30 Kasım 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

30 Kasım 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bülle: L © İttihad ve Terakkide on sene İkinci kısım No. SON POSTA N1 — CİHAN HARBİNE NASIL GİRDİK ? Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen Bâhâli ve Umumi Merkez emrivakiden | müteessirdi. Son dakikada harbe mâni olmak için büyük bir gayret sarfedildi. R_“Sya. ©o sırada Avusturya - Macaristan ve Almanya toprakları üzerinde kuvvetli | Bir taarruzla ilerleme halinde bulunduğu ve harbi nasıl olsa kazanacağını ümit Yarın, buğ ke Föğım Meksizin yüzde K P_el.llll Dedim doksan ve onlar gittiler. Talât Beyin sözleri ten du F öE Ve F ta ÇMAlııleyi okumiya hacet - yok. Senin fikrini tercih ederim. Yalnız, müzakere Kı açık tutmıya dikkat et, Mu- ** Anladın mı? T S Evet. Sonra'fikrini teyid için tekrar etti: --. Sen 'istediğin gibi yap. Fa- lediğime de dikkat et... Al - ların bokuna harbe girmiyelim! r, Türkiyenin, bütün mu - hâkim bir harbe —  N söyl Tan! Bu î:'"'!ı.uş bir adamın ağzından çıkan Ni gibi yap. sözler kadderatı üzerinde * yukardaki söylediğim kanaat- dolayı makaleyi ilk şeklinde oldu - © gibi neşre karar vermekle beraber N Talât beyi arıyarak ona oku - ; e istedim. Telefonla aradım, kendi- Babiâlide buldum. Meseleyi anlat- makaleyi okumak — arzusunda lüğumu söyledim. O zaman ba- T.lu bey aynen şu sözleri söyle - , aynen benim hâfızam - - Hattâ şu dakikada merhumun se da tekrar duyuyor gibi- in o saatinde, benimle bu Sen ettiği için İstanbul meselesini de halletmek fırsatını bulacağını zannediyordu doküz, ; ludlarda çarpışmıya başlıyacak birl detin karşısına bu kadar yumuşak limelerle çıkmak, bence Karadeniz h indan daha büyük bir gâf olacak » ıll&— harbin içtinabi imkânsızlığına İYyen kani olduğum için yapa - e işe kararımı verdim ve geç vakit '._Ülrlı hiç münakaşaya lüzum gör- Ş B b Cemal Paşa 1915 de şon yalnız imparatordan aldığı emir ü- zerine mi Karadenizde bir harb halli tevlid etmişti? Zannetmiyorum. Elim- de hiç bir maddi delil olmadığı halde bunun Talât ve Enver tarafından arzu edildiği kanaatindeyim.» Ben bu fikirde değilim. Yukarda sırf bir tarih ânının tamam aydınlatılması için bütün tafsilâtile hikâyesini yap -| tığım şeyler ve bu arada Talâtın tele - fondaki sözleri Bay Cahidin tahminin-| ide isabet olmadığını göstermeğe kifa- yet edeceğine kanilm. Karadeniz vak'- (asından evvel ve gemilerin Karadenize |çıkmaları meselesinin hükümetce mü - , nakaşü Güddiği tralarda Münt Şakâ beyle yaptığımız hasbihallerin bende ! bıraktığı intıba da Talâtın harbe gir - mek tarafdarı olmadığı merkezindedir. Herkes bilir ki Mitat Şükrü Talâtın en ;yakın ve mahrem dostu idi ve o za » Filistin cephesinde mek de güçtü; çünkü, hâdisenin tu - tulur ve mâkül bir surette müdafaa e- dilri tarafı yoktu - yalnız şunu biliyo- rum ki Petresburg'daki Türk sefiri Fahreddin bey yolu bulmak ve hal ka- pisi açmak için Sasonof'a müracaat et- tikten pek az bir zaman sonra «ok yay- dan çıkmıştır!» cevabını ve aynı za » manda pasaportlarını almıştı. Amiral Suşon durup dururken Rus gemilerini ve Rus sahillerini topa tu | tunca işin bu neticeye “varması da tabit idi. O günkü vaziyette geri dön- mek ancak büyük fedakârlıklarla ola- bilirdi. Hadiseden üÜç gün sonra, Türkiyeye bu meseleden bâhis olarak ilk gelen ecnebi gazetesi olmak üzere Romanya gazetelerinde okuduklarımdan anladım ki lsatanbulda bizim henüz düşünüp ta- şındığımız ve meseleyi ne şekilde hal- manki İttihat ve Terakki Kâtibi Umu- - misi daima onun fikirlerini aksettirir- di. Onun fikirleri ve sözleri -ötekinin ilhamlarını taşırdı. Bunun için, tekrar ediyorum, ben hocamın - tahmininde aldanmış olduğuna kaniim. Bay Cahid o devirde biraz muhalif ve bilhassa harbe iştirâkin de aleyhinde idi. Bunun için bence Talâtın gözlerinde istihzadan ziyade bir endişe gizlemekte olduğunu, Çü Gözlerileelbet kendisinla ön hâlie belkı de sırf hissi bir sebeple göreme- o.;""—' bir fikrini ifade ediyordu. | StT. Ü F Si f Ü faydalı » lüzum eyi aynen yazmayı, tarihin bir tasını aydınlatmak maksadile da- | dertem, gördüm, , numara yapmayı sev- ; m derecesi ne olursa olsun, a bir şey ifade edemezdi. Ben bün dr:d:::i :;ılıî:ddîı_:ık- olmak için büyük bir gayret sarfedil - nde yıtmıştım. Fakat, o za-|di- Yukarda söğlediğim gibi, Cavid «bok» kelimesini «uğruna» ile değiştirmiştim. O zaman t dale a aa aa e aZ İyi niyetleri hakkında temin ve tatmine kadar t Hmda düneğe, ne-|'* bu işin halli çarelerini bulmıya ça - görmemiştirn. Bu defa lışmıştı. Kendisi de o sırada harbe iş - Bay Cahit aldanmıştır © q;f-mızdm bir,gün evveldi. Babı- İf *Bu,bir .) , üyı:ğ Gün» mecmuasında benim ğıııam vak'asından bahseder-İde kuvvetli bir taarruzla ilerleme ha - *U noktada başka bir zan ve tah -|linde bulunduğu ve harbi nasıl olsa ka- ifade ediniyor ve şu satırları yazı-İzanacağını ümid ettiği için bu vesile : Ok yaydan çıkmıştı bey o gün İngiliz ve Fransızlarla uzun uzun konuşmuş, bunları Babiâlinin i- tirâkin aleyhinde olduğu için, zanne - bu hususta bütün gayretini sarfetmiştir. Hattâ, eğer iş yalnız Fran- sızlarla İngilizlere kalmış olsaydı belki de bu gayretten fayda hâsıl olurdu; fakat, Rusya, o sırada Avusturya-Nla- ralarını yazan hocam bay Ca-İcaristan ve Almanya toprakları üzerin- ile İstanbul meselesini de halletmek fır- satını bulacağını düşünmüş olmak lâ. görmüştüm. Donanmanın izım geliyor. ğ _' çıkışından bahsediyor, bu a in harb doğurabileceğini söy - 'tığı gayretler arasında yalnız İstanbul- g.. du. Bunu söylerken gözlerinin (daki sefirlerle değil, üç devlet nezdin- İ öyle ince bir istihza pı-|deki sefirleri vasıtasile de işi yatıştır- Vardı i'i, içimden, galiba harbimak için teşebbüslere girişmişti. Se - Babıâli, harbe mâni olmak için yap- firlere bu hususta nasıl bir talimat ve- tesadüf mü idi? Amiral Su-İrildiğini bilmiyorum; - bu talimatı ver- ledelim diye zihin yorduğumuz bir sı- rada Moskovadaki sefirimiz çoktan pa- saportlarını ılmı/ı. Rus ordusuna harb emri verilmiş bulunuyordu. Başımıza gelen kaza! Bir an için Babiâli ile İngiliz ve Fransızlar ve onlarla Rusya arasında bir, muhabere cereyan ettikten sonra Rusyanın aldığı vaziyet artık harbin içtinabına imkân olmadığını gösterin- ce her tarafta pasaportlar yapılmaya başlamıştı. Bizim sefirlerimiz de, on- ların sefirleri de memleketlerine dön- bana K B y ” 5 > ai ö İ ; iğe Babiâli ve merkezi umumi bu emri|Mek üzere birer birer yola çıkıyorlar. Boi bu sözler tam bir samimiyet-| /&kiden çok fena halde - mütcemsirdi. |di: Onlar yola çıkarlarken «kendisi hü- Bunun için son dakikada harbe mâni kümette âza oldukca harb çıkmıyaca- ğının kaç defa itilâf sefirlerine temin etmiş olan Cavid beyle harbe iştirâkin aleyhinde olan Halaciyan efendi de hükümetten istifa ediyorlardı. Bu ne- zaretlere kimlerin getirileceğini anla - mak üzere Babıâlide Talât beyin yanı- İna gitmiştim. Ş ğim makaleden dolayi iltifatlı sözler söyledi ve bu arada şunları ilâve de et- — Hakikaten, dedi, memleketin mâ- nevt kuvvetini tutmıya ihtiyaç var - dır. Sen çok iyi yaptın. Efkârı umumi- yenin, bu hâdiseleri «başımıza gelmiş İbir kazan şeklinde değil, ya hakika - ten Ruslar tarafından gelmiş bir te - cavüz, yahud da bizim tarafımızdan müretteb bir şey imiş gibi bilinmesin- de fayda büyüktür. Sen yazılarında bu ruhi muhafazada devam et. Siyasi gazetecinin ve umümiyetle siyasetle meşgul olanların bazan bu tarzda zaruri olarak kabulüne mecbur oldukları, bazı ayalan söyleme» vazi - feleri vardır. Ben de o zaman bu mec- burt vazifemi iyi ifa etmşi olduğuma bir daha kanaat getirerek memnun ol- dum, ÇArkası var) ö nn l el di Ema: Sayfa 13 — İ Hikâye | Helâl para ! GÜSi ni e — e ZL Yazan: Faik Başer İzmir işgal edileli henüz bir ay ol -| dırımların üstünde porlakal bile olsa muştu, Bir çok vatan severler, Anado: luda cephe tutmağa koşarken etraf ka- za ve köylerden zengince olan 'Türk balkı da İzmire doğru hicrete başla mıştı. Başsız sürüler halinde İzmire a- kın eden bu halkın hali çok acınacak bir şekilde idi. Hafif eşyasımı araba * sına yükliyen İzmire kaçıyordu. İşte böyle günlenden birinde Basmahane civarındaki koltuk meyhanelerinden birisine Karşıyaka treninin hareket saatini beklemek bahanesile yalmızca oturmuştum, vakil akşam ezanına ya - kındi, ilk kadehi attım, mezemi tuza batırırken yanıbaşımdaki masanın ü - zerine şırrrak diye bir şey çarpıldı. Arkasından da küfüre benzor bir kaç kelime... Dalgınlıkla dikkat etmemişim ba, başımı çevirince büyük bir lâmbasmın bol ışığı altında kıpkırmı- Z, terli, yorgun bir çehre gördüm. Bu adamın öÖfke ile masaya çarptığı Şey bir demet banknot idi, İzmirin yerlisi olan bu perişan kıyafetliyi tanımakta gecikmedim. Bu adam tütün mağaza - larında gündelikle çalışan fakir bir iş- çi idi. Gıcındıyan dişleri arasından: — Dinini, imanını... Kahpe talihi.. Küfürleri döküldü. Kedi bastı dam- galı kırmızı mendili ile suratının terle- rini silmeğe çalışıyordu. Ve sonra va - ziyete benim gibi şaşkın, şaşkın bakan meyhaneciye! — Bir karafa getir İstelyo!. Diye seslendi. Yorgun, ve bitik halli işçi, kadehini ağız ağıza doldurdu ve dikti. Ve bir de; — Oooah.. Çekti. Diğer masalar bomboş, henüz akşamcılar sökün etmemişler — ola- cak.. Öfkesinin se - ebi anlıya - ığımız bu tü- tün işçisi ikinci kadehini de yu - yarladıktan son- ra gözlerinin ucü ile bana doğru baktı ve' tanıdı. Kendini toplıyarak: — Hoş gör - dedi - selâm vermeği u- nutmuşum!. — Hayrola Mustafa - dedim - kan ter içinde kalmışsın. Galiba bugün çok yoruldun.. — Bırak Allahı seversen! Ve sözlerine ekledi: — Çalışmaktan değil ya.. Hani da - yak yemekten geliyor bile olsam ge - ne böyle yanmazdım. — Hayrola ne oldu, ne oldun?. Mustafa mintanı ile gömleğinin ara- sından bir koca demet daha banknot çıkardı. Onu da önceki demetin üstüne çarpar gibi atlı, sırıtarak: — Nğşııe_ dedi, buna da şükür... Meyhaneci ile benim bir kat daha merakımız artmıştı. Haftada nihayet beş lira kazanabilen bu fakir işçiye a- caba bu paralar nereden esmişti böy- le?. Meyhaneci susuyordu, İstelyo ile göz göze gelince işin acayipliğini birer dudak büküşü ile mü lik; başımı tekrar Mustafaya çevirdim; o, paraları elinde evirip, çeviriyor, lâmbanın ışı - ğına tutarak hepsinin birer kere altı - na, üstüne bakıyordu. İçimden: görgüsüzlük! Diyot rdum. Fakat paraları nereden eline geçirdi! Müustafa işini bilirdikten sonra tali - hine bir küfür daha atarak yüzüme baktı. Merakımızı o da anlamış ola - cak.. İsteksiz, isteksiz gülümsedi, ba - şını sağa, sola sallıyarak anlatmağa dür. Çalıştığım tütün ambarı ise Alsan- cak semtinde, sabah, akşam tam bir saatlik yol. Her gün, her gün yarasa- lar gibi alacakaranlıkta gidip gelmek çekilir şey değil amma.. Ne yaparsın çalışmasak aç kalırız! — Bilirim Mustafa, bilirim. Sonra.. — Seonra efendim bugün sabah gene evden çıktım, cebimde metelik bile yok, mendilimde yarım ekmek bağlı, kaleden indim, çarşıyı Parmakkapıdan kestirim aşarak ikinci Kordonu tut - tum, ortalık henüz karanlıktı; yollar - da kimsecikler yok, tam yolun bükü- münde ve orta yende gözüme bohça gi- bi yuvanlak bir şey ilişti. «Paket» kal- Yarınki nushamızda : Jüdit ve Holofern Yazan: Kadircan Kaflı göze çarpar. Merak etlimi, hani nedir acaba diye!. Meyhaneci İstelyo kendini tutamı « yarak: j — Ey.. Ne imiş 0?, Diye sordu, Mustafa geniş bir nefes aldıktan sonra gözlerini tavana dikti, bir an düşündü ve mırıldandı: — Bir bohça dolusu papel!. İstelyoda şafak atmıştı, ben de dik- katle dinliyorum, Mustafa bir kadeb daha parlattıktan sonra devam etti: — Bohçaya yapışır, yapışmaz dir - seği bükükdüm, koca sokaklar bana daracık geliyordu. Oralardan nasıl sa- vuşup uzaklaştığımı hesap edin, çi - kımdaki ekmeği bir küşeye savurdum. 'Tütün ambarıma kim gider!. “ Bir solukta saptım Frenk mahalle - sine, Çuhabedestanı, — Kantarcilariçi derken hop Hisarönüne damladım, kos- kaca papel bohçası yırtık ceketimin al « tında davul yavrusu gibi belli oluya: du; hemen daldım umumi helâlarda birisine.. Üç, beş dakika etrafı ü dikten sonra bohçayı çözdüm, şu min tanımla gömleğimin arasına fledim, yeni, yeni, çil, çil papeller!. Yalnız pa- ketin birisinden tek bir lira çıkararak şu cebime koymuştum. Boşalan bohça- yı da kuburün içine!. Kendimden hiç şüphe edilmiyecek bir kayıtsızlıkla hes lâdan çıktım. Mustafa sağ avucunu alnında şark » lattı ve gene kendi kendine: — Be adam, soran bile olsa hast landım dersin, çekilip gitsene - evine! Nah kafa bende... Derken İstelyo atıldı: Ey: sonra Müustafa!, — E akıl bu ya.. Olacak bu ya, hüke mettim oradaki çaycı dükkânının diz. diği sandalyeler- den birine otur « dum ve kendime bir çay ısmarla « dım, karşı dirsek- te tabla ile simit satan çocuğa Ses- Jenerek: — İki simit ge- Emrini verdim. Çay geldi arkadan simitler.. Ve ben cebimdön o bir tek papeli çıkararak çocuğa uzattım, üs « tünü getirmek için gitti simitçi, arka « sından bağırmıştım. — Bir de beşlik paket &l tütüncü « den. Simitçi, “on adım ilerde ve henüz dükkânını açmakla uğraşan tütüncü « nün önünde idi. Ben çayımın şekerini eritinken tütüncü ile bizim simitçi ara- sında ufak tertip bir çekişme oldu. Ha- h bedestanının ağzında nöbet tutan polis memuru işe karıştı. Gürültü, ver- diğim papele dair olacak, simitçi, beni polise gösteriyondu. Hemen yanıma geldiler, polis türkçe biliyordu. Bana ilk olarak: — Bu parayı nereden aldın? Diye sordu, başımdan aşağı kaynar su döküldü sandım.. Ne diyeyim, ne « reden aklım, diyeyim Yarabbi!. Polis Dizlerim tütriyor, ağzım kupkuru.. Hiç bir cevap venmeden ayağa kalk « tım, Yüz elli adım sonra karakolda « yız, beni doğruca birinci komiserin yanına soktular, birbirile konuşurlar « ken anladım. Palis, komiserine: — Sahte para sürmeğe çalışırken ya, kaladım.. diyordu. Mintanımla gömle- ğimin arasındaki papelleri düşünüyor ve kendi kendime şimdi üstümü arı « yacaklar ve binlerce sahte banknot ü« zerimde çıkacak, yandım şap gibi!. Beni sıkıştırmalarına meydan ver « meden komiserin: — Bu parâa sahtedir, nereden aldın. sende bu paradan daha var mı?, Sorgusuna: — Aman komiser dedim, ben fakir bir tütün işçisiyim, bu sabah işime gi « derken bir çıkı para buldum. Bu lira onlardan birisidir.. — Çıkar bakalım paraları!. Der demez ben söküldüm, Mübarek paketler yazı masasının üstüne istif yapıldı.. Tam on bin tane papel.. İstelyo kuduruyordu.. — Bre Diyavolos!.. Mustafa bir kadeh daha çaktıktan (Lütfen sahifeyi çeviriniz) e AMi

Bu sayıdan diğer sayfalar: