25 Haziran 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

25 Haziran 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SÖN'POSTA 6 Sayfa Beyoğlunun dans dersi verilen mekteplerinde nelere şahit oldum? * Gramolonun başına, canlı birer y “Sen buişde parana acıma, dedi. on gün içinde milyon » » emlik gibi kullanıldıkları aşikâr olan genç kızların biri gelip biri gidiyor. Profesör elini omuzuma vurdu. Benim yetiştirdiğim bir talebe beş er bir kadınla evlendi.,, Yazan: Selim Tevfik Dansedi Bilmem gazetelerde çıkan ilânları dik- katle takip eder misiniz? Bende, ilân sayfalarını hatmetmek, â- deta hastalık halini almıştır. len çiftler boylamaktan başka çare bulamadım. Kapıyı, dökük saçlı, 45 - 50 yaşlarında, kısa boylu, fazla esmer bir adam açtı. Ka- pı kanadının, suratıma kapatılmaması için, Avrupanın her şehrinde hattâ her kö-| gazeteci olduğumu söylemedim. yünde köngreler açılır. Uzak Şark, yakın Avrupa, Orta Amerika altüst olur. Ve Habeşistanda üçüncü defa harp, Atinada üçüncü defm isyan başlar. Fran- sada bir günde dokuz hükümet — devrilir. Ve Türkiyede gazeteler dokuzuncu meşrederler. Fakat bütün bunlara rağmen ben, eli- me alkdığım gazetelerin ilk yüzlerinden ön- €e ilân sayfalarını okurum. Ve o sayfalarda ekseriya, beni düşündüren satırlara rastlarım. Meselâ, bundan bir müddet evvel ga- zetelerden birisinde, gözüme şöyle bir ilân çarpınıştı: «Ucuz ve çabuk dans öğrenmek — iste- yenler Beyoğlunda filân sokakta, falan a- partımanın üç numaralı dairesine müraca- at etsinler.» Bu ilânı © zaman not etmiştim. Dün aklıma geldi. Uzun uzun düşündükten son- ra, kafamın içine sıralanan — istifrhamların —— —— 09—— n ——— ——— GÖNÜL İŞLERİ Birinci Sevgilime Dönmek istiyorum «İki sene kadar bir kızla — seviştim. Sonra yoluma başka bir kız çıktı. Gön - *lümü çaldı. Bir müddet te onunla ko - nuştum. Fakat bu tecrübe bana birinci kızı çok derinden sevdiğimi — gösterdi. İkinci kız beni tatmin etmedi. Şimdi tek- yar eski sevgilime dönmek — istiyorum. Fakat © muğber ve müteessir. Ayni za- manda bana artık inanmıyor, onu sami- Miyetime nasıl inandırayım? » Fikret | Onu inandırmağa çalışmak manasız- ır. Fül ile biyanetinize şahit olduktan #onra sözünüze artık inanmamakta ma- zurdur. Fakat işi hâdisata bırakın. O « nunla mümkün olduğu kadar sık görüş- meğe, ikinci kızla alâkanızı tamamen kestiğinizi göstermeğe çalışın. Vak'alar Ona emniyet verecek, ve sizi bâlâ sevi- yorsa tekrar size dönecektir. * *Yeni evliyim, dansı çok — severim. Fakat kocam çok kıkanç. — Başkalarile dans etmeme kızıyor. Bu yüzden dans edilen yerlere gidemez olduk. Ben bir müddet bunu mazur gördüm. Fakat şim- di düşünüyonum da kocamı haktız bu- huyorum. Beni en büyük zevkiinden tabı hayli cevaplarını verebilmek üzere; Beyoğlunu kalben de onun tesirinden kurtulmağa Ve: — Ben, dedim, gazetede bir ilân oku- dum da... Dans dersi veriliyormuş bura- da?,.. Orta yaşlı muhatabımın yüzündeki te- reddüt karanlığı dağıldı. Ve, kapıyı ardı- na kadar açarak: — Buyurun! dedi... Aradığınız yer bu- Yar O önümde, ben peşinde, loş bir kori- dordan geçip, gündüz vakti elektrikle yarı aydınlanan genişçe bir salona girdik. Bu zemini muşamba döşeli salonun or- tası boştu. Ve kenarlara, sandalyalar sıra- lanmıştı. Girdiğimiz kapının yanındaki kü- BU LT SA SAD M RTECARALENA GEGEEELE IZ Sadaka ve belâ itatistik cetvelleri ne gösterir bilmem, fa- 'ı.ıı İstanbul sokaklarında dolaşanlar a- dim başında; bir kahvede veya her hangi bir yerde oturanlar her nefeste bir dilenciye rastlıyor. İstanbul dilencisi en bol bir devri- ni yaşıyor, ve İstanbulda dilencilik âdeta bir san'at olmuştur: Avuç açıp dilenme, tenba sokaklarda maheup bir tayırla yaklaşarak dert yanma, hastahaneden yeni çıkıp mem- lekete gitmek için yul parası toplama; ve nihayet çocuklar için; Elde bir kutu kara - | melâ, küçücük güzel başını bükerek: «Alır mısınız!» diye yürek sızlı Bü yazımı okuyanllı Şisında içim sızlıyor. Fakat âsabı zaten yor- rin bu elim sahneler önünde bir kat daha üzülmesi reva mdır. Geçen gün bir döstum anlattı: «Köprüde bir kadın dir, kucağ kundaklı bir « Üstü te. miz pâk, ir, Çocuğum kten sonra o kadının önünden avucuna beş kuruş koy - madan geçemiyorum, ne dersiniz!?» Ne di- yelim ki, bu sözleri süylerken bile evlât sahi- bi genç bayanın alnında kırışıklar peyda 0- Tuyordu. Sonra dilencinin bif nevi de, bize ber reş', gelişinde üzerimize «kaza ve belâ!!'» yorduk- tan sonra onun def'i için para ister. Bunlar profesyonellerdir. Kaza ve belâ!.. - Profosyonel - dileneilerin Gizli servetlerini yapan iki sihirli kelimedir. Matbuat tarihimizin unutulmuş simaların. dan «Ceridel Havadis» muharrirlerinden bir âli efendi vardır. Fakir bir kahvecinin oğlu iken sırf kendi gâyreti ile okuyup yazan âl) tahminen 1231 hicri yılında döğmuş 1273 de veremden ölmüştür. Zarafeti ile anılan âli bir ramazan bayra- mi arkadaşlarile tenha bir köşe bulmuş, İçi- yorlarmış. Bir dilenci çıkagelmiş, âlinin kar- şgısına dikilip mahüt tehdidi savurmuş: — Az sadaka çok belâ def'ederi... âli arkadaşlarından birine dilenciye ön pa- ra vermesini söyler; o zât dilenciye parayı verdikten sonra âliye sorar: — Sadaka belâyı defeder mi?. ve âli gilmekte olan dilenciyi göstererek zarif bir tebessüm ile: — İşte bir belâ defoldu! der. Ah.. profesyonel dileneller için âlinin göz- lerini tekrarlayabilsek. Ve hakikaten düşkün gük masanın üstüne, ilk icad edildiği de- virden artakalmış bir gramofon muş, plâkları da bir sandalyaya — yerleşti- Tilmişti. konul- Emektar gramofonun öbür tarafında- ki sandalyada, çatık kaşlı, dalgalı kumral saçlı, temiz ve sade kılıklı, donuk bakışlı -- mahrum etmeğe hâkkı Var mı? » Feride Böyle düşünme kızım. Yeni — evlisin. Evlilik kargılıklı fedakârlıkları istilzam eder. Kocanın seni kıskanması erkeklere itimadı olmamasındandır. Bizim erkek- ler henüz dans'a iptidaidirler, Dans et- tikleri kadınlara karşı fena nazarla ba - kar, fırsat bulurlarsa onları randevuya çağırır, kulaklarına manasız lâflar söy- lerler. Onun için siz bir müddet —onun gönlünü yapınız. Bu yüzden ailenize bir geçimsizlik sokmayınız. * #Çok sevimli, güzel, tahsili yerinde bir gençle tanıştım. Arkadaşlarım bana bu genç hakkında Fena şeyler söylemiş- lerdi. «O mirasyedinin biridir. İşsiz güç- süzdür. Serserilikten başka bir işe ya - ramaz, Bir dalda durmaz. Seni de yarı- da bırakır gider.m dediler. Kıskandıkla- mna hükmettim, aldırmadım. İyice ta » nıştıktan sonra bütün bunların hakikat olduğunu öğrendim. Fakat şimdi ken - dimi fena kaptırmış bulunuyorum. Nasıl kurtulayım ? » Emel Sevgi kördür, kusur görmez. Siz o - nun kusurlarını görmeğe — başladınızsa başladınız. demektir, çok geçmez azat olursunuz. TEYZE vatandaşların yardımına koşabilmek için bu «belâ» Jarın tuzağından merhamet ve şef - katimizi kurtarabilsek. Belodiye zabıtası pro- fesyonel dilencilere karşı şiddetli bir müca- deleye başlamalıdır. Reşad Ekrem KOÇU [ğ “Son Posta,nın müsabakası: Tarihi Vak'a ve 40Tarihi Tablo | — 33 - Pompei'nin son günü — Hazirân 25 Zamanımızdan iki bin yıl evvel, İtalya- da Kampanyada Vesuv yı dağının ete- ğinde, fıstık ağaçlarının arasında gömül - müş küçük, fakat çok güzel bir şehir var- dı. Pompei adıni taşıyan bu şehrin nüfusu 30,000 kadardı. Pompei eski Romalıların en zengin ailelerinin sayfiyesi, bir zevk ve eğlence yeri idi. Evlerinin hepsi küçük bi - rer saray gibiydi; fistık ağaçlarının — bir şemsiye gibi yayılan dalları altında ve cen- neti andıran bahçelerinin ortasında en ne- fis mermerlerden yapılmış olan Pompeci villâları, en meşhur Roma artistlerinin du- var resimleri ve heykelleri ile süslenmişti. Roma zenginleri bu villâlarda ve parklarda mermer havuzların etrafındaki ipek ör - tölü şezlonglara — uzanırlar, sofralar en nefin Faler şaraplarile ve meyvalarla be » er biri dünyanın bir köşesinden ge- İmiş güzel esirler, elendilerinin vücut - Tarını İâtif kokularla uğuştururlar; şarkı - cıların kuşlar gibi şakıyan sesleri, kitara - Tarın tatlı abengine kanışirdi. Vesuv, milâdın 79 uncu yılında birden- bire bir cehennem ağzı gibi kükremiş, kor- kunç gürlemelerle ateş saçmağa başlamıştı. olmuştu ki, Pompei şehri az bir zaman içinde yanar dağdan boşanan lâv selleri - nin ve kül yığınlarının arasında — kalmış, yer yüzünden kayboluvermişti. Yanar da- ğin külleri Pompei ile beraber Hergulâ - num adında diğer bir kasabayı da ayni su- retle örtmüş, yoketmişti. O zaman, meselâ Genç Plin gibi bu fa- elaya şahit olan Roma tarihçileri ve mu- harrirleri, bu Felâketi kaydetmişlerdi. Bu Yanar dağın indifw o kadar ani ve müthiş iki Rama kasabası tâ on sekizinci asra kas dar yer altında kaldı. Hergülânum 1719 da, ve Pompsi de 29 yıl sonra bir tesadüf neticesinde bulundu. 1748 de bir köylü, toprağı kazarken bir takım cski heykeller buldu. Bu heykeller dikkati çekti. Runla « zın eski Pompei villâlarına ait olacağı tah- min edildi. Eski eserlerle uğraşan âlimle « Tin nezareti altında metodik bir araştırma yapıldı, iki bin senelik lâv ve kül tabaka « ları itina ile kazıldı, uzun ve yorucu emek- lerden sonra Pompei şehri olduğu gibi meye dana çıkarıldı. Hattâ yalnız şehir değil, Ve- suv indifa ettiği zaman kaçıp kurtulamıyan Romalıların, sofra başında, işinin gücünün başında, evinin içinde diri diri mezara gö- mülmüş gibi kül ve lâv içinde kalan ceset. leri de bulunmuştu. Pompeinin bulunması, Roma tarihi ba- kımından parlak bir zafer oldu, Bir Roma şehrinin, hattâ sakinlerinin cesetleri ile öle duğu gibi meydana çıkışı, eski Romalıların yaşayışlarımı, mimarilerini, sanatlarını ' da- ha yakından tetkik etmek için zengin bir hazine oldu. Yer yüzünde kalmış olsaydış iki bin yıldanberi çoktan bir harabe hali- ne girecek olan Pompei'yi, Vesuvun kül « leri ve lâvları bir müze gibi saklamıştı. Ressam Le Roux'nun Luxemburg mü « zesinde bulunan yukarıdaki tablosu Pom- pei faciasını canlandırıyor. Zengin bir Ro« malı bayan, hizmetçileri tarafından ka, rılmıştır. Fakat daha fazla kaçmağa kud- zeti yoktur. Biraz sonra hepsi kızgın bir kül tabakasmın altinda gömüleceklerdir, Reşad Ekrem Koçu 30, otuz beş yaşlarında bir genç oturuyar- du. Biz onunla birbirimizi süzerken beni içeri getiren yabancı beni göstererek: — Müösyö dans dersi almak istiyor! de- di. Ve çekilip gitti. Donuk bakışlı, 30 - 35 yaşlarındaki genç, yerinden halif doğrulup elimi — sıktı, ve yanımdaki sandalyayı karşısına çekerek: — Buyurun! dedi... Konuşalım! Gösterdiği sandalyaya iliştikten sonra, ve onunla konuşmaya başlamadan — önce, etrafımı mezad yerinden mal kaldırmaya gelmiş bir esnaf gözüyle ve iyice kolaçan ettim: Karşıdaki köşede, damlı kavalyeli al- ti yedi kişilik bir grup, keyifli bir sohbete dalmıştı. Diğer köşelerden birinde oturan erkek- li dişili gruptan ise çıt çıkmıyordu. Ve o gruba dahil olanların hemen hep- #i gözlerini gözlerime dikmişler, tepem- den tırnağıma kadar her tarafımı, — şüphe myandırıcı bil Nihayet içlerinden birisi, yerinden ağır ağır doğruldu. Ve bana doğru ilerlemeye başladı. Ben muhatabıma sordum: — Dans muallimi bu gelen galiba? O: — Hayır... dedi... Dans muallimi be- nim... O da figüranlarımdan birisidir. Ta- lebelerimin derslerimden ne dereceye ka- dar istifade ettiklerini anlamak için, onlar- la dans ettiririm. O sırada düzgün endamlı genç kadın, genzime koyu bir ter kokusu savurup ya- nımdan geçmiş, ve mahut gramofona &0- kulmuştu. Sandalyanın üzerindeki plâkla- m karıştırırken, arada bir, renklerini seçe- mediğim gözlerini gözlerime saphyor, ve Pümit, cesaret vermek ister gibi gülümsü- yordü. Muhatabım sordu: — Hangi dansları öğrenmek istiyorsu- nuz? Kemali safiyetle cevap verdim: — Âlâ... dedi... yet 30 derste öğrenebilirsiniz? Güldüm: — Desenize, bu iş mektep bitirmekten de zor?. dans birden öğrenmek kolay mı? Maama- fih, eğer istidadınız fazlaysa, daha az za- hp yanaklarımı öptü. Ve: — Usta... dedi, sayende başıma devlet kuşu kondu! Üstüne bâşına baktım. Prens gibiydi. Halbuki buraya geldiği zaman, pantalonu- nun paçaları, helâ süpürgeleri gibi sipil si- pil olmuştu. Hattâ bir keresinde ders para- sını ödemek için, paltosunu sattığını söyle- mişti. Fakat kabiliyetli çocukmuş. İki ayın içinde, öğrenmedik figür bırakmadı. Kendi anlattığına göre, geçenlerde iğ- reti simokinle bir baloya gitmiş. Orada dans meraklısı zengin bir kadınla tanışmış, neticede de dans sayesinde evlenmişler... Şimdi bir eli yağda, bir eli balda oğla- nınl.. Muhatabım, bana bir igara uzalarak, manda muvaffak olmanız da mümkün- | bir elini omuzuma vurdu: dür! — Onun için, sen bu işde parana aa- — Kaç para bir ders? ma! Bugün en zengin ailelerin kızları; — 75 kuruş!. kendileriyle evlenmek — isteyen — erkekler Kusa bir hesaptan sonra: hakkında tahkikat yaparken: — Yirmi iki buçuk lira çok! dedim. — Hangi mektepten diploması — var? ©, beni, yirmi iki buçuk liranın çok ol madığına kândırmak için, yirmi iki buçuk dereden su getirmeğe başladı: — Nasil çok bayım?.. Yirmi iki buçuk Krayı nerelere vermiyorsunuz - ki? Hem dans, insanın bileğinde daima altın — bile- ziktir. Bugün, koca darülfünun mezunları içinde kapıcılık bile bulamayanlar Fakat dans bilen aç kalmaz!.. — Dans da para eder mi? — Elbette eder ya? Benim yetiştirdi- iim talebelerden çoğu, bankalardan daha sağlam kapılara yerleştiler. — Dansörlük mü yapıyorlar? Betiki, cehlimle eğlenir gibi güldü — Ne dansörlüğü bayım? — Dansörlük karın mi doyurur? Geçenlerde, — talebale- rimden birisi geldi. Çıkarıp elime bir yüz Kiralık gıkıstırdıktan sonra, boynuma sarı- VAT... Zengin mi? Asil mi? Mevkü rütbesi ne? diye değil: — İyi dans ediyor mu? diye soruyar- larl Gramofon başına, canlı — birer yem- lik gibi kullanıldıkları aşikâr olan genç kızların biri gelip biri gidiyor, ve pazarlığı kızıştırmak için, oynak havaların birini bi tÜrmeden diğerine başlıyorlar. Bittabi, va- idkâr tebessümler de yırla, Ben; — dinlediklerime, kanmış görünerek: — Pek âlâ! diyorum. Yarın ilk taksiti getirip, derse başlayacağım! Ve uzaklaşırken düşünüyorum: — İnsanlar, hakiki dehalarını, acaba ne zamana kadar birbirlerine tuzak kurmak- da gösterecekler? gördüklerime Selim Tevfik

Bu sayıdan diğer sayfalar: