4 Mayıs 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

4 Mayıs 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

10 Sayfa £ OLUM MANGASI “ Son Posta ,, nın tefrikası: 71 Yazan A.R. Cemil, iki arkadşıyle birlikte San'adan mış bulunuyorlardı tamamiyle uzaklaş Demiş; sonra da Cemilin anlıyama- dığı eski bir cebel arapçasile bir şey - ler söylemişti. Ve, Emine kadın dışa- | ti çıkarken, oradaki sandalyeyi Cemi- lin karyolasının kenarına çekmiş.. ü- zerine rahatça yerleşmiş.. memnun ve mütebessim bir nazarla Cemilin yü - züne bakarak: — İmtihanin birinci kısmını kazan- 'si; dın. Fakat.. neticeye bakalım. — Ne neticesine?... — Geceki vaadinin neticesine... Cemil, dayanamamıştı. - Dizlerinin üstündeki ipek örtüyü, bir tarafa sa - vurarak dik dik onun yüzüne bakmış: | — İbrahim efendi!.. Allah aşkına, siz beni çıldırtacak mısınız?.. Bunlar nedir, kuzum?.. İmtihanlar. İbrahim efendi, derhal Cemilin sö - zünü kesmiş. En tatlı, en mülâyim bir alar... sesle: — Azizim Cemil bey!.. Rüya, yok. | Hakikat var... Artık seninle açıkça . Hele sabret, bir yahuul.. — Artık aklımı kaçırtacaksınız. konuşabiliriz — Gene mi sal — Hayır.. hayır... Bu sabır, uzun sürmiyecek. Ancak bir kaç dakika... Hele gu Emine kadın benim kışirimi getirsin. Ondan sonra da bizi yalnız birakmak için, uşağı da beraber alıp in. Ondan sonra imthianın ini rahat rahat konuşabiliriz. * Kale burcundaki nöbetçi bağırdı: — Kimdir o?... Fakat buna cevap alamadan, karan- Jıklar içinde iki gölge, hendekten at -| İadı. Nöbetçi derhal silâhını yüzüne aldı. Bir silâh patladı. Silâhın sesi o derin zülmet içinde titreye — titreye akisler yaptı. Atılan kurşun, tutmamıştı. Hendeği atlıyan o iki gölge, bodur mugaylan içalılarının arasından koşmaya başla - mışlardı Koşanlardan biri, iki elini koyarak ileri doğru bağırmıştı. — Salih.. yaaa, Salih... Karanlıklar içinde bir ses, ağzına cevap verimişti: - * Buradayım.. burada... Kale bedenleri üzerinden bir yaylım Cıvıldayan martin ateş boşanmıştı düşmeye kurgunları şuraya buraya r, aldırmamışlardı. Ses ge- len tarafa atılmışlardı. Orada büyük bir badem ağacının altında bir adam- la iki katır bekliyordu. O iki kişi derhal katırların geml yakalamışlar. Üstlerine sıçramış le - JHar, karanlıklar içinde, dört nala sür - |miye başlamışlardı. Fakat bu sürme, o kadar uzun de - vam etmemişti. Bu yolculardan - biri, katırın gemini çekmiş, kendisini takip Jeden arkadaşına: — Eh... Artık geldik; Cemil Bey. lim de... Salih bize yetiş- Demişti... Cemil de katırın başını çeki karanlıkta aralarında şu mu- Havete - geçmipi — Ne söylüyorsun, Emin.. Geldik mi?.. — Yâ seydil.. maksadıı demekt — Selâmet noktası, ne demek?.. — Kaleden atılan asker kurşunları - nın son noktası burasıdır. Sizin tüfek- Geldik m, selâmet noktasına geldik, demekten İlerin kurşunları, buradan bir parma ileti geçmez. — Ne biliyorsun?.. — Biz, biliriz... Uzun uzun tecrü - etrafındaki |bütün selâmet noktalarını tesbit et - İbelerden sonra, kalenin mişizdir. Onun için isyan ve ihtilâller İde kaleyi muhasara ederiz. Fakat bu noktalardan ileri geçmeyiz. Onun için İde telefat vermeyiz. Bunlar - konuşurken, Viçinden bir ses gelmişti: karanlıklar — Emin.. Yâğâââ Emiliin!... Emin, elile ağzını kapıyarak çakal sesine benziyen acı ve keskin bir hay- kırmadan sonra: — Bu tarafa.. Bu tarafa... | Bir kaç saniye sonra, çalılar çıtırda- mış; yanlarında bir hayal belirmişti. Bu, Salihti. Salih, katırların önüne geçmiş; evvel, köye varmalıyız... Eğer geç ka- lırsak, şehre kat götürenlere rastgeli - riz. Onlar, geveze olurlar. Demişti. Ve, katırın yetişemiyeceği bir süratle ilerlemişti. Yoldan, sapmışlar; bir patikayı takibe başla - mışlardı... Yol, ikçe dikleşiyor; a- gaçlar ve çalılar seyrekleşiyordu. Önde giden Salih, taştan taşa sıçrı- yor; yıldızların hafif ışığında heyulât bir mahlük gibi görünüyordu. * Güneş doğarken Salih elile ilerideki İbir noktayı göstermiş; Cemile baka - rak — Köy, işte Demişti. Salihin gösterdiği köy, arkasını yük- sek ve yalçın kayalara - vermiş dört beş evden mürekkepti. (Arkası var) sağa olan man doğruldu. Bir daha çarptı, gene doğ- ruldu. Lâkin ağzı burnu kan içindeydi. Ay- gır Veli son defa Pireyi yakaladı ve ha - vaya kaldırdı. Şimdi son defa ve bütün hızile katranlı güverteye çarpacak ve hiç güphesiz artık bu iyi ve çevik delikanlı- nin vücudu bir yığın hamurdan farksız ka- Tacaktı. Genç kiz ne zamandanberi ileri atıl « mak istiyor: — Bırakın onul. Ben vaz geçtim... Ben bu herife varırım... Diyordu. Fakat onu tutuyorlardı. Aygır Veli delikanlıyı yere vuracağı sa- niyede genç kız birdenbire yerinden fır - ladı. Dağlı Hasan reisin belindeki hançer lerden birisini kaptı, bir yıldırım çevikli - ğile ileri atıldı. Yüzünde büyük ve vahşi bir zafer parıltisile genç kıza bakmak için dönen ve hâlâ Pire Mehmedi havada tu - tan Aygır Velinin üstüne saldırdı. O ince ve küçük eller bu sivri ve parlak demir parçasını şimşek hızile Aygır Velinin göğ- süne saplamıştı. Koca herif bir aygır gibi inledi, homur- dandı. Üstü duğu Herkes şaşkına dönmüştü. elleri gevşeyince Pire Mehmet ayak i ra da Aygır Veli ol- e yüzüstü yıkıldı. Genç kız Dağlı Hasan reisin önüne doğ- ru bir adım attı: — Ben de sizdenim... Bu delikanlıyı seviyorum. Beni © buraya getiriyordu. Bu canavarla yaşıy zdım. Şimdi... Şimdi isterseniz asın bi Beni asın!.. Pire Mehmet genç kızın önüne geç — Ona ilişmeyin!.. Onun suçu ye Buna ben sebep oldum... Hakkımdan vaz geçmeliydim!... Dağlı Hasan reisin yüzünde belki ilk de- fa olarak derin bir keder ve pişmanlık o- kunuyordu. Pire Mehmetle kızı yakalamak için yürüyen leventlere granit kadar sert bir senle çıkıştı: — Çekilint... Pire Mehmede doğru — bir adım Genç kız delikanlının önüne geçti: Ben yaptım bunu.. attı. — Öm ilişmeyint. Beni asın.., Dağlı Hasan reis onun ikisini de kolla- nndan tutarak birbirine yaklaştırdı: — Asıl suç bend 'abuk savulun bu. radan... Hemen Foçaya dönüyoruz. Gü « vertede görmeyim sizi... Diyerek kendi kamarasının kapısını gör- terdi. Kuvvete tapan bu deniz kurdu, seven bir genç kızın cesareti karşısında ilk defa olarak baş eğmiş bulunuyordu. ASA Üü eli LKĞNM n aa ae lll Sanamanm e el l — Hadi bakalım. Sabah olmadan | SON POSTA Yusuf İzzeddin intihar etmiştir Yazan: Ercümend Ekrem aif bey —6b— ilk — tedbirleri ötedenberi Yusuf merhum ala İzzeddinin husust — hekimi — olan Bahaettin Şakir — de ağlıya ağlıya koşup gelmiş, ikisi birden efendiyi kurtarmağa çalışmışlar, fakat fazla kan zayi ettiği için hiç bir iş gö- rememişlerdir. Nihayet, saat yedi sularında Yusuf İzzeddin ölmüştür. Veliahdin bö dü lüğüne dair rapor veren, İstanbulun sce müntehiren öl - 20 tane sayılı doktorundan bugün sağdırlar. bir çoğu Bunların içerisinde general Bsim Ömer gibi, Âkil Muhtar gibi, Ziya Nu- ri gibi, general Hâzım gibi, operatör Orhan Abdi gibi, Hakkı Şinasi gibi her inde — toplamı |türlü fazileti nefisle âmmenin hürmetini zanmiş, bilgi leri şek ve şüphe götürmez yüksek de- gerli şahsiyetler vardır. Elhamdülillâh, bu zevatın hepsi de |bugün sağ oldukları gibi, Yusuf İzzed- dinin deliliğini yakından görmüş, ser- |dettiğim hâdiselere yakından, uzaktan şahit olmuş kimseler de bugün lehül- hamt hayatta bulunuyorar. Hele yaver Fuat, Ayni, eski şehre- mini Mehmet Ali, eski valilerden M fit, Beyazıt elektrik şirketi şübe direk- törü Selâhattin, eski ziraat müsteşarı Nesip, inhisarlardan mütekait Emin, ve daha bazı zevat vardır ki veliahdin müntehiren öldüğüne kanaatı tamme |beslerler. Zaten bunün aksini hiç bir akh se lim kabul ve izah edemez. Yusuf İzzeddinin E: fından öldürüldüğünü iddia edenler, o halde Enverin, damat olduktan sonra, |banedan ile ne türlü münasebatta bu - |lunduğunu bilmiyorlar, demektir. | Enver, Naciye sultanla evlendikten sonra, kraldan fazla kral tafardarı ol- İmuştu. Veliahdı öldürmek şöyle dur- İsun, ona el kaldıracak olan her hangi |bir kimseyi bizzat tedip edecek kadar hanedan muhibbi idi. Çanakkalede Yusuf İzzeddin efendi ile kavga edip, efendinin kendisine ta- ver paşa tara - banca çektiği ise, bazı tarihi tefrikalar kadar hakikate uygundur. Efendiye tabanca veren var mı idi ki, o tabanca çeksin? Yanında tırnak çakısı bile bulunmamasına itina eden hükümet, belindeki tabancada kurşun bırakacak.. buna ihtimal vermek bile çocuklüktur! Onun Bahaettin şakir katlolunduğu nazariyesine bu da çürüktür. Bahaettin Şakir ne o- lursa olsun, efendiye ta çocukluğun - danberi bağlı idi ve hattâ kendi ikbali- nin artması için onun cülüsunu bek- leyen, temenni eden bir adamdı . Veliahdın — öldüğü kaldırıldığı gün teessürünü yakından tarafından gelince, ve cenazesinin .İgördüm, O derece samimi idi ki, bu samimiyeti anlamamak, takdir etme- mek için insanın duygudan mahrum olması icap ederdi. Bundan sonra, tek bir nazariye ka- hyor ki, o da, ovakit ikinci Veliaht bulunan Vahdeddin bu suikasti tertip etmiş ve icra ettirmiş olmasıdır. Buna da bir çok sebeplerden imkân yoktur. zira, Vahdeddin böy bir işi kendi başına başaramazdı. Mut- laka, hükümetten veyahut ki fırkadan bazı ellerin kendisine yardım etmeleri şarttı. Halbuki, hükümet — Vahdeddi- olduğunu bilir ve Yusuf nâ: İnin ne mal ehvenişer — adde- den dolayı derdi. Yusuf İzzeddinin ölümünü — müte- akıp Beşinci Mehmedin izhar eylediği İzzeddini, deliliği ile beraber,hattâ bu| ça iye hakiki bir başlangıç yapmışı. Bahaettin Şakir bey, müessir kuvvei iknaiyesi sayesinde Yusuf İzzeddin e- fendiyi bu işe de sürüklemişti. Avru - padaki fakir talebelere gizlice yardım- maksadını dan başlıyarak Paris, Mısır vesairede- ki ahrarâne hareketlerden haberdar et- mişti. İş bununla da kalmamış; Mutla- kiyet hükümetinin bu yetişkin şehza- desi, âdeta hürriyetperverane hareket- lerin arasına gizlice karışıvermişsti. Hattâ; o tarihte İstanbulda teşekkül eden (Osmanlı Terakki ve İttihad Ce- azalarından miyeti) nafiz bazıları. İşehzade Yusuf İzzeddin efendi ile te masa bile gelmişlerdi. Artık bu teş lâtın başında bulunanlardan (Hamdi bey baba), türlü desise ve bahanelerle |Yusuf İzzeddin efendinin Çamlıcada ki köşküne girip çıkıyor; şehzadeye |verilen hürriyet ve meşrutiyet fikirle- İri, onun ruhunda ve düşüncelerinde büyük bir tahavvül husule getiriyor - du. Yalnız şu var ki bütün bu muvaffa- kiyetlerin sırrı bir kaç kelime üzerin- de toplanıyor; © kelimeler de: — İnşallah, tahtı saltanata cülüs bu- yurduğunuz zaman Vesaire gibi, şehzadenin gaye ve dü- şüncelerine uygun sözlerden ibaret bu- Tunuyordu. Nihayet, Bahaettin Şakir beyin şeh- zade üzerinde oynadığı bu rol işitil - miş; buna diğer bazı esbap da inzi - mam ederek doktor, Erzuruma nef - yedilmişti. Yusuf İzzeddin efendinin köşkünün etrafı da sıkı bir çenberle çevrilmişti. Bu çenberi çevirenler; resmi ve si- vil zabıta memurları, Yıldız sarayın - dan gönderilen sivil tüfekçiler, beledi- ye çavuşları, Üsküdar muhafızlığının sivil (kanun) ları Üsküdar mutasar - rıflığının muhtelif renk, çeşit ve mes- lekte olga memurlarından ibaretti. Bunların işleri güçleri; köşkün ka- pıları civarında birer pusu kurarak içe- ri girip çıkanları tarassut etmek.. Şeh- zade - Yıldız sarayından tahdit edilen - malüm ve muayyen bir hudut içinde gezmek için köşkten çıktığı zaman, a- rabasını uzaktan takip eylemek.. Şa - yet yolda efendiye selâm veren ve ya- hut dikkatlice bakan olursa, derhal o adamı yakalıyarak hakkında mübalâ - ğalı jurnallar vermek gibi basit şeyle- re inhisar etmekte idi. Fakat asıl mühim bir (hafiye) var- dı ki, o; şehzade Yusuf İzzeddin E - fendinin yatak odasına kadar hulül et- mişti. Efendinin köşk dahilindeki ah - val ve harekâtını en mahrem teferrüa- tına kadar takip ettiriyor. Ve sonra, haftada bir gün Yıldız sarayına gidip | açmağa Eski Osmanlı Veliahdı öldü mü, öldürüldü mü? Yusuf İzzeddin katledilmiştir Yazan: Ziya Şakir |Abdülhamidin önüne oturarak bunlari birer birer naklediyordu. Bu hafiye; ne sarayın ve ne de Yu- suf İzzeddinin yabancısı değildi. Efen- dinin amcazadesi ve (Sultan Abdül - mecid) in oğlu, (şehzade Vahdeddin Efendi) idi. Şehzade Vahdeddin Efendi, şehza - |deler arasında casusluk yapmayı şiar Jedinmişti. Bilhassa Abdülâzizin oğul - larını her an tarassut edebilmek - için onların saraylarına gizlice muhtelif a- damlar yerleştirmişti. Kırk beş, elli se- nedenberi Osmanlı hanedanını — ikiye bölen (Mecidi) lik ve (Azizi) lik me- selesini körükliyenlerin en başında, bu sinsi şehzade görülmekte idi. (Mecidi) ler, Abdülmecidin oğul - Bunlar, saltanatı büyükten bü- yüğe olmak üzere kendilerine hasret: mek istiyorlardı. (Azizi) ler ise, Ab- dülâzizin oğulları idi. Bunlar da, ba«s baları Abdülâzizin, Mecidiler tarafın - dan padişahlıktan iskat ve katledildi- ğini id ediyorlar; Abdülmecit oğul larından ncfret ediyorlardı, İ | ları i | O esnada saltanat makamını - işgal |eden Abdülhamit bu meselede gayet hassas ve müteyakkız davranıyordu. Çırağan sarayında mahpus bulunan bü- yük biraderi (Hakanı sabık Sultan Murat- ile Dolmabahçe sarayının veli- aht dairesinde pek sıkı bir çenber için- de bulundurduğu küçük biraderi (ve- liaht Reşat Efendi- den kendisine gele- |bilecek fenalıkların önüne geçmek için ne gibi tedbirler almışsa; Abdülâzizin en büyük oğlu Yusuf İzzeddin Efen - diyi de ayni şekilde kendisine zarar gelmiyecek bir halde yaşatmıya ehem- miyet veriyordu... Buna binaen, en kü- çük biraderi Vahdeddin Efendinin, şeh- zade Yusuf İzzeddin Efendi hakkında muntazaman getirdiği gizli malümatı, büyük bir memnuniyetle dinliyordu. Şehzade Vahdeddin Efendi, kendi gözdelerinden birinin hemşiresini Yu - suf İzzeddin Efendinin köşküne yer - leştirmişti. Bu kadın da genç ve güzel- di ...Efendinin kadınlara pek © kadar düşkü nolmamasına rağmen, gene bir kaç ay zarfında sinirli şehzadeye tama- men yakın olacak kadar kendini sev- dirmişti. O da Yusuf İzzeddin Efen - dinin gözdeleri sırasına geçmişti. Hakiki ismini söylemiyerek kendisi- ni (İkbal) ismile tanımıya mecbur ol- duğumuz bu gözde, şehzade Vahded- din vasıtasile Abdülhamitten allığı mü para mukabilinde, efen - disi Yusuf İzzeddinin saraydaki bütün harekâtını Vahdeddine — bildirmekte idi... Şunu da ilâve etmek icap eder ki Vahdeddin aldığı malümatı Abdülha - mide pek mübalâğalı bir şekilde nak - letmeyi kendisi için faydalı addetmek- te idi... imce (Arkası var) hayret ve bir takım - cahil, kakavan çerkes halayıkların: — Efendimizi öldürdüler!. — Yollu telehhüfleri de birşey ifade et- mez, Kâinatın malümudur ki o tarihte saray kadınları, intiharı cinayetten de- ğil, ilkbaharı sonbahardan ayırd edemi- yecek kadar kabiliyetsiz idiler. — Elli odalı bir sarayın tâ öbür ucunda ka- palı bir saraylının, beriyanda cereyan eden bir hâdise hakkında mütalea be- yan etmesi o vakilki vaziyeti bilenler için ancak gülünç olabilir. Bu meselede fikir beyan etmeğe ye- gâne salâhiyettar, intihar hâdisesi ca- nasında Veliahdın yatak odasının ya- nında nöbetçi bulunan Ferruh kalfa- dır ki o da hâlâ sağdır, zannediyorum * İşte ben, bildiğim kadarını İyazdım. Ve bu bildizim şeyler, Yusuf İzzeddinin intihar ettiği kana - atini vermiştir. Bu kanaatimi teyit için, bundan son- bizzat bana ra da, bazı şahitlerin ifadelerini bu ya- zıma aynen tezyil ediyorum: Müntehir Yusuf İzzeddinin yanında senelerce vazifeten bulunmuş, esbak zirant müsteşarı Nesibin ve yine mün- tehir veliahdin ölümüne kadar teşrifat- çılığında bulunan eski valilerden Mü- fidin lütfetmiş oldukları kıymetli ma- lümatı burada aynen hülâsa ediyoruz: 1922 de, Londraya- İngiliz - kralı Jorj'un — tetev e — giden — Os - manlı — prensleri Yusuf İz- zeddin de vardı. Merasime — iş - tirak eden bütün prenslerin göğüsleri- ne birer Diz Bağı nişanı takılmıştı. Fakat bu şereften mahrum bırakılarn tek prens Yusuf İzzeddin oldu. Ona nedense, bu nişan lâyık görülmemiş |ve kırılan gönlü bir Victoria madalye- İsile hoş edilmişti. Lâkin orada Yusuf İzzeddini müte- essir eden yegâne hâdise bu değildi: (Arkası var) n içinde

Bu sayıdan diğer sayfalar: