30 Kasım 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

30 Kasım 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

30 ' zmlrden !_ı_t_qllar: 26 İzmirin münevver bir Bayanı ile konuşma Mihek taşının başında anlayan bir adam bulunmazsa ıltımtaş'kalp paradan kim ayıracak? Bizdeki münakkit yoksulluğuda böyle! İzmirin kültür hayatından bir intıba Kız lisesinde almanca, kız enstitü - tünde türkçe okutuyor. Muharrirliğin tercüme kısmı Üüzerinde çalışan bu Benç ve sevimli bayanın tercümeleri - hin iyi olup olmadığı hakkında söz söy- neğe lüzum var mı? Bizde tercüme ile uğraşanların ço - Ğu türkçeyi iyi bilirler, fakat ecnebi di- i ltam mMmanasile hazmetmemişler- dir, Yahut bunun aksi vardır. Bu yüz- de tercüme eserlerimiz arasında: — İşte bunun kusuru yoktur. Denebilecek olanı pek azdır. Ayşe akıncı her iki dili de kuvvetle iği içindir ki «Kölelikten kurtu - » Çadındaki eserin tercümesinde ' tidden muvaffak olmuştur. Onun bir -$ok garp eserleri arasında bu kitabı #eçmiş olması bile kafasındaki ideali OAnlâtmak için bol böl yeter. Ayşe Akıncının sevimli yüzünde, ze- (ki gözlerinde ve tevazuunu temsil e - der gibi olan endamında tam bir öğ - Tetmen şahsiyeti vardır. İzmiri niçin sevdiğini anlatırken bu- Bu daha açık olarak ortaya atıyor: — İzmirli değilim. Burada bir ka - Tiş toprağım yok, fakat hepsi de be - dimdir. Suyu, havası, denizi, yıldızları Ve gecelerile hepsi benim öz malımdır. radaki sessiz yaşayış da karakle- time uygundur. İzmiri tanımak için onun içine ka - © Banmak değil, uzaktan seyretmek, te- Pelerini tırmanmak, vadilerini dolaş - Mak lâzım olduğunu uzun uzun anla- İYor ve sanki bu sözlerile dünyanın —h güzel manzarasını çiziyordu. Ayşe Akıncı İzmirde san'at ve kül - hayatı olduğuna da inanıyor: — Türkiyenin başlıca bir san'at ve Ültür merkezi olduğunu söyliyemem. 'kat İzmirde sessizce çalışan, yalnız, disini iİleri sürmesini bilmiyen bir Dok fikir adamlarının bulunduğuna Süphe edilemez. Yıllardanberi eFikir- ler> ve «Kültür» gibi mecmuaları ya - fatıyor. Yeni olarak «Okül ve Öğret- Men» gibi yeni bir mecmua doğurdu. Bu mecmuaları kaç kişi okuyor? Kaç e satılıyor ve nasıl idare ediliyor? min parasile çıkıyorlar? İzmirdeki nuacıların, mektep — harçlıklarını Vererek şiir kitabı bastıran genç he - Veslilerden ne farkları var? - '.Bl_ı'ın Ayşe Akımcı yalnız mecniua- TI alsın, okusun, beğensin, sak'asın, 'Ht satış ve para tarafını hiç kurca - 'ıı. asın. Çünkü inancını kaybeder. nmak ise büyük bir kuvvet olama- zaman hiç olmazsa bir tesellidir. AÂyse Akıncı eski İzmirle yeni İzmir N güzel bir benzetiş yaptı: — Eskiden, geniş ve güzel bir evi o- ©, fakat bu evin sncak en kötü oda- Sihdan istifade edebilen bir ev sahibi iyetinde idik. İzmirde eski bollu - ğyv eski kazançların - görülemediği 'Brudur. Fakat şu geçirdiğimiz buh- İt yıllarda dünyanın hangi köşesin- ayni dertten şikâyetler duyulma - lştir? Dünya düzelirse elbet İsmtirin Yüzü daha çok gülecektir. ki — Ya edebiyatımızın hali hakk'nda ne düşünürsünüz? — Dilimiz bir inkılâp geçiriyor. Bu sırada edebiyatımızın bir müddet du- raklamasını tabif görmeliyiz. Yoksa bir millet var oldukça edebiyatı da vardır. Bu edebiyat zaman zaman parıldar; sonra küçük bir mum haline gelir. San- ki bugün garpta da meselâ on dokuzun- cu asrın dâhi san'atkârları var mı? Bir Goethe bulabilir misiniz? Bir Hügo ne- rededir? Bir Corneille görebilir misi - niz? Edebiyatımızın canlanması için eli - mizi kolumuzu bağlayıp duracak deği- Hz ya. Ne yapmalı ki ona inkılâbımız gibi hamleli, inkılâbımız gibi çabuk gelişen bir varlık verelim? Ayşe Akıncı dalgindi. Sönra anlat- dım ki bize lâzım olan san'atkârın por- tresini tahayyül ediyormuş. Nasıl bir şair? Nasıl bir romancı? Nasıl bir ti - yatrocu?.. Düşüncelerinden birdenbire geri dö- nüyormuş gibi yaptı ve cevap verdi — Bize büyük şair ve büyük roman- cılar kadar kuvvetli dil adamları, iyi Bgörüşlü ve eserlerin zorreleri arasına kadar girebilen, onları hatır ve gönül - SON POSTA Karikatürcü Orhan 'Ursl ve Kkarikatürleri Hasan Beyin koca kafasının etrafm- da her gün kalemile beş on kere dola- şan Orhan Uralı Son Postada buldum, —- Ne yapıyorsun? Dedim, cevap verdi: — Güldürüyorum. — Öyle ise söyle bakayım; nani gü dürüyorsun? — Sokağa bak! Sokağa baktım. Arkasında abadan bazma ceket, başında rengi solmuş bir| melon şapka bir adam geçiyordu. — Gördüm ne olacak? — Gene bak! Gene baktık, bu sefer de omuzları başından daha yüksekte çarliston bı - yaklı bir genç geçiyordu. — Burnları gördün ya.. — Gördüm.. — Dahası da vardır. Kocamustafa - paşalı Zehranın kızı sabık Fatma, lâ - hik Fadis.. Hani incecik incecik kaşlar; tanımadan titiz bir kuyumcu gibi tar -| son sözlerini pek haklı buldum. tan ağır başlı münekkitler lâzımdır. — Yok mudur? Gülümsedi ve sordu: — Var mı?. — Bizden ve garpten kimleri sever- sini — Yahya Kemalin, Ahmet Haşimin yazılarını zevkle okurum. Ömer Sey - Düşündüm ve ayni sorguyu kendi feddinin hiküyelerini çok beğenirim. kendime tekrarladım: — Acaba var mı?.. Münekkit geçinenler birer bi lerimin önünden geçtiler. Kimisi yaş- h, kimisi genç, kimisi silik ve kimisi mağrurdur. Bu işi meslek edinmemiş- lerdir. Şöyle arada bir, kendisinden bahsettirmek istiyen, böylelikle An - kara caddesinde tutunacağını uman birisinin kitabı onun Aayağıma kadar gelmiştir. Münekkit kitabın boyuna, bosuna, rengine, biçimine bakar, İm - zaya göz atar. Eğer tanıdık ve ahbap - sa hemen kalemi ele alır ve bir methi- ye döşenir. Yok eğer imza yabancı ise iki şekil vardır: Ya kitabın boyunu ba- sunu, rengini, biçimini beğenmez ve bir dudak bükerek bir tarafa fırlatır; yahut ilk sayfalarından bir ikisine göz atar ve alay mevzuu arar. Bunu bu - Tursa bazan kalayı basar, — bazan da aldırmaz. Alay mevzuu bulmazsa o za- man o kitap hiç şüphesiz kehdinden evvelkilerin atıldığı tozlu köşelere fır- latılır. Daha bir çok sevdiğim eserler vardır. | Fakat hepsini hemen saymağa imkân yoktur. Garp edebiyalından en çok be- ğendiğim eserler (Gocthe) ninkiler - dir, — Hayatınızda acıklı hiç bir hâdise yok mudur? — — Gülünç?.. — — Ya aşk hakkında ne düşünürsü - nüz? Sevdiniz mi? Sadece gülümsedi. Onunla konuşmağa gittiğim zaman: — Söyliyecek bir şeyim yok ki.,, Anketlerden yılarım. Dediğini hatırladım. Söyliyecek bir şeyi varmış ki bu ka- dar konuştuk. Fakat yılgınlığı acaba niçindi? Artık cevaplarını pek kısa kesiyordu. En çok edebiyat ve terbiyeye ait eser- lerle uğraşıyormuş. Telif eserleri yok- muş. Tercüme için de gençliğe faydalı olan eselreri seçiyormuş. (Kölelikten kurtuluş) un temiz ve Mihek taşı ve o taşın başında, ses -| namuslu tercümesini okuyanlar onun ten, cevherden anlıyan bir adam bu -| buna bir çok kitaplar daha ilâve etme- Tunmazsa kalp para ile hâlis altını kim| sini candan isterler, Halbuki Ayşe A- ayıracak? Onu halka kim tanıtacak? İşte bunun için bizde her yazıcı esor- lerini doğrudan doğruya son hakem o- lan halkın ine atmağa mecburdur. Halk yanılmaz, fakat o da her önüne atılan eseri okumağa- başlıyacak ka - dar dikkatli değildir. Eğer ilk salırları onu sararsa devam eder, etmezse bıra-. kır. Bunu bildiğim için Ayşe akıncının | kıncı derslerinin çokludğundan va va- kit bulamadığından atı acı şikâyet et-| | ti. Bugün telif yazan da, tercüme ya - par da enerjisini - ihtiyaç içinde ol - duğu için - başka sahalarda harcayıp duruyor, Zekâlar da ön binlerce kilo- watlık elektrik verebileceği halde boş yere akıp giden hattâ ortalığı bataklık haline koyan çoşkun sularımız gibidir. Kadircan Kaflı Yazan : İMSET aha el gll dörder dörder birbirine yapışmış kir » pikler.. Daha sayayırn mı? — Başlamışken say bakalım! — Vatandaş yerli malı kallan lev » hasının altında Avrupa modellerinden ikes biliyor değiil mi? — Eh öyle. — Amıma işte bizim görüşümüz ba - yada değişiyor. Biz bunu muhtelif kö - gelerden görüyor ve karikatürize edip ortaya koyuyoruz. — Karikatür güldürücü müdül — Hem güldürür, hem düşündürür, ibhem iğneler. Hazır ilâçların reklâmlarını hatız- lattın: Başağrısına da iyi, romatizma- (ya da iyi, mide bulantısına da iyl! — Demek sen her işin karikatür ta - ralım görürsün.. — Evet! — Ne vakittenberi bu işi yaparsın? — Ben karikatürcüler içinde en gen- tiyim.. Fakat bende güldürme me - rakı çocukken başlamıştı. Evimde karagöz resimleri yapar ve bunları oynatırdım. Tiyatroya — gider, dönüşte tiyatroda gördüğüm her şeyi tekrarlardım. Eve misafir gelirdi. Ben onları saatlerce güldürürdüm.. — Güldürmek kolay mıdır? Bütün bunları herkes görüyor, her-|" Sayfa —7 BİZİ NASIL GÜLDÜRÜYORLAR ? — Orhan Ural Anlatıyo VS BE ee Hlmceğin aa hir yürüdede samüiğena Füle Ha — Maya ddi ha. Bestenik v Yrem stasenta ae Bit a Z Bazı tnsanları güldürmek kolaydır, bazılarını da güç. Kolay güleni gül - dürmek iş değildir. Güç güleni gül « dürmeli. Bir karikatürcü için karika- türüne bakanda bir tebessüm uyaa - dırmak büyük bir zevktir, — Ağlatabilir misin? — Güldürürüm.. Bazan ağlatıcı mev- bahseden züppe tipleri. ğ ĞA Bular benim elimde bir güldürme vu - Güzetelerdeki «Sağdan yürümiyen - | ytası olur. Jerden ceza alınıyor», «Şehir plân:» ha-| — | güldüren karikatür vadisleri. 'ıgm seni de gükdürür mü? — Ben güldürmek mecburiyetinde olan bir adamım.. Güldürürüm. Bazan kendim de gülerim. Bazan da kendim ağlıyacak bir vaziyette olurum. Fa - kat güldürmek mecburiyeti vardır. Ge- ne güldürürüm. — Karikatürcüyü halk nasıl tanır?.. — Herkesi bilmem, fakat bulundu - ğum meclislerde kadınlar karikatürcü olduğumu duydukları zaman ekseri - yetle benden uzak kaçarlar. — Karikatürlerini yaparsm diye mi? — Hayır bazrılarının resimlerini ya: par da.. Siz böylesiniz diye kendileri. ne gösteririm.. diye! İMSET İzmitte elektrik işi İzmit (Hususi) — Elektrik fabrikası şehrin ihtiyacını karşılayamamakta - n için belediye kâğıt fabrika- sından elektrik alarak şehrin ihtiyacını karşılamak istemiş, fakat fabrika he« nÜZ müracaata cevap vermemiştir. Edremit ortamektebi Riyaziye muallimliği Eğâremitte oturan — okuyucuları - muzın bir kaçımdan müşterek imzalı bir mektup aldık. Mektubu gönde - renler, Edremit arta mektebinde ço- euklarını okutan beş babadır. Di - yorlar ki: — Çocuklarımızın beşi de orta moktepte okuyorlar, Fakat yazık ki mektebin riyaziye hocası gelmedi, balbuki 1936-1937 ders yılının ör- tasıma yaklaşıyoruz. Diğer orta mek- teplerde okuyanlar kitapların yarı- sına geldikleri halde, bizim çocuk- larımız. daha kitabın baş tarafına başlıyamamışlardır. Bihassa mektebin üçüncü sınıfın- da okuyan çocuklar için vaziyet da- ha düşündürücüdür. Bu yil mezun olacak olan bu çocuklar, liseye gir- dikleri zaman ne yapacaklar?. Bu arada son sınıf talebelerinin hemen hepsi Takir çocuklarıdır. Bunların bir çoğu leyli meccani li - selere ginmek için imtihan olmak mecburiyetindediırlar. Eğer daha bir kaç ay muallim ta- yin edilmezse bu talebelerin vazi « yeti büsbütün nazikleşecektir. Kıy-s metli Kültür Bakanımız Saffet Arı- kandan rica ediyoruz: Edremit orta mektebi riyaziye muallimliğinin ta- yinini bir an evvel yaptırırsa, çocuk. larımızı tahsilden geri İkalmaktan kurtarmış olacaklardır.» Okuyucularımızın sorgularına ceval Kasabada M. F. Ertuğrul: irinizi güzel bulduk. Ancak r neşretmek muta - r. Bu şlirinizi edebi mecmualardan birine gönderiniz, Urfada M. İşk Sarih adresiniz: gönderiniz, mektubunuzu nazarı dikkate alalım,

Bu sayıdan diğer sayfalar: