12 Ekim 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

12 Ekim 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

OSMANLI SARAYINDA KADIN ELLERİ 10 — Eyüplü Voyvoda kızı Yazan : Ragıp Şevki Voyvoda kızının Deli İbrahime anlattığı bir masal, aylarca memleketi samur çılgınlığı ile kasıp kavurdu 1640 da Topkapı sarayında yeni kadın çehresi görülmeğe başlandı: Eyüplü Voyvoda kızı... Odalar ve solalar çengi ve çı; rültüleri, mest k f akah fettan çığ- himin ya - nıbaşında alıyordu. Daha bir ay evveline kadar Eyüpte ötekine berikine fal bakmakla dilenen bu kadının nenin nesi olduğunu bilen Yöoktu. Fakat saraya girer girmez der- hal bir mevki sahibi oldu. Üstü başı ipeklilere büründü, Her gün akşama Goğru saraya araba ile gelir, bazan Bünlerce saraydan çıkmaz olurdu. Voyvoda kızının harikulâde denecek kadar kuvvetli bir cerbezesi “vardı. «Muntazam söze kadire ve yeniden hi kâyeler düzüp söylemekte mahire» idi. Deli padişahın en hassas taraflarını ya- kaâlar, sonra saatlerce, bir hokkabaz gi- bi hareket ederek masallar söyler, çal- gıları hafif hafif çaldırıp kısık kısik Şarkılar okutarak hikâyeler anlatırdı. Güzel ve yarı çıplak kadınlar, ıtumın.lı ve buğulu bir hava ve şarap kokuları içinde bu hikâyeler padişahı büsbütün Mestederdi. * Bir kış gecesi Deli İbrahim gene bir €ğlence meclisinde Voyvoda kızını kar- Şısına aldı: e Söyle, dedi. Bizi eğlendir, dinlen- irt.. « Voyvoda kızı o gün saraya öğrendiği Yeni bir masalın sevinci ile gelmişli, Padişahın huzurunda diz çöküp 1€e ye-| Ni masalını anlatmağa başlarken çalgı- lar da hafif hafif bir şark havası çalı - Yorlar, cariyeler, hasekiler, saray ha - leri padişahla falcı kadının etra-| , finda halka oluyorlardı. Eyüplü Voyvoda kızı kalın — sesile Masalına- başladı: n — Raviyanı ahbar, nakilânı âsar ve Muhaddisanı ruzigâr şöyle rivayet € - derler ki, zamanı evailde Hind deniz - i hüküm süren bir padişah var iş. Serveti vafir, azameti zahir, kendisi Z€vk ve mişata pek müzahir imiş.. Hind denizlerinin en güzel adalarının birin- *e büyük, çok büyük bir sarayı, içinde Fünlerce gidilse bitmiyecek büyük bir Bahçesi, havuzları, güllük gülüstanlık- lan var imiş. a Amma ve lâkin padişahın en büyük hususiyeti nefsinde bir cildi muteber Ve bevnelhükema cevheri civani tabir €dilen samura düşkünlüğü imiş. Elbiseleri, sarayının bütün döşeme- &, duvarları, kapıları, pencereleri sa- Murla kaplı imiş. Yastıklarını ve per - lerini hep samurdan yaptırmış. Vel- ale... 4 Voyvoda kızı anlattıkça deli padi - fahın gözleri büsbütün kayıyor, kendisi Di Yumuşak kürkler içinde kaybolmuş luyordu. — Bu samur denilen nesne ne den- İ şeydir?, ü 1 şeydir hünkârım. h Gayetle güzel şeyı ak.. Vücüd Cila temas edil- Sİldi gayetle tatlı, yumuş; , insanı mesteder, elle Samurla döşedikten sonra rekkaseleri- b 'üyın:( bu samurlar üstünde rak - irmesi, uyutması, ::'ını, Deli İbrahimi lar çıkardı. o nîe yattığı zaman sabaha "'d“_' hep Eyüplü Voyvoda kızının samur ma- Sahmı düşündü. Deli aklı ile bu maği, kahramanını kıskandı. Onunla kendi Srasındaki kudret ve kuvvet farkin üşündü ve nihayet ertesi sabah bütün incelerini mevkli tatbika karar verdi. büsbütün ZIYa- ;l. narak bu samur elbisenin eşevketlü Wdipnı- yonu koymağa |tek hi böyle bir elbise giymiş midir?. Vayvoda kısı bütün cerbezesini kul- hünkâra» çok yakıştığını ve dahi bun- dan sonra da her samürlu şeyin yakı - şacağını söyledi. |du. Padişahı samur o kadar sarmıştı ki, her gün saraya bohça bohça taşınan samurlara doymuyor, divan çavuşlarını devlet erkânına samur tahsiline gön - derir, defterdarı samur tedariki — için divan tezkereleri göndertmeğe mecbur Deli 'İbrahimin çılgınlıkları arasın - |ederdi. da birdenbire samur da yer alrvermiş- ti. Artık her gün kasırlar, köşkler, o - dalar ve divanlar samur ve dibalarla süsleniyor, padişahın gözü samurdan başka hiç bir şey görmüyordu. | Voyvoda kızının hayalhanesinden çı- kan bu sarı ve yumuşak nesne kısa bir zamanda devlet ve millet için korkunç bir mahiyet aldı, yüz kuruşa — satılan samurlar, bin kuruşa bulunmaz oldu. İDevrin şairleri bu gidişle köpek deri- -İsinin ve damuz kafasının kıymetlendi- rileceğini ima ederek: Ol kadar rağbeti var samurun, Oldu tahsili anın emri asir!. Böyle kalırsa olur zikıymet, Nafei kalp ve kafayı humur!.. Diye alay ediyorlardı. Voyvoda kızı, küçük bir masalınım bu kadar büyük bir tesir yaptığını gö- rünce, büsbütün şımardı. Artık saray- dan ayrılmaz olmuştu. Padişah samur ve diba döşeli odalarında. Voyvoda kı - zına fallar baktırıyor, hikâyeler ve ma- sallar anlattırıyor, bilhassa Hind de - nizleri padişahının masalını mütema - diyen tekrar ettiriyordu. Padişah Eyüplü Voyvoda kızından dinlediği masalı, hayatının bütün kuv- vetile canlandırmağa çalışıyor samurlar üzerinde rekkaseler oynatıyor, haseki- lerini ve cariyelerini güğüsleri, bağır - ları açık samurlar üzerinde sızdırıyor- — Hergün Türkiyenin muhtaç olduğu Şeylerden biri: Ucuz benzin! 'Yazan: Muhittin Birgen (Baştarafı 2 inci sayfada) de pahalı bir dyıuı)ııııın.' Bar Bunun için, Türkiye, w&ıqm_ı. , hareket ihtiyacının ;ı::_lı?!.-- tine ve hayat seviyesinin düşkünlüğü- ne rağmen, d en pahalı bir memleketlir. Hem de öyle bir pahalılık ki bu kadarına cevaz verme£e, herhan- gi bir sebeple onu mazur göstermeğe imkân bulunamaz. * Zaman zaman, sırası düştükçe, diyo- ruz ki, bugünün milli müdafaası artık bir motör meselesi halini aldı. Cihan harbinde bizimle düşmanlarımız ara- sındaki harp vasıtası farkı ehemmiyet- siz bir şeydi. O ıııııınbnbşri ordular değişti. Ordulara motör girdi. Ordu ma- kine ile hareket eden kıt'alardan mü- ryekkep oldu. 'Tanklar çıktı. Harp, bare- ket kudretinin faikiyeti —ile kazanılır diye kaideler çıktı. ——— !;lılbıti motör, iştialli motör bah- sinde maalesef geri bir memleket oldu- bilmemiz de lâzımdır. Bugün- tür. Türkiyede mevcat ve yarısı hurda halindeki 8 - 10 bin otomobil ve kam- y fenni kıymetten mah- Tum şoförü ihtiyacımız için kâfi göre- Türkiyeye her giren otomabil ve kamyon lıyîı halkın hareket ihtiyacını arttıran bir kuvvet, !_n. nıuyı y.-h d.mlbirirıd.hemdebırımühın gü- nünde ordu için bir fazla kuvvettir. Şu hakde Türkiye içinde bu meselede bir siyaset var: Otomobil sanayiine sa- olmıyan Kai gümrük ve ucuz benzin! bi, UCUZ Halk ta, asker de, devlet erkânı da bu samur çılgınlığından müşteki idi. Eyüplü falcı kızımın ortaya attığı bu nesne yüzünden yüz binlerce lira Rus- yaya akıp gidiyordu. Hele ocak halkı bu şikâyetçilerin başında geliyordu. Bir defasında defterdar ocak ağala - rınm en korkuncu olan Kara Murat a- ğaya samur istemek üzere bir adam göndermişti. Murat ağa teklifin mahi- yetini öğrenince kaşlarını çatmış: — Defterdar efendiye söyle, ben Gi- ritten geldim. İnce perdaht barut ile yağlı kurşundan başka bir şeyim yok. Samurun adını biz ilden işitiriz, gör - memişiz, Bizden selâm eyle, böyle söy- le! diye bağırmıştı. * Eyüplü falcı Voyvoda kızının masalı memleketi dört beş ay içinde kasıp ka- vurdu. Fakat bir gün ihtilâl kopup ta Deti İbrahim ocak ağalarının ve aske- rin eline düşünce Eyüplü Voyvoda kı- zı da ortadan kayboluverdi. Padişahı üzerinde egülgün atlas bir entari, kırmızı çakşırı, mutalla uçkur- ları» ile öldürdükleri gün de Voyvoda kızı büsbütün ortalıklan silindi. Bir yı- lan gibi sarayın içine girerek zehirini bırakmış ve aylarca memleketi samur çılgınlığı ile kasıp kavurduktan sonra padişahtan aldığı atlas keseleri ile bir: likte bir «semti meçhule» karışmıştı. | Gören bilen var mı?l Bir zabiti arıyorum Sultan Reşad Kaosvayı ziyareti sıra sında Selânik vilâyetinin Gevgili kasa- basından Ömer oğullarından Osman oğ- lu Ömeri, küçük bir çocuk olarak alıp İstanbula getirmişti. Bu çocuk mek- tebde okudu ve zabit olarak yetişti, Be- nim amcamdır. Acaba nerede olduğunu bilen var mı? Polatlıda, belvacı Kâzım oğlu Hayreddin Hasan Tıraş Bıçağı Bir dakikada Uraş eder. Ne sa- bun, ne de fırçaya ihtiyaç vardır. Katiyen paslanmaz. Alâmeti fa - rika ile ihtira beratı vardır. Ne İngilizler, ne Fransızlar, ne de Amerikalılar, ne de bütün dünya aynını yapamaz. Hasan tıraş ma- kinasile Hasan tıraş sabunu ve Jaraş kremi, tıraş kolonyası, tıraş pudrası birer şaheserdir. Mutlaka milletlerin yaptıkları gi- | man, benimle beraber, bugün hiç ben- zin sarfetmiyen başka birisi de hiç ol- * Vecuzluk Devlet Demiryollarına vu- | mazsa günde elli kuruşluk benzin şar- Sabah olur olmaz Eyüplü VeyYOĞ | 14 membar oldu. Ayni ucuzluk ma- |fetmeğe başlayacak. Çağırttı. Üzerine BİY' . (liye için de öyle olacaktır. Bilfarz ben Avrupalı bu işleri böyle hesap edi- erremlerine mahsus» içi deşi Sâ günde bir Hiralık benzin sarfediyorsam |yor. Bu sahada — biz de Avrupalı gibi Mürdan, altın düğmeli elbiseyi BöSte (F K6 otomobil ucuzlayınca ben o- | hesap edelim! Terek: —plı"”# ve fakat, o za-| Muhittin Birgen « l ü ç B e — Nasıl. dedi. Hinâ denizleri L «V, Görand» dan Arsâne Gaudinot yirmi beş yaşında evlenmişti; o vakte kadar bir bakire gi- bi temiz hayat geçirmişti. Karısı, bir müddet sonra bir çocuk bırakarak öl- dü. Çocuk La anasının arkasından git- mekte gecikmedi. O zamandanberi ke- der ve üzüntü saikasile iffet ve isme - tini muhafaza eden Gaudinotta bu hal bir itiyat oluverdi. Böyle hiç bir kadın yüzü görmeden ellisine bastı. Birçok vazifelerde çalıştıktan sonra bulunduğu müessesenin veznedarı ol - muştu. Onun tavrü hareketi bir nümü- nel imtisaldi. Doğruluk ve iyilikle meş- bu bulunan veznedarın hiç bir arzasu ve hırsı yoktu. Ne iskambil oynar ve ne de at yarışlarında bahse girerdi. Olabil- diğine kanaatkâr ve perhizkârdı. Hat- tâ bir kahveye girdiği bile görülme - mişti daha, , Bu zevksiz, arzusuz, ihtirassız adam canlı bir mahlük olmaktan ziyade âde- ta bir cansıza benziyordu. Parayı da sevmezdi. Her ne zaman maaşının art- tırılmasından patron bahsetse Gaudi - not bunun lüzumsuzluğunu söyliyerek kabul eylemezdi. O, uzun boylu ve iri yapılı bir a - damdı. Fakat biraz kamburumsu yürür dü. Azalmış bulunan saçları da çabuk ağarmıştı. Avurtları çökük, benzi sarı ve vücudü zayıftı. Modası geçmiş eski, ucuz siyah elbiseler giyerdi. Kocaman bir gözlük te gözlerinden eksik olmaz- di. Az konuşurdu ve terbiyeli bir in- san olması dolayısile herkes onu beğe- nir ve şerefli bir insan olarak onu a- narlar ve kendisine hususi bir mevki verilirdi. Gençler bazan belli etmeden onunla alay etmekten kendilerini alamazlardı. Onu, muhterem Mösyö Gaudinot diye çağırırlardı. İhtiyarlamağa yüz tutmuş olan so - Buk ve hissiz veznedar, nedense çok müşfikti. Ve bü - tün müşfik insan- lar gibi çok kar - kaktı. Onun bu müfrit şefkati Ö » len karısına kar - şı sadakatini mu- hafazaya — vesile, korkaklığı da bu sadakati devam ettirmeğe saik olmuş- tu. ” Çeviren : * Bir sabah Gandinot, daireye gider- ken, yolda çok çirkin ve hâmile olduğu karnının - şişkinliğinden belli, yersiz, yurtsuz ve ölecek bir halde bulunan yorgun bir kadına rastladı. Kadına acı- yarak onu bir lokantaya götürdü. Ve bir hafta için bir oda tutarak kadını oraya yerleştirdi ve cebindeki bütün parayı ona verdi, O gün daireye iki saat geç geldi. Bu geç kalmasına yalandan bir bahane uy- durdu; bu onün hayatında ilk yalansı. Neden doğruyu söylememişti? Niçin bu merhametli ve şerefli hareketinden utanıyordu? Bu, sadece korkak oluşur- dandı, Sekiz gün geçince kadını tekrar gör- meğe gitti. Kadın kurtarılmış olmasın- dan mes'uttu. Gaudinot bu sefer onu bir doğum evine götürdü. Onu ziyaret etrnek için hastaneye git tiği vakit kadının doğurmuş olduğu bir güzel çocuğu ona gösterdiler. Bu küçük, ihtiyara, yürmi beş yıl ön- ce doğan ve ilk ağlamalarını duyma - dan ölen çocuğunu hatırlattı. Bu hâ- tıra onu daha çok mütcessir etmiş ve yaralamışlı. Lohusa, sararmış, alık yüzile birşey anlamadan ona bakıyor, ve bu adamın şimdiye kadar kendisile bu derece meş- gul olmeasını ve mukabilinde hiç birşey beklemediğinin mânasını anlıyamıyor- du. Hastaneden çıkmca ona yeniden bir oda tuttu; mobilyeler satın aldı, ve hiç bir noksan kalmamasına dikkat etti. Kadın, bir daha eski hayatına dön - meğe mecbur olmadığını düşünerek memnun oluyordu. Veznedar, artık her daireden çıkı - şında gelip onu ziyaret etmeği âdet e- dinmişti. Cepleri dolu olarak oraya g'- der ve çocuğa türlü oyuncaklar ve tat- hlar getirirdi. Morget şöyle düşünürdü : — Bana göre hepsi bir. Çocuk tama- Yarınki nushamızda : Ben milyonerim mile Gulot'ya benzemiyor. Belki de bu| Mösyö ben sarhoşken bir gün yanıma gelmiş olacak; çünkü çocuk kendisinin- miş gibi davranıyor. w[ * ; Hâmile olduğundan beri Morget ile alâkasını kesmiş bulunan eski âşıkı Gü- | let, anun iyi bir hayat geçirmekte, iyl bir evde oturmakta ve iyi, yüksek bir adam tarafından bakılmakta olduğunu Ööğrenince, onun yanına gitti ve eski a- lâkayı tazeledi.. Bir müddet böylece herşey tabil sey rinde aktı gilli. Fakat veznedarın bü« tün birikmiş parası, Gulot'nun bir şeya ler istemeğe başladığı bir sırada bit « mişti. Morget'nin gittikçe çoğalan i$ « tekleri karşısında, Gaudinet mali vazie yetin bozuk olduğunu ve biraz mukta« sit davranmasını talep etti. Kazandı « | ğ paralarla, şahsi masrafından biras kısarak"anaya ve çocuğuna bakabili « yordu, Fakat biraz muktesit ve hesap- h hareket etmek şartile. Şimdi kendi kendine bu kadar fazla parayı Morget'nin ne yaptığını düşü « | nüyordu. Tabif Gulot'nun mevcudiye « tini aklına getirmiyordu. ı Morget ona yüksekten atıyordu a7 « tık. Herhalde bu işte birşey olmalıydı. «Eğer çocuğu büyütmek istiyorsa, bü « tün ihtiyaçlarını temin etmek lâzımdır, Pariste böyle bir çocuğu büyütmek kos lay değildi hani. (Şimdi çocuk epey gür büzlemiş ve babası gibi bir hergül ol. mağa namzet olmuştu.) Eğer çocuğun ihtiyaçları karşılanmıa | iyacaksa bunu M. Gaudinot derhal sây« lJemeliydi. O zaman, çocuğunu köydeki akrabalarının yanıma, baksınlar diye gönderecekti.r Morget, âşıkından öğrendiği bu der« si tekrarladıkça veznedar müteessir 0s lur, incinirdi. Ve bu suretle onun iste- çüğü kaybetmekler korkarak bu çaça- hışırdı. Morget şüunu d Nlâve ede: ' — Görüyorsu « nuz ya çocuk ağ « hyor da. Bu hq halde hastal İ olacak.. pt Gaudinat kü - çüğü kaybetmeklen korkarak bu şaşas ron kadının istediklerimi yapardı. * İsmet Hulüsi İhtiyar iki misli iktisat yal başladı. Şahst ihtiyaçlarını büsbütün kıstı, ve günde bir defa yemek yeme. ğe koyuldu.. ilâh.. , Fakat hayat tatlıdır, veznedar şinidis ye kadar reddeylemiş olduğu maaş te« zayüdünü kurcaladı; ve maaşının artlır rılmasını istedi. Patron hiç bir aksilik çıkarmadan anun maaşını arttırdı. Mo get te çocuğun hastalık bahanesinin işe yandığını görünce isteklerin merha « metsizce çoğalttı. Bunun üzerine Gavdinot ikinci & maaşının çoğaltılması talebinde bul! du. Üçüncü olarak ta istedi. Ve niha; en az maaş alırken, şimdi müe: di en fazla para alan o olmuştu. Böyle olmakla beraber şimdi elbi « seleri daha çok eski ve papuçları daha ziyade yıpranmış bir haldeydi. Dördüncü bir talep müessese sahi « bini hayrette bıraktı. Vezi nn muktedir olmasına rağmen, kendisine gitlikçe pahalıya ma! olduğunu düşü « nünce dayanamıyarak Gaudinot'ya: — — İyi biliyorum, dedi. Hayat zar ve ağırdır. Fakat benden talep ettiğiniz zamlar hizmetlerinizle mütenasip de - ğgildir zannındayım.. Hem de yaşad yız hayatla ve ihtiyacınızla dahi mü« teradif olmadığını görüyorum. Hang şerait altında sizi burada ıhw n mu biliyorsunuz. Son talebinizi is'af edemsiyeceğim. Maamafih sizin gibi tiyar bir memur, memurdan ziyade bes nim için bir dosttur. Siz artık benim İ timadımı selbeylemiş bulunuyorsunuz, Hayatınızda herhangi bir hâdise, bit vak'a olduysa-ki bu harekâtınızdan nuyor - bana onu anlatmanız lâzımdır; Belki müşküllerinizi başka suretle b ledebilirim. renmeğe çalıştı. Veznedar kızarıp kel liyerek şapkasını parmakları arasın evirdi, çevirdi ve sesini çkırmadınr dadan çıktı. g (Lüden sahileyi gevicir..)

Bu sayıdan diğer sayfalar: