21 Kasım 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

21 Kasım 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

” $ 'i L D !l AA TU saranı | “ yatmıştır. Bahtiyar poliste alınan ifa- Dişlerinizin — kıymetini — biliniz. Olur olmaz diş macunlarını ağzınıza sokma- yınız. Çünkü —her mikrop ağızdan alınır. Ağız mikroplarını öldürecek kıymetli maddeyi haiz yalnız: KOZMİN Diş macunudur. Fiatı her yerde 15 kuruştur. Kızını bıçakla yaralıyan anne mahküm oldu Kız mahkemede kendisini annesinin yaraladığını inkâr ediyordu, fakat annesi dışarı çıkarılınca her şeyi söyledi Birinci sulh ceza mahkemesinde 13 mı düştün? demiştir. yaşındaki kızı Bahtiyarı başından bı- Bahtiyar, başını çakla yaralıyan — Bedriye isminde bir | saffetle: kadının muhakemesi bitmiş ve hakkın-| — Beni korkuttular, onun için ya- da karar tefhim olunmuştur. lan söyledim. Beni annem evde et ye- Hâdise şu şekilde cereyan etmiştir: |dim diye ekmek bıçağile başıma vur- Kocasından ayrılmış olan Bedriye|du, yaraladı, demişti kızı Bahtiyarla beraber oturmakta i- miş. Çok sert ve asabi bir kadın oldu- ğu için bir gün kızını başından ekmek bıçağile yaralamış ve derhal hastaneye sevkedilen Bahtiyar 20 gün hastanede merhametle çocuğa bakıyorlardı. anayı çağırttı: desinde annesinin kendisini yaraladı- ğını söylemişse de muhakeme celsele- rinde ağaçtan düştüğünü; başının bu süretle yarıldığını ileri sürmüştür. Son celsede hâkim suçlu Bedriye-İseni kim yaraladı?. yi dışarı çıkartmış ve Bahtiyara : Deyince, çocuk bir, iki yutkundu. — Kızım, korkmadan hakikatı söy-| Ve sonra: le, Seni yaraladılar mı yoksa ağaçtan| — Beni annem yaraladı. Et yedim “Son Posta,, nın edebi tefrikası : 37 çocuğu sen yaralamışsın, dedi. dım, diye inkâr etti. Hâkim çocuğa: — Bir daha söyle, Yazan: Muazzez Tahsin Berkand Bu yabancı memlekette, bu yaban-|bir orkestranın dalgaları arasında kay- cı insanların yanında gördüğü adam, boluyor ve Muallâ hakikati, gözle gö- senelerce evvel gene böyle üstünde |rülen, elle tutulan acı hakikati görü - binbir ışık yanan bir suyun karşısında | yordu. kendisine tatlı ve sıcak bir sesle bü -| İşte o zaman silkinerek etrafına ba- tün bir aşk destanı söyliyen Ekrem|kıyor ve yanındakilerle meşgul ola - miydi? cak kuvveti bulmak için içmeğe ve Bir saniye oluyordu ki Muallânın 'neşelenmeğe çalışıyordu. gözü önündeki bütün insanlar, bir si-| En çok korktuğu şey, Ekremin o - hirbazın değneği altında gibi kaybolup|nun harekâtında bir gayri tabiilik se- siliniveriyorlar,, yalnız — ikisi başbaşa |zebilmesi idi. Fakat o yanmdakilerle o kalıyorlardı. |kadar meşgul görünüyordu ki, Muallâ O zaman Ekremin uzaklardan ge - bu ihtimali bir saniye düşündüğü hal - len sesi onün kulağına fisildiyordu: — İde hemen atmağa mecbur oldu. — Muallâ, sevgili, bütün © yabancı-| — Ne iyi! Artık o beni Muallâ gi- lar yök oldu. Yalmız biz voriz şinl4 bi 'döği; Bayün Dalmen' gi görme Her zaman biz vardık zaten.. O ge - ğe alıştı. İlk günkü üzüntüsü, şaşkın- çen uzun ve acı seneler kâbuslu - bir lığının getirdiği rahatsızlıktan — başka rüyadan başka bir şey değildi ve biz bir şey değilmiş... hiç ayrılmadık.. hep beraber .yaşadık. | — Pek dalgınsınız Bayan Dalmen. "Tatlı gözlerinle gözlerime bak, ba-| — Tunaya bakıyorum efendim. Bi: na bak Muallâ.. Şakaklarımda beyaz « 'zim gibi deniz kenarında büyüyen in- laşmış saçlarımla, etrafına ince çizgi- sanlar, gördükleri her suyu bilâ ihtiyar ler serpilmiş gözlerimle beni sevmiyor | kendi memleketinin denizine benzet- musun? Söyle Muallâ, bu yeni yüzüm- mek hevesine düşerler. Ben de karşım- den hoşlanmıyor musun? ida İstanbulu görüyorum sandım. Sonra buü sıcak ses, uzaktan gelen| — Hakkınız var; — sevgili İtanbulu, Güzelliğile mağrur olan bir kadının dişleri de güzel olmalıdır. Fevkalâde malik olmak isterseniz: KOZMİN diş macunile günde iki defa dişlerinizi yıkayınız. O zaman siz de böyle güzel birer dizi inciye malik olursunuz. güzel ve parlak dişlere Cumhurbaşkanlığı Filârmonik Orkestrası Şefliğinden: 1 — Orkestra için seçme sınaviyle şu Müzisiyenler alınacaktır. A — Bir Flüt ve küçük Flüt çalan, B — Birinci ve ikinci keman çalanlar, — €C — Viyola çalabilenler, Ç — Bir kontrbas çalan, D — Bir üçüncü Trombon çalan, E — Bir obuva «Koranglen 2 — Seçme sınavları İkinciteşrinin çalan, 23 - Z? inci «Pazartesi, Salı, Çarşamba, Cuma» günleri saat 10 da Galatasaray Lisesinde yapı- lacaktır. (2736) czmarar —— önüne indirerek|diye, dedi, Hâkim Bedriyeye: — Ne buyurulur? diye sordu. Bedriye tekrar inkâr etti: — Yalan! Hâkim suçluya en son sözü verdik- Küçük kızın gözleri yaşla dolmuş-|ten sonra muhakemenin bittiğini bil- tu. Ağlıyordu. Dinleyiciler büyük bir | dirdi. Raporların münderecatına, şahit Hâkim dışarı çıkarılmış olan suçlu |Fatmanin ifadelerine, çocuğun ikrarı- na binaen suç sabit görüldüğünden — Bak çocuk hakikatı itiraf ediyor, |Bedriyenin 1 ay 5 gün hapsine karar verildi. Hâkim kararı tebliğ ettikten Kadın: — Hayır.. ben yaralama- |*onra, Bedriye: — Canın sağ olsun Bay Hâkim. 35 gün yatarım. Ne çıkar diye mahkeme salonunu terketti. Çocuğu orada bu- lunan babası alıp götürdü. Bir casusluk davası Dün ağır ceza mahkemesinde Alâ- hele ayrılığın ilk günlerinde göz önün- den uzaklaştırmak o kadar güç bir şey- dir ki, buna muvaffak olmak için in - sanın büyük bir kuvvet sârfetmesi lâ- zım geliyor. Erdoğanın sesinde derin bir memle - ket hasreti inliyor gibiydi. — Siz çoktanberi mi İstanbulu gör mediniz? — İki sene... Ne uzun - değil mi? Ben de bu kadar vakit buna nasıl da- yandığıma şaşıyorum. — Size bir parça daha şu tavuktan vereyim mi Madmazel? Hayır mı? Pek İyazık. Birazdan dansedecek kuvveti - |bir saniye dinlenmeğ& bırakmıyacağım. | Macar genci, Muallânın önündeki bardağı — doldururken konuşuyordu. Genç kız gülerak ona baktı: — Ben daha dansetmeden evve|l yo- ruldum. Rica ederim bu fikrinizden vazgeçiniz! — Vazgeçmek mi? Belki de iki gün sonra gideceğinizi düşünürken ve si- zin bu akşamki hârikulâde güzelliğini- ze bakarken benden sakın böyle bü - yük bir fedakârlık beklemeyiniz. — Madmazel Dalmen, içimizde Peşte- yi ilk defa gören bir sizsiniz... Bugü - ne kadar gezdiğiniz yerlerden en çok neresini beğendiğinizi söyler misiniz? Bunu Alman murahhasınin karısı sormuştu. Sofranın ta öteki ucundan İniz kalmıyacak. Neyse bu akşam sizi| eddin isminde bir muhakemesine başlan- adamın — casusluk maddesinden mıştır. Muhakeme gizli cereyan etmiş- tir. Şahit olarak emniyet müdürü Sa- lih Kılıç ve İbrahim, Adviye, Ayşe, Nelli, Adolf, Abranaviç, Aziz Hüdai celbedilmişler ve dinlenmişlerdir. Beş yaşında çocuğa tecavüz 5 yaşında Kornelya isminde bir kız çocuğuna bir adam tecavüz etmiş ve çocuğun ailesi müddeiumumiliğe mü- racaat etmiştir. Müddeiumumilik hâdi- seyi takip etmektedir. Çocuğun mua- yenesi yapılımış ve iddianın doğru ok duğu anlaşılmıştır. Fail yakalanmak ü- zeredir. TARİHTEN SAYFALAR (Baştarafı 6 ncı sayfada) İskele meydanının en civcivli za * manı üç ayda bir ulüfe almak üzere ge* len Sipahilerin vürudile başlardı. Üs * |küdardaki bütün hanlar onlarla dolaf" di Üsküdarın en büyük hususiyeti, hal* kam, sâf ve temiz Anadolu Türkle * rinden ibaret olmasıdır. Evliya Çelebi diyor ki: «Bu halkın ekserisi Anadoludan gel* me ve lisanları Türktür, İçlerinde ehli dil, fasih ve beliğ ve ülema ve şüarasi üdarın İskcele meydanı bir çok tarihi vak'alara sahne olmuştur. Ka * nuni ölcükten sonra Sipahiler ve Ye- İniçeriler bi ük bir velvele ile Üskü * , Selimin yerine başkâ ahta çıkarılmasının Ö- vüne geçmek üzere İskele meydanın * dan kadirgalarla İstanbula geçmişler- | di. Yavuz Selim zamanında İrandan ge- len elçi Kulihan Üsküdara inmiş, mey- danda büyük şenlikler yapılmıştı. Halk sahilleri kaplamış, kadirgalar, kayık * lar denizi doldurmuştu. İran elçisi Üsküdardan İstanbulun güzelliğini görünce: «— Ruyü zeminde ve ziri felekte el- hak memaliki dünyanın âb ve ruyi cen- netâsâ yeri ancak budur!..» demişti. Elçi iskelede, Cebecibaşı ağanın mü- zeyyen ve mükemmel bin askerile kar- gılanmıştı. Kadirgalar zaten hazirdı. Kulihanın kadirgası hâreket edince top lar atılmağa, başladı. Osmanlı donanma 81 gösteriş blmak üzre elçinin kadirgasi önünden geçiyor, kürekçiler, korsanlar bin türlü harp oyunları gösteriyor, gök yüzü top ve fişek tarrakelerinden in « liyordu. Kadirga içinde bulunan elçinin mal- yeti, iskeleden gözlerini ayıramıyorlar: — Ya Ali medet!, İmdi ki deniz bizi yaman eylemiştir! Gaziler bize bir ça- re yetürün! Önümüz bilelim hey me- deti), diye bağrışıyorlardı. Dünkü ve bugünkü Üsküdar ara - sındaki ayrılığın en canlı bir misali de tekkelerdir. Yüzlerce tekkenin, «hey hey, «huuuu. huuuu!» sesleri ile çın - hyan odaları bugün o âlemden alâka- sını keserek dünyevilere mesken ol - müşluür. Buğulu, tütsülü, selvili ve hüvelbakili eski —Üsküdar maziye ka- rışmıştır. NMeşhur ve mergup «TAN» saatleri- nin 16 taş üzerinde işler 937 modeli gelmiştir. «TAN» saatlerinin satış hakkı her şehir ve kasaba için yalnız bir bayle verilmektedir. Arzu edenlerin Türk Saat Şirketine, İs. tanbul Yeni Türkiye han 7-8No. ya mü racaatta acele etmeleri tavsiye olunur. gelen bu ses husust mükâlemeleri bir- denbire durdurdu. Herkesin gözleri Muallâya baktı. Cenç kız bu suali hiç beklemiyordu. Bir saniye düşünüyormuş gibi gözleri- ni kapadı ve belirsiz bir heyecanla tit- riyen sesile cevab verdi: — Bence Budapeşteye ilk defa ge- lenler ancak Tunanın güzelliğinin te- siri altında kalıyorlar Madam. Meselâ ben iki üç gündenberi bir çok yerleri gördüm: Margrit adası, Kral sarayı, Balıkcılar kulesi, güzel san'atlar ve zi- raat müzeleri, parlâmento ve bir çok meşhur sıcak ve soğuk su banyoları... Bütün bunlarda beni en çok alâkadar eden şey, emin olunuz ki, bu yerler - den Tunanın ve Budapeştenin görü - nüşü oldu, Medeni Avrupanın her köşesinde böyle büyük.binalara ve âbidelere rast- lanabilir; fakat hiç bir yerde «Tuna»p ve onun yarattığı bu güzellikler bulu- namaz. — İstanbuldan başka nerede yaşa - mak istersiniz? Diye birisi soracak olsa, hiç tereddüt etmeden: — Tuna kıyılarında... Cevabını vereceğim. —İstanbuldan sonra diyorsunuz. İs- tanbul kendi memleketiniz olduğu için mi, yoksa Peşteden daha güzel oldu - ğu için mi? — İkisi de...Hiç şüphesiz ki İstanbulu evvelâ kendi memleketim olduğu için | severim. Fakat öyle olmasa bile dün- yada belki onun kadar güzel bir veya bir kaç şehir bulunabilir, ondan daha güzeli hayır, Alman Madam Bay Taylana dön - müştü : , i — Gelecek defaki ipsilelerinizi sid mukaveleyi İstanbulda imzalamak ka- bil olursa kocama gene refakat edece - ğimi ümid ederim. Bu vesile ile de Madmazelin bu kadar ateşle bahsettiği güzel memleketinizi görmüş oluruz. Bu son sözler umumi bir tehalük ve neş'e ile karşılanmıştı. Herkes gitmek üzere ayağa kalkınca Madmazel Sil - ven Muallâya yaklaştı ve Macar genci- nin onu götürmesine sıra bırakmadan: — Eğer böyle bir seyahat yapılırsa ne kadar mes'ud olacağımı bilemezsi- niz. Sizi kendi muhitinizde görmek is- tiyorum. dedi.. — Ben de Bayan Dalmenin sahici bir Türk olup olmadığını yakından tet- kik için gideceğim. İstanbulda onun gi- bi güzel genç kızlara rastlarsam ancak © zaman onun sözüne inanacağım. Bu şakaya hepsi kahkahalarla güle- rek otomobillere doğru yollandılar. Orkestra Straus'un «Mavi Tuna» - sını çalıyordu. Milik Macar kıyafetin- de bir esmer kemancı masaların etra - fında dolaşarak eğiliyor ve kemanının sesi bulutlara kadar yakıcı bir âhenk yükseltiyordu. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: