4 Temmuz 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

4 Temmuz 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

4 Temmuz SÖON POSTA Kahramanlık, aşk, Iıcyecıiı ve macera KORSANIN KIZI Son Posta'nın tarihi tefrikası — Sen hatl... Ne cesarelle karşıma çıktın? Diye haykırmıştı. Neredeyse adam- larına dönerek haykıracaktı; — Ne duruyorsunuz? Bunun kelle- sini vurun!... Münzer ona hak vermiyor değildi. Çünkü kendisinin — sarayda ancak bir kilerci olduğunu, fakirliğini unutmuş, sultanın ikinci kızı ve hoppa bir yara- dılışta olan Sekine'ye göz koymuştu. Güzel konuşan, kurnaz ve yakışıklı o- lan Münzer de genç kizın hoşuna git- memiş değildi. Bunun için ona önce, gülümsemiş, sonra konuşmuş, daha sönra odasına bile almıştı. Fakat bir gece ve böyle başbaşa kalacakları sı- radâ görülmüşler, - Münzer kaçmıştı. Genç kız iri kara gözleri korku ile bü- yüyerek: — Bir odam... Ansızın pencereden içeri atladı. Dilim tutuldu. Bağırama- dım. Bereket versin ki yetiştiniz! Demişti. duğu anlaşılmış, lâkin ele geçmemişti. Onun da sultana kızan bir çokları gibi Türklerin yanma gittiğini tahmin edi- yorlardı. Münzer şimdi sultanın kızgınlığını mümkün olduğu kadar çabuk yatıştır- mak, sözü başka tarafa çekmek isti - yordu: - — Sultanım... Beni affedin! Size büyük bir iyilik yapacağım. Türklerin mahvolmaları benim elimdedir. — Senin elinde mi? Nasıl? Çokları onun delirdiğini samyor - — Evet, benim elimde... Beni din - Terseniz onları kaçırmazsınız. Yoksa e- Hinizden kurtulacaklar... Marki dö Comar diğerlerinden daha merakla dinliyor, delikanlının yanına gelerek elini onun amzuna koyuyor - du. ğ — Çabuk söyle! Nasıl kaçabilirler? Ne olacak? Eğer iyi bir haber getirmiş- sen senin bütün kabahatlerini sultana affettiririm ve artık zengin olursun! Münzer artık bu uzun burunlu ve kırk beş yaşlarındaki uzun boylu es - mer adama dönmüş anlatıyordu; — Bu gece bir çıkış yapacaklar, Dağ kapısından... Her şey hazırlandı. Ben ayrılırken hazırlıklar bitmişti. — Ne zaman çıkıyorlar? Hemen mi? — Hayır... Gece yarısından son - Ta,.. Marki dö Comar delikanlıyı sıkı bir sorguya çekmiş, kalenin ve kaledeki - lerin vaziyetleri hakkında bilgiler edi- niyordu. n Sultan ile adamları bakakalmışlar - aülıpanyol kumandanı sultana dön - — Ben haber yollayıncıya kadar kimse yerinden kımıldanmasın. Düş - man bizim ne — yaptığımızın - farkına varmamalıdır. Türkleri bu gece son ne- ferine kadar yok etmeliyiz. Eğer bu delikanlı yalan söylemiyorsa böyle ola- '-'l=:ıiç şüphem yoktur.. Giderken Münzeri göstererek ilâve etti: N —Bunu beraber götürüyorum, ba- na İâzım olacak! İspanyol kumandânı sert ve hızlı a- dımlarla kendi çadırına doğru uzak - k'BAl’ıp delikanlısı da iki İspanyol Zabitinin arasında kumandanın ardın- dan gidiyordu. Şimdi İspanyol ordusunda sessiz bir çalışma vardı. Büyük kapınım karşısın- d.a ve diğer yerlerde bulunan toplardan bir kısmı çabucak Dağ kapısının önüne getiriliyordu. Burada zaten kaledekile- rin çıkışlarını karşılamak için toptak- lar yığılarak metrisler yapilmişti. Yü- muşak ve nemli toptak üzerindeki gi dip gelmeler, kızaklar üstünde ileri sü- Yazan : Kadircan Kaflı Namara : 7 rülen topların çıkardığı gıcırtılar kale-|dakika göz önünden ayırmıyorlar, dört den hiç duyulmuyordu. tane zorlu ve açıkgöz askerin ortasın- İspanyol kumandanı o zamana ka-|da bulunduruyorlardı. İspanyol kuman- dar Türklerin yaptıkları iki çıkıştan on-|danı ona; ların hücum şekilleri hakkında belli| — Eğer herşey dediğin gibi olursa başlı bir fikir edinmişti. Bunun için bu|seni zengin edeceğim. sefer askerle değil toplarla karşılamıya| — Dedi. ve sıkı bir gülle ve kurşun yağmuru| O zaman Arap delikanlısı sultan İb- altında safları erittikten sonra askeri|ni Hamunun yüzüne: ileri sürerek yüklenmiye karâr vermiş-| — Sen ne yapacaksın? ti. Vakit dar olduğu için büyük topları| Der gibi baktı. getiremiyor, fakat küçük topların sayı-| Telemsan sultanının sevinci sonsuz- sını çoğaltmak suretile bu eksiği bol|du. Bu kaleyi kurtardıktan sonra Oruç bol tamamlıyordu. Hattâ büyük topla-|reis üzerine yürüyerek kendi şehrini ve tın bir kaç güllesi yerine küçük topla- |sarayını da geri alacak, daha sonraCe- rın bir çok gülleleri, toplu bir halde ka- İzayir üzerine gidecekti. Şimdiden bü- leden çıkan düşmana daha çok zarar|fün memleketini Türklerden temizlen- verecekti. Bundan başka İspanyol ku-|miş görüyor, İspanyolların himayeleri mandanı topların kırk elli adım ileri-Jaltında sonuna kadar rahat yaşayaca- sine kuru odun ve çalı yığınları koy-|ğını düşünüyordu. muştu. Harp başlar başlamaz - bunlar| — Bu sevinç ve heyecan arasında Mün- ateşlenecek ve Türklerin kolaylıkla|zerin kulağına doğru yaklaşarak fısıl- görünmeleri temin edilecekti. Arkebüz |dadı: denilen ağır tüfeklerle silâhlandırılmış| — Sekine henüz evlenmedi. men Türklerin yürüyüşleri tamamile| — Her şey istediği ve umduğu gibi olu- durdurulamazsa onlar hep birden ateş|yordu. Kalede kalaaydı ne kazanacak- edeceklerdi. Bundan sonra da kılıçlar, |tı? Oradaki bir avuç Türke güvenerek baltalar, harbi ve mızraklarla, İspan-|kendilerini ölüme atanların arasında yollar cepheden, Araplar da yanlardan|o da hiç şüphesiz öldürülecekti. Hal- saldırarak Türkleri sıkı bir ateş çembe-|buki şimdi hayat bütün parlaklığile, ri arasında eriteceklerdi. Ondan sonralaşk ve zenginliğile ona kollarını aç - artık boşalmış olan kaleye ellerini kol-|mış bulunuyordu. larını sallayarak girmekten başka bir işleri kalmıyordu. * Marki dö Gomarın kafasında yalnız —5— küçük bir şüphe vardı. O da Münzerin TUZAK.., onları aldatmak için İshak veiş tarafın- dan gönderilmiş olmasaydı. İspanyol-| — Cidilecek yol gündüzden iyice ta - lar ve Araplar Dağkapısı karşısına top-İsarlanmıştı. İshak reis gibi arkadaşla- landıkları sırada Türkler diğer kapila- İrınin da çoğu düşman çenberini yara - rın birinden çıkabilirlerdi. Bunun için (yak çıkacaklarına, sıkı bir gece yürü- oraları da büsbütün boş bırakmamış, yüşünden sonra si gün Telemsan- bütün askerin uyanık ve silâh elde o-|daki Oruç reisle ttıîuı.ınlduını yüz- larak bulunması için sultan İbni Ha-'de yüz inanmışlardı. muna emir vermişti. Münzeri de bir (Arkası var) TAKSİM BAHÇESİ Bu akşam Avrupadan yeni gelen 20 büyük artistin iştirakile yeni bir progam SUARE DÖ GALA Her akşam KONSER e DİNE Tabldot Viyana caz orkestrası 120 kuruş Pazar saat 11 - 13 matine dansant, Pazar saat 17,80 bütün programile varyete Fiatları 8B5, 50 ve 35 kuruştur 2t übaren KARAMBA " güü" İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanlığından: Tıp Fakültesinin 5. ci sınıf talebelerinin kamp vaziyetleri değiş- miştir. Bu talebelerin kampları 2 Temmuz 936 tarihinde başlıyacaktır. Hemen kampta talim taburu Komutanlığına baş vurmaları ilân olunur. 43739,, Ferdi Safi, akşam altıda işinden çıktı. Yorgun adımlarla «İzmirlin ye doğru yü- rüyordu. Orada mutlaka bir çiğ elma şer- beti içecek, sonra ağır ağır emahüt yoku- şub tırmanacak, iki taraflı kitaplara ahcı gözüle baka baka — dükkânlardan birine muhakkak dalacaktı. Yorgun vücuduna bu «çiğ elma» şerbe- ti ne kadar iyi geliyorsa, arada aldığı bazı enteresan kitaplar da yorgun dimağına © kadar iyi geliyordu. O akşam da şerbetini içmiş, dükkânlar. Zati âlin öğleleri han » gi kahveye çıkıyorsun? Bendeniz bir ka- dan birine girmiş ve bir kitap beğenerek paket yaptırmadan yoküşu inmeye başla- mişti. Elindeki kitabı rastgele bir yerinden aç- tı. a.. Yaşamak ne güzel şeyl» doğru, ya- şamak ne güzel şeydi. Bu mitraı tekrar tekrar okudu. a Yaşamak ne güzel şey..» — Mirim! Selâmsızdan mı? Kafasını kaldırdi. baktı. Hay - Allah müstahakkını vettin! Eski oturdukları sem- tin muhtarı Şücaaddin efendi. Traşçılıktan yana malâm göhretlere rahmet okuturdu. Kene gibi adamdı vesselâm. — Merhaha efendim. — Afiyettesin inşallah. — Eh! Hamdolsun. — Oh! Oh! Memnun maşallah. Ferdi Safi calt bir tebessümle salladı. — Malümu ihsanın, semen fena şeydir. — Ben rsiyanını görmüyorum. — Kan aldırırsan fena etmezsin. Bira- deri bilirsin. Tam okka yüz yirmi gelirdi. Geçen mayıs ilimal etti. Daha doğrusu mahallenin hacamatcısı Hafız sulaya git - mişti, adam bulamadık, şimdi sizlere ö - mür.. — Allah rahmet eylesin. — Arzu buyrulursa sülük takdim ede- yim. Kulunuza Kirmastiden — yollamışlar, eksik olmasınlar! Kaynım vardır yerlisi.. — Zahmet olmasın. — Ne demek nuru aynım, ne demek? Teklif mi var. oldum. — İyisin başını Oranın vanoza kor, namıma emanet ederim, Fer- di nerde ise çatlıyacaktı. Sirkeci durağına kadar geldiler. Herif balta mı balta., — Müsaadenizle.. — Hangi cânibe? — Vapura yetişeceğim. — Kaçta? — Altı dakka var. — Saatin ileri olmalı. Benim enfiye ku- tusu tam altıda.. maamafih şuradan geçip hacı Zekiye uğruyalım. Tam ayarı orada bulursun, Kendini güç belâ bir Harbiye tramva- yına attı. Herif mıhlandığı yerden hâlâ sce leniyordu: — Dut zamanı maaâile bekleriz, gelmez- #en gücenirim.. çapkının gözlerinden & » perim, Tramvay o saatte her zaman ne halde ise yine öyle idi. Üstelik bu ikinci mevki sardalye kutusunda vatman ve biletçiden başka, bir biletçi stajyeri, bir kontrol mü- teharrik bir masaj âleti gibi vücudun her kasmını eze eze dolaşıyordu. Ferdi Safi yağ- murdan kaçarken doluya tutulmuştu. Yal- mız sağ ayağını basacak yer bulmuşken sol ayağını da yerleştirecek bir aralık bula - bildi. Kataköyde yeni bir hücum ve istilâya da uğrayınca, nasırı sökülüyor — zannetti. Zaten sinirleri bozulmuştu. — Kör müsün be adam?.. — Vay bayım! O kıdar elegan isen, o- toya bineydin! — Keyfime kanşamazsın. — Kefini seveyim, Bunda kef olur?.. Gülüşmeler, — istihzalar, — kondüktörün #var ma bilet almıyan?» «Dairetn hayü- huyu arasında kendine bir mahreç, bulan Ferdi Safi tramvaydan atladı. Bir iki de- rTinden nefes aldıktan sonra Galatasarayı- na doğru yürümeğe başladı. Niyeti Balık- pazarına uğrayıp biraz balık falan almak- tı. Evine dönmek için Mecidiyeköyü tram- vayında bir yer bulursa tramvaya, bula « mazsa kalantorluk edip bir taksiye atlıya- caktı. Böütün gün, bütün hafta cam çıkmış- t. Yeni yaptırdığı, — Mecidiyeköyündeki ufacık evinde ağız tadile daha birinci pa- zarını geçirecekti. Taşımalı üç dört gün ol muş, — yuvasının keyfini — çıkaramamıştı. Hayatın tath — taraflarını düşüne düşüne Acı taraflarını unutür. gibi oldu ve güzel insanların — kalabahklaştırdığı gü - zel mağazaların, güzel vitrihlerin bulundu- ğu yere gelince diline mahut mısra yine ta- kıliverdi. «Yaşamak ne güzel şeyl..» Ü MNN Muvakkar Ekrem Talu Çok irisinden iki kilo Barbunye paket — yaptırdı. Bir beşlik bozduracaktı. Elini cüğa — danına attı. Yerinde yoktu. Sol cep şakiğ — ediyordu.. Sağ cebini yokladı. Orada da yoktu. Sersemledi. Her tarafını aradı, yolkk —| ladı. Yok. Yoktu işte.. düşürmüş. çaldıre — miş, kaptırmış, ne yaplrmışsa — yaptırmığ — ve baba yadigârı podsüct portföyünü içes ! : risindeki yürmi yedi İirayla — uçurmuştu. — Canı sıkıldı. Çok sıkilmalı mı idi? Biz ol4 — sak evet, siz de olsanız belki... Fakat & dudak büktü ve dudaklarını da oynatırketi mınldanıyordu: ü «Yaşamak ne güzel şeyi...» w5 Evet! Hayat; Şücanddin Efendilere, «8e züm ona tramvay seferlerine, yankesleileri — rağmen güzel ve bilhassa yafümak ne gile zel şeydi. $ Balıkçıyı tanıyordu. Vaziyeti <anlatti — Yirminci asra rağeen kredisi vardı. (280)) kuruş balığın bedeli,.. Üste de iki yüz yide mi kuruş elden aldı. Bir taksi çağırdı. — Mecidiyeköyül, a — Baş üstüne.. * Bahçekapısından — ahretlik laıplım:ı Bahk paketini beyin elinden aldı. Ta ipine den tutuyordu. Barbunyalar kese kâğıdınğ — ıslatmışlardı. Mezburenin — elinden — patl diye, evin duvar sıvası için söndürülmüş kireçlerin ortasına döküldüler, Bir Ml' bir zılgıt daha.. — Kız! Hanım yok mu? — Komşuya gitti ofendim. — Hay komşunun ... l Ferdi Safi sözünü tamamlayamadı. Pote tacı bir telgraf uzattı. n N Z 4 e a i «Pazara oradayız. Binnaz» Gördün mü Bbaşa gelenleri. Demek bi haftaki çilesi bitmemişti. Kafasını iki yanıa na sallıya sallıya balkona doğru yürüdü. — — Beyi Safa geldin. Geç mi kaldımği — — Safinaz müjdem var. ' — Al okul Ö — Hayrola.. Telgrafı karısına uzalttı. Safinaz Fergi — Safinin kansı telgrafı yollyan Binnaz d baldızı. Bu çifte nazların bir tanesini tapu yüklendiği yetmiyormuş gibi şin de bir ikincisi ta şarktan hava — tebdilingi geliyorda. Yalmız olsa eh neyse.. galiba ge« çenlerde üçüncü müjdeyi almışlardı. — Yauağ getirdin mi? — Yol.. Unuttum. 3 — Eyvah göndi ne yapacağız? Bu sa«s atte bakkal da kapalıdır. $ Saat dokuz olmuştu. Bir lokma yemi yediler. Bay - bayan balkona çıkıp otufa dülar. — Hava biraz serince.. Hırkanı vereyint — mi? b Ferdi buram buram terliyordu. — Bütük gün başına gelenleri hatırladı. Ertesi günü — için tasavvurundaki tath — ümitlerin bir hayal olmıya başladığını düşünüyordu. — * Ahretlik ilk kahveyi *getirirken — dökk — müştü. İkincisini yudum yudum şapırdas tirken gezeteleri hanımına uzattı. Kendii de o gün aldığı kitaba göz gezdiriyordu. «Yaşamak ne güzel şey İ | Ş Anasını sattığımın Yaşamak ne güzel şeys — — Sabah vapura erken K4 bey yatsak?, K Sahil Baldızn| — istikbale — gitmeli, gidecekti. — Yattılar. Uyuyıb.ı.—_ uyu.. — geldil geleli bu geceki kadar — sivrisinek bollu « Bu görmemişlerdi. Henüz dalmıştı ki ça lar saat beşin üstüne gelince sis düdüğü gibi ötmiye başladı. Gözlerini u, tğuştura kalktı. * — Enişte bey zahmet ettiniz!. a Baldız hanım, ârkasından üç tane genler.. Erol, Tezcan, Sungur. B Bir de ahretlik. Bavullar, sepetler, ler.. Bir küfe de meyva. Ferdi Safi genişçe olsun diye bir araba seçip kuruluyorlar. Taksi de b Santmiş.. — Ah ca. Ç receğim geldi. Ayol ne hiyanet şen hani sık mektup yazacaktın?. 5 Derken, muhabbetler, sitemler, kucak Ahretlik — Dilber, bavulları bahçedi içeri ahır, Ferdi Safi yardım eder, b buram terliyerek bir koltuğa çökâr. B gün sözde tatil günü, istirahat gü Halbuki.. Halbuki daha mutadı olan sabah ki vesini içmemiş, misafir karşılamış, b taşımış.. artık dinlenmesine de ü 4 ll

Bu sayıdan diğer sayfalar: