Aboneler yüksek görüntüleme limiti, sayfa indirme ve diğer özel özelliklerden yararlanır.
Gâvur Mehmedin Yeni Maceraları - LPetri, evvelâ buna inanmak isteme- mişti. Derhal tabancasını çekerek bah- çeye çıkmış, ve meyhaneye doğru iler- yü işitir işitmez, tekrar içeri dalmış.. elleri sımsıkı bağlı olan Gâvur Mehme- di yakasından kavramış.. orada bulu- nan arkadaşlarına: — — Hepiniz, dağılın. — Diye bağırmıştı. â Kaptan Mihaloviç, ihtiyatlı davran- mıişti. Sokak kapısının üstündeki cum- baya koşmuş bakmış: — — Bu tarafta kimse yok.. buradan kaçalım. Diye homurdanmıştı. Ve kapıyı aç- miş, dışarı fırlamıştı. Bir kaç saniye Zarfında orada bulunanların hepsi da- ğ_ılmış; ortada yalnız, elleri bağlı Gâ- vur mehmetle, onun yakasından sım- 1 yakalamış olan Petri kalmıştı. — — Gâvur Mehmet, seni öldürece - © — Onu; çok iyi biliyorum, Petri. — — Fakat şimdi değil. — — Nazsıl istersen?.. Ş — Söyle, çabuk söyle.. eğer söyler- (sen, seni derhal bırakırım. < Gâvur Mehmet, acı bir tebessümle gülmüş ve cevap vermişti: — Hayır, Petri.. söylemiyeceğim. Kendimle beraber, kimseyi ölüme sü- 'Tüklemiyeceğim. O Petri, bir yay gibi gerilmişti. Gâvur -Mehmede ağır bir küfür savurduktan sonra onu yandaki odalardan birine sü- tüklemişti. Yıldırım süratile, köşedeki büyük-bir sandığı çekmişti. | Sandığın altındaki döşeme tahtaları- 'na kuvvetli bir tekme indirir indirmez, ü tahtalar yana devrilmişti. Açılan oşlukta bir demir kapak meydana çik- rştı. Petri, iki elile asılarak bu kapağı çmıştı. Ve sonra, Gâvur Mehmedi o- muzlarından iterek, karanlık bir boşlu- g'-- “doğru yuvarlamıştı. * — Gâvur Mehmet, kendine geldiği za- an, vücudunun bütün kemiklerini kı- lmış zannetti. Başından topuklarına ar her tarafı derin bir iztırap için- e idi . Bilhassa başı, fena halde sersemdi. Düşünmek kabiliyetini kaybetmişti. .Son vaziyetini, güçlükle hatırlıyabildi. Ve sonra derin derin içini çekerek: | — Acaba, neredeyim2.. — Diyebildi. — Bunu kestirmek mümkün değildi. liç bir taraftan küçük bir ışık sızmadı- ğı için, mezar kadar karanlık bir yerde ea Cendisine pek uzak olmıyan bir yer - (den, bir su şırıltısı işitilmekte idi. | Gâvur Mehmet, kulağını bu su şı- yıltısına çevirdi. Büyük bir dikkatle dinledi. Kulak tahmini ile mesafeyi ta- in etti. Bu su, her halde uzak değil- — Dili damağı kurumustu. Vücudu, Cayır cayır ateşler içinde yanıyordu. İ- tiği ses, ona dünyanın en tatlı mü- sikisinden daha câzip geliyordu. — İçi, derin bir iştiha ve mahrumiyetle — Ah, ne olurdu?. Oraya düşsey- im.. hiç olmazsa, susuz ölmezdim. — Diye mırıldandı. — Yerde, sırtüstü yatıyordu. Bağlı el- leri, altında kalmıştı. Eğer yüzüstü düşmüş olsaydı; dizüste gelmek, ve ürüne sürüne oraya gitmek mümkün labilirdi. Fakat bu vaziyette nasıl gi- debilecekti?.. Fakat, vakit geçip de harareti arttık- Ça, suyun sesi daha tatlı gelmeye baş- mişti .Artık dayanılmasına imkân ol- Mmiyan bir ihtiyaç halini almıştı. - Kendisini, güçlükle sağ yanına çe - virebilmişti. Fakat buna muvaffak o - ncaya kadar bir çok güçlük ve ıztırap kmişti... Yan üstü çevrildikten son- A, yüzüstü kapanmak kolay olmuş - M - ğ G zi 0i | 4 GİBALİ ZİNDANLARI L Son Posta'nın zabıta romanı: 37 Temişti... Fakat meyhanedeki gürültü- İ... Yalnız, bulunduğu yer, serindi. | bizlerinin üstüne kalkmak için u -l zun zaman uğraşmıştı. Fakat, kırıl - mış gibi sızlayan kemiklerinin acısına dayanamamış; vücudunu daha fazla zorliyamamıştı. Biraz dinlendikten sonra, suyun is- tikametine doğru yılan gibi sürünme- ye başlamıştı. Bu da o kadar kolay ol- mamıştı. Lâkin, bir hayli uğraştıktan sonra, suya yaklaşmıştı. Karanlıkta, hiç bir şey göremiyor - du. Yalnız, yüzünü yerlere sürerek bu- lunduğu yeri keşfe çalışıyordu. Niha- yet, çenesi, bir taş tekne içine girmiş, yüzüne de su serpintileri temas etmiş- ti, Gâvur Mehmet, dudaklarını suya dayamış; kana kana içmişti. İçine bi - raz ferahlık gelmişti. Ve sonra, başını da yukarıdan dökülen parmak kalınlı- gindaki suyun altına tutarak ateş gibi yanan başını serinletmişti. .O zaman, biraz daha aklı başına gelmişti. Çenesini o taş teknenin kenarların- da gezdirmişti. Maksadı, taşın keskin bir yerini keşfetmekti. Eğer böyle bir yer bulursa, elindeki ipi oraya sürte sürte kesecekti. Fakat bütün araştırmaları, hiç bir i- yi netice vermemişti. Yer hizasında bulunan bu taş yalak, âdeta büyükçe bir kaptan ibaretti. Bundan taşan su, akıp gitmekte idi, Gâvur Mehmedin zihnini derhal bir sual işgal etmişti: — Acaba bu su, nereye akıp gidi - yor?... Eğer bu suyun akacak bir yeri ol- masa; hiç şüphesiz ki orası bir göl ke- silecekti. Gâvur Mehmet, bir iki da- kika düşündükten sonra: — Her halde, buradan denize kadar bir yol olacak. Diye hükmünü vermişti. Evet.. denize kadar, bir yol olabi - lirdi... Fakat bu yoldan istifade ede- bilmesi için evvelâ ellerindeki o sım- sıkı bağları koparmak.. ve sonra da bu zifiri karanlıkta, o yolu bulabilmek el- zemdi. Halbuki şimdi, bunun ikisi de mümkün değildi. Bu serin su, Gâvur Mehmede hayat vermişti. Düşünce ve muhakemesi kuvvetlenmişti. İztırapları, biraz daha hafiflemişti. İşte © zaman zihninden şu kelimeler geçmişti: — Şimdi hatırlıyorum... Petri çor- bacı beni taş oda denilen yere naklet- tirecek, ve orada işkence ederek söy- letecekti. Fakat tam beni nakledecek- leri zaman, baskın oldu... İyi amma, bu baskını yapan, kimlerdi?.. Baskın- dan maksat, ne idi?.. Muhakkak olan bir şey varsa; basanlar, bizim arka - daşlardı. Demek ki, günlerce görün - mediğim için beni merak ettiler. İzimi takip ettiler. Burada olduğumu öğren- diler; bu da âlâ... Yalnız, merak edi - lecek bir şey var. Acaba, bu baskının neticesi ne oldu?.. Bu herifleri ürküt- mekle kaldı ise, bir şey değil.. fakat, bir ikisini yakaladılarsa, benim işleri- mi tamamen bozdular; demektir... Şimdi, iki ihtimal karşısındayım. Bi - rinci ihtimal, şudur. Eğer ecelim gel- di ise, burası bana mezar olacaktır. O zaman bu kanlı ve katil heriflerin yap- tıkları şeyler de, yanlarına kâr kala - caktır... Yok eğer ecelim gelmedi ise, aramızda müthiş bir çarpışma başlı- yacaktır. Bakalım, onun sonu da ne- reye varacaktır... Şimdi benim yapa- cağım bir iş varsa; bu herifler buraya geldikleri zaman, onları bir yalanla o- yalamak, bir kaç gün vakit kazanmk- tır. Tabiidir ki buraya bir ışıkla gele - ceklerdir. Bundan istifade etmeliyim. Nerede bulunduğumu ve nereden ka- çabileceğimi keşfetmeliyim. Ve.... Gâvur Mehmedin vücudu, sanki bir elektrik ceryanınan temas etmiş gibi, birdenbire titremişti. Çünkü; biraz ile- risinde, ve başının üstünde bir ses i - şitmişti. İşittiği ses, bir demir kapağın kaldırılmasından ileri gelen hırıltıdan ibaretti. : (Arkası var) SON POSTA Son Posta'nın siyasi tefrikası : Selim Sırrı Bey hizn;ete hazırdı, ve hattâ İttihatçılar Devrinde / MUHALEFET ©T& Nasıl doğdu, Nasıl yaşadı, Nasıl öldü? — — koca bir insan selini Yıldız Yazam: Ziya Şakir .« sarayına sürüklemek suretile işe başlamıştı. İşte, o devrin belli başlı şahsiyetle -halkın galeyanı karşısında, nasılsa ha-| (Cemiyetin bülbülü müterennimi) ke- rinden olan şu zâtlarla işe girişen ce- miyet, az zaman Zarfında, İstanbulda epeyce terakki eseri göstermişti. Ve bu defa cemiyete intisap edenler de; ilk (Terakki ve İttihat Cemiyeti) azaların- dan daha ziyade münevver ve eterji sahipleri idi. ! MA İstanbulda bu suretle ikinci defa o- larak teşekkül eden cemiyet, kısa bir müddet sonra, (Paris) ve (Selânik) merkezlerile de irtibat hâsıl etmişti. Fakat, bu rabıtalara rağmen İstanbul merkezi istiklâlini muhafaza etmekte idi. Esasen merkezlerin hiç biri arasın- da yekdiğerine tekaddüm ve tefevvuk edecek bir rüchaniyet âmili — mevcut değildi. Aradaki rabıtanın sebebi de; her merkezin kendi muhitindeki hare- ketlerden, yekdiğerini haberdar etme- sinden ibaretti. * İstanbul merkezi; — azasını çoğalt - makta bililtizam büyük bir teenni gös- termekte, ve cemiyete alınacak azalar hakkında çok ihtiyatlı hareket etmekte idi. İstanbulun her tarafı hafiyelerle muhât olduğu için bu da pek tabii idi. Onun için, meşrutiyet ilân edildiği da- kikada İstanbuldaki cemiyet azasının adedi, defter dahilinde ancak (yetmiş kişi) den ibaretti. Koskoca bir istibdat hükümetine karşı, yetmiş kişilik bir kuvvet, tabii- dir ki (hiç) mesabesinde idi. Buna bi- naen meşrutiyetin ilânının ilk saatle - rinde, İstanbul merkezi azalarına bir şaşkınlık gelmişti. Bir anda ne yapa - caklarını kestirememişlerdi. İlk harekete geçen, (Fatin efendi) idi. Derhal idare heyeti azalarını bir a- raya toplamış; vaziyeti müzakereye girişmişti. O zaman şöyle bir karar ve- | rilmişti : 1 — Abdülhamidi okşamak suretile. matbuata bir velvele vermek. 2 — Halkın hissiyatını tahrik ede - cek hareketlere girişmek. 3 — Memleketin umum? vaziyetini mürakabe etmek. Bu sırada, cemiyete yeni ve mühim unsurlar iltihak etmişti: Göz hekimi Esad paşa. Mektebi mülkiye müdürü Celâl bey. Muharrir, Abdullah Zühtü bey. İkdam gazetesi sahibi Ahmet Cev »- det bey, henüz mütereddit bir vaziyette idi. Tevfik Fikret, henüz hiç bir şey - den ümitvâr değildi. Yalnız, Serveti Fünun sahibi Ahmet İhsan bey, faali- yete girişmişti. Derhal (Yevmi Serveti Fünun) isminde bir gazete neşrine te- şebbüs etmişti. Fakat birdenbire galeyan artmıştı. Binlerce kişiden mürekkep kafileler so- kakları, ve resmi daireleri dolaşmıya.. hattâ, Yıldız sarayına giderek padişah- la temasa başlamışlardı. Artık cemiyet erkânı da ortaya atıl- mışlar; bir (reaksiyon) hareketinden korktukları için umumi vaziyete karış- maya mecbur kalmışlardı. Cemiyet umumi vaziyeti idare et - mek için; herkes tarafından tanınan, iyi söz söyliyen, icabettiği zaman halk üzerinde tesir husule getirebilen iki ha- tibe lüzüm göstermişti. Bunun biri, ce- miyete dahil olan - ve askerler arasın- da da bir hayli tarafdarı bulunan - (is- tihkâm mülâzimi evveli Selim Sırrı bey) olabilecekti. İkinci şahsiyet için de, (doktor ve feylesof Riza Tevfik bey) akla gelmişti. r Selim Sırrı bey, hizmete hazırdı. Ve hattâ, koca bir insan selini harbiye ne- zaretine, şeyhislâm dairesine, — Yıldız sarayına sürüklemek süretile işe başla- | mişti. Rıza Tevfik beye gelince; - artık miyeti harekete gelen - bu zât da, (bu sefer) teklif edilen hizmetten kaçma- mıştı, Vazifesi; Selim Sırrı beyle beraber birer topçu katanasına binerek cadde- lerde dolaşmak ve zabıtayı kontrol al- tında bulundurmaktı. Fakat şunu da kaydedelim ki, doktor ve feylesof Rı- za bey, bu vazifeyi (hamiyyeten ve teberrüken) kabul etmemişti. Kendi- sine bu hizmeti mukabilinde, cemiye- tin mütevazi kasasından (yevmiye bir adet sim mecidi) tediye ve tesviye e « dilmişt. Fakat, meselenin iç yüzünü bilmi - yen İstanbul halkı, Riza Tevfik beyi topçu katanasına râkiben gördüğü günden itibaren ona (İttihat ve Terak- ki Cemiyetinin sembolü) pâyesini ver- mişti. Vaziyet, Rıza Tevfik beye hoş gel- mişti. —Tepebaşı bahçesinde, Fransız tiyatrosunda nutuklar vermeye heves« lenmişti... Esasen şiirlerile bir çok hassas tarafdarlar kazanmış olan Rıza Tevfik bey, bu nutuklarile de genç ve münevverler arasında bir kat daha pe- restiş kazanmakta gecikmemişti. Bu arada Rum kilisesine gitmiş, nutuk söylemişti. Musevit havrasına gitmiş; — Hasköy İspamyolcasile vaaz vermişti... Ve artık Rıza Tevfik bey; silmişti. Fakat.. Meşrutiyetin ilânı üzerinden dört gün geçer geçmez; Selânikten bir heyet gelmişti. Bu heyet; Talât (1) Rahmi(2) Cmal (3) beylerden mü - rekkepti. Heyetin vaziyeti, ciddit ve az çok mütehakkimdi. Kendilerine; meşruti- yetin ilânı hâdisesinde muvaffak olan hürriyet ordusunun birer muzaffer kumandanı pozu vermişlerdi. ı Heyetin şerefine, o akşam Tokatli- yan otelinde on iki kişilik bir ziyafet verilmişti. Ve bu ziyafetten sonra da husust bir odaya geçilerek orada İstan- bul cemiyeti idare heyeti ile müzakere- ye girişilmiş; şu kararlar ittihaz edil - mişti: 1 — İstanbul merkezinin teşkilâti tetkik edilecek. 2 — Yeni bir idare heyeti teşekkül edecek, 3 — İstanbul, merkezi resmen ve a- lenen hükümetle temas ederek faaliye- te girişecek. (Arkası var) (1) Bilâhare sadrâzam olan (Talât Paşa). (2) İzmir valisi Rahmi Bey. (3) Cemal Paşa. I İstanbul Belediyesi İlânları I Keşif bedeli 1998 lira 97 kuruş olan Heybeliada halk çeşmesi şu boruları- nın değiştirilmesi pazarlığa konulmuştur. Keşif evrakı levazım m— de görülür. İstekli olanlar kanunun tayin ettiği vesika ve 150 liralık muvak- kat teminat makbuz veya mektubile beraber 12 Ağustos 936 çarşamba gü- nü saat 14 de daimi encümende bulunmalıdır. * (B.) (248) * Kasımpaşada başı boş tutulup Beyoğlu dairesine berayi muhafaza taslim edilmiş olan bir adet sarı keçi yavrusile keza bir adet kurt yavrusunun 8 gün zarfında sahipleri çıkmadığı takdirde satılacağı ilân olunur. (B.) (266) * Keşif bedeli 1203 lira 57 kuruş olan cuk ve Beylerbeyinde münhedim olan * Üsküdar, Bulgurlu mescit, Kuzgun- konulmuşdur. Keşif evrakı ve şartnamesi levazım müdürlüğünde görülür. Pazarlığa girmek isteyenler 91 liralık muvakkat teminat makbuz veya mek- tubile beraber 10/8/936 Pazartesi günü saat 14 de daimi encümende bu - lunmalıdır. (B.) (253) e vei Beherinin muhammeni Teminatı 7T Ton 17 Lira Maden kömürü 9 Lira 700 Adet 90 Kuruş — Çiğdene tahtası T 5 ı B Gürgen tahtası 695 , JÜ İ ı25 , Taban ağacı 200- » m : ÖMÜRECR Kol ağacı 5000 Tane çifti 6 , Tekerlek pa'rmağı_ 2000 , y 22 İspit T5 , 350 - Adet d0- ; Tekerlek başlığı 200 Kilo kilosu 48 Kuruştan Giri yağlı boya 7,50 , 3500 Kilo kilosu 8,5 Kuruştan Lama demir 6000 adedi 3 a Civata 3600 adedi | * Pul Hü « 150 kilosu 16 Şiltle TC 25 Adet adedi 2 » — Matkap Balat atelyesi için lâzım olan beş türlü malzeme cinsleri itibarile be kısma ayrılarak ayrı ayrı açık eksiltmeye konulmuşîı?. Şartnımod levazım müdürlüğünde görülür. İstekliler kanunun tayin ettiği vesika ve hizalarında gösterilen muvakkat teminat makbuz veya mektubile beraber 17 Ağustos 936 pazartesi günü saat 14 de daimi encümende bulunmalıdır. (B.) (4337) Türk Maarif Cemiyeti Resmi ilân İşleri Bürosu Yeni Postahane karşısında Erzurum hanında 2 inci dairede, 20 Temmuz tarihinden itibaren işe başlamıştır. darların resmi ilânları bu adrese göndermeleri. Tel: 21101. Resmi İlânlar Türk Limitet şirketiyle alâkası yoktur. kattaki Alâka- (60)