2 Ekim 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

2 Ekim 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

6 Sıyfı ehırlerımızde olup bıtenler izmir sokaklarında bir çöp görüldü mü kıyametler kopuyor Fakat Belediyeden şikâyet edenler var! “ Evvelce rahattık doğru... Şimdi her gün süprüntü vermek mecburiyeti var.. Süprüntü icadile meşgulüz,, Güzel İzmire bir bakış. “ İzmir, (Hüsusi muhşbirimizden) »— İzmir halkı, belediyeden ve belediye re- isi Dr. Behçet Uzdan şikâyetçidir. Kah vehane ve lokanta işletenlerin şikâye- ti: Belediye şu buhranlı günlerde bizi akıl almadan masraflara sokuyor. Yer- der beton olacakmış, pencereler, kapı - lar muntazam yapılacakmış.. Kahve o- cakları, lokanta ocakları fennin icapla- Tına uydurulacakmış.. Her kahvehane- inin su tertibatı, her lokantanın elek - trik tesisatı tamam olacakmış.. Bu mas- rafları nereden çıkaralım, Otobüsçünün şikâyeti: Her gün bele- diyenin bir siparişi ile karşılaşıyoruz. Makine tertibatı şöyle olacakmış. Ota- büs şoförleri yeknesak giyinecekmiş.. Otobüslerin renkleri ayni olacakmış... Yollarda fazla tevakkulf edilecekmiş... Haddin varsa istenilenleri yerine ge - tirme.. Devlet vergisi gibi ceza yazı - yorlar. Bu cezaları Belediye bütçesine fasıl ve madde ilâvesi suretile varidat olarak kaydediyorlar. Mahallelinin gikâyeti; Evvelce rahat tık doğrusu... Haftada bir iki ğün uğra- yan çöpçüye ıupı.unv.ulen teslim eder- (dik. Şimdi her gün si mecburiyeti var. Adeta çöpçüye teslim edilmek üzere süprüntü icgdiyle meş gülüz. Evin yanıbaşında bir damla su birikintisi veya süprüntü gi ince beş . İnin, cinin top attığı mahalle- mizde rahat yüzü kalmadı. İç huzurile temizlik bile yapılamaz. Bir halıyı silk meye gitaek, on lira ceza v Dikkat edilcek olursa her sımıf esna- fın, halkın şikâyeti biribiri Akındır. Belediye, İzmir M medeni ve daha muntazam, daha temiz şartlara tâbi kılmak için ötedenberi yerleşmiş taamüller ve âdetlerle müca- dele etmek mecburiyetinde kalıyor, Fırıncının ekmeğini haıxrhdıgı yer, lokantacının yemek pişirdiği mutbak, evlerin bacaları, ve diğer bütün işler belediye kontrolü altına alınmıştır. Temiz ve rahat bir İzmir şehri mey- dana gelirmek için yapılan mücadele- n ilk sevindirici neticeleri elde edil- miş sayılabil Polatlıda soğ;hr Polatlı (Hususi) — Burada havalar çok soğumuştur, Bir müddet evvel par- desü kullananlar şimdi palto giymeğe başlamışlardır. Soğuk ve gece düşen giğ yüzünden çiftçiler sıkıntı çekmek- tedirler. Zilede soğuklar Zile (Hususi) — Havalar birdenbire soğumuş, yağmurlar başlamıştır. Mah- sulün fazla olması ve kışın böyle ani bir surette gelmesi yüzünden bir ta - kım köylüler, henüz, harmanlarını kal- dırdmamışlardır Kastamonu ağırceu reisliği Kastamonu (Hususi) — Bir müd - dettenberi münhal bulunan Kastamo- nu ağırceza reisliğine Adana — ihtisas mahkemesi kâkimi Mehmet Ali tayin edilerek buraya gelmiş ve yeni vazi - fesine başlamıştır. İneboluda bir yaralama vak'ası İnebolu (Hususi) — Böğülyede İlyas oğlu İzzetin karısı Nedime Kıbaroglu Ahmedin evinin saçağı üzerine sarkan kestaneleri toplarken Zafiroğlu Kadir taralından bıçakla ağır surette yara - lanmıştır. Kadın hastaneye kaldırılmış, Kadir tevkif edilmiştir. ——— 10—— ) ——— II GÖNÜL İŞLERİ' Sporu seven genç Kız neden aile Kadını olamasın? Modada oturan M. R. bir genç kız- la tanışmış, konuşmuş ve içinde o - na karşı küvvetli br meyil düymüuş- tur. bilmesi lâzım gelen bir bilgidir. Oku- yucumu tereddüde sevkeden bir nokta olmalı ki, onu da mektu- bımda bulamıyorum. yollıyan okuyucuma: başka ... Ankaradan Ş. M, rumuzile mektub Mektubunuz bir kaç gün evvel gel- T RRER e N V İbir ihtimalı Nasr-ibni-Seyyar kayıbdan bir ses, o-|, £ Genç kız 18 yaşındadır. Güzeldir, terbiyelidir, tahsil gürmüşlür. Bir ev kadım olabilir, ve M. R. onunla ev lJense ömrünün sonuna kâdar m nd olacağına emindir, Yalnız kendi- sini tereddüde sevkeden bir nakta var: — Bu kız spora, kamp hayatına, musikiye ve kitara çalmaya çok me- raklıdır. Acaba bu merakı saadetimi- ze bir engel teşkil eder mi? diye dü- şünüyor, * Bnn bu düşüncenin varit olusuna yret ederim: Bugünün tıb na- miş, biraz sıra bekledikten sonra ge- çenlerde gazetede çıkınıştı, ceyabın- da güaliba, «inanmamanın da kendi- sine mahsus acı bir zevki vardır,» de- miştim, Gözlerinzden kaçmış ola - tak. Şu bir kaç günlük nüshalara ba- kımnız, görürsünüz. ... Fatsa'da Celâleddin imzası ile mek- xta münakaşa edilemez. kelimelerimi imsâk e- * Bu, tabiatın ya- noksamıdır, önü- TEYZE SON POSTA Tarihte radyo stanbul radyosu hükümet elinc ge- çeli çok şükür dinlenecek ve kendi- sitden fayda görülecek bir hale geldi. Gerek öğleyin ve gerek akşam seve ve dinliyoruz. Klasiık Türk musikisi, Münir Nureddin ve Safiye gibi en şöh- retli ve en güzel Türk san'atkârlarının sesleri ruhumuzu açıyör. Bu aralık garp musikisinin de seçilmiş parçalarımı din- liyoruz. Eğer bu neşriyai Anadolu ve Trakyanın her hangi şehrinde de bu derece pürüzsüz ve temiz dinleniyorsa ne mütlu... Zira geçen seneye kadar Anadolunun pek uzak olmiyan bir şeh- rinde bulunduğum halde İstanbul Tad- yosundan bir yığın zırıllı ve patırdı - dan başka bir şey dinleyemezdik. Esasen rudvo mdi müthiş bir silâh oldu. İspanyol ihtilâlinde yalnız mav- zerler, bombalar, toplarla değil radyo mevelerile de çarpışılıyor. Her - iki taraf da Tradyo istasyonlarile neşrettik- leri havadisler vasıtasile halkı ve dün- yayı kendi taraflarına çekmek istiyor- lar. Bundarı bir kaç yıl önce Hiristi - yanlığın yüksek vasıfları hakkında pa- parın bir vaaz vereceğini öğrenen Mos- kova radyosu muayyen saatte dinsizlik bakkında bir konferansa başlamış, pa- palığın çanına ot tıkamıştı. Bugün radyonun gerek sulhta ve ge- rek harbde oynadığı çok mühim rolu görürken eskiden bunun yokluğunu dü- şünerek dedelerimize acımamak elden gelmiyor. Fakat acaba yok muydu? Tabiatla râdyo gibi sesi uzak yerler- den nakleden bir vasıta mevcud oldu- gunu ve bunun adma telepati denildi- ğini elbet duydunuz. İşte size bir iki örnek: 1752 de Conson adında bir İngiliz tüccarı Bristal'dan gemiye bındi. Hin- distana gidiyordu. Fakat Gaskonya kör- fezinde korkünç bir fırtmaya tutuldu. Gemi battı ve adamcağız dağ gibi dalga- lar arasında çırpınarak boğuldu. Bo - ğulurken de Bristol.'da kalan karısi- le kızını hatırladı. Büyük bir üzüntü içinde: - Allaha ısmarladık karıcığım, Al- laha ısmarladık Viktorya... Diye bağırdı. İngilteredeki küçük Viktorya henüz uyurken babasının sesini duydu ve ye- rinden fırladı: — Babacığım!. Diye hüâykırdı. Gemiden kurtulmuş olan bir adamla konuştukları zaman her ikisinin de aynı zamanda bağrıştıkları anlaşıldı. Bu daha eskidir: Nasr-ibni-Seyyar İranda bir İslâm ordusuna kumanda ediyordu. Diüşman- la karşılaştı. Düşman çok ve garp ot - dusu küçüktü. Zaderi | mmak uzak Harb başladğı ada Babacığıml... nun adını da söyliyerek şörle dedi: — Yamacı tut! Yamacı tut! Ve bu Hazreti Ömerin sesi; Öyle yaptı ve düşmanım hareketine mani olarak zafere tir. irr avüş - an hesapladılar. Aynı dakida- azreti Ömer dalgın dururken garb ordusunun vaziyetini görmüş ve sesi- ni duymuş, Gene yarı uykuda: — Yamacı tut... Yamacı tut!.., Diye bağiırarak uyanmış. Netice şudur: Radyofon ve televizyan — tabiatta zaten vardır. Asrımızın büyükleri onu makineleştirdiler. Zaten medeniyelin|” en doğru tarifi «tabiatın ilerlemesi» - dir. Turcan CAN Tosyaya elektrik yapılıyor a (Hususi) — Şehrin tenviri için enin tesis etmekte olduğu e - lekirik santral binası inşaalı sona er - miş, bazı ufak tefek leferrüatın ikmali kalmıştır. Fabrikaya ait malzeme de gelmeğe başlamıştır. Yakında şehirde tesisala buşlanacak- kavuşmuş olacaktır. eat aeit a FF Hint tahtına geçmek için padişahtan asker ve para istiyen Hint şehzadesi kendisinin Aksak Timurun soyundan olduğunu iftiharla söyleyince padişahın kaşları çatıldı Tarihte şöhret bırakmış olan büyük kumandanlarla sultanlar ve kralların pek çoğu Hindistanı istilâ etmeyi en büyük emel saymışlar ve bazıları bu- na teşebbüs etmişlerdir. Bunların arasında Cengiz, Aksak Ti- mur, Şah Abbas, İskender, Napolyon, Vasko dö Gama gibilerini ilk kalem- de sayabiliriz. İskender Hind kapılarından — geriye döndü. Cengizin oğulları ve Timur da, orada bir saltanat kurdular. Şah Ab - bas küorkunç bir yağma yaparak ve kırk milyon altın lira kıymetinde bir servet toplıyarak İrana döndü. Napolyon Bo- napart Akâ kalesi önünde Cezar Ah - met Paşadan bir dayak yiyerek Fran- saya döndü. Vasko dö Gama bir deniz- ci olmak itibarile yalnız kıyılarda bazı yağmalar yaptlı ve şehirler zapletli. En sonra İngilizler yerleşti. Osmanlı padişahları, ellerinde dün- yanın en büyük kuvveti ve serveti ol- duğu zamanlarda bile Hindistanı dü - şünmediler, Yavuz Sultan Selimin Çal- dıranda Acem ordusunu darma dağın ettikten sonra Hindistana kadar git - mek istediği, fakat askerin isyan et - mesi üzerine geri dönmeğe mecbur ol- duğu bazı tarihlerde yazılıdır. Fakat bu rivayet doğru olsa bile eğer Yavuz sa- hiden bunu en büvük emel saymış o laydı daha sonra teşebbüs ederdi. *Osmanlı padişalharırın şarki de garpla uğr pan bir haldir. Bunun sebebi hiç şüp- hesiz Avrupa ile uğraşmanın o zaman- ki din gayreti telâkkisine daha uygun olmasındandır. Halbuki şarka ve Hindistana doğru parlak bir akım yapmak için fırsatlar çıkmamış değildir. Bunlardan birisi de 1634 senesinde olmuştur. Hindistan imparatoru ve Aksak Ti- İmurun torunlarından Danya! — Dan - şah ölmüştü. Onun yerina cihangir Se- |lim Şah geçti. âlim, muktedir, iyi bir borda oturuyordu. O - ğulları Hüzrev Mirza ile Hurem Mir - zayı da iki vilâyete tayin etmişti. Selim Şabm babası Ekber Şah Hüsrevi düuha çok severdi. Hükümdarlık vasıflarını onda bulduğu için onun veliaht yapılmasını vasiyot etmişti. Hurrem buna kızdı. Bulunduğu vilâ- yette topladığı askerle kardeşinin üs - tüne yürüdü. Onu bozguna uğrattı. Hüsrev esir düştü, fakat onu tutanlar doğrudan doğruya babasına gönderdi- ler, Hurrem babasından esiri istedi. Se- Him Şah önce vermedi, fakat Hurrem- den onu öldürmiyeceğine dalr söz a - hnca yolladı. Hurrem kardeşini öldü lü ve babasına karşı da İt ğını açtı. Bozguna uğradı. Lâkin “baba oğul en sonra barıştılar, im Şahın yerine Hürrem Şah, şeh- riyar namile tahta geçti. Ordunün bir kısmı bunu beğenmediler ve Danyal Şahın oğullarından birisini tahta geçir- mek istediler. Şehriyar Danyal Şahın beş oğlundan dördünü öldürttü. Yalnız beşincisi Baysungur Mirza bir kaç ay saltanat Si ten sonra kaçabildi. Baysungur k kendi memleketin- de asker toplıyamıyacağını —anlamıatı. Efgan ve İran şahlarından da fayda gö- kümdarı olan dördüncü Murada geldi. Hind şehzadesi İstanbulda büyük merasimle karşılandı. Genç padişâh ta onu iyi kabul etti. Baysungur mağrur bir adamdı. Padişahtan Hind tahtına tekrar otur: mak üzere asker ve para istiyordu. Ve bunu bir rica gibi değil, hak gibi söy- lüyordu. Kendisinin büyük hükümdar ve dün- yanın hâkimi Timur Hanın torunu ol- duğunu büyük bir gururla söyleyince dördüncü Muradın kaşları çatıldı. Yıl- dırımla Aksak Timur arasında göçen muhabereler ve harpler göz önü ne gelerek kızdı. Buna rağmen hiç bir zaman görülmiyen derecede — sükünet gösterdi. Padişah: — Bir düşünelim. Elbet arzunuza gö- re iş yapılmak yolu bulunur, dedi. Hazineden misafire keselerle altın - lar ihsan etti. Hind şehzadesi kendisinin Timurun torunlarından olduğunu söyliyerek ü- ğünmekle bir hata işlemişti. Şimdi pa- dişahın. verdiği ihsanı da saraydan çı- karken Enderun ağalarına, baltacılar kapıcılara dağıtıyor, büsbütün can sı- kıyordu. Buna rağmen Sultan Murat onu bir |çok defalar kabul etti. Hind şehzadesi |ber defasında bir kaç uşakla gelir ve uşaklarından birine de geyik poslu ta - şıtırdı. Padişahın yanına girince postu yere serer, hemen onun üstüne çöker - di. Padişahın buna da canı sıkılıyorduü. Kendisini güçlükle tutuyordu. Onun bu saygısızlığına ve hamlığma karşı kendisi de artık onu karşılamıyor, hattâ huzura girince ayağa kalkmıyor- du. Bu, açıkça: — Artik buraya gelme. Defol, git Demekti. Zaten Hutrem Şahtan da bir takım a- ğ bediyelerle ölçiler gelmişti. İkı dev- let arasındaki iyi münasebetlerin de - vamı rica olünuyordu. En sonra padişah kararını bildirdi — Hurrem Şahla bir dargınlığır yoktur. Durup dururken nasıl cenkle « iriz. Hem Hindistan çok uzak bir dir. Bu kadar uzak yere ordu gön Temeyiz. Dedi ve yürüyüp hareme göeçti. (Naima) nın yazdığına göre padişah bu mesele üzerinde müsahiplerile yö- rüşürken: — Farzedelim ki Allah elbise verdi, endam nerede? Manasında ulan acemce beyti söyle - miş, Hind şehzadesinin ahmaklık ve boş gürürüna işaret etmiştir.” Hind şehzadesi çekilip gitmiz, mem- leketine dönerken Hurrem damları tarafından öldi Ilanısıya tayin edilen muallimler Manisa (Hususi) — Bu seneki mual- lim mektebi mezunlarından 24 talebe Manisaya tayin edilmiştir. — Bura - vilâyetlere 'dir. Manisa maarif mü- t kadronun tanzimi — ve tır. Kasaba önümüzdeki yıl, clektriğe rcmı;.u—ceovaklın en büyük islâm hü-|yeni muallimlerin tayini işile iuğraş- maktadır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: