1 Aralık 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

1 Aralık 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

tü ; SI e SON POSTA İttihad ve Terakkide on sene W İki inci kısım No. 12 | İHAN HARBİNE NASIL GİRDİK ? Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen Umumi kanaata göre o zeman emri- vakiin ihdası için Amiral Şusona icap eden emri Kayzer Vilhelm vermişti Ayni zamanda rivayet edil;iiğîne göre asıl fikir, o zaman Alman sefarethanesi âteşenavali olan Humanudan çıkmış, bu zat Sefirle, Amiralla konuşmuş, fikri Berlin tarafından tasvip olunduktan sonra tatbik edilmişti Osmanlı İmparatorluğunun bu kat'i "t son mukadderat günlerinde herke- n sükünet ve vakarını muhafaza et- Miş, bu işdeki mes'uliyeti tâyin ve tes- bt Uğrunda münakaşaya girecek yer- & dört elle memleketin müdafaasını ünmeğe başlamış olduğunu bura - kaydetmek lâzımdır. Fakat, acaba u ümlisi Süşön'düğ bejku Üir Mes'ul veya mes'uller var mıydı? Bun- İt kimdi ve yahud kimlerdi? © zamanlar, herkesin en evvel ha - a gelen şey bu işin Talât bey, En- Vet ve Cemal paşalar arasında tertib iş olduğu merkezinde idi. Yukar- İa verdiğim izahat gösterir ki Talât bu ilde tamamen mâsumdur. Hiç değilse ken kat'i olarak bu kanaatteyim. Bu - Sün bile bu iş üzerinde tekrar düşünü- Yorum, hâfızamı harekete getiriyorum Ve görüyorum ki Talât bey benimle Ş fonda görüşü şürken tamamen sami- idi, Bir iki gün sonra kendisini gör- Ğİ’üln zaman bana hâdiseyi «başımıza Ötlmiş bir kaza» şeklindeki ifadesi de 2 samimi ve hattâ içinde © ka- İ hâriz bir telehhüf gizli olarak sa - idi ki yukardaki fikrimi bir daha dyederek ben bu>işdeh Talâtin hat beri Glabileceğini asla kabul edemiye- teğimi bir daha tekrarlarım. , Cemal paşaya gelince, onun da bu #den haberi olmadığına kaniim. Bir a- talık donanmaya emri onun verdiğin- den bahsedildi. Fakat, kendisi yalnız f'h'îye Nazırı idi. Kumanda ise baş - Umandanın elinde bulunuyordu. Bi- "_'nlkyh. her şeyden evvel onun e - Mir yermeğe salâhiyeti yoktu. Diğer İstaftan ben Cemal paşayı hayli iyi İanırım. Onda Fransız dostluğunu ter- Ch eden temayüller vardı. Bundan baş- ı.'_ © bu nevi mes'uliyetleri doğrudan 'ol'uyı üzerine alacak yapılışta bir in- Ve Kayzer Vilhelmin üç muhtelif pozu: 1933 kendimiz değil, başkaları intihap ede- rek girişimiz, tarihin bize yükliyeceği | en haklı ve en ağır bir mes'uliyet ol - du, | Bu bhasbıhal arasında Muhtar Beyle | birlikte kendisine Suşondan başka bir mes'ul olup olmadığı, yani Enver Pa: şanın bu işten haberi bulunup bulun- madığı hakkında fikrini sorduğumuz zaman da şöyle cevap verdi: | — Eğer Alman amiralının bu kadar büyük bir işi kimse ile anlaşmadan ya-| pabileceğine imkân varsa Enverin bu tertipten haberi olmamış bulunduğu- nu kabul edebiliriz. Aksi takdirde ©- nun ya doğrudan doğruya haberi ol - ması, yahut ta hiç olmazsa kendisine hissettirikp onun, bu fikri kabule müsait bulunduğuna kanaat getiril - miş bulunması lâzımdır. Şahsan bana gelince, sizi bütün namusumla temin 'an da değildi. Daha başka bir sebeb Blkuk ürere « ki hayli ehammiyetli bir Mbebtir - şu mülâhazayı göz önüne Eetirmek icabeder : Böyle bir emir, an- Sik her şeye ve herkese rağmen, çıka- harbden ve bu harb ile kazanı- kj—k zaferden şahsi ihtiraslarının tat - Tini itibarile istifade edecek insan ta - idan” verilebilir. Bu insan ise Ce : :—lmaeguı Nihayet çu da vardı T Cemal paşa Enver paşadan ziyade alâtla anlaşırdı. Bunun için, Talâtın i olmaksızın onun öteki ile an - İlip bu kadar büyük bir emri vâki çı- ::'luyı iştirâk etmesi imkânı yok - İşte bütün bu sebeblerden dolayı o- raber haber aldım. Benim - kanaatim Türkiyenin o büyük tarih günlerin- deki buhranlı, hararetli, dedikodulu , ümitli, endişeli havasını bütün ciger - lerile teneffüs etmiş bir adam olarak , ben de bu hâdise üzerinde çok düşün- idüm. Büyük bir hâkimiyet ihtirasının pençesine kaptırmış bulundnğu aşikâr olmasına, Enver paşanın ayni zamanda vatanını sevdiği ve onun yükselmesini istediği de bence muhakkaktır. Bunun gibi, bugün kemikleri As - yanın göbeğinde kalmış, düştüğü yer bile meçhul olan bu insan hakkında verilecek tarih hükmünün ne kadar 1908 de, Büyük haürpten biraz evvel, de zihnim Enver Paşanın bu işten habe- ri olmadığı faraziyesini bir türlü kabul edemez. Bu hususta hiç bir maddi de- lilim yoktur. Bana amiralin Enver Pa- şa ile anlaşarak hareket ettiği fikrini verebilecek hiç bir husust hâdiseye, hiç bir emareye veya nişaneye muttali değilim ve bununla beraber ben onun Dü İşten haberdurföldüğühü've Bu'enz İxi vakie müsaade ettiğine kaniim. Bu- nu, tarih mahkemesi huzurunda sırf bir viedan kanaati, şahst bir tahmin o- Tarak söylüyorum. Delillerim yalnız u- mumi şeylerden ibarettir. Asıl emri Kayzer mi vermişti? Umnumit surette o zaman hüküm sü- ren kanaate göre bu emri vakiin ih - dası için amiral Suşona icap eden em- vi Kayzer vermiş ve bu hususta ta - vassut vazifesini sefir Baron fon Van- ederim ki hâdiseyi ben de herkesle be- S*fhaym yapmıştı. Ayni zamanda ri- vayet edildiğine göre aşıl fikir, o za - man Alman sefarethanesi ataşenavali olan Humanndan çıkmış, bu zat se - firle, amiralla konuşmuş, ondan son- ra mesele Berline arzedilmiş, Kayzer tarafından fikir tasvip olunduktan son- ra bu suretle tatbik edilmişti, Filhakika, © tarihlerde Almanya ile Avusturya - Macaristan Rusya tara - fından pek çok sıkıştırılmış bir vazi - yette bulunuyorlardı. Rus orduları şi- malden şarki Prusyaya, cenuptan da Caliçyaya girmiş, ilerliyorlardı. Bu vazi yet karşısında Almanlar Türkiyenin de harbe iştirak etmesini, Rusyadan bir miktar yükün de bizim tarafımızdan kendi üstümüze çekilmesini istiyor - im olacağını da bilirim. Bütün “ün da hâdiseden haberdar olmadığı - ha kanjim. Şunu da söyliyeyim ki, öl- 9:'5 Üç veya iki gün evvel, ifliste sefir Muhtar beyin yanında ıqiâiıile bu hâdiselerden bahseder - ken Cemal paşa, Almanya ile ittifak i harbe iştirâkin bizim için zaruri kıüı;:'nıı.u izah için bir bayli şeyler söy- * ten sonra şunları ilâve etmiş - ılvx Biz bu harpte Çarlığın ve Pans - izmin yıkılmasını temin için her yi yapmakla mükelleftik. Bunun harbe girmemiz de lâzımdı. an-' Üğimiz ve yaptığım şeylerden dolayı, is itibarile, hiç nadim ve mütcessif —üx:ikm. Yegâne kabahatimiz harbe imizin şekline ve zamanına ait- » Böyle sürüklenerek ve zamanını m bunları bilerek söylüyorum ki benim lardı. (Arkası var) Her Sabah Tıraş Olmak Medeni Bir ihtiyaçtır Fakat iyi bir tıraş sabunu, en iyi bir tıraş bıçağı kullananlara ise bu ihtiyaç bübük bir zevk olur. İşte size bu zezki verecek şeyler: Hasan tıraş sabunu Hasan tıraş makinesi an tıraş bıçağı Hasan tıraş pudrası Hasan kolonyası Güzel bir yaz günüydü. Güneş Kudü- sün bu güzel ve yeşil köşesini de top- raktan ve deriden içeriye sızan tatlı bir sıcaklıkla ısıtıyordu. yer biçiliyordu. Şuradan buradan genç ve yaşlı erkeklerle kadınların şarkıla- rı düyulüyor, atların kişnemeleri, kuş- ların cıvıltıları işitiliyordu. Betüli kalesinin beş yüz adım kadar ilerisindeki kuyunun başında sekiz on tane kadın vardı, Uzun bir sırığın ucu- nâ bağlı olan kovayı daldırıp su çıka- rıyorlar, topraktan yapılmış olan iki kulplu — testilerini — dolduruyorlardı. Bunlardan bir veya bir kaçı kocaman testilerini amuzlarına yahut başlarının üstüne koyup uzaklaşırken başkaları geliyordu. Su başı onlar için aşklarının ve ta - salarının birbirlerine söylendiği yer - di, Bir çoklarmın aşkları buradaki ba- kışlarla başlamış, gene burada buluş- tukları delikanlılarla mes'ut olmuşlar- di Tarlalarda ekinler sararmıştı ve yer( Betüli kasabası yüksek kulelerle ka- le duvarlarının ardında hemen hemen boşalmıştı. Bu sırada uzaktan nal sesleri duyul- du. Tarlalarda çalışan kadınlar ve kız - lar birer çığlık atarak kaçışlılar. Asuür süvarileri geliyorlardı. Erkekler kaçan kadınlara yardım e- diyorlar, ayni zamanda düşmana kar- şı durmağa çabalıyorlardı. 'Tarladan tarlaya, tepeden tepeye ve vadiden vadiye karkunç bir haber ak- sedip duruyordu: — Asurlar geliyorlar, Asur atlıla - TLe Bunlar, uzun saçlı, uzun sakallı, iri yarı ve azgın boğaları andıran korkunç adamlardı. Atlarını dörtnal sürerken, oklarını büyük-bir kolaylıkla atıyor - lar, geniş ağızlı kılıçlarını birer şimşek gibi güneşte parıldatıyorlardı. Şurada bir ihtiyar göğsüne saplanan bir okla cansız yere yuvarlanıyor, ora- da bir delikanlının başı bir kılıç vu - ruşile uçuruluyordu. Kadınlar, saçlarından tutularak sü- rükleniyor; yahut öldürülüyordu. ye... Ka- keye kaçın!.. Herkes bu em - re uyarak Betüli kalesine dalıyor. du. Ancak yetişe « bilmişler ve Asur atlıları kale du - varlarının dibine vardıkları zaman ka - pı da kapanmıştı. Nabükodanosor, yahut Buhtunnasır denilen Ninova kralı Kudüslülerin son zamanlarda Mısırlılarla birleşerek ver- gi vermek istemediklerini haber almış, büyük bir ordu ile onların üstlerine yürümüştü. Kralın büyük ordusundan bir kısmı da Holofern adındaki adamın kuman - dasında olarak Betüliye saldırmıştı. Holofern, kirk yaşlarında, kara sa - kalh ve esmer bir adamdı. Göğsünde bir canavarın kalbini taşıyordu. Hiç bir şeyde insafı yoktu ve askerlerine şöyle demişti: — Bir düşman başı getirene bir al - tın vereceğim. Betüli kalesinin karşısına büyük ve süslü çadırını kurduğu zaman yüzler- ce astker birer ikişer kesik başı saçla - rından tutarak bekliyorlar, adanan pa - rayı almak için sabırsızlık ediyorlar - di. Bu kaba ve insafsız adamın da dün- yada iki zevki vardı: Birisi ayaklarmın döbine bir kesik başın atıldığını görün- ce bunu yapana, köpeğe kemik fırla - tır gibi altın atmaktı. Diğeri de güzel bir kadınla bol bol şarap içerek eğlen- mekti. * Kaledeki bütün erkekler silâhlan - mışlardı. Kadınlar ve çocuklar bile güçlerinin yettiği her işi büyük bir arzu ile yapıyorlardı. Holofernin aralıksız saldırışları hep püskürtülmüştü. Koç başlı kocaman kütükleri tutan kırk elli kişi bunları ileri sürüyorlar, kapılara vuruyorlar, onu yıkmağa çabalıyorlardı. Fakat yu- karıdan gelen ak ve taş yağmurile kız- gin yağlar ve sular altında üçer beşer Yarınki nushamızda : Karanlıkta Yazan: A, Tehtkhov Çeviren: Faik Berçmen Sıyîı_ 13 olofern İ | Yazan: Kadircan Kaflı can veriyorlardı. Kalaslardan — kuleler yaparak kulelerin hizasma kada: k- selenişler, oradan kaleye girmek - mişlerdi. Fakat bu hücumlar da neti - cesiz kalmıştı. Helefern, Betüli kalesinin göründü- ğünden daha zorlü olduğunu görüyor- du. Harp sırasında kaleden düşerek ya- ralanan bir yerliyi sorguya çekti - ve ancak on, on beş günlük yiyecekle su kaldığını öğrendi. O halde boş yere niçin uğraşsın? — Hücum kes!.. Kumandasını verdi, kalenin üç dört yüz adım gerisine hendekler kazdırdı, kazıklar çaktırdı, sıkı bir çember yap- W ve ondan sonra çadırına çekilerek günlerin geçmesini zevk ve eğlence içinde beklemiye başladı. * ÖOn gün, on beş gün geçiyor, lâkin kale teslim olmuyordu. Betülinin evlerinde ve sokakların « da açlıktan kıvranan çocuklar, susuz- luktan ölen kadınlar ve ihtiyarlar var- dı. — Suuuu!. Bir lokma yiyecek ve - riniz!., — Bizi öldürünüz!.. — Kapıyı açın, biz ölmek istiyoruz. Madem ki siz öldürmüyorsunuz, onlar öldürsünler!. Kale kumandanı sonuna kadar da « yanmak için yemin etmişti ve bunu tu- tuyordu. Kasabanın zenginlerinden birisinin dul karısı Jüdit yollarda dolaşıyor, xa- dınları, kızları ve çocukları avutmağa uğraşıyor, kapıyı açıp ta düşman üze » rine atılmak istiyen erkekleri yatıştıre mağa çabalıyordu. Fakat işte açlıktan ve susuzluktan ö- lenlerin sayıları gittikçe artıyordu ve kalenin yardımına gelen yoktu. Jüdit kumandana gitti: — Bütün puramı ve mücevherlerimi alarsk düşman kumandanına gidece « ğim, ona hediye edeceğim. Kaleyi bı « rakıp gitmesi için siz ve diğer zerg ler de paralarını vermeğe hazır mısı « nız? Dedi. — Hazırız. germar —— ( ranave | — — Jüdit ve Holofeen — ihâye | Jüdit ve Ürü n Hörbele nit ll — O halde, bu akşam ben gidi « yorum. Gece çöktü. Korkunç bir ge - ce... Uzaktan ve yakından inilti « ler, hırıltılar ge « Tiyordu. Şuraya, buraya serilen ölüler kokmıya başla e mıştı. Kale kapısı açıldı ve Jüdit sırtında işlemeli en güzel elbisesile dışarı çık- tı. Yanında ihtiyar hizmetçi kadın vare di ve paralarile mücevherlerini büyü- cek bir torba içinde taşıyordu. Jüdit bu korkulu işe girerken Holo- fern'in kadına - ve içkiye düşkünlüğü- nü bildiği için Namusünu bile feda et meyi göze almıştı. Bu canavar herifin her istediğini yapacak, hattâ —onunla beraber de gidecekti. Yeter ki kaleyi bıraksın! Karanlıkta yavaş yavaş ilerledi. Bir ses duyuldu: — Kimdir 0?... Duuurl. Bir silâh şakırtısı ve üstüne doğru gelen ayak sesleri, Jüdilin süslü elbisesini ve güzel yü- zünü gören bir zabit onu askerlerin el- lerinden aldı. Genç kadın: — Beni Holofern'e götürün! Ona he- diyeler ve iyi haberler getirdim. Dedi. - Götürdüler. Asurların kumandanı şarap içiyor- du. Bu beyaz ve güzel kadını görünce gözleri iştahla açıldı. Jüdit söyledi: — Ey Ninova kralmın büyük ve asil kumandanı Holofern, bütün — varımızı sana verelim. Fakat evlerimizle can « larımızı bağışla! Evlerimiz ve canları « mız senin ne işine yarar? Fakat buna razı olmazsan biz bütün paralarımızı ve mücevherlerimizi sizin bulamıya - cağınız yerlere saklar, sonra da birbi « rimizi öldürürüz, Hojofern sadece kadının bir ay par- adar aydınlık yüzüne, kabarık üne ve güzel endamına bakıyor. « (Lütfen sayfayı çeviriniz)

Bu sayıdan diğer sayfalar: