13 Temmuz 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

13 Temmuz 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hergün — Son Vaziyet K J Yazanı: Falih Rifks Aay eaamal anö'dcn aldığımız haberlerin, sizi hiç te memnun etmemekte olduğunu saklamaya lüzum görmüyo-| ruz. Türk teklifinin ruhu. bir taraftan kendi emniyetini sağlamak, diğer taraf- tan alâkadarlardan hiç birinin seyrüse- fer ve müdafaa menfaatlerini tazyik etmemekti. On sekizinci asırdanberi devam € - den eski boğazlar meselesini tekrar di- diltmek niyetinde olmadığımız! söyle- mek bile lüzumsuzdur. Kapımızı açık Bönkamiyaz. Pa sallşder Hbi gayf bke zimle birleşiyor. Biz dahi, Akdeniz ve Karadenizi birleştiren boğazlarım, eko- iioeni, poltika va mülülen bakımlanü- dan ne kadar esaslı menlaatlere te - mas etmekte olduğunu hatırdan çıkar- mıyoruz. Bilhassa Karadenizin büyük bir kısınını, Sovyet komşumuzun sa - hilleri kaplamakta olduğunu unutma - yız. Boğazların emniyetsiz kalmasına ne kadar tahammül edemezsek, yeni boğazlar rejjminin daimi bir ihtilâf ha- K değarminmt da; zi değilir. Tünki- ye, bir yandan tam müstakil, bir yan- — dan tam barışçı bir devlet olarak bo - ğgazları meselesizleştirmek davasını güt- mektedir. Biz boğazları taarruz ve sui- lsatlere komn kaşayacağın. Mevele Türkiye içla premsip olerak balledilmiştir. Yani Türkiye'nin bo - Bazları silâhlamak hakkı ve zarureti kabul edilmiştir. Fakat umumi esaslar .tesbit olunurken, bu hal tarzı Türkiye- nin toprakları üzerinde kati hâkimiye- ti, politika istiklâli veya Karadeniz dev- letlerinin emniyeti aleyhine zannedile- cek hiç bir tesir burakmamak lâzım ge - lir. Türkiye, kendi teklifini bu nokta- ları göz önünde tutarak hazırlamıştır. Türkiye'nin boğazları emniyet inşa- atına itiraz edemiyen devletlerden ba- zılırı, kendi görüşlerini birleştireme - mektedir. Montrö konferansının neti- cesiz kalmasına da vaziyet asla elve - rişli değildir. Bu konlerans ne silâh - sızlanma, ne de cihan ekonomi konfe- — Tansına benzer. Montrö konleransın- da esas, müstakil bir devletin müdafaa emniyeti meselesidir: bütün diğer mü- makaşalar, ehemmiyetleri ne olursa ol- Gün, bizim için bu mesçieden sonra ge aid bu müdafaa emniyeti davasının en yakın lir. Konferanstan . Türkiyeye zamanda halledilmesini istemekliğimiz, şüphesiz kimseyi hayrete düşürmez. Sovyetler, Karadenizde kendi emni- yet menfaatlerini ihlâl eden aykırı bir teklifi kabul etmemekle ona biz başta Bugün telefon ahizesini kulağımıza |koyunca Mantrödeki arkadaşımızla ko- nuşup sulh müzakerelerini saati saaline |Söğrenebiliyoruz. Evinizde masanızın başından dün- yanı her hangi bir köşesile konuşabi- lirsiniz. Yani bir kaç dakika içinde dün- yanın her hangi bir tarafına seyahat edebilirsiniz. Bir saatimizı feda etmek şaztile ayni zamanda Moskovada, Ber- linde, Londrada, Nevyorkta ve Delhide kavanın nasıl olduğunu öğrenebiliriz. Bu sür'atin bir misalidir. Makine medeniyeti mesafeyi okadar kısalttı ki, artık insanlar için dünyayı devretmek bir mesele değil, bir zevk oldu. Sür'at asrımnda yaşıyoruz. Hayatı- mızı bu sür'ate uydurmağa mecburuz. 'SÖN' POSTA WnMHMM&z W Dünya etrafındali (SÖZ ARASINDA “Eskiler alayım,,ın Marifeti: Elbiseyi yine Eski sahibine satmış İntransigeant gezetesinin fıkra mu- harrirlerinden Serge Veber şu fıkrayı yazıyor: Eski elbiselerimi satmak istedim, ve bunları satın alan adamı davet ettim, tabil elbiselerin kaymetinden çok aşağı fiat verdi, satmak istemedim, o sırada eskici mesleğinin zorluğundan bahsetti ve başından geçen şu vak'ayı anlattı. « Bir gün birisinden bir elbise almış- tım, temizlettim, ütülettim, ve iyice bir elbise olduğu için derhal müşteri buldum, fakat benden elbiseyi alan adam, ertesi gün geldi, asabileşmişti, bunu istemem geri al dedi. Niçin iste- mediğini sorduğum zaman, elbisenin cebinin içindeki yazıyı gösterdi, bu ya- zıda sabık sahibinin ismi vardı. — Bu adam faşist ben ise sosyalis- tim, onun elbiselerini giyemem dedi. Bir defasında da yine birisinden mü- kemmel bir elbise almıştım. Fakat sa- tamamıştım, aradan üç ay geçti, adam- cağız, iflâs etmiş yeni elbise alamıyor- muş, kendisine bir sürü elbise arasında mevzubahis elbiseyi verdim, — sırtına tamamı tamamına uygun geldi. Beğen- di ve alıp giderken bir de baktım ki, üç ay evvel kendisinden satın aldığım el- biseyi yine kendisine satmışım, o far- kında olmadı, eğer farkıma — varsaydı tamam elli frank kazanmama mâni olurdu. S ... lsviçrelilerin seyyah celbetmek için yaptıkları reklâmlı İsviçrekler seyyahlarım memleketle- rine bıraktıkları para ile yaşarlar. Bu- nun için de hiçbir fırsatı kaybetinez- ler. Meselâ, Negüs Cenevrede hukuku- nu müdafaa etmek istediği zaman viçre hükümeti kendisine bir - şartla mermlekete girmek iznini vermişti. O da kendi evinde oturmayıp otelde kal-| mak şârtiyle, İsviçredeki arkadaşımız, otadaki se- HERGÜN — BİR FIKRA Sarboş zekâsı Şair C.. çok içerdiş ve her gece e- vine, sabaha karşı dönerdi. Bir aralık, Adada, metresi olan bir Rum karısı ile oturuyordu. Kadın, C.. ye fazla tahakküm ediyor, o da kavga- dan hazzetmediği için, kadına boyun eğiyardu. Gene bir gece, C... meyhaneden sa- baha karşı dönmüştü. Tam evden içeriye adımını attığı sı- rada, metresi uyandı ve: — Ne diye bu kadar geç geliyor - sun ? diye haykırdı. Sofadaki saatin iki- yi çaldığını işittim. C... en tatlı sesile: — Hayır, güzelim! dedi. On biri çalacaktı da, rahatsız olmıyasın diye, ben durdurdum ! * Ruzvelt mektup Alma rekorunu kırdı Biray evadlk sine kadar ÂAme - rikada — mektup alma rekoru Gre- » ta — Carbodaydı. "” Günde — takriben 600 mektup — alı- O yördü. - Halbuki 3 son zm.nıınsaf Z intihabat — kızı -| b A d y şınca Ruzvelt GCreta — Garboyu da geçti. Ruzvelt şimdi günde 4800 mektup alıyormuş, Amerikan gazetele- rinden biri her ikisinin de resmini bas- mış, ve «Ruzvelt Greta Garboyu seki- ze karşı bir ile mağlüp etti» serlevhası- ni koymuştur. mt kendini halka pek göstermek iste- miyor. Buna rağmen, biz kendisini si- ze göstereceğiz.. werdiğiniz takdirde Cenevreden Savoceye gide - İceksiniz. Gölün kenarındaki güzel lo- İkantaların birinde yemek yiyeceksiniz ve avdette Cenevreden hareket eden 7 frank | | olarak, hak vermemek eklen gelmez. yakat acentelerinin yaptığı bir proğra- trende kralı teşyi edeceksiniz.» Eğer Türkiye, &ihan tarafındanm tasdik olunan boğazlar —emniyetsizliğini bir| |mi gönderdi. Bu proğramda,* şunlar — yazılıdır: Bu davet büyük rağbet görmüş ve bu gezintiye iki binden fazla seyyah iş- an evvel ortadan kalbırmak azminde | *Negüs dünyanın bu en meşhur ada -'tirak etmiş. ise, onu da haklı bulmıyacak oları yok- tur. En doğru yol, Türkiyenin ve Kara- deniz devletlerinin kendilerine göre müstesna vaziyetleri düşünülerek, ta * kat bu müstesna vaziyet Karadeniz'le münasebette bulunan devletlerin men- faatleri ve Karadenizin az gerileri üze- rindeki her türlü tesirleri hesaba katı! mamak gibi bir ihmale sebeb teşkil et- miyorek, Montrö'de imzalı bir mukave le elde edilmesidir. Şüphesiz ki böyle ' bir anlaşmayı kölaylaştıracak esaslar, | —yalnız boğazları kapamak değil, bo -| Bazlar münelisim de kaplmmali başbıör menfaatlerinden olan Türkiyenin tek- liflerinde bulunabilir. / r Bir arkadaşımız anlaltı: — Dün sıcak bütün İstanbul halkını nasıl plâjlara, kırlara, bayırlara attıysa, beni de kolumdan tutup Çengelköyüne fır- lattı. Şöyle şosede ağaç altlarından yürüyerek, tuzlu deniz rüz- gârını koklayarak Beylerbeyine uzanmak istedim. — Yolumun ortasında önümde bir ekmekçi peyda oldu. vünden biri.. at.. sırtında koskocaman, bahçıvan kulübesi kadar bir ekmek zavallı bayvan kızgın güneş altında köpükler saçarak Hani şu imiz sayfiye ekmel dolabı.. yürümeğe çabalıyor. Ekmekçi de şirret mi, şirret.. yar. Kırbuçlayıp ta hiddetini alamayınca den sorira yerden aldığı taşlarla zavallıyı Volhasıl âciz bir hayvana ne kadar kölü zulüm yapmak lâ- İSTER İNAN İSTER İNANMA! İSTER İNAN ikide birde hayvanı karbaçlı- İSTER İ zım gelirse yapıyor. sahibine çevir Sonra birdel ire, sıska bir Adamcağız, büyü koyun tozlu yola k: dar hâdise pek tabü dan sonra.. tekmeliyor, tekme- taşlıyor, tokatlıyor. kaldırdı, uzun uzun, | Bi * İrlândada Sllgo Şehrinin iki elediye reisi var İrlândaklar inatçılıkları ile maruf- turlar... Sligo şehrinde belediye reisi intihabı yapılıyormuş, iki namzedin de her ikisi 2303 rey almışlar, intihabı tecdit etmişler, tekrar ikisi de ayni rey- leri almca, şu çareye başvurmuşlar: Herbiri altı ay belediye reisliği yapacak ve böylece dört seneyi bitirecekler. Yeni intihabatta muvaffak — olmak için, her iki belediye reisi şimdiden uğ- raşmağa başlamışlardır. ... Çocuğu niçin azarlamış? Londrada bir polis memuru, geniş meydanlarım birinde üç tekerlekli bi- sikletiyle marifetler yapan bir çocuğun kulağını çeliniş ve : — Bir daha buralarda böyle şeyler |d yapma? diye kovmuş. Oradan geçen bir adam polise yak- laşmiş: — Çocuğun eğlencesine niçin mâni oldunuz, diye sormuş. Tek tekerleği kaldırıyor. Ön tekerlekler üzerinde gi- diyer, eğleniyor, oynüyor. Bunun mah- |zur neresinde? Polis kendine bu suali soran adamı süzmüş. Sonra azarlamış: — Cahil adam. Ufak müsamahalar, büyük tehlikelere yol açar, bune bil- mez misin) — Malüm. — Bu çocuk yarın büyür de büyük bir kamyon ile ayni marifeti yapmağa kalkarsa halimiz nice olur?.. d nahi z 13 rakamına meydan okuyan adam Bir çok -insanlar bilhassa tayyareci- ler 13 ün şe'ametine inanırlar. İçle - rinden yalnız bir tanesi, Lindbergten sonra Bahri Muhiti geçen Chamber - lain 13 rakamına meydan okumağa kalkmış. Geçen ayın on üçünde, gece yarısımı 13 dakika geçe evlenmiştir. Balayı seyahatine karısı Miss Shot- ösphere ile çıkacak ve garpten şarka doğru Bahri Muhiti geçecektir. Tayya- resine 13 işaretini yazdırmıştır. NANMA! Bir aralık hayvan birdenbire durdu, Başını kızgım — kızgın . Uzun uzun ekmekçiye baktı. o aaka halinden umulmıyan bir çeviklik. le sıçradı, ard ayaklarının bütün şiddetiyle sahibinin — karnına mükemmel bir çifte yapıştırdı. k bir acı ile havada dönerek gitti, yüzü- adı. Sonva inlemeğe başladı. Buraya ka- değil mi?. Dinle.. işin komik tarafı bun- Sıska at mağrur bir eda ile yürüdü, yerde kıvranan sahibi- me başını uzattı, bir iki kere derin derin kokladı, sonra sevinç- ten katılır gibi oltuz iki dişini göslererek sırıttı, başını yukarı zafer nârası atar gibi, kişnedil.. &mmKuuH Kırk gün, | Kırk gecenin prograf Ve Evliya Çelebi Ermel Talü * Çelebi ile M münasebetimiz çok eskidir. balık derecesine vazır. Kendisinden İ alarak, bir zamanlar yaptığım kalem ? nemeleri, bazan âlemi » Tünileyh ile teşerrüfümüzü mucip du. erhanı Evliya Bu son seneler içinde cehlim Üslüpta yazamaz, yazsam da okutamlll dum. Fakat üstadım Evliya Çelebi Bi dani dolayı iltifatınm benden — esirgeli Gene arada sırada ve bir münasebet tükçe, rüyada kendisile görüşüyoru Geçen gece müberek didarını gent terdi. Hazret: — Âhbâ du kim, İslüâmbolda festival yortusu nasebetile kırk gün, kırk gece ile günagün şenlikler icra edile hih midir? buyurdular. — Beli bayım; dedim. Evliya Çelebinin, bu kitap üzerint; zü buruştu. — Bu fakiri pürtaksir, ne bayım, geda! Bana Çelebi deyu hitap eyle # âhirete bu sıfatımla intikal eylemişitti İmdi lâkin kaziye bu değildir: Fe mülâbesesile hâtım çakerâneme hutur leyan bazı güna mülâhaza ve mütalcaffi yana geldim; can kulağiyle güş eyle. — Buyur, üstadım! — Bu kırk gün, kırk gecelik şehri! mürettibi kim ola? — Asitanci saadetin umuru belediy€& tte; güşü fakiranemize vülll gi müştezil mekam. — Keenne... İhtisab ağalığı, değil # — Beli Ustadım! j — Âlâl Fakirin sağlığımızda dahi, kabil merasimi gene o mekam tertib | hüsnlü icrasına da nezaret eylerdi. An€ bazı cihetler var ki, merakımı mucib ©& u. Lütfen izah eyler misin evlât? — Alâkaderilimkân, çalışınm. — Var ol! Zemanımızda, bu denlü likler, herkangı birz fetih veya zaFeri 10f den icra edilirdi. Öyle bir şey mi var? — Hayır. Asmmız, sulh ve müsal asrı idüğünden, fütuhat mevzubahs maz. Bu şenlikler, mahza sekenci beldi nin zevkyab, ve gumumu dehri bir feramuş eyleyüp kâmyap olmaları dür. — Hezar ahsentül. Kırk günlük bu $f Ekler esnasında yapılacak olan neleri bakayım ? — Spor nam envar beden hünerlerir| — Cirid, tirendazlık, güreş, kılıç - kan oyunları mı? — Aşağı, yukamı üstadım: Futbol, lti z — Acaipl Bu esamiyi yeni işidiyo! Sonra? — Tulüat.. — Tegazzül. müşaere gibi mi? — Hayır üstadım. Piyes! — Piyaz mı dedin? Kaside mi? Hef ise.. sonıa? — Balkan festivalı. — Balkan kaşkavalını bilirim. Rah metli Melek Ahmet Paşa efendimiz Sof mütesarrıh iken tenavül eylemiştim. kin festövali malümum değil. Sonsa? — O kadar! — O kadarla kırk gün, kırk gecelik man dolar ms? ğ Hani bunun esnaf alayı? — Nasıl alay? — Evliyai umuz efendilerimizin larında, İslambol esnafına, zamanımdı! duğu gibi bir alay terztib ettirilse fena olur? Meselâ, sütçü esnafı, ellerinde kı üte su katarak.. çöpçü ipürgelerle sokakların tozlanını b landırarak.. belediye murlarile kovalamaca — oynuyarak.. İcılar, yağlarını tahlit ederek.. bakkak tera -| seyyar csnaf, İsap ve asire, ellerinde kabir (envar hile hünerleri göstererek.. (yağmur suyunu Taşdelen deyu sataraks ö bib esnafı şeddadi apartımanlar bina rek ubur eyleseler. g Evliya Çelebi F erken uyanmak için akşamıdan kurup P çuma bıraktığım çalar sbat, tam © # söyliyecekti. acı acı çaldı; gözlerimi açtım.

Bu sayıdan diğer sayfalar: