9 Ekim 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

9 Ekim 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

6 — Sayfa SON POSTA Çalgılı gazinolarda bir gece Gazinodan çıkan uzun boylu hovarda dalkavuklarile beraber açık bir otomobile kuruldu. Bacaklarının arasına yerleştirilen nargileyi derin derin çekiştirdikten sonra kumanda etti: “ Çek Beyoğluna, gayrı bara gidelim! ,, Merdiveni sokaktan epey yüksek ol- iduğundan kalabalıklığı içeri girince an- laşılıyor. Bütün masalar dolu. Bülün masa lara, tek, tek, çift çifi; erkekler, sade erkekler oturmuşlar Üç aurkadaş masaların ve aynalı di- asından geçerek — garsonun yegâne boş masaya oturduk. h bu krizde gazino iyi işli - yor. Köşede bir tahtadan Sayvan yap- mışlar, üstünde bir piyano, piyanoyu bir bayan çalıyor. Sonra keman, cüm - büş, kemençe, hattâ zurna bile var. Uç- tane de hânende bayan oturmuş. Baştan itibaren, güçlü kuvvetli, edalı, boylu pos lu, turuncu entarilisi, ortada ufak tefek çıtı pıtı küçük hanım, Beri başta kostü- mü emprime üçüncü kızcağız. Müşterilere baktım. Her cina, her sı- nıftan adam var. Fakat asıl hayret e- dilecek cihet, kadınların âdeta kıt olu- şu. Öyle ya, orta masalardan birinde o- turan hatun bir, bir de bizim muharrir arkadaş iki, Halbuki, sazlı, sözlü, içkili gazino - Jara bayanlarımızda merak saldı. Müşterilerin en antikası, çok uzun boylu, çok zayıf ve çok kalın kıvrık bi- yıklı bir zât. Bir elde bira dublesi, bir elde saat, kıvranıyor. Arkadaşları tes- kin etmeğe çalışıyorlar. Lâciverd em - permeabl pardesüsünü çıkarmamış me lon şapkalısı: — BSabret, velinimet, nerdeyse âhü hubub eyler. Malüm, essabrı eşeddü minennar ama neylersin. Kasketini yanındaki iskemleye yer - leştirmiş uçarı delikanlı atıldı: — Bey baba, bırak şu arabeayı dinini seversen, Benim, de kafam yavaş yavaş kızmağa başladı. Saat 9 da derler, 9 bu- şuk olur, ona merdiven dayar, ortaya 'gkm:zlır. Elâlemi sersem mi sanıyor- lar, Uzun boylu palabıyık velinimet ora- h değil, bir gözü saatte, diğeri, demin- denberi şarkıyı kesen hânende bayan- ların arka arkaya kayboldukları kapı- da, dalmış gitmiş. Ben iyiden iyiye meraklandım. Ba- yan arkadaşımız etrafına bakınıp du - Turken gözüm üçüncü arkadasa ilişti. — Aman, bizim yarüvefadar da tıp- kı uzun boylu palabıyık hoyardaya ben- ziyor. O da elinde kadeh dalakalmış. Onun da gözleri aralık kapıda. İstanbul radyosu yeni idareye geç - meden evvel konu komşuda dinleye din leye bıkıp usandığım baygın bir arab ha vası başladı. Ve ben, itiraz, isyan fırsatı bulamadan kâinatın mahmur gözlerini reklerin & “Zengin değilim Fakat zengin Görünüyorum,, İzmirden bir mektup, imzası Ur- — ba, ilk satırlarında mazisinin küçük bir tarihçesi. Diyor ki: — 14 yıl evvel bir kızla sevişmiş- tim. 8 yıl sürdü. Sonra ayrıldık. O evlendi. Ben bekâr kaldım. Derken ikinci bir kızla seviştim. Bu da 3 yıl sürdü, gene ayrıldık. Şimdi 3 üncü bir sevgili ileyim. Bu defa da evle - nip evlenmemek için bir karar ver- mek lâzım. Fakat mütereddidim. Bebebini anlatayım: 35 yaşındayım. Herkes beni zen - — gin sanır. Halbuki servetimi bitir - dim. Sevdiğim genç kız da fakir.. Hattâ 15 lira aylıkla bir yerde me - — Muür. Eğer evlenmiye razı olmazsam benden ayrılacak, Ben ise vaziyeti maliyemi düzeltmeden böyle bir işe girişmekten korkmaktayım, ne ya - payım? Bu okuyucuya benim — vereceğim cevap çaresiz Beylik bir cevap ola - İ » diktiği ara kapıdan doğru bir zil sesi - dir duyuldu. Ama, ne usta, müziğe ne kadar hâ - kim bir zil sesi târif edemem. Uzun boylu adama bakıyorum, Saati cebine bir sokuşu, koca bira dublesini başının üzerine bir kaldırıp hazırlayışı var ki, ömür, Nihayet kapıdan dünya güzeli gö - rüundü. Memelerini ve kalçasından aşa- Bısını işil işil yanan acâib bir kumaşla örtmüş. Ayaklarında beyaz iskarpinler, parmaklarında o bir an evvel duydu - ğumuz sesleri çıkaran ziller. Etrafa si- nemalardaki meslekdaşları misillü bu- seler dağıtarak tülü etli. Öyle komik öyle salıntılı bir yürüyüşü var ki, ya - nımda hayran arkadaşa bakıp merha- met hisleri duymasam, kahkahayı koyu- vermemek mümkün olamıyacak. Hanım kız, dar sahneye sıçradı, Vü- cudünü, uzun kıvrımları cayır cayır çöl gecesi kokan, âhenge verdi. j Ben bir insan vücudünün - cambaz- lar da dahil - kaç türlü bükülebilece » ğini o gece orada gördüm. Diz vurması zeybeğe, eğilip - eğilip titremesi İâz horonuna, gerdan kırma- atmasile alnını arkasına doğru kıvırıp yere dayaması çiftetelliye benziyen bu muhtelit şark raksı ne zamana kadar de- vam etti bilemem, fakat def son tokatı yiyip, keman son yayı gıcırdattığı za- man etrafıma baktım. Masalarda dolu şişe, dolu bardak kalmamış, kâffesi bu B ee e e) GONÜUL İŞLERİ' cak. İki şey söyleyebilirim: | — Evleniniz. Evlenince, ailenin yükü omuzlarınıza binince dahu çok çalışır, daha Ççok kazanır, geçinip gi- dersiniz. Cesur olunuz! 2 — Evlenmeyiniz. Mademki gö - rüp geçirmiş, zenginliğe alışmış bir adamsımız, Ve şimdi fakir düşmüş olmıya rağmen zengin görünebili - yorsunuz. Bu vaziyetten ayrilmâak size güç gelir. Halbuki evlenince şüphesiz zengin görünmiye devam edemezsiniz. Okuyucumun hususi hayatını bil « miyorum. Sevdiği kız hakkında ma- lâmatım yok. Binaenaleyh kendisini bu iki yoldan birini seçmekte ser - best bırakıyorum. .. Karşıyakada (İ. K. Y.M. M.) & İşin doğrusu kızı tahsilinden ala- koymamaktır. Bırakınız, üniversite- ye girsin, tahsilini bitirsin, hayala a- tılsın. Bu müddet zarfında siz de san'atınızı ileri götürmiye, fazla ka - zanmıya çalışırsınız. Meselenin alt kısmını söonra düşünürüz. TEYZE kar dayanmaz sıcağa karşı kafalara doğ ru tebehhur eylemişti. Sadık müşteriler hep aleste duruyor olmalılar ki bir alkıştır, koptu. Yer ye- rinden oynuyor, Masalar zıngırdıyor. Bardak şakırtılari, patronun mes'ud tebessümü, kızcağizın öpücükleri ve âl- kışlar birbirine karışıyorlardı. Eyvah, artistlerin artisti, kalblerin kraliçesi gidiyor. Hay bre insafsız! #akat bırakan kim? Hey kızım hey, müşterilerde o göz var mı baksana! Alkışlar ümidlerini kesmediler, Ni- hayet bayan yorgunluk işareti olarak dizkapaklarından — yukatısım sıyırıp bacaklarını göstere göstere tekrar sah- İıeye döndü. Tekrar aynı hava. Fakat bu sefer oyun büsbütün hızlı, büshü- tün yaman. Hep insanız be yahu, al - kışa kim meftun değildir ki? Gazinoda heyecan son haddini bul - muştu. Güzel san'atkârın dinlenmesi i- çin ayrılan zamanda saz bize çok moda bir türküyü çaldı. Fakat kulak asan be- riye gelsin. 'Tekrar alkışlar çıtilıyor. Bu sefer de aynı âfet bir arkadaşile beraber lâz zip- larile, kol hareketleri kantolara, göbek |kaları giymişler. Yarı Arşın Malalan - m Azerbaycan musikisine mahsus  - Kengi, yarı kazaskanın keskin notalari- le görülmemiş bir dans. Arada çala pala bıçak oyunu da var. Tekrar bir iftirak. Tekrar bir kavuş- ma. Bu sefer de, meşhur (Ali Baba) dan kalma çingene oyuünu, Sade kıyafetler başka. Ali Baba çingeneleri ellerine ku- ru francala, fal torbası alıp çıkarlardı. Bunhlar, bakır tepsi ve bakır kepçe ile oynuüyorlar. Oyün bitti. Bu sefer alkışlar pek zorlu değil. Merak ettim. Tam soracaktım ki bizim arkadaş, bir köseden ısrarla al- kışlayanlara dönüp seslendi: — Nâfile ahbaplar, gayri gelmez. Bu sondur, sön. Üç hânende yerlerine döndüler, Bir sürü şarkı okundu. Fakat ârtık gazino- nun, heyöcanlı havasi sönmüştü. Uzun boylu hovardayla iki maiyetinin arka- sından biz de kalktık. | Kapmın önünde bir telâştir gidiyor. Afili delikanlı nârâ üstüne nârâ atmak- ta: — Hani ya bey babanın nargilesi? Nerde nargile ateşi, Diye köpürüyor. Mütekdit kılıklısız — Oğlum, filispit, bana bak vallahi beyhude telâş ediyorsun. - Velinimetin nargilesi çoktan otomobile yerleşti. A- ,|teşi de maşallah buram buram tütüyor. Buyurun! Cevabını verinece yürüdüler. Arkalarından merakla baktım. Saçma- lamıyorlar. Uzun boylu kalantor, açık bir aotomo- bile kurulmuş, bacaklarının arasında horul horul çekiştirdiği nargilesi, ku- manda ediyor: — Çek bakalım Beyoğluna, Gayri bara gidelim. Kemal Tahir Filimlerle Zayıf lohusaların büyük bir dert - leri vardır. Yav - rularını — emzir » mek için müşkü - Tât çekerler. Süt - ninelere baş vu - rurlar — yavruları- na inek, koyun, sütleri — verirler. Sıhhatçe çok has- sas olan yavru - lar bundan çok çabuk müteessir olurlar, derhal kemik hastalığı, gösterir. Çocuk huysuzlanır. Amerikalılar şimdiye kadar ana sü- tünü bir ticaret metat yapmamışlardı, bir kaç zamandanberi bunu da tecrü- be etmeğe başlamışlardır. Şimdi eczanelerde bol bol ana sütü satılmaktadır. Sütnineler sütlerini bir evde oturmak suretile çocuklara em - zireceklerine lâboratuvarlara satıyor - lar, o sütler de konserve yapılıyor ve kutular içinde muhafaza ediliyorlar - mış. Amerikalılar bir zamanlar çocuk- lara eşek sütü vermişler, fakat insan sütünü konserve haline getirmek yo - Tanu bulunca bundan vaz geçmişler - dir. Sütlerini satarak iyi para kazanan kadınların miktarı az değilmiş. * 4 Avrupalı doktorlar şimdi bütün me- sailerini beyin ü zerinde teksif et- mişlerdir. Tabit — meşgul olanlar - felsefeyi ve ruhiyatı in - kâr edenler, on - lar daha baş le, hiddetin ve sevincin, bütün ihtisasların dimağdaki merkezlere bağlı olduklarını iddia e - derler, hakları var mıdir? Yok mü - dur? Bu henüz bugüne kadar malüm olmamakla beraber, kendilerine bazan hak verdirecek hâdiselerle karşılaştı - ğımız gibi ruhiyatçılara da hak verdi- recek hâdiseler görülmektedir. İlim adamları, bu meseleyi kat'i ola- rak halletmek istedikleri için uzun za- manlardanberi araştırmalar yapıyor - lar, fakat elle tutulan, gözle görülen müsbet neticeler elde edemiyorlardı. Tecrübelerini evvet * hayvanlar üzerin- de yaptılar. İlk olarak kurbağaları ele aldılar, onların beyinlerinde bazı ame- liyatlar yaptılar. Gördüler ki hayvan - ların o ameliyat neticesinde bazı kabi- liyetleri sekteye uğrayor. Meselâ yak nız bağrıyor, yahut yalnız susuyor, mütemadiyen geri gidiyor, yahut mü- vazenelerini kaybediyorlar. Profesörler bundan sonra işi daha ilerlettiler, tecrübelerini atlar üzerin - de yaptılar. Gayet akilli ve anlayışlı olan at ameliyatı müteakip birdenbire inatçı ve küstah olmuştur. 'Tecrübeler bu kadar ilerledikten son- ra iş daha ziyade mükemmelleştiril - miş, ve Amerikanın bir timarhanesinde bu tecrübeleri insanlar üzerinde tat - bik olunmuştur. İyi olmıyacak bir de- Hinin kafası açılmış, beynindeki ba - zukluk düzeltilmiş, o zaman deli akıl: lanmış, fakat başka bir - kabiliyetini kaybetmiştir. Meselâ eskiden yaramaz, neşeli bir insanken birdenbire durgun ve düşün- celi bir adam olmuştur. Bu tecrübeden sonra doktorların kafasında şu istifhamlar belirmiştir: Acaba, hâhzası zayıf bir adamın kafasında bir ameliyat yaparak hafı - zasını küvvetlendirebilir. miyiz? - Bed- Fen aleminde neler oluyor ? İnsan sütü konserve halinde satılacak * *« * Dimağda yapılan bir ameliyat ile insan istenilen huyu iktisap edecek, somurtkanlar sevimli, tenbel- ler çalışkan, çapkınlar uslu olacaklarmış ÜNCE Te yieanir 1 | bin bir insan nikbin olabilir mi? Hod * — gâm bir ruh değişip diğergâm olüf mu? Patavatsız, ne söylediğini bilmiyeti münasebetsiz bir adam ıslahı hal ede' rek aklıbaşında bir insan haline :iruİŞ edilebilir mi? " Kıskanç kadın sükün bulur, çapkıtı /Terkek uslanır mı? Tabit bütün bu meseleler balledilir* se dünyanın hali değişecek, herkes it” İ tediği huyları alacaktır. Ufak bir ameliyat tabiatin ters ya * — rattığı, şeyleri ıslah edebilecek: Eğef karınızın somurtmasından şikşyetçi i“ seniz, onu ufak bir ameliyata razı et“ mek kâfi gelecek, hemen size karşt — güler yüzlü ve mütebessim olacak. —— Çocuğunuz tenbelse derhal elinderi tutup operatöre teslim edeceksiniz, on* dan sonra harıl harıl çalışacak... Kızınız, eğlenceye, dansa fazla me” — raklısı ise ona derhal doktordan — bit — sevgili arıyacak ve Kkafasını açtırarak, — kendisini bir ev kadını yapacaksımız.. ş Bize bu havadisi veren,«silmi mec * muaların en ciddilerinden biri şu söz * leri de ilâve etmektedir. Artık Cemyieti Akvam meselesi hal- ledilmiştir. Dünyayı rahata kavuştu “ racak en mühim keşif meydana gel miştir. Ufak bir bıçak darbesi sizi is * tediğiniz düşünceye sevkedecek, iste < diğiniz tipte insanlar meydana çıkara" caktır. Artık ruha ihtirasa hâkim olas bilecek, dünyada huzur ve sükünu te- min edecek esrarın anahtarını elinize alacaksınız.» » İ 3) Memleketimizde Tetkikler yapan İngiliz gazetecisi «The Financial Times>» gazetesi, bundan sekiz gün kadar evvel, İs tanbula Smilovi, adında bir muha- birini göndermiş - ti Bu muhabir, doğru Ankaraya gitmiş, Türkofisi, Merkez Bankası - nı, İş Bankasını tetkik etmiş, meli ve iktisadi işleri - mizin ileri gelen şahsiyetlerile gö - tüşmüş, birçok müesseseleri gezmiştlir.. Bu zatın, yakında, memleketimizin ik- tısadi vaziyeli hakkındaki tetkikatını, intıbalarını, mensup bulunduğu meç - muanın çıkaracağı bir husust nüshada neşredeceği söylenmektedir. Smiloviç dün, kendisile görüşen bir muharririmize demiştir ki: — Ankarada gördüklerim, beni son derece mütehayyir bırakmıştır. Türkiyede her sahada atılmış olalı i- leri adımları takdir etmemek imkânı mevcut değildir. Buradaki intıbalarımdan edindiğim kanaati mümlekette de telkine çalış - mayı bir vazife sayacağım,. Yarın sabah memleketimizden, mem — — leketinizde çok az kalmanın verdiği acı- yı yüreğimde taşıyarak ayrılacağım!» İki hırsız kadın mahküm oldu İkinci ceza mahkemesinde hırsız - hıktan suçlu olarak duruşmaları ya - pılmakta olan Fatma ve Hüsniyenin muhakemeleri neticelenmiştir. Fatma ve Hüsniyenin suçları sabit olmuş, Fatmanın yaşı küçük olduğundan ve suç, teşebbüs devresinde kaldığından 4 ay hapsine, 21 yaşında olan Hüsni- yenin de 11 ay 20 gün hapsine ve bu kadar müddetle emniyeti umumiye müdürlüğünün nezareti altında kal * masına karar verilmiştir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: