4 Ağustos 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

4 Ağustos 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SÖON POSTA Gâvur Mehmedin Yeni Maceraları İttihatçılar Devrinde / MUHALEFET © & Nasıl doğdu, Nasıl yaşadı, Nasıl öldü? * Son Posta'nın siyasi tefrikası 1 —- 18 — Yazan: Ziya Şakir . Sihirli kalemile matbuat hayatına atılan ve pek kısa birzamanda, kendisini gençlere sevdiren Hüseyin Cahidi Ali Kemal, bir türlü çekemezdi. GİBALİ ZİNDANLARI Son Posta'nın zabıta romanı: 32 — Sen kimsin?.. Beni nereye götü- |çık bırakacak değiliz ya?.. Lâkin bun« g rüyorııînl_.. İardan bir şey çıkmaz. Şimdi biz, arka- , Demişti. daşlar düşündük, taşındık.. Bir şeye — - ©O adam, derhal Gâvur Mehmedin| karar verdik. ; Wsn: ei'lımWP Çai — Neye karar verdiniz?. " — Suuuusl.. Petri Üi - : h i Si a Tm::ı'ııî.l:..“ ÖŞ — Bu adamı, şahsen görmedim. Fa-| (Beş yüz altın) ihsan yollamakla be-| Abdülhamidin, bütün hürriyetperver- Diye cevap vermişti. T ü ç'!""'_"'y" kat, babası (İngiliz Ali Bey) i çok iyi |raber: leri İstanbula topladıktan sonra, ant Güvur Mehmet, rolünü gayet iyi bi-|, , — İYi amma ,o hazineyi çıkarmak | bilirim... Pariste neşrettiği yazıları ta.| — Bu para ile (Mizan) gazetesini|bir hareketle tekrar istibdada rücu et- B ben bir aktör gibi bareket etmişti; Sap- | S2 evvelâ, Baron Vilâdmirin varisi -| mamile okudum. Kendisinin, mutedil | tekrar çıkarsın. mesi muhtemeldi. — ki, kendisine emniyet gelmiş gibi tek- lan adamı bulmak lâzım. ve müsalemetperver bir adam olduğu C — Şayet meşrutiyet kökleşirse, anlaşılıyor... Yakında, İstanbula gele- Tar etmişti: — — Papaviç... Eh... yi | Bir direğe asılmış olan küçük bir fe- nerden, oradaki karma karışık eşya ü - — zerine ölgün bir ışık serpilmekte idi. Gâvur Mehmet, etrafına sür'atle göz — gezdirdi. Ve sonra, kolundan çeken a- damı takip etti. — O adam; derin bir sükünet içinde h- gıların, kırık masaların, bir takım hur- — da eşyanın arasından geçirdi. Bizans “devrinden kalma tonozlar üzerine ku - — tuülmüş olan binanın kapısı önüne ge - tirdi. Aralık duran kapıyı göstererek: — Gir, — Dedi. — Gâvur Mehmet, aci aci gülümsedi. “Ayağının ucu ile kapıyı itti. İçeri gir- — Şi. Girdiği yer, küçük bir taşlıktan iba- öretti. — Rehberlik eden adam, Gâvur Meh — medi kolundan tutarak bir kapının ö - — nüne sevketti. Kapının arkasından sert, — kaba ve karma karışık sesler gelmekte adı -— Bür'atle içeri baktı. Odada, beş altı ki- — Şi vardı. Hepsi de, odanın üç tarafına yayılmış olan sedirler üzerinde oturu- /— yorlardı. —- Birdenbire Papaviçin kalın sesi işi - da — Gel bakalım, Gâvureviç.. Canım nerelerdesin, sen.. Vah, vah, vah geç- miş olsun.. —« Onu, Petri Çorbacının sesi takip et- B ti: — * — BSenin Gâvuroviçi, burada kaz gi- — bi besiye koyduk. Papaviç; biraz yana doğru çekildi: — Gel. .Şuraya yanıma gel. Dedi. — Gâvur Mehmet, ağır ağır Papaviçin — yanına yerleşti. Her taraftan verilen selâmlara mukabele etti. Fakat bu se- Tâmlara mukabele ederken, gözleri kö- — şede oturan bir adama ilişti. Vücudu İliklerine kadar zangır zangır - titredi. “Gözlerini, o adamın gözlerinden güç- Tükle ayırabildi. İçinden: — — Eyvahi. Kaptan Mihaloviç... Vay — mel'un, vay.. Demek ki bu, tekrar İs - — tanbula gelmiş. Eğer beni tanıyacak — olursa, mahvoldum. 3 Dedi. — Bir kaç dakika, karma karışık şey - — lerden bahsedildi. Papaviç, Güvur Meh- — medin kaç gündenberi nerede olduğu- u öğrenmek istedi. Gâvur Mehmet, — büyük bir kayıtsızlıkla: — Senden ayrıldıktan sonra, para - “sız kalmaktan korktum. Bir kaç hem- şeriye baş vurdum, Eyüp tarafla - /rında bir yerde bir kuyu işi buldum. Taş çıkarıp kuyu yapacaktım. Fakat, / yaralandım... Eğer yaralanmasaydım, Certesi gün sana gelecektim. Bana uy « un bir iş bulup bulmadığını öğrene - — cektim. — Diye cevap verdi. — Artik asıl mevzu üzerinde muha - “were baş göstermişti... Papaviç muka- bele etti: — Canım!.. İş meselesi kolay. Bu - “rada bu kadar hemşeri var. Seni aç, a güneeeareeereE ASA KERAEAARNArA ELELALARSELENAA rEKERELAnAAE del nin yanında kaba- “nk tüylü köpekler havlıyor. belinden zin- tirle bağlı maymun cambazlık edip taklit rdu. Her zamanki hayalının değiş- aşmış bu sallantıyı bir türlü o tanısmadığı yerlere dikmiş, kendi kendine; “Zavsllı Kokol Zavallı Kokol diyip duru- onun gi sıkarak: — Senin sesin, bana yabancı gel - miyor. — Onu bulduk. Gâvur Mehmet, birdenbire bir he - yecana kapıldı. Etrafına bakındı. — Nerede?, Diye mırıldandı. — — Farzet ki burada, içimizde.. Far- zet ki, başka yerde.. Şimdi lâzım olan şey, onu buradan Lâpaça götürüp ba- banla görüştürmek... Hazinenin yerini öğrenmektir. — Anladım. Sizin bulduğunuz, ha- kikt varis değil.. Şöylece, uydurma bir am; değil mi?.. — İster hakik? olsun, ister, uydur « ma olsun. Sen, alacağın hisseye bak. — Evet, hakkınız var. Lâkin, söyle- dim ya, babam çok doğru bir adamdır. Sonra, © çocuğu vaftiz eden papaz da henüz sağdır. Bunlar, Baron Vilâdmiri sıkı bir tetkikten geçirip te kat't olarak kanaat getirmedikçe, mümkün değil hazinenin yerini söylemiyeceklerdir. Köşede oturan kaptan Mihaloviç sö- Bunu bilmiyor musun, hemşeri?.. Kaptan Mihaloviçin sesini işiten Gâ- vur Mehmedin sırtında, soğuk bir el dolaştı. Başını, ona çevirdi. Boğazın - kuruyan bir sesle cevap verdi: — Çok iyi bilmiyorum. Saraybosna- da iken kulağımda kaldığına göre, a » ranılan adam, genç, uzun boylu, kara gözlü, kara kaşlı sol yanağında, tam gözünün ucunda küçük bir beni olan, kıvırcık saçlı bir delikanlı imiş.. çükken çingenelerle beraber gezerken bir gün bir araba kazası geçirmiş.. Sol kolunun bazusu üzerinde derince bir yara... Gâvur Mehmet, sözlerini ikmal e - Mihaloviç, bir hamlede yerinden sıçrıyarak Gâvur Mehmedin yanına gelmişti. Gözlerini, özlerine dikmişti. Ve dişlerini K memişti. Kaptan Demişti. Bir anda odayı derin bir süküt istilâ etmişti. Herkesin gözleri, Gâvur Meh- mede çevrilmişti. kuvvetlendirir. mâni olur. Kepekleri izale eder. Neşvünemasını kolay- haştırarak hayat kabiliyetini arttı- rır. LAtif rayihalı bir saç eksiridir. İngiliz Kanzuk Eczanesi Beyoğlu - İstanbul... ( Arkası var ) hem de burada bulunan hemşireleri, müzayaka içindedir. Bunlara, şimdiye kadar çektikleri sıkıntılari unutturmak lâzım gelir. Demişti. Hattâ, Abdülhamit; sadece bu su- retle hissiyatını söylemekle iktifa et - memiş; bu sözlerin filiyatına da geç « mişti. Ve, Ahmet Rıza Beye münasip bir ikametgâh buldurularak bunun ha- zinci hassa tarafından tefriş edilmesini irade etmişti. Abdülhamidin bu iradesi, saray ha- ricine taşmakta gecikmemişti. Ve bu- nu da herkesten evvel, Ali Kemal Bey işilmişti. Abdülhamitten, ümit ettiği derece- de yüz bulamıyan Ali Kemal Bey, o sırada çok mütcessirdi. Hattâ; artık İs- tanbulda bariz bir şekilde hükümran o- almıya çalışan İttihat ve Terakki cemi- lere girişmişti... Fakat, burada da bir engel zuhur etmişti. O da, Cahit Bey) di. Ali Kemal Bey; her nedense Hüse- yin Cahit Beyi bir türlü çekemezdi. Bu soğukluk, gün geçtikçe, art - mıştı. Mektep âleminden sonra, Hü - seyin Cahit Bey matbuat hayatına a « tılmıştı. Sihirli kalemile kendisini çar- çabuk bütün münevverlere ve gençle- re tanıtmıştı. (Serveti Fünun) gibi o devrin en mühim ve edebi mecmuasın- da, yüksek bir mevki almıştı Bu hareketlerile, kıymet ve mevkii büsbütün artmış.. O tarihte; İt- tihat ve Terakki cemiyeti ile hiç bir ta- Bıta ve münasebeti olmadığı halde bir- denbire İttihat ve Terakkı semasının parlak bir yıldızı şerefini kazanmıştı. Henüz zulmetler içinde dolaşan Ali Kemal Bey, baş vurmak istediği cemi- yet muhitine ilk adımını atar atmaz, bu yıldızın şa'şaasile karşılaşınca fena halde gözleri kamaşmıştı. Ve, bu rakibini küsüfa uğratabilmek çareleri- ni araştırmaya başlamıştı. İşte, tam bu sırada, Ahmet Rıza Be- | yin Abdülhamit tarafından mazhar ol- | duğu teveccühün havadisi, bir baomba gibi kulaklarında patlamıştı. O zaman Pariste geçirdiği entrikalı hayatın Ahmet Rıza Beyle arkadaşları üzerin- İde husulö getirdiği menfi tesisleri'Ba -| 'tırlamış.. Hüseyin Cahit Beyle, Ahmet | :Rızı Bey ve rüfekası varken, artık kendisinin (İttihat - Terakki cemiyeti) |muhitinde bir milimetre murabbaı ka - |dar bile yer almak imkân ve ihtimali lelmadığını anlamış.. ve, o günden iti- (Hüseyin Üü- |kin ve gayz ateşi kıvılcımlanmaya baş- Tamıştı. Ahmet Rıza Beyin, Abdülhamit ta- rafından nail olduğu teveccüh, yalnız |Ali Kemal Beyi kızdırmamıştı. Abdül- hamidin bu hareketine hiç bir mana |veremiyenler arasında, (Murat Bey) de vardı. Murat Bey, Abdülhamidin bu ha - reketini şiddetle tenkide başlamıştı. Bu tenkitler, çok hararetli bir şekil almış- tı... Bu iki zat arasında - Pariste - ge- çen hâdisata tamamile vâkıf olan Ab- dülhamit; bu dedikoduların önüne geç- Emı—k istemiş.. Murat Beye de sureti mahsusada il. İtifat göstermiş.. Yıldız sarayının en te- cektir. Hiç şüphesiz ki hem kendisi, | I!ıın—n de kalbinde cemiyete karşı bir malar, 23,35: Diye haber göndermişti. * Meşrutiyetin ilk günlerinde; (İtti « halefet binasının ilk temel taşları ko - nulurken, (cemiyet) in vaziyeti de ga- rip bir manzara arzediyor; ve ortada (üç cemiyet) görünüyordu. 1 — İstanbulun (cemiyet) i. 2 — Avrupanın (cemiyet) i, 3 — Rumelinin (cemiyet) i, İstanbulun cemiyeti, meşrutiyetin resmen ilânı dakikasından itibaren or- taya atılmış; payitahtın işlerini tanzi- me başlamıştı. Merkezi Pariste olan ve Avrupanın muhtelif şehirlerinde şubeleri bulunan (harict merkezi umumi), meşrutiye - tin ilânı dakikasından itibaren ehem- miyetten sukut etmişti. Bütün âzü ve efradı derhal İstanbula geldikleri için, gerek merkez ve gerek şubeler hemen lan ve hükümet kuvvetlerini de eline| hemen inhilâl etmiş; (cemiyetin ha - rici varlığı) sadece Ahmet Rıza Beyin A — İlân edilen meşrutiyetin, cid- diyetine kani değildi. den meşrütiyetin ilânını idare — eden'lıdır. Bu Akşamki Program İSTANBUL 18: Opera parçaları (plâk), 19: Ha « berler, 19,15: Hafif orkestra — eserleri (plâk), 20: Türkçe — oöperet parçaları (plâk), 20,30: Stüdyo orkestraları, 21,30: Son haberler, Sant 22 den sonra Anadolu ajansının gazetelere mahsus havadis servisi verile - cektir. VİYANA 20,10: Berlin olimpiyatlarından nakil; 21: Eğlenceli orkestra konseriş 22,35: Haf- tanın habet icmali; 23: Haberler; 23,10: Şarkı-piyano; 24,05 Dans munikisi. BUDAPEŞTE 19,30: Şehir bandosu; 20,25: Şürler; 21: Oda musikisi (Yeni yaylı kuartet, Er- nest Dohnany'inin — idaresinde): — 22,30: Çingene musikisi; 23,20: Haberler; 23,40: Greta Keller şarkı söylüyor; 24.10: Kon- ferans; 24,30: Plâk. BÜKREŞ 13,30: - 15: Orkestra ve haberler; 19: Haberler; 19,15; Plâk; 19,55: Konferana; 20,15: Lecca hemgşireler şarkı söylüyor; 20,45: Keman konseri, 21,30: - Plâk, 22,30: Haberler, 22,45 : Plük, 23,20: Gece konseri, 23,45: Fr. ve Alm. haberler. VARŞOVA 20: Piyano konseri, 20,30: Senfonik ta- kım ve koronun — iştirakile Zelenskinin Oanek) operası, 22,40: Muhtelif konuş- Dans musikisi, BELGRAD 20,50: Radyo orkestrası, 21,20: Po - Ppüler şarkılar, 21,50: Komedi, 22,30: Man- dolin konseri, 23: Berlin olimpiyatların - dan reportaj, 23,30: Halk şarkıları. PRAG 19,05: Robert Şumanın — garkılarından, 20,30: Musikili eğlenceler, 21,15: Orkes. tra radyo orkestrası, 21,25: Lit ve Ba - hemya adlı tadyo skeçi, 22,45: Olimpiyat servisi (Berlinden), 23,15: Plâk, 23,45: İngilizce haberler. 5 Ağustos Çarşamba İSTANBUL 18: Oda musikisi (plâk), 19: Haberler, 19,15: Muhtelif plâklar. 20: Şanı Diako- nof (Pariton), 20,30: Stüdyo orkestraları, 21,30: Son haberler. Saat 22 den sonra Anadolu ajansının | Yenisini alacağımdan eskisinin hükmü yok* kendisine nasıl bir mevki verilecekti. Yani, (meşrutiyetin feyzi taksim e- hat ve Terakki cemiyeti) nin haricinde|dilirken, kendi hissesine ne düşecek) bulunanlar tarafından bu suretle (mu-| ti. Rumeli (cemiyeti) ne gelince... İlk teşekkül ettiği andan itibaren cür'etkârane — hareketlerle başlamış; nihayet, faaliyete bütün Rumelide husule gelen umümt bir hareket neti « cesinde, şerefli maksadı kazanmıştı. Fakaaat!... Bu şerefli maksadın hâ- #ıl olduğu dakikadan itibaren, Rumeli teşkilâtında bir münakaşa başlamıştı... Kazanılan şeref, hangi merkeze raci o- lacaktı?.. Cemiyet erkânının fikirleri, derhal ikiye ayrılmıştı. 1 — Selânik. 2 — Manastır. (Selânik) tekiler; — Cemiyetin müessisi, biziz. Mer - kezi umumi, bizdedir. Onun için şeref, bizimdir. Cemiyetin mukadderatına, biz hâkim olacağız. Diyorlardı. ddi. ze karıştı: yeti ile anlaşarak derhal orada mühim !âeh"nıü inl::î; e)'[;'“i:"i— Ahn:;:' Rıza Ü BllEçi â A . 1 İbil ki alabilmek için ba: ebbüs. | Bey, İstani avdet hususunda teen- astır. iler ise: Gâvur Mehmet, kapiyi açtı. Evvelâ| — — E, aranılan adam ne şekilde imiş., |?'' mevki alabilmek için bazı teşebbüs. ni Y üYt gösterdiği. Çönlli Er Fina yayan: Berekiklek, VÜS cuda getirdik. Ve meşrutiyeti, silâhla - rımızla istihsal eyledik... Binaenaleyh, B — Hiç bir müşkülât ihdas etme-|bundan sonra, hâkimiyet bizde kalma- (Arkası var) Bu cazip tecrübeyi Milyonlarca yapınız PUDRALARI DİŞLERİNİZLE EZİNİZ. kadınlar bu tecrübeyi yapınca hayran — kalmışlardır. Zirai ekseriya yüzdeki siyah noktalar, açık mesameler z maddeler, tane tane olmuş adi bir pudradan ileri ve her nevi gayrisaf Filhakika, bazı pudralar parmaklar arasında tutulunca kadife gibi yu- muşak görünürse de hakikatte kısım kısım taneli ve sert olur. Bunlar, gö- zünüzden kaçabilir. Fakat dişlerinizle pek âlâ hissedebilirsiniz. — Bir par ça pudra alıp dişleriniz arasında ezi- niz şayet cüz'i bir tanelik olaa der- hal hissedersiniz. Şimdi de bu tecrü- beyi havalandırılmış yegâne pudra eolan Tokalon pudrasile yapımız. Bu pudra yeni ve imtiyazlı bir usul dai- resinde istihsal edilerek evvelkinden on defa daha ince ve daha hafif kıl- maktadır ve binaenaleyh cildin nazik mesamelerini tahriş eden tanelere te- sadüf edilemez. Bu gibi taneli pud- ralardan sakınınız ve yalnız. hava- landırılmış ve garantili yegâne pudra olan Tokalon pudrasını — kullanınız. Terkibinde krem köpüğü bulunduğu cihetle cildde uzun müddet sabit ka- hr ve artık parlıyan burunlara — niha- yet verilmiştir. Ve sık sık pudralan- mağa ihtiyaç kalmamıştır. 4 Kayıp: Akşehir İsmet Paşa mektebin * den aldığım çahadetnamemi — kaybettim. miz simalarından olan (mabeyinci E-| gazetelere mahsaus havadis servisi verile - min Bey) vasıtasile Murat Beye de|cektir. i Üat e aa lltüze d alle a e giç İpti dD ea lll z ll re ghüDÖĞ ÜÜÜ tur. — (694) Sabri oğlu Semih

Bu sayıdan diğer sayfalar: