24 Mart 1935 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

24 Mart 1935 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Mubarririr A.R. Teftika No.: Lâle Bahisleri.. Liyme Liyme Şalvarlı, Rengi Ağarmış Saltalı Çene- sinin Altına Kadşr Uzun Bıyıklı Bir Adam Dikiliyordu Derinden Gelen, Korkunç Bir İnilti Meçbul ellerle ekilen tohum, yavaş yavaş filizleniyor. Saraya ve günbegün sefaheti arttıran devlet rical'ne karşı, halkın avam tabakası arasında gittikçe artan bir *husumet başgösteriyordu. Hamamlarda, kahvelerde, cami avlularında, hattâ seyir yer'erinde, sinsi bir propaganda — rüzgârı esiyor.. etrafa serpilen kıvılcım- ları, yavaş yavaş ateşlendiriyordu. Istanbul, zâhiren yine şenliğini ve sükünetini muhafaza ediyordu. Cami avlularında, güneşin parlak ziyasına doğru yükselen fıskiye- lerin suları, elmas parçaları gibi parlayarak şadırvanların havuz- larına dökülüyor. Bunların etirafında mağrur ve mesut edalarla dolaşan çift çift güvercinler, öpüşerek su İçiyor., Rengârenk kahkabalar, salkımlar, yaseminler arasından tatlı kanat çırpınmalarile, baygın baygın: — Huuvu., Huvuu.. Huuwuul.. Sesleri işitiliyordu. Ulu çımarların, geniş gölgeli atkestanesi uğaçlarının dipleri su- lanıp süprülüyor.. temiz hasırlar yayılıyor.. Namaz vaktini bekli- yenler, bunların Üzerine — serilip yangeliyor.. Geniş bir refahıa bahşettiği emniyet ve sandet içinde günün dedikodularile vakit geçiriliyordu. Halk, henlz ( tevekkül ve ka- haat )e iman ediyordu. O gün çoluğunun, çocuğunun nafakasını kazanabilen, daha fazla çalışmıya Tüzum görmüyor.. cami avlularının, kahve — önlerinin serinliklerinde yan gelib oturmayı.. dostları ve ahbablarile tatlı tatlı 1âf atmayı tercih eyliyordu. Konuşulan sözlerin mühim bir kısmını (Lâlo) bahisleri teşkil edir yordu. (Üsküdarlı berber Hacı)nın yetiştirdiği (Pertevendaz), (saraylı zade Ahmed Ağanın) tohumun: dan Üreyen (Hayâli şevket), (Mah- mud çavuş zade molla efendi)nin bahçesine emsalsiz bir letafet ve- ren (Hurşidi Ziyâ) ismindeki kıy-- metli lâleler, bu bahislere revnak veriyordu. Fakat tam bu sözlerin en coş- kun ve hararetli demlerinde, limo llme olmuş geniş şalvarlı, rengi güneşten ağarmış — kısa saltalı, burma sarığı bir tarafa eğrilmiş, uzun — biyıkları çenesinin altına kadar iİnmiş bir adam dikiliyor. Elindeki korkunç palaya daya- narak: — Selâmün aleyküm, ağalar. Dedikten sonta, geniş genliş bir göğüs gaçiriyor: S Berince yer'erde hoş oturur. hoş Söyleşirsiniz. ağalar. Amma, bir kere halimizi sorup gual etmek aklınızdan geçmer. Serhadden Mı'ı KE'mİşm. Aya- ğım tozunu dahi henliz silmemişim. Altı sene var ki küffare, kızılbaşa pala sallayıp dürüyoruz. Ekmeğe kelık bulamadık; — çarıklarımızın gönünü ıslayıp yedik. Su bulama- dık, katırların sidiğini içtik. Devlet ulüfe vermez. E!lde avuçta nam- pare kalmadı. Hanemiz viran olup evlâdü ayalimiz — galple karışmış. Göğsünde iman olan bizlere imdat etmek gerek. Di,or.. Neş'e ve zevk ile cereyan eden lâle bahislerini birdenbire keserek, herkesin kak- bine bir damla zehir akıtıyordu. Palasına dayanarak duran bu yanık çehreii yeniçerinin söylediği | sözler, bir merak uyandırıyor. — Hele gel, tosunum. Bir kahve Iç. Anlat bakalım, serhad- deki hal nicedir. Deniliyor. Oraya çöken yeni- çerinin etrafında bir halka çevri« lerek söylenen sözler büyük bir | alâka ile dinleniyordu: — Hey gidi ağalar, hey.. ne sorun, ne biz söyleyelim. rda kan gövdeyi götürür. Ehli islâm ve ehli sünnetin çek- tiği eza ve cefayı, ancak yaradan mevlâm bilür. Kâfir, eline geçen sabi sübyanı tutup havaya atar- lar. — Altınakılıç ve biçak - tütar lar. Ehli ırz hatunların göğüslerini oyarlar. — Ihtiyarları — hayvanlar misali yük altına, değirmen kol- larına koşarlar. Bire imdat edin, bittik, — tükendik; deyu feryat ederiz, — imdat — göndermezler.. şekva ederiz, dinlemezler. Bir de Üstelik olarak, hey gafiller!.. Buralar — cümleten — satılmıştır. Gayri hizmet ve gayret kür eyle- mex; derler. Küffar tarafından sancak beylerine içi altın dolu karpuzlar, balıklar gönderildiğini şu gözlerimizle az mı gördük der- siniz?.. Hele şu avurtlarıma bir bakın da görün. Yıllanmış peksl- met yemekten cilk yara oldu. Yazık, günah değil mi ehli is'âma? Niçin böyle zari zari inledip kır- dırırlar, Bizler oralarda toprak Üstünde yatıp taş yasdınıruz. Am- ma burada; kuş sütü içip güğercin etile beslenirler, Bunlar, revayı hakmıdır. Gittikçe coşan yeniçerinin bu sözleri, dinliyenlerin heyecanını arttırıyor.. gözlerde parlıyan yaş- lar, çember kesilmiş sakallar ara- sına süzülüyo.: — Böyle vezir vüzerayı.. Allah, kahhar İsmile kahreylesin. Mırıltıları işitiliyordu. Istanbulun muühtelif — kıyı ve köşelerinde, halkın lisanında dö- müp dolaşan bu sözlerde, vakın bir hayli mübalaga mevcut idi. Fakat —büsbütün de — sebepsiz değildi. Osmanlı Imperatorluğunun bütün mukadderatıma hükmeden | üçüneü Sultan Ahmet ile veriri- azamı İbrahim Paşa; lâle bahçe- lerinde zil dövdürüp Küğıthane deresinin çınar gölgelerinde bin bir zevk içinde yaşarlarken, bu- dutların öte tarafında — mühim hâdiseler cereyan etmekte idi, Artık tam bir hükümet şekli alan ruslar, irfan ve medeniyete doğru dev adımlarile yürüyorlar; tekemmül — merhalelerini — birer birer geçiyorlardı... Miletin İstik- baldeki relah ve seadaetini temin etimekten başka bir şey düşün- miyen Yrus çarı ( Büyük Pet-« ro), hiçbir. hükümdarın ihti- ar — etmediği fedakârlıklara atlanıyor.. Fabrikalarda bizzat amelelik etmek suretile milletinin çalışına bis ve heveslerini artırı- yer.. koyduğu nizam ve kanunlar- la, milyonlarca nüfus — kütlesini umren ve saadete kavuşturmıya uğraşıyordu. ( Arkası var ) — llalülülüle n — — SON POSTA Nereden Nereye? Şoför — Aman yarabbi, bu herif Hitlerci olacak!.. Uluslararası Ticaret Odası Ve Nakliye İşleri Parls ( Hususi ) — Paristeki Werilecek ka-| tluslararası Tica- arlar merakab Odası merke- ind. la bekleniyo âılîn;ı :zkîryıîığ lerini alâkadar eden mühim top- lantılar yapılmaktadır, Toplantı- lara Almanya, Ameorika, Belçika, Fransa, İsviçre, Italya ve Holân- da hükümetleri murahhasları işti- rak etmektedir. Bu hükümetleri temsil eden kimselerin hemen hepsi dünyanın sayılı otomobil ve nakliye şirketlerinin İleri gelen- leridir. Bu bakımdan komisyonun varacağı neticeler merakla bek- lenmektedir. Şimdiye kadar verllen karar- lara göre nakliye istatistiklerine yeni şekiller verilecektir. Otomobil yolları Üzerinde yapılan beynel- milel yük ve yolcu nakliyatı ayrı ayrı ve yeni kararlaştırılan şekil- lerde tesbit olunacak ve alınacak neticelere göre ıslahat kararları verilecektir. Komisyon otomobil - tren rekabeti işini de görüşecek- tir. Varılacak bütün neticeler Haziranda toplanacak olan odanın umum! — kongresinde — sözgelişi edilecektir. * Berline yeni bir. tHcaret an- laşması İçin giden -| Romanya heyeti Romanyalı bir gey gapmes Zar neden an-| dan — dönmüştür. aşamadılar | Konuşmalara ile- ride Bükreşte devam edilecektir. Almanlarla Bu konuşmaların neticesiz kal- masının sebebi, Almanların, Ro- manya petrollarıma serbest döviz vermek — istememeleridir. — Ayni zamanda Romanya ziraat mah- süllerinin ithalât kontenjanlarını tesbit etmek te bir mesele o muştur. Maamafih iki memleket ara- sındaki Kliring anlaşması müs- bet bir neticeye varılıncaya kadar mer'i tutulacaktır, x* Sofyadan — yazılıyor: Bulgar Ziraat Bakanlığı tavuk — cinslerini düzeltmek için ça- cinslerini | Yşmaktadır. Bik düzeltiyor yük ve çok yu- murta veren tavuk cinseleri Üze- rine yapılan tetkikler bitmiştir. Bugünlerde — çiftçilere — damızlık olarak Bakanlık tarafından yirmi bin yumurta dağıtılacaktır. Bulgaristan tavuk | dansetmekten HİKÂYE Bu Sütunda Hergün Yazanı ELDİVE — Doktor Bey... Bir Hanım tizinle görüşmek —arzu ediyor, Doktor Raşit peçetesini masanın Üstüne şiddetle fırlattı : — İçeri aldın mı? Deli misin sen Ayşe? Saatin 20 olduğun- dan haberin yok mu? — Var efendim, amma... Dok- tor, Ayşenin saklamıya çalıştığı avucunun içindeki bir iki lirayı görünce güldü : — Anlaşıldı... Yine rüşvete kapıldın. Biraz sonra muayene odasının kapısı gıcirdayarak dok- tor Raşidin arkasından kapandı. Genç adam ziyaretçi kadını gö- rünce durdu. — Sensin ha ?... Kadın başını önüne eğdi. — Evet benim... İsterdim ki... — Git buradan! Bu ne cür'et. Boşandığımızdanberi kaçtır. benl görmiye geliyorsun! Benden ne istiyorsun canım ? — Seni seviyorum Raşit... — Sus, yeter! Haydi git! Bu zamana kadar nerede iİsen yine oraya git |.. — Ne yapayım, bütün kabahat senin... Ah, eğer beni anlamış ol- saydın... — Ben elimden geleni yaptım!.. Her ne ise. Senin) yerin artık bu- rası değil.. - Genç kadın içini çekerek ay- naya yaklaştı, simsiyah gür saç- larının Üstüne küçük beresini koyduktan sonra alçak, yalyaran bir sesle: — Gel Raşit gu vualimi lüt- fen bağla dedi. Erkek kadının son arzusunu elleri titriyerek ye- rine getirdi. Her ikisinin de göz- leri aynada ' karşılaştı. Kadının güzel gözleri genç adamda, bir zamanlar gibi, onu kolları arasına alıp göğsü Üstünde sıkmak arzu- sunu uyandırdı. Fakat yine sert bir sesle: — Geldiğin yere git! nakara- tını tekrarladı. -Kadın kapıdan çıkarkon hizmetçinin eline bir bahşiş daha sıkıştırdı. Doktor yalnız kalınca perişan bir. halde yıkıldı. Koltukta bir müddet hareketsiz kaldı. Birden- bire odanın ortasındaki siyah bir şey dalgın adamın bütün dikka- tini kendine çekti. O küçük şey, bir kadın eldiveni idi. Yavaşça kalktı, eldiveni aldı. “Münevver,, diye inlerken karısımn küçücük parmaklarının güzel — kokusunu taşıyan deri parçasını yüzüne, gö- züne sürdü... * | kapalı — gözlerile, yorulmuş, — yüzü kızarmış bir genç kızın kanapeye fırlattığı beyaz eldivenleri hatıra- sında canlandırıyordu, Genç kız münevver idi. Karşılaştıkları ilk gün genç kızın — güzelliği onu mağlüp etmişti. O akşam Münev- ver de kendisile — birçok defa danseden genç, güzel doktorla Tözüumundan fazla meşgul olmuştu. Raşit son dansı teklif edince genç kız eldivenlerini çıkarmış, kana- peye fırlatmış, ilık ellerini genç adama uzatarak: — Sahih söylüyorum. Artık dansedemiyeceğim. Bakın ellerim nasıl yanıyor! demişti. Birkaç ay sonra onlar — evlendiler. Fakat, kadınlara pek alışık — olmiyan doktor genç karısının mes'ut ol- l Şimdi o, Firdevs — Şehsuvaroğlu N TEKİ madığının farkında bile değildi. O, hemen bütün zamanını has- talarını tedavile geçirirken Mü- nevver kocasına İüzumsuz kıs- kançlık fırsatını vermemek - için evden çıkmayor, — odasının bir köşesine büzülerek bütün günle- rini hulya ve rüya ile köpeğinin yanında geçiriyordu. Böylece Iki ay, ikl uzun, yek“ nesak ay geçti. Münevver genç ru“ hunda binbir arzu kaynaşarak ko- casını beklerken o, yorgun, evine dönüyor, uzun uzun hastalarından bahsediyordu. Genç karısınıtı çılgın bir İsyan İçinde kıvranır* ken * yeter artık! ,, diye haykır” mamak için başını yastıklar arasına sakladığını görüyor, müte- madiyen hastalar ve hastalıklar- dan bahsediyordu. ” Doktor — Raşidin — göğsünün Üstünde sınsakı tuttuğu — eldiven: ler halının üstüne düştü. O haya- linde bu münasebetle daha başkâ eldivenler, — karısının — gözyaşını taşıyan eldivenler de görüyordu. Bir gün “ kadın ruhunun düşkün- lüğü,, hakkında bir konferane veriyordu. Ön sırada oturan dim leyicilerden biri de karısı idk Göz yaşlarını güçlükle tutabilmİş, fakat —düşen birkaç — damlayı küçücük elini örten eldivenlle kurutmuştu. — Neden — o zamal karısını ve onun geçirdiği buhrani anlayamamıştı? Bir imzasız mektubun zebhrile Raşit karısından ayrıldıktan sonra kendini — büsbütün — hastalarına - vermişti. * Doktor Raşit ertesi gün mâa* sasında küçük bir mektup buldu: Karısının — yazısı., Açtı ve bir solukta şu satırları okudu: “ — Raşlt, seni el'an çılgınca seviyorum, .lBın güıııılıklrç xdılği' lim. Çünkü sana gelen o mektur bu ben gönderdim. Seni hasta* larından ayırmak, kendimle meş$” gül etmek, — seni kıskandırarak kendime bağlamak istedim. Be$ bir aşk zavallısıyım, saf aşmımlA kendimi öldürdüm. Beni affet vt temiz bil. Yarın artık dönmemek Özere İzmire gidiyorum. Dün divenimi — odanda — unutmuşut bana onlari saat 6 da Gülcemal? gönderirsen minnettar kalırım.e » Raşit şimdi iyl bir doktor de” ğll, fakat karısını çılgınca seve” bir kocadır. »Dr. ibrahim Zati ” Mahmudiye — enddeti sokağı No $ sonra hastalarıt! yf Hergün öğl kabul eder. | Gacetenin eras gasısil9 Bir sütanun ikl satırı bİT (santim) sayıtlır. 2— Sayfasına göre bir sonti min Hlân fiatı şani

Bu sayıdan diğer sayfalar: