23 Ekim 1935 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 5

23 Ekim 1935 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— Birinel Teşrl Matbuatı .'!.'; GÖRDÜKLER Dünya Gerçekten a ni Dönüyor mu? Sovyet hükümeti henüz | venlerde halkı dünyanın döndüğüne inandırmak için gözlerinin gö- rebn—»îı:ıı:i fen vasıtaları kullanmıya :; açık denemeler yapmağa karar vermittir. Kullanılacak fen vasıtalarının ilki (Fowca- ait) nun pandülüdür. * Rusya cahil halki tenvir ediyor! ile Romanya | Gecikmiş bir Iıı::ıl münasebetle- | barışma Tini Ekono- Mik münasebetlerini de dh.uıı'vek_-ı-_ vermişlerdir. Bu kararın ilk hballi neticesi bir sürat katarının Bükreşten kalkarak Rus toprağma geçmesi ve Odesaya kadar git- Mesi olmuştur, Avrupa gazeteleri ba demiryolunun 21 Yildanberi işlememekte olması — dolayısile Pas tutmuş olduğunu kaydediyor. ğ * Sovyet hükümeti Le- Easl f Cöka) Erar tandan Çarlar hükümetinin eski merkezine Bönderilecek mektupların zarflarına (Sen - Petresburg) veya (Petrograd) yerine de sadece (Leningrad) ym'—-“-'î olduğu gibi hissi bir sebebi ileri sürmüş de- ildir. Söylediği gudur: > irleşi hükümetlerinde bir Peteraburg şehri olduğu gibi, Yuzoslav Almanyada Halka 4 Bin Şişe Şarap Dağıtıldı Fakat Bağcıların Durumu Kötüdür Berlin 22 (A-A.) — Şarap istihlâki- vi iaşienikle vankandile, taruan bakanlı- ğa tarafından tertip edilen Vater Rhein | “Ren babar şenliği, törenle - kutlulan- mıştır. — Berlin dolaşan | alayın ortasında, fıçılar îıerl_ıdı otup | ran Ren baba ile variller M otur- muş «Şarap kraliçesir görülüyordu. Halka, rastgele atmak suretile 4.000 şişe şarap dağıtılmıştır. Fakat Bağcıların Durumu Kötü , ALA.) — Bağcıların du- ,..::'ı.-mz:u: ll:kıç yıldanberidir üzüm tarımı çok bol olmuştur. Yenli Bir Uçak Berlin 22 (A-A.) — Friedrichhafen atölyelerinde .,(ı. 8» markalı yeni - bir deniz uçağı yapılmıştır. Bahrimuhit servisinde işleyecek olan bu uçak 200 kilometre sür'atla gitmektedir. — Faali- yet muhiti 4.480 kilometredir. Ingilterede Maden Ocaklarında - Duruüm Londra 22 (A.A.) — Kardif maden işçileri — delegelerinin — toplanlısında, | len müteessir olan ocaklardaki bütün üst kısım işçilerinin işe başlama- ları kararlaşmıştır. Alt kısım işçilerinin de yakında mey- SON POSTA Kıral Zugo Arnavutlukta Yeni Islahat Yapılacak Tiran 22 (A.A.) — Siyasal çevenle- ' re göre, yeni hükümetin terakkiİperver enginliği, ülkenin bütün faaliyet alan- larında bir çök islâhat yapılmasına mü- | sait bulunmaktadır. Sanıldığına göre, hükümet kral tara- fından Arnavut gençliği önünde bildi- rilen siyasayı güdecektir. Silâhları Bırakma Konferansı İtalyada Korkunç Bir Fırtına Oldu 80 Ev Yıkıldı, İnsarlar Öldü, Zarar Böyük Napoli 22 (A.A.) — Trapani'de hü- küm süren şiddetli bir fırtına, 80 evin yıkılması ile sonuçlanmıştır. Daha bir çok evler yıkılma tehlikesi göstermek- tedir. İnsanca kaybolmamakla beraber zararlar çok önemlidir. Amerikada Önemli Bir Mesele Nevyork 22 (A.A.) — Federal hak- yeri, çiftlikletin ipoteği hakkındaki ye- | ni kanunun ana yazsaya aykırı düştüğü- me karar vermiştir. Bu, çok mühimdir, çünkü yeni kanun ulusal kalkınma ofisi aleyhinde yüce hakyerinin kararı üze- rine çıkarılmıştı. Arjantin Ve Lâhey Adalet Divanı Buenos-Aires 22 (A.A.) — Arjantın hükümeti arsıulusal Lahey adalet diva- nına girmeğe karar vermiş ve bu bap- taki kanun parlüâmentoya verilmiştir. Avusturyada Von Papen Berline Gitti Viyana 22 (A.A.) — Alman Von Papen, dün söylendiğine göre, bir Av partisine İştirak etmek Üzere, uçak- BU CÜN İki Neslin Dertleşmesi! Rahmetli İsmail Safa, babasile kendisi- nin bir takım şürlerini bir arada bastırmış ve onları sahifelerine alan kitabın üstüne şu beyti koymuştu: Asârı ferzendü peder Birlikte oldu cilveger Makberle.mehdi hüzn-eser Oldu karini yekdiğer! Yaşını başını almış bir baba ile henüz çocukluk çağında bulunan oğlun könuşma- »i da hemen hemen böyledir, mezar ile be- giğin dudak dudağa vermesi gibidir, Buna siz baharla kışın, doğu ile batının görüş- mesi de diyebilirsiniz. Çünkü birinde çö- küş, birinde olgunluğa doğru yürüyüş var- dir. Ben, İşte bu hükmü vere vere oğlumla konuşayordum. O, bana sordu.. — Baba sizin gittiğiniz ilk mektepler ca- milerin, metçitlerin yanıbaşında, mezarlık- ların arasında yapılmış viran odalarda ku- rulu imiş, öyle mi? a — Evet, oğlum öyleydi. — Yerde otururmuşmunuz? — Evet evlâdım, yerde otururduk! — Hocanızın uzun bir değneği, bir de falakası varmış. Camı sıkıldı mi küt diya başınıza vururmuş, canı isteyince de sizi falakaya koyup dövermiş, — Evet, oğlum, öyleydi. Ben bile ha- camdan üç kere falaka yedim! — Size çok acıdım baba, keşk?'bu yıllar- da doğaydınız. bizim imMİiZ yirmi o« dalı, büyük salonlarımız, müzelerimiz, ye- mekhanelerimiz, dershanelerde masaları mız, boyumuza göre iskemlelerimiz, geniş elçisi | bahçemiz, voleybollerimiz ve her şeyimiz var, Değnek, falaka değil, hatta sille ve fis- ke yok, Çocuk doğru söylüyordu. Biz bakımsız la Berline gitmiştir. Bu gezi, Avustur- |hi neslin öksüzleri idik. Yokluk — içinde z inliğini pekiştiren s0n hükümet | sürüne sürüne okumıya çalışmıştık. Etimi 'Tokyo 22 (A.A.)— Rengo ajansı- |Y erkinliğini pekişt sürüne süri iya çalışmış! iz vi LA l.( ) 4 ;:n“mı değişikliğinden ıon.ı'ı tabil görünmek- | hocalarındı, kemiklerimiz babamızındı. O Maden işleri müsteşarı — işçiler icra| tedir. etler falakalarda . incidilirdi, sık «k hırpa- kada veya Balkanlarda uzun bir seyahate yomitesinin, ücretlerin arttırılması hak- Lomiea tlesüderi, — e T SHM sılımaları ihtimali pol, çoktur. kındaki dileğini bükümete büdemei wLı&?& Trablusta * Giyast Mahpus İlckeir vi hakllali oğlumu sözlümek da vadetmiştir. d keplantaya çiğilkek Biyetlür Kalmadı mi, söylememek mi doğrudur, bunu uzun Romanya öi GerEm :—*—h e | ürakies AAA 2 Günel İmayç |DT ae im, sonra onun ” ve eee ai : olduğunu telgrafla haber vermiştir. p olduğu nesli A Bir Bombardıman | tcada 22 (AA)— Gül enlelü | D l İ gü siymai muhiümm Gügür berekcsoşn (Ço oLNRE Mi Gpeden Umeğaikar ır Dom in işçi yeniden işlerine başla - s Bu tedbirin tatbikinden sonra Trablus- de 14 bin işçi ransı için yapılan çağırıyı soğuk karş- y hiç bir siyasi mahpts kalmamıştır.. |Yanamadım, şu cevabı verdim: Uçağı Yandı — İrışlardır. — İlamaştır. Tei biçbiri olt Diz biçere d, öi Bükreş 22 (A.A.) — Bir bombardı- Işçi Partisinde Bu çevenler toplantı tarihinin bir v_"__ğ'(u) çi Bt b.ı_-.:.ı Fakat bizim aramızda ho - Man uçağı, Kalas yakınlarında tutuşup | — y ondra 22 (A-A.) — Lerd Senell 67 |heyet yollamak için çok yakın olduğu-| y KAT AAA AA w"h"ç_.__ Beaaa ae Düt ee Yere düşmüştür. 3 kişi yanmış ve bir ki-/ birliğile, işçi partisinin i nu ileri sürmektedirler. :.ımbzm " :;_';l;: H de kurtulmuştur. 28-10-35 " 's GAi — Ferdi, bizi candan tutuyor! Onı. Yarım ağızla söylenir mi? Kalıverirdi... İhsan abla, hem patatesleri ayıklıyor, hem de kaşını, gözünü, elini, kolunu Oynatarak söylüyordu: — Araya Huriye de karıştı: Ferdi Bey, bu akşam, yemeğe kalmak, geç vakitlere kadar oturmak niyetile gel - Mişti... Her halinden öyle anlaşılıyor- du. Giderken âdeta canı sıkkındı... A- caba, darıldı mi? Durdu, gözlerini kırptı: — Huriye, bunu söyler - söylemez; iye, duruldu, mosmor oldu; du - titriyerek sordu: Sahi, darıldı Mu, dersin? Huriyecek, boynunu bi küverdi: Bilmeme bana, öyle geldi de.. İhsan abla, kızı Huriye «cik» in “_'k' İdini yapıyormuş gibi boynunu bük- Müştü: e — Yavrucağın mazlum mazlum h' töyleyişi var, yüreğimi bir kor gibi Yaktı, Zekiye, pek dalgınlarda... Huriye, an- ttı; tekrar ne zaman gelirsiniz, mu- hakkak bekleriz, dedik te, hep kaça - ı’İlışlı cevaplar verdi... Si 'orgun yorgun içini çekti: — O gece, ne yemeğe oturdular, ne de uyku uyudular. Sabahlara kadar grupu M PEKLİYENLER. * bir konuşma, konuşma... Bir kere ok başkanlığına E "'u.ıı yaydan çıkmiş... Ben de biliyorum, ayıp oldu. Gel gelelim, yemeğe alıköy- şak, büsbütün kepazelik... Rezil, rüs- ** İhsan abla, yerinden kalkmıştı: — Patatesleri suya atmağı unuttum. Suya atmazsan kararır. Ocağın bir kenarına koyduğu toprak tencereyi aldı; tozlarını sildikten son- ta yıkadı, yarısına kadar su doldurdu. O gün bugün, Ferdi Bey, görün- medi... Zekiye, şirkete uğradı, hâlâ kapalı imiş..- , Ö Z Soyduğu patatesleri, büyüklükle göre ikiye üçe bölüyor, toprak tence- FY 'a Beyden de haber yokmuk.. Zekiye, etraftan sormuş, soruşturmuş, pirketin ne zaman açılacağını anlıya- K SO sakilkaniliz s:â:î::u._ıı dıyok..iîüket- eşyaların bir kısmı, başka bir yere ::ınııı Bir kısmı da, Kapıdan gel- işler, mühürlemişler... Tekrar ıçln.- cağını benim aklım kesmiyor... Zeki- yenin düşünüşünden anlıyorum; o da, bu işte şüpheli ama, dili varıp ta açık açık söyliyemiyor... İhsan abla, gözlerini yumndu: — Ciderlerken bir dertti, gitmiyoi: larken de bir dert... Patateslerin süprüntülerini topladı, kalktı, süprüntü tenekesine attı: — Zekiye, pek üzülüyor... Yavru- cak, içlenecek diye korkuyorum. Dağa taşa; olmarmş, görülmemiş şey mi? Toprak tencereyi aldı, ocağın kena- yına koydu: | — Bunun sonu ne olacak? - Şirket | açılmazsa, ne yapacağız? Üstelik aylık-| lar da gitti galiba... Ayakta, etrafına bakınıyordu: — Aman, yavrucağa bir şey olma- sın da... **.Birden elini alnına vurdu: — Ah, dur... Sana da göstereyim. Onun, husüsi gardirobu, kasası hük- münde olan tahta kerevete yaklaştı ve kerevetin altından kâğıda sarılı bir pa- ket çıkardı: — Zekiyenin ne kadar kızdığını an- h... Kâğıdı açıyordu: — En ziyade, Ferdi Beye kızıyor... Kâğıtlar açılınca kapağının bir ke- narı yırtılmış deriden ateşi al bir çanta çıkmıştı; İhsan abla, çantayı uzattı: — Zekiyenin doğduğu gün, Ferdi kağa çıkmıştı. Bir dönüş döndü ki sor- ma.., Gözleri dolu dolu... Alt dudağı titriyor Celdi, çantasını bir tarafa, dertleri çıkaran o! Kızcağıza hak ver« şemsiyesini bir tarafa fırlattı... Manto-|miyor, değilim... Ama, çantanın suçu, sunu, esvaplarını yerlere attı. İsıtmaya | günahı ne? tutulmuş gibi, bütün vücudü titreyor- Kurnaz bir gülümseme ile bakıyor- du... Yavrucak, ayakta duramıyordu. |du: —- Yatağa girdi... Pakize ile Huriye de te-| ——— Sen, kullanmamak - istiyorsun! lâşa düşmüşlerdi. Evcek yüreğimiz tit-| Peki, dedim. Yırtıp parçalama, bir faki- redi... Biliyorum, anladım, gene şirket du, ne oldu? Hiddeti üstünde iken de sorulmağa çince, kendiliğinden söyler... Çare beklemeli... Zekiye, böylece bir kalıp |te veririz, sevindiririz... Bu sözüm üze- işine canı sıkılmış... Kim bilir, ne duy- rine, Zekiye, durakladı; yüzünü, gö- — zünü bulaştırdı, tekrar yatağına girdi... gelmez. Canı sıkılması ge- Ben de çantayı aldım, aşağı indim. — Nasıl, güzel değil mi? İçine bak... yattı, sonra yataktan fırladı... Karşım-| Ayrı gözleri, aynası da var... Tekmil da çömelmiş, yüzüme bakıyordu : — O ara, ben, bir şey aramak için yukarı çıkmıştımdı Çantayı açtım; kapağında küçük yu- da gördüm. Zekiye, varlak bir ayna vardı. İç gözünü açtımı, whınlırlıyuıydmhkh:%mmnöpmfmdıkiç&.w tam nerede? Diye sordu. Kosolun üs-| muş bir kâğıt gördüm, kâğıdı aldım, tünde! dedim. Hemen konsola koştu; | ellerimle düzelttim. çantayı kaptı, açtı, içindekileri boşalt- Buruşuk kâğıdın üzerinde şu satır- tı, sonra çantayı tuttu.:. bir şey yırtı- | ları okudum: yormuş gibi ellerile tarif ediyordu: — Yırtmak, parçalamak — istedi... «Zekiye, aBana, kızmağa hakkım yok.., Ara- Ama, ne hidetle tutup parçalayış; Cör-! da bir aldanan ve aldatılan varsa, o dn, Dudaklarını ısırmıştı: benim... Mevhum bir servet hissi, ha- yali uyandırmakta ne mâna vardı? Bu- — A, daha yepyeni çanta... Yazık|na ne lüzüum gördünüz? — Maksadınız, değil mi? Hiddeti geçince, ilk evvel gözlerimi kamaştırmak mıydı? — Ben, kendi acıyacak... Ellerini uzattı: aldım; kız, çantanın ne günahı var? Niçin yırtıyorsun? Bilgiç bilgiç başını sallıyordu: — Ferdi Beye kızmış... Hep bu. aldatıldığıma sinirlendim. Çok rica ede- rim, artık kâfi... Peşimi bırak... Eğer terbiyesiz bir adam olsaydım, fazla ta- ciz ediyorsun; derim. Birbirimizi unut- mamız, ikimizin de menfaati iktizasın- dandır. Bu kadar,.. — Ferdi.» - KArkası var) ———

Bu sayıdan diğer sayfalar: