskinhaneler yapılmıştır. ğimdi sakıfları dökülen, yağmur- lan, rüzgârdan gün — geçtikçe parça parça yıkılan Karacaahmet- teki miskinler tekkesi, 1514 de Ağustos 29 - Bize Gönderiniz * * Size Tabiatınızı Söyliyelim Resmninizi kupon e — gönderiniz. Kupon diğer seylamızdadır. Resminizi - 28 İzmir; Şükrü Efendi; İşlerinde dike kat ve alâka — vardı!. Bildiğini bilir. Bilmediği işlerle uğ: raşmaz. Sözlerini esir- gemez, — tok - söyler. Sossizce — ve yavaş haereketlerle maksadı« na akil olacak yolları | tam intihap eder. .- 27 İstanbul; Ze- ki Efendi; — Zekidir. B ssür Ve cü- retkâr olur. Bir par- ça da dikbaşlı olabi- hr. İntizam kaidele- rine kolaylıkla üya- maz, dilediği gibi ha- reket ötmek kimseye | hesap vermeden ya- şamak ister. ğ . 45 İstanbul; İbrahim Efendi; Sessiz ve sâkin bir hali var- dir. Maahaza: İçinden pazarlıklıdır. Görün« düğü kadar muhitile alâkasız değildir. Gü- rüllücü —ve kavgaci olmak istemez. Yara- tiet değildir. Daha si- yade tesadüflere tâbi olur. — Meninatlerine karşı kanastkâr davranır. ; <- 26 İstanbul; M. Ali Efendiş ( Fotoğrafının derelnl istemiyor. Zeki ve çalışkan bir talebe hususl: yetlerini muhafara eder. Oyunlarla pek alâkadar olmaz. Tehlike ve müşküllere karşı cesaretini — pek istimal edecek vaziyette değildir. - 46 İstanbul; H. H. Efendi; ( Resminin dercini istemiyor ) Methedilmekten, kendisini — göster« mekten hoşlanır. Kabadayı tanınmağak bayılır. Küçük muvafiakıyetleri mtiba- lağa ile anlatır. Teşvik — ve teşçilere kolaylıkla kapılır. -- 34 İstanbul; Nalm Efendi, ( Resminin dercini lstemiyor ) Göründüğü kadar sessiz ve sâkin değildir. Kızdığı zaman giddet g mesini, tok söylemesini bilir. adaş larile lâübali olmaz. — Samimiyeti ileti götürmez. Bu sebeple — az kimee ile <Anlaşır ve tanışır. — a Selim tarafından yapılmıştır. Zamanın müverrihleri, bu miskinlerin kadın erkek bir arada yaşadıklarını, cüzam illetine yakalananların buraya götürüldü- ğü zaman miskinhane sakinleri tarafından sıki — bir muaye- ne geçirildi; gidenin Üzerinde cüzama ait bir nişan bir iz bulunmadığı takdirde aralarına almadıklarını yazıyorlar. Evliya Çelebi İse, meşhur seyal *na- mesinde diyor ki: — “ Tarikiâm — üzere şehir haricinde bir tekkedir. ( /limle mesakin anda sakin olup w/zirler ile geçinirler. Şehir içinde bir miskin haber alınsa derhal aman yermeyip tekkelerine türürler. lsterse Gâyan ve eşraftan olsun hiç dinlemezler. Ellerinde hatti şeriflerle bilcebir alıp miskinha- neye götürürler. Çünkü diyari Rumun cüzam marazı saridir dey şehir içinde durmak yasag edik miştir. * Kaba marazıdır ,, deyl eli, ayağı dökülmüş adamlarl bir yerde yatıp kalkarlar. Hik- metihüda sülâleye sürüp torunla” rının bile kaş ve kirpikleri dö* külür. ,, Şimdi, koyu serviler arasındâ bomboş, tamtakır, issiz, tenhâ kalan miskinler tekkesi, bir 7ü" manlar içinde yaşayanları yin€ içine almış. Sağdaki — yüksek mezarlık içinde bir sürü cüzzam” hnın kabirleri var. Mezar taşlâ” rında acaip satırlar yazılı: Hüvelbaki.. Kenari zad* Mustafa Efendi miskin illeti ile darıbaka eyledi: sene 1013 fatih&» Gerilerinde korkunç selvi 'ı korlarile, bozulmuş, çökmüş $' duran — miskinler — tekkesindti ayrılırken — tahtaları — dökülm pencerelerden, yine ayni $ meczubun sesi devam ıdiyofa';. Kul geseçemceezse abes dett yigilileen #ecen geç ıını.ınııııı';-'

Bu sayıdan diğer sayfalar: