26 Temmuz 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

26 Temmuz 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA Kahramanlık, aşk, heyecan ve macera KORSANIN KIZI ——— Yazan : Kadircan Kaflı Son Posta'nın tarihi tefrikası Abdurrahman homurdandı: v — Gene Münzerin bir kurnazlığı... rk esirini dilediği zaman ve tek ba- #ina haklayabilmek için bizi atlattı. Diğeri ilâve etti. ü — Sultana ne öyüw) — Acele edelim ...Yetişiriz... — isi de atlarını bütün kuvvetlerile Mahmuzladılar. Kanatlanmış gibi, bir Tüzgâr hızile uzaklaştılar. İlyasla arkadaşı bu sırada Telemsan- epeyce uzakta bulunııyulaıdı.. İlyas kendi kendine hesaplıyordu: — Ancak yarım saat oldu. Nerdeyse Münzerin ona hücumunu üyordu. a Telernsan'dan çıkukhlındınl.ıen a mwhn hep dört nala gitmişlerdi. bu kadar hızlı gitmenin ııııl_ ma- Nasını bir türlü kavrayamıyor. Münze- ona çok uzak veya biraz yakında etmesi arasında bir fark _hulı- Tuyordu. Bununla beraber sesini Çı - mıyordu. Atını kılavuzun bı'ı a - gerisinden, başı onun kuyruğu hi- Zasına gelmek üzere sürüyordu. Fakat — şaştığı bir nokta ; da- ha vardı: Münzer nıademllıı o. hu ansızın öldürecekti, niçin bi- Taz geride gelmiyor da, ileriden gidi - Yor) İlyas bunu görerek hiç bir korku tekmiyordu. Böyle devam ettikçe an - #ızın hücuma uğramak ihtimali de yok- tu. Bununla beraber mademki İlyası udünneic karar vermiş, sultan da öyle emir vermişti, İlyas onlardan ön- ©e davranmalıydı. Suyu çekilmiş bir derenin — içinden Beçiyorlardı. Atlar çakılların üstünde daha güçlükle yol alıyorlardı. Bu yüz- den yavaşlamışlardı. İlyas etrafa baktı. Sağında ve so « dunda bodur ağaçlar, çalılıklar vardı. “Telemsan'dan — ayrıklıklarındanberi bir defa bile na.yüz yüze gelmişler, ne de söz söylemişlerdi. Bir düşman bile olsa böyle bir yolculukta iyi veya kötü bir kaç lâkırdı etmeleri gerekti. Hal - buki bu adam yüzünü İlyasa hiç çe Virmemekle beraber barmaniyesinin kenarlarını gözlerinin altına kadar kal- imiş bulunuyordu. İyas onu, şuracıkta, emesine_ 'İı. - Söğı bir kurşun, veya iki küreğinin a- saplıyacağı bir hançerle ansızın Yere serebilirdi. En kestirme yol dış bundan başkası değildi. Fakat kendi hh.'-'li!yılıı';ına yediremedi. Onu, arka» Sindan değil göğsünden vuracaktı, hat- - Vurup öldürmeden önce - Türklere Yaptığı fenalığın da hesabını soracak- Yaptığı casuslukla, o kadar değerli n ölümlerine sebep olan b:ı adamın #ölüm karşısında nasıl titredi- #ini Saktı görmek İlyas için ayrı bir tat ola- T'b'ncaıını ve hançerini yokladı. Tabanca da sıkı sıkıya barut dokdu- Tulmuş ve kurşunu da yerleştirilmiş ol- duğunu derhal gösteriyordu. Horozu kaklırmak, tetiği çekmek onunla ateş Simok için yetecekti. » H"'nnuiyenin altına sakladığı elle- iöden sağına hançeri ve soluna da ta- h_"yl aldı, sonra atına sert bir mah- Vurarak sürdü: . —Hcecey Münzer hazretleri... im- îhııı; karşıya kaldık. Seninle pek iyi *aplaşabiliriz. Dedi, — . Kılavuz başını sola çevirdi ve cevap bile vermedi. İlyas bunu tuhaf bulmakla beraber etmedi. — Yoksa bana bir oyun mu yapmak 1yor> iye düşündü. dlavuz da atmı mahmuzlamıştı. İlyas telâş etti: RÜLA, İ elimden ka- Mkl.__"h'ııdı Aklınca elimden İet Numara : 27 leri atıldı ve ayni zamanda alaylı alaylı|rum. Fena mi yaptım? Bu bir suç mu- gülerek: dur? — Artık elimden kurtulamazsıni. | Diye soruyordu. Kılavuz hiç aldırmıyordu. İlyas bir heykel gibi İlyas onun bu soğuk kanlılığına hem | vap veriyordu: kızıyor, hem de hayret ediyordu. Münzerin böyle “olabileceğini - biç|ançtur. ummuyordu. Niçi > : üphe ediyordu: Ar n - îenı şüphe S luk düşü -| — Çünkü benim işime engöl ol - iyor. dun! Çünkü ben bu fırsatı her zaman Atını onun atına yaklaştırdı ve har- |elde edecm'ıdmı maniyesinin bir kenarından tutarak| — Hf"’"'fı_ bcn senin de benim ka- çekti : df' sevineceğini sanmıştım ve sevinci- — Sana söylüyorum. Buraya bak-|ni mu'fnğk için son dakikaya kadar san al... sabretmiştim. Beni istemiyor musun Diye haykırdı. yoksa? Ben senin için geldim. Baba - Belki daha başka s#özler de söyliye-|mın yan_ındın kaçtım. cekti. Fakat ağzı açık kalmış, gözleri| — İyi yapmadın! de dört açılmıştı. n — Fakat o, beni ya Münzere yahut Ne oluyordu? Tunus yu'tınunıı oğluna — veriyordu. Rüya mı görüyordu? Halbuki beııı başkasını ,evîyonım. Yoksa ona büyü mü yapıyorlardı? | — Sevdiğin ldııııı gitmedin de ni- Karşısında Münzer değil, sultanın |çin ardıma düştün? Yalnız olarak baş- Dü küçük kızı güzel Sekine vardı. kasile kaçamaz mıydın? u:;öılnimî:ıî; kapadı. — Kıç_ıınııdım. Çünkü sevdiğim a- Aldanmıyordu. dam sensin! kız, işte dipdiri olarak karşısını —.. N cluş')v.ıyordı:.ş Tnti ? — — Evet, sensin! Şimdiye kadar rast. ülümsüyordu. ladığım erkeklerin arasında en cesur, ı*)’;ı:: br:::ıu aşağı sanki buzlu |en yakışıklı ve en çok erkek olan, sen- ökülmüştü. sin! ç m]gi!:di :em::k:ı şaşkınlığın yerini bir| — Mademki E)öyledıy. beıı de gör- durgunluk almıştı. Daha sonra kızdı.|düğün ve anlnd:ıın_ gibi bir adam ol - Bir canavarı boğazlamaya hazırlanır -| duğumu göstereceğim. . ken ellerinin altında bir kuzu bulundu-| — Kaçıp .:;; ıelı;u bir kızı alıp gö- ğ anlamıştı. türeceksin, mi B zu::lnkioumnnöuünndı.uıîn— AG&Ç:myüıihdcbüyukbu-. İ ezmekle ne büyük bir| vinç vardı. :ı'rmwhımö zaman bütün o şehid| — İlyas bu sözlere karşı: yoldaşlarının ruhları İlyasın başının et-| — Evet.., tafında uçuşarak ona: Demedi. — Varol... Öcümüzü aldın! | d Diyeceklerdi. İlyasın cevabı şu 3 Halbuki şimdi ne olacaktı? — Hayır... Merd . bir adam lıü!le Genç kız da delikanlının bu durgun- | yapmaz. Kızı götürüp babasına teslim luğuna mana verememişti: K eder, — Ben de seninle beraber gelıy_'n « rum. Senden hiç ayrı kalmak istemiyo- AA (Arkası var) iğü ları bütün olanı, çektiğim 1ztırap! ü :'nl:t:m. Oklıınıpdıııılıâhhnııhuı: ta bulundu: «Annelik hayatı ve ev irkinleştirdi. Hiç bir erkek, ve i .;:.uy:'::uı Sakın cesaretini kırma. .uın. çünkü ben, yüzündeki bnmıkiık- lyın seri ve emin bir sürette ııılı ve ta« ze, yumuşak ve gençleşmiş bir cild te- min edecek bir usul bilirim, dedi ve her akşam yatmazdan evvel penbe ren- gindeki 'Tokalon kremini kıılhn-ımı iye ettin. Hemen tecrübe ettim. Dî'. l.'-âdiııin üzerindeki müsmir — tesire m..’-. Bir kaç hafta zarfında bütün bu- ukluklarım zail oldu. Ve bn genç kız n::ıı'inhn manzarasını aldım. Şimdi, zev- a beni evvelkinden daha fazla se - SÜt Şimdi lon kreminde Biocel tâbir edilen cildi besliyen ve gençleştiren kıymettar bir cevher vardır. Her beşerede bulunan bu Biocel cevheri kaybolduğu — vakit cilde de buruşukluklar zuhur eder, Fakat tek- Tar verilince buruşukluklar zail olur. Genç hayvanlardan istihsal edilen bu Biocel cevheri Viyana Üniversitesi pro- fesörü Doktor K. Stejskal usulü daire- sinde penbe rengindeki Tokalon kremi- Din terkibinde mevcut - tar, Her akşam yatmaz- dan evvel kullanıldıkta AZ zaman zarfında bü - töün — buruşukluklardan kurtulur. — Solmuş — ih- tiyarlamış — bir — cik di gençleştirir. Ve lüa. kal 10, 20 yaş daha kü- çük gösterir. ü hh TEREİİ S G Ni G eai Balıkesir Şarbaylığından lediyemiz 200) lira aylık ücretle mühendis aranmaktadır. Tı:;!grin ven=ı(lılı)k:;.klıiiyuiın müracaat etmeleri ilân aei SA MHD dürüyor ve ces'sır hurmalıklarından, İran yaylâlarından, — Çok fena yaptın! Bu, büyük bir |raya mal ve para götürüyorlardı. Hepsi de: Halbuki genç kız bunu bekliyordu. | İ Hikâye Yazan: Kadircan Kaflı — Hindin, Mısırın, Bizansın ve hattâ Çi -/derilen Gasanenin bu iş için elli bin dinaf nin bütün güzellikleri, bütün zenginlikleri burada toplanmıştı. Sokaklarında dünya- nın her bucağından gelen satıcılar ve alı « cılar bulunuyordu. Çarşılarında, yalnız a- ranan değil, hiç akla gelmiyen şeyler bile | satılıyordu. Türkistan Bozkırlarından, Mi - Hind dağlarından geçen kervanlar hep 0- — Nereye?.. Diye sordukları zaman: — Bağdada... Cevabını veriyorlardı. Bağdad, pırlantalı bir gök altiında züm- rTütten bir taç gibiydi. Dokuz yüz yıllarına doğru buranın bi - ricik hâkimi Ebül-Hüseyindi. Halife Mute- ded sakalını onun eline vermiş, her şeyi onan arzusuna bırakmıştı. O gün esir pazarı her zamandan daha kalabalıktı. Sokağın ilerideki köşesinde bir boru| Gttü, — Vezir geliyor... Diye birbirlerine fısıldıyanlar oldu. Fakat halk kendi didişmesile, kendi pa- zarlıklarile uğraşıyordu. Ve boru sesini duymamışlardı bilea.. — Vezir geliyor... — Vezir geliyor.,. — Yol verint.. Bu sözlere biri aldırıyor, diğeri aldır miyordü. Kırbaçlı askerler: — Savuhun!... Savulunt., Diye haykırarak halkı yardılar. Kırbacı yiyen kenara çekiliyordu. Ayni zamanda homurtular işitiliyordu. Ebük.Hüseyin kara bir arap atı Üzerin- de, kara sakalı ve — kara gözlerile etrafa dik dik bakarak geliyordu. Başın- da büyük bir sarık, bu sarığın ön tarafın- da iri bir zümrütle süslü sorguç vardı. Sır- tında Hind kumaşlarından bir cübbe, ba- caklarında işlemeli Şam ipeğinden bir şal- ,|Jyar ve ayaklarında da altın işlemeli pa -İşersem?.. buçlar bulunuyor » Tüşvet verdiği duyulmuştu. g Ebül-Hüseyin iki tarafa ayrılan halkın arasında orta boylu, gösterişsiz bir adamın ktığını gördü. Halk onu gülümsiyerek ve — eğilerek telâmliyor, o da ayni şekilde kar — şılik veriyordu. Fakat onun seyrek saka » — lında «ucu aşağıya doğrü sarkan bürnüne — da, dudaklarının uçlarındaki çizgilerle pas — nihli bakışlarında hep alay seziliyordu. * Vezirin kalbinde bir kiskançlık ve kote — ku büyüdü. Te Halka kendisini bu kadar sevdiren bir — adamdan elbet korkulurdu. Fakat hisler gizledi. İkisinin gözleri kargılaştı. Ebül-Hüseyin zorla gülümsedi. Selâmlaştılar. Vezir sardu: C — Ne haber? Bir cariye mi alacaktın?” — — Önce huyuma, sanra da keseme wi gun bir şey bulursam... : — En güzel cariyeler bile o kadar pa'n — mızda, altın yüklü katırlar yollarını şaşı: bizim konağa girmiyorlar... Ebül-Hüseyin kendisini zorla tuttu. Şak: Tin kulağına yaklaşara! ç — Katırlardan birinin kulağına fsıl damalı da bu seferlik senin kapıma gitsinç — olmaz mı?.. ÇT a Dedi, Sonra cevap vermesine vakit dan ilâve etti: ğ — Bugün benim en mes'ut ıünümdlı. Tanıştığımıza pek sevindim. Ştirlerinizi ve — hele hicivlerinizi takdirle karşılıyorum. Ko. — nuşmaktan büyük bir tat duyacağım. Ko « mağıma geliniz. Sizi halifeye de tanıtırım; —- Şürleinizi ağzınızdan duymak onun için pekğ — büyük bir haz olacaktır. £ Atına atladı ve uzaklaştı. Yolda şöyle düşünüyordu: — Her şeyi biliyor... Benim için de bi — hicviye yazarsa ve ben de balkın diline dür. — birakmaz ğ Ertesi gün üç de« — d"'k . Yarınki nüshamızda fa Üstüste — adam Kendisine he « Z gönderdi ve şaizi — men yol saçılmadı.. Oksüz konağa getirtti. ——— B için pek kızıyor- a Vezir eğleniyor « dü. z Yazan: Faik Bercmen | © ve yan çıplak — İki taraflı esir satıcıları onun önünde yerlere kadar eğili- yorlar, esmer, beyaz, san, kumral, her renkte ve her soyda cariyelerle köleleri gös- teriyorlardı. Bu sırada sokağın diğer ucundaki balkın arasından bir ses duyuldu: — Yol verin, İbnirrumt geliyor... Herkes çabucak kenara gekiliyordu. Çe. kilmiyenleri yanındakiler çekiyorlardı. Halifenin veziri gözlerini güzel cariyes lerle dinç kölelerden ayırdı ve o tarafa çevirdi. İbnirruminin adını çok duymuştu. O, yüksek bir şairdi. Fakat en büyük kudre- tini hicviyelerinde gösteriyordu. Bağdad kadısının gizli hamam lemleri onun bir hicviyenile açığa vurulmuş, vezire bile kafa tutan bu herif soluğu Horasanda almıştı. Bir saray nazırı, bir fıkıh Alimi, hatt ta - ninmış bir kumandan da birer hicviye yü- zünden halkin dilne düşmüşler, uzak vilâ. yetlerden vazileler alatak Bağdaddan u- zaklaşmışlardı. cariyaler oynak ha <— valara — vücutlarını — uydurarak kiv « — zak — danslar — yapıyorlardı. — İbüirra « — mi şarap içmiyordu. Hizmetçi ona bir peka —— simet uzattı. Şair onu aldı ve yedi: Pi Ş tatlı ve güzel bir şeydi bu... Lâkin karnını » da bir ağın başlamıştı. bi Fena bir ağrı... Bir sancı.,, Vezirin yüzüne baktı. Vezir alçakça gülümsedi. Şairin ağrıları artıyordu. Zehirlenmişti. ” Burada, bu eğlence Aleminin ortusında |— kıvrana kıvrana ölmek hal.. Kalktı ve kapıya döndü. Vezir sordu: — Nereye gidiyorsun? 5) Şair dişlerini sıktı ve homurdanır gibi — cevap verdi: i — Göndermek istediğin yere.. Ve yürüdü, a Demek ki artık her gey anlaşılmıştı. — Vezir onun arkasından seslendi: — Öyle ise babama selâm söylel.. Şimdi Ebül-Hüseyin hiciy yapıyordu. y Herkes: dıŞıil oıuyiıiıeliiıh.&ımu— Eerikimei ğ 4 S ği D—bî:';_ Ko zsakE — Cehenneme gidecek değilim... — — x Ve ki önü ea Çünkü onun da sayısız yolruzlukları var- İ düştü, — Setede meraerlerli a dı. İrandan haraç getiren kervandan altın yüklü bir katır beytülmale varmadan önce ayrılmış ve onun konağına girmişti Üüç ay önce genç bir tüccar Basra kapısında öldü- Tülmüş, genç ve çok güzel karısı Ebül-Hüse- yinin sarayına alınmıştı. $Şam valiliğine gön. ——— — . —— İçeriden çalgı. sesleri geliyor, vezirin — kahkahaları duyuluyordu. Üç dört adım — Stedeki fiskiyenin suları ortalığa tatlı biy — serinlik veriyordu. çi Fakat artık İbairrumt bunları ne İşiti © yor, ne de görüyordu. Türk Hava kurumu ÜYÜK PİYANGOSU Şimdiye kadar binlerce kişiyi zengin 4. ncü Keşide 11 Ağustos 935 dadır. Büyük ikramiye: B$5.000 rimür. Ayrıcat 15.000, 12.000, 10.000 İiralık ikramiyelerle (20.000) Tiralık bir mükâfat vardır ... .ğm,.,"ı—ı*

Bu sayıdan diğer sayfalar: