13 Ekim 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

13 Ekim 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

F6” Sayla ——— — z Dahili hârp İspanyaya 900 milyon İspany_âd;ı harbi âsiler kazanırlarsa neler olacak? Türk lirasına mal olmuş Gönerali Frnakönün d areyi ele alır almaz bir çok müşküllerle karşılaşacağı tahmin ediliyor. İngilizce Sphere mecmuasından: Fransız ve İsviçre frangının düşme- sine, Hitler ile Rusya arasındaki kar : şılıkli söz dövüşlerine, rağmen, dünya hâdisatında İspanya gene önsafı işgal ediyor. İspanya diyince insanın bey - Binde bir sürü istifham çengelleri kız- rılıyor?.. Kaç tane İspanya mültecisi kaçlı?. İspanya mültecileri ne oldu, bunlar ne ile geçiniyorlar?.. Kaç kişi öldürüldü?.. İngiltere ve Avrupadaki İxpan)o! sefaretlerinde neler oldu?. Ne- ler geçti?.. Dahili harpte ölenlerin sa- yısı nedir? Bütün bu ihtilâl kaça mal oldu?.. Almanyaya Kanarya adaları, Halyaya da Balear adaları verilecek mi? İhtilâlciler, nam diğer âsiler, narnı nistler, ülkeyi idarelerine geçirirlerse, 'nasıl bir hükümet şekli kurulacaktır*?. Bu hareket bir Krallık cereyanı mdır? Bütün bu suallere cevaplarım var - İ dir: spanyadan kaçan mültecilerin mik darı gözle görülür derecede tahdit edil- “miştir Zira, ister kızıllar, ister - faşist- olsun, bir noktada birleşerek Ülke- den hiç kimseyi dışarıya çıkartmıyor- lar. Bu da firarilerin hududu geçmele- | Tini imkânsız kılan bir keyfiyettir. Bi- yariç ve Henda, hudut boyunda, harp esnasında İngilterede olduğu gibi, hükümete muhalif olan cephede mu - harebe eden ahbap ve akrabalarına ço- rap ve famile götüren hesapsız kadın - ların olduğunu saklayamıyacağım. Harp neye mal oldu ? İspanyada maddi zararlara gelince, dahili bir harbin, muntazam bir harp - ten daha ziyade masrafı iltizam ettiği- ni söylemek kâfidir. En hafif bir tah - min ile dahilt harbin İspanyaya 150 milyon İngiliz lirası (900,000,000 Türk lirası) mal olduğunu kaydetmek kâ -« fidir. Bundan maada endüstri hayatı - nn durduğunu, aylıklar muntazam ve- rilmediği için satınalma kabiliyetinin a- zaldığını da hesaba katmak lâzımdır. Bu ârada mücadele için icap eden mü- himmatın da yüksek fiyatlarla satın a- Jındığını da hesaba katmak Jâzımdır. Bu maddi zararlardan sonra cephede ölenlerin sayısı da — 80,000 kişi kadar tahmin edilmektedir. Madrit düşünce Madrit ihtilâlcilerin eline düşünce muvakkat hükümetin Burgostan Mad- ride nakledeceği tahmin edilebilir. Za- ten bana verilen malümat ta bu hususu teyit etmektedir. Bu takdirde General Cabenellas Cumhurreisi olarak işbaşın da kalacak, General Franko da bilfiil bükümet reisliğini yapacaktır. General Franko iyi bir asker olarak tanınmıştır. Bir aralık Sarakos ta as- — keri akademinin kumandanlığını da yapmıştı. Cesareti efsanevi denecek bir İ kadar İtalyanlardan ziyade âsilerin ta- “GÖNÜLİSLERİ! Taşımıyanlar Arasında evlenme.. Ortaköyden, Kumru adını taşıyan — bir okuyucum soruyor: — me de bakmiyarak evlendiniz, hayat Bir kızla üç yıldanberi sevişiyo - vum. Evleneceğiz. Fakat 0, Rum, ben Türk. Ailesi birleşmemize razı de « il, ne yapalım? * Ben bu okuyutumun sualine mu- kabil bir sual ile cevâp vereceğim: Farzediniz ki ailenin muhalefeti - tarzınızın ne olacağını tasavvur edi- yor musunuz? Evlenmek, yuva kur- mak, gece gündüz yekdiğerinizden - ayrılmıyarak birer heykel gibi vakit Bgeçirmek demek değildir. Gezip do-> Jaşacak, temas edip konuşacaksımız. Fakat sen Türksün, belki rumca da General Franko diğer beyazlar, namı diğer anti kornü -|şekilde dillere destan olmuştur. Gene- ral Franko Beşinci Jorjun cenaze me- Frasiminde de İspanyol deleğeleri arasın da bulunmuştu. General Franko ile General Mola bi- ribirlerini tamamlayan iki şahsiyettir- ler. General Mala krallığın son günle- rinde Madritte polis müdürlüğü vazife- ,sini görüyordu. Madridi pek yakından Ve içinden bilir. Vardığım kanaate göre bugünkü ce- reyan hiç bir veçhile kralcılık cere - ,yanı değildir. İhtilâlcilerin, yapılan yardımlara mu ikabil Almanya ve İtalyaya toprak tev- vizinde bulunacaklarına dair haberler de birer balondan başka birşey değil- dir. . Pekidaha ne öolacak diyeceksiniz. Ben pe ihtilâlciler Madride yerleşir yerleş- mez ilk iş olarak kendilerini devletle- ye tanıttırmak - olacaktır. — İhtilâlciler Rusyadan maada bütün devletlerin 24 saat içinde yeni hükümetin meşruiye- tini tanıyacaklarma kall bulunmakta - ,dırlar. Bundan sonra da kuvvetli bir askeri diktatörlük tesis edilecektir. Askeri diktatörlük İspanyada askeri diktatörlük işe ba$- lar başlamaz ilk iş olarak milli ticare - tin kalkınmasına gayret edecektir. Bu- nun için de bir istikraza lüzum görü - lecektir. Bu istikrazın da Londradan yapılacağı kuvvetle tahmin edilmekte- gir. Çünkü yeni hükümetin İngiltere - yi kızdırması hiç işe gelmez. Maamma - fih İngiliz sermayedarlarının, İspanya- da tam bir istikrar görmedikçe bu is- tikraza yanaşmıyacakları da tabildir. Yeni hükümetin başlıca faaliyeti de harap olan bütün memleketi yeniden i- mara matuf olacaktır. Bütün bunlardan sonra İspanyanın zatürreeye tutulmuş bir hastaya benze- diğini de kabul etmek lâzımdır. Müstakbel politika Diğer taraftan kızıllar, ihtilâlciler ne derlerse desinler, Almanlar istedikleri bilmezsin, bilsen de Rum âleminin tamamen cahilisin. Karının tanıdık- Jarından zevk alamazsın, onlara zevk- veremezsin, Bize karşı karın da ayni vaziyettedir. Balayı geçince sıkılmıyacak mısınız? Hem mesele sadece konuşup görüşmek te değil - dir. Yaşamak için muhit lâzım, mu- hitten yardım görmek lâzım. Bun - dan tamamen mahrum kalacağınız hatırınıza gelmiyor mu? * Ankarada (Hasan Ur) a: Meselenin halli için en basit çare kalkıp kısa bir müddet için İstanbula gelmeniz ve doğrudan doğruya kızın allesi ile konuşmanızdır. Maddi ve manevi vaziyetlerde mutabakal ol- duktan sonra üç senedir uzak yaşa- malarına rağmen yekdiğerini seven iki genci birleşmekten menedemez- ler. Düşünceniz doğrudur, — kızın kaçaışsını ben de tecviz edemem. N TEYZE 200000 Lirayı kimler kazandı neler yapmayı düşünüyorlar * Piyango çekilmeden bir gün evvel peynirci çırağın: arkadaşı “ Marko, demiş, içime doğuyor, 200,000 lir: , “En mühim mesele de İspanyanın ha- || harbin fecaatini unutturmak olacaktır. sana çıkacak, Eminönü meydanına İstanbulun ta - lih borsası adını vermek daha müna - sip. Tayyare piyankosunun dün E - minönü meydanında bilmem kaçıncı defa kopardığı gürülttüyü, frangın düş- tüğü gün Paris borsasında bile bula - mazdınız, Piyangoda büyük, küçük, orta boyda ikramiye kazanıp ta paralarını almaya koşanlar... Piyangoda kazananlar ara - sında bildik, dost, akraba taharrisine çıkanlar... Gazetelerde kazananların i- simlerini, resimlerini görüp te bilet al- maya heveslenenler... Birden bire zen- gin oluveren talihlilerin paralarını a » lrken ne hale gireceklerini seyre ko - şanlar.., Dilenciler... Yankesiciler, po - lisler... Gişelerin önüne sokulmak imkânı yok. Şoförler, gişelerin önlerinde ağır ağır volta ediyorlar, ve bağırıyorlar: — Bana bak babalık... Tomar tomar papelleri görünce başın döndü galiba. Ama gözünü aç... Adama sade piyango değil, otomobil de çarpar!., Çarşaflı, kulaktan atma gözlüklü, or- ta yaşlı bir bayan, düğün evi cariyesi Bibi o gişeden öbür gişeye koşuyor, her rastladığını çalyaka edip soruyor: — Şu 200,000 lira kazanan Huriye- nin bir tasvini yök mu acaba? Bakırci- larda oturduğuna göre bizim Sarı Hu- riye olacak amma, ne olur ne olmaz, bir de tasvirini görsem. Buradaki adresi de mufassal değil ki içime inan gelsin... Kâfir kız, bir sefer de semtimize uğra- madıydı. —Amma, insaniyetlik gene bizde kalsin! «Nimet» gişesinin önünde biriken ka tabalığa karışıyorum. Gişenin önündeki parke kaldırıma bir sandalye atılmış, Sandalyede, kıvırcık saçlı, açık alınlı, kumral, bir genç oturuyor. Bir yanın- da gişenin sahibi, bir yanında sahibe - Sİ. Sehpasını caddenin ortasına kurmuş bir seyyar fotoğrafçı onlara poz veri - yor: — Bayan... Siz yirmi.bin lirayı uza- tın, Destenin altına o elini koysun, üs- tünden de siz tutun, Bay Talât... Siz biraz gülün amma. 200,000 bin lirayı kazanan Bay Ta - lât neye uğradığinı şaşırmış. Heyecan- dan âdeta gülmesini unutmuş. Elleri, sahte olmadıklarına hâlâ inanamadığı banknot destelerinde, ve gözleri, bank- notlara bakmaktan resim alamıyan fo- toğrafçıda... Hiç ummadığı bir anda be- raet kararı almış bir maznun gibi, ne diyeceğini, ne yapacağını şaşırmış. O - nun şaşkınlığını bir İâkaydi sanan fo- toğraçı İçerliyor, ve: — Gülsene yahu... diyor... Havudan yirmi bin lira alan adam böyle somür- far mu? Bugüne bugün, böyle havadan değil, alın terile iki papeli doğrultanın ağzı kulaklarına varıyor ! Etrafa birikenler, 20 bin lira kaza - nan talihliyi tıpkı, parayla teşhir olu - nan acaip bir mahlüka bakar gbi seyre- diyorlar. Çoğu da onun kendilerinden farksız bir insan oluşuna şaşırmış gibi. Neredeyse biribirlerini dürtüp bayret- lerini açığa vuracaklar ve: — Yahu, diyecekler, bizim” bundan eksiğimiz ne? Nihayet, kendini toparlı- yan talihlinin dudaklarında, maruf ko- mik Bouster Keton'un, namı diğer Ma- leğin dudaklarındaki meşhur zoraki te- bessüme benziyen bhir gülüş beliriyor. Gişe sahibile, sahibesi de gı_ı_lı_ı_ıo'ııı raftarlığını yapsınlar banâ söyledikle - rine göre, bütün bunlar müstakbel hü- kümetin ilerideki politikasına hiç bir tesiri olmıyacaktır. İspanya ekonomi ba kımından İngiltereye bağlıdır. — Dahili harp esnasında bankalarda bu lunan değerli evrak ve bankaların im- ha edilmiş olması da yeni hükümeti sön derece meşgul edecektir. Bu yüzden bir çok arazinin sahiplerini de bulmak ka- bil alamıyacaktır. riçteki prestijini tesis etmek ve dâhili Peynirci çırağı Marka 20,000 lirayı alırken Ve banknot destelerinden gözlerini ala- bilmek için yaradana sığınıp kendini iyice zorlayan fotoğrafçı işini bitiri - yar: Talihli yirmi bin lirayı esvabının cep lerine istiflerken sokuluyorum ve: — E, diyorum, söyle bakalım?. Ne yapmak niyetindesin bu paralarla ? 0: — Yahu, diyör, benim bildiğim, İn- san bunu parasız kalınca 'düşünür. Ce- binde yirmi bin lirası olan adam da aşimdi ne yapâtağım?» diye tasalanmaz ya . Bir kere mahalleye gitmiyeceğim, 'doğru Adaya geçeceğim. Çünkü eve dönsem, eşten, dosttan, bildikten, bilmedikten, alacaklıdan, fi- karadan baş alamıyacağım. Vâkıa onlara yardım etmek, borç ö- demek işten bile değil, fakat insan, ce- binde yirmi bin varken de, basit ala - çgaklı puslalarının hesabile zihnini yor- maz ve vaktini dert dinlemekle geçir- mez ya? Hele birkaç gün, para tasası çekme- den gönlümü eğlendireyim de, sonra on ların gönüllerini de hoş ederim. — Paranı nasıl -işletmek niyetinde- sin ? —— Vallahi, döğrusunu iİstersen, bu - gün ticaret kumara döndü. Halbuki ben haydan geleni huya harcamak niyetin- de değilim, Baksana paralara. Düt gibi sapır sapır düşüp duruyorlar. Onun i- çin, benim niyetim, bir ev yaptırıp, ge- ri kalanını bankaya yatırmak, ve geli- rile kont gibi yaşamak ! * Talihlilerden birisi de, Zindankapı- da, 6! numaralı peynirci dükkânında çıraklık eden Marko. Eyvelisi gün bir arkadaşile tavla oynuyormuş. Arkada- Şi ona : — Marko! demiş, içime öyle doğuyor ki, piyanko yarm sana çıkacak!.. Marko : — Buğün, diyor piyanko çıkar çık - maz onu hatırladım. Şimdi ona bir zi- yafet çekeyim diyorum amma, bu se- fer de içine fena birşey doğar diye kor kuyorum, ğ Yirmi bin lira biçare çırağı hayli şa şalatmış. Eskiden bülbül gibi konuşur- müuş. Şimdi tifo geçirmiş kimseler gibi, ikide birde dili tutuluyor.. Soruyorum: — Apartıman mı yaptıracaksın? — Hayır! diyor. Bankaya yatırdım paraları, — Bankada mı bırakacaksın ? — Hayır, — Ticarete niyetlisin galiba ? « — Hayır... — Ne,yapacaksın o halde ? . —- Para ne yapılır ki? Yiyeceğim ta- bil! Çırak Markonun ustası kurnaz, Ba - bayani bir himayekârlıkla söze karışı - yor : — BHele kendine gelsin bir kere. On- dan sonra sağlam kafayla düşünür me gel bir bilet al!,, |$in boynuna sarılması, ve sorgunun c B gw I x v ” ; Ka B1 Talihlilerden Talât hissesine düşer servetle beraber yapacağını ! Ve efendisini himaye ede nbir uş: edasile çırağının önüne siper olarak lâve etti: — Sevinç yorgunu çocuk. Üstüne v Mayın!, Bundan sonra talihli çırağa döni sesini yumuşatıyor: — Kendini yorma Marko... Yeter € tiğin lâflar... Oradan uzaklaşırken, ezeli müstebi liği kaşlarının daimi çatıklığından an gıilan şü patronun sesini bile yumaş tan pâranın kerametine bir defa d ha imân etmemek elimden gelmedi. * Dün konuştuğum talihlilerden biri de, Beyazıtta, Bakırcılarda, Fuatpa! caddesinde 62 numarada oturan Bay: Huriye. Kendisi gayet sakin, Fakat z ci Necdet Uğursay, bütün gayreti rağmen heyecanını gizleyemiyor. F Bevinç, dilinin tutukluğunu arttır olacak ki, telâffuz edemediği kelimcl ri bir kâğıda yazıp veriyor. Evine girdiğim zaman yanımda, c bah gazetelerinden birinin muhabi de vardı. Az sonra, piyango talihlisin © sabahçı meslektaşı benden fazla ilt fata boğuşunun kerametini anladır Neğer, talihli muhatabımızın kompoz törlüğü varmış. Arkadaşımın metisı bulunduğu sabah gazetesi de vaktile | nun bir resmini basmışmış. Bu itibar onun o gazeteye karşı muhabbeti, mi) nettarlığı varmış. Benden gizli olarak vereceği mühi cevaplarla (1) seygili cerideye kar minnetlarlığını ödemek istemiş. Fak: sevincinin. şaşkınlığından - olacak, .| £ minnettarlığı ödemeye çalışırken hay falso yaptı. Hele ben sual sordukça, | hun yerinden fırlayıp sabahçı arkad. vaplarını mühim birer sır gibi onu kulağına fısıldaması ömürdü. Söylendiğine göre tayyare biletini :1 çıkışından beri alırmış: — Ben, diyor, onun çıkması hülyı sile yaşıyordum. On senedir evliyiz. İki de çocuğumu var, Birinin adı Metin. Küçüğünün J Güngör, İyi gün görsün diye öyle koy duk ismini, Bu son bileti de-anun nâfti na almıştık, Şimdi bu yirmi bin Hraylı onar bin liralık iki apartıman yapuri cağım. Biri Metinin, biri de Güngörü olacak. Biz de bir katına yerleşip ki Fa vermekten kurtulacağız! Oradan ayrıldığımız zaman, sabalhç meslektaşım, kulağına fısıldanan ma lümatı ifşa etmekte mahzur görmedi: — Necdet Uğursay, meşhur bir za tın akrabalarındanmış. Talihli çocuğ Güngör, 6 Teşrinisani ayında doğmu! ve Kurtuluş bayramında iki yaşını bi tirmiş. Güldüm; ve ; — Eh, dedim, böyle mühim haberie Weren ahbaplarmız oldukça, gazeteni zin sırtı yere gelmez ! Selim Tevfik

Bu sayıdan diğer sayfalar: