5 Aralık 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

5 Aralık 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

sonra bir gün Birinci safhanın hususiyeti — şudur: Bizim ordumuz, müdafaayı bir yan - dan karadaki askere, öte yandan da ı"lî' ve Fransiız donanmasına karşı Yapmakla mükellefti. Düşman gemile- bizimkilerin gözleri önünde ser - çe dolaşırlar, — istedikleri zaman Yarımadanın her hangi bir noktasını ateşi altına alırlardı. inci safhada ise bizimkilerin bil - ,kı top mühimnatı tükenmiştir. Bi- zim toplar, mermisiz birer boru ha - h"Öeıliı'. Bu safhada Türkün karşısın- M Riplderle Framuzların sekerlerin- &n ziyade fabrikaları vardır. Bizim - hk'îlı üstlerine günde muhtelif ka - ı.“de yüz bin mermi atabilen düş - silâhlarına, bizim toplar, muhasa- T esnasında her gün bir dilim ekmek Shkakları olan mahsurlar gibi, y “Şacak 8-10 mermi atabilirlerdi. alnız, büyük ve uzun bir seyahat Yaparak doğruca İzmire gelmiş ve o - Tada bir müddet istirahatten sonra Bo hllll önüne çıkmış olan Alman tah- irleri düşman gemilerini — birer batırmıya başlayınca, bizimkiler üFl!ın gemilerinin mütemadi iz'aç- kllıı!ıı'ı olsun kurtulmuşlardı. Bu de- Vide — karşımızdakilerin fabrikalarile L':—_nekıine mukabil Türk ancak Be Z silâhla mukabele edebiliyordu: Yaz silâh, yani kasatura ve süngül '??“'hnln büyük havan toplarının bizim tarafımızda mevki aklıkları de- ü'l'llıı çekilip gitmeğe karar vşemişti. Yarımada güzeldir. selibolu yarımadası güzel, cennet be bir tabiate maliktir. Hemen her 'afı deniz, ortası dağlar, dereler, or- lar ve sularla süslenmiş bir yarım » Bugün bu yarımada 914 den ev- Kikine nisbetle biraz daha — sessizdir. i“ı_llıılı beraber içinde güzel köyler N:."l"' Her sene yaz mevsiminde, ky. seyahatler tertip etmeli. Bil - h"—ıhmpkn çıkan mektepler — için kniz kadar münasip yer az bulunur: Ti dere, orman, dağ ve sonra ta -| ,.;Türkün yeni kurtuluş tarihinin ilk İmıya başladığı bir saha... ' ı.ğ'lm.n karargâhindan &onra. bizim | le ikiye ayrıldı. Bir kısmı şimal na, diğeri cenuba, doğrudan doğ- —." cepheye, ateş hattına, - siperlere | hü,oxlıx. Gene faytonlar içinde, çam arasından geçerek, güzel ükenl. derelere inip tepelere çı - gidiyoruz. Fakat, dündenberi et-| BU u, artık sükünet yoktur. Ceda, '&'__Üiiz. mütemadi bir bombardıman Üüsü işidiyoruz. Bu gürültü için- kııı torpillerinin tarrakeleri haki - | biş insanda manevi kuvvet namına NFY bırakmıyacak derecede — kar -| & $tur. Bununla beraber, etrafımız- Hıh" şey tabit halindedir. Yalnız yol-| b Becruh kafileleri ile dolu. Meğer -| j q::lhtde büyük bir harp oluyor, Ha- * sonu muharebeleri, düşmanın î:—'be ettiği en son ve en şiddetli hü- Y“İlardı cepheye doğru giden nak-| kqı-lm"'n' cepheden gelen “mecruh | leleri, silâhımı bırakmış, eline or - İ Sdan bir sopa kesmiş, hafif yaralı - ş*:;:yaıı. yürüyemiyecek olanlar a - tda, akın akın yaralılar geliyor. “Sesin yüzünde sükünet ve tevek- sefarethanede bana: “ İtiraf etmeliyiz ki biz sizi olduğunuz derecede tanıyamamışız ,, demişti SON POSTA 15 Sayfa İttihad ve Terakkide on seIU————-—)l Hikâye | Üçüncü kısım No. 3 | ı' HARBİ NASIL İDARE ETTİK ? Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen Harp bizi sevmiyen Almanların fikirlerini bile değiştirmişti.. Türkü bir yük olarak telâkki etmiş olan Alman sefiri bile Çanakkaleden lâyık gün-| — Seddilbahirde telgraf malzemesi taşıyan bir İngiliz telgraf arabası Türk topçusunun mermileri altında parçalanırken kül, kimsede en küçük bir telâştan bi-| yürüdük. le eser yok. Herkes karar vermiş: Düş- Ömründe kulakları kestane fişeğin- man ilerlemiyecek, Çanakkale geçil -îden başka bombardıman gürültüsü miyecek, İstanbul rahat rahat çalışa -| işitmemiş olan bu İstanbul çocukları cak, *Türk kurtulacak,.. Her şey bun-/da kabadayı oldular. Çat! Çut! Dan! dan ibaret, üst tarafının manası yok etmez, Vehip Pş. karargâhında Soğanlıdere, şu sirti da aşın- ca Vehip Paşa karargâhı. Arabalar da- çüncü devir, bize Almanya ve A-|ha ileri gidemez, bu sırt daima düş - 'adan bol mermi geldiği ve A-|man ateşine maruzdur, dikkatli geç » meli... Zabi Vitdir ki bunların geldiğini görünce de “2'_“"1 gösterdikleri usulde dağılarak, PASLANMAZ Hasan Tıraş Bıçağı Çeliğin en serti olduğundan çok| kolaylıkla ve tatlılıkla bir dakika- da tıraş eder. Dünyanın en kuvvetli ve hassas mikroskop âletile müker- rer surette tetkik olunduktan sonra piyasaya çıkarılmıştır. Ne fransız - lar, ne İngilizler, ne de Amerikalı- lar, ne de bütün dünya aynım yapa- maz. Alâmeti farikası ile ihtira be- ratı vardır. Paslanmaz Hasan tıraş bıçağı ra - kiplerini şaşırtmış ve her Uraş bıça. b rikası paslanmaz yapmak iste. Fakat bu ış kolay olmadığın- , Yalnız Almanyada Fazan ve ede yalnız Hasan tiraş biça- muvaflak olabilmişti Hasan markasını arayınız; israr e- diniz. Fiatı: Paslanmaz Hasan Traş bıçağı 10 adedi 50 kuruşa. Hasan Traş bıçağı 10 adedi 35 küuruşa, Ha- san deposu: Ankara, İstanbul, Bey- oğlu. -|Dan! Fakat, tur. Herkes ölebilir, fakat kimse telâş | rüyorlar. İ onlar hiç aldırmadan yü - msan içinde bulunduğu ce - miyetin şeklini alır, nazariyesi ne ka- dar doğrudur! Nihayet, işte Vehip Paşa. Etrafında erkânıharbiyesi, bizi karşılıyorlar. «A- man, efendi, bu taraftan; öte taraf a- teşe maruzdur!» diye keskin bir dere içinde, büyük bir istilâğmit yapan kü- itler, böyle söylediler ve biz de, Şük bir şellâlenin önündeyiz. - Burası Vehip Paşanın kumandanlık makamı- dır.Burada öğrendik ki son 3 gün için- |de biz yollarda iken düşman, gerek şi- malde, gerek cenupta, pek şiddetli bir taarruz yapıyormuş. Her çapta, her kalibrede top, bomba, torpil, denizden, karadan her nevi tahrip vasıtası hare- kete getirilmiş ve bizim müdafaa cep- jhemizin üstüne tonlarca ve tonlarca |demir ve ateş atılmış. Yer altından ka- |zılın Tâğımlar patlamış, siperler, toprak Ipın;alın. insanlar havaya uçmuş. Bir siperi uçuran bir lâğım ötekini doldur- |muş ve içindekilerini diri diri gömmüş. |Hülâsa kalemin tasvir etmesine im - |kân olmıyan kanlı bir hercü merç, top- irağı didik didik parçalıyan bir taar - ruz, dalga dalga düşman — tarafından kalkmış bizim tarafa çarpmış ve her defasında da düşen düşmüş, düşmiyen süngüyü takmış, ileri atılmış, düşmanı kovmuş, yerini tekrar almış. Bu cep - |hede esir almak yok: Nâsilsa, fena hal-! de yaralı iki İngiliz bizimkilere esir ol- muşlar, Üsttarafı onlardan da, bizden 'de hep düşmüşler. Siperler arasında Domuzdere, Kerevizdere, Siperler arasında dolaşıyoruz. Bir ta- rassut mevkinden bakınca görülüyor. «İşte düşman mevzileri şuradal», «gö rüyor musunuz? Şu ileride gördi nüz şeyler cesetlerdirn, «bunlar ko - kar, rüzgârlar kokuyu kâh bu tarafa, kâh öte tarafa götürürler, Sonra kısa bir mütareke yapılır, temizlenir.» Bir başçavuş anlatıyor: — İşte, şu önümüzdeki siper. Ora- 'da benim kardeşim de vardı. Deha şu: rada havaya kalkık duran kolu görü - yon mu? İşte kardeşimin kolu. Orada gömülüp kalıverdi. Biz orasını tekrar alırız emme, lüzumu yok, diyorlar. On metre ötede toprak içine gömül- Ö- $ Kirte... | Yazan: Pierre Bret Bazı insanlar güzel, bazıları da zeki bir mânı doğar; bazılarında ise etrafındak teshir etmek hassası vardır. Ldo: Rabâne çirkin değildi, budala bir dın da değildi; fakat ona Allah'n büyük vergisi, hiç şüphesız ki, he riştiği işte muvaffak olmak kabil idi, —— RESİM Çeviren: Nurullah Ataç armak isliyor, hak katin mucize kabilinden a -« ai kliyordu. Bazat phe ettiği için utanıp ona ien fazla bir muhabbet Fakst günden güne bazı hareketlerden çı « ar nihayet bir kanaat ha- an « Annesi onu Ninon diye çağırırdı; bu-- lini a.dı. tün hayatında da yakın dostları ona Lu isimle hitab ettiler. Mektepte iken her dersten mükâfa Şimdi iç yeni bir burgu girmişti acaba annesinin dostu kimdi? Onu bir * Umduğundan daha çabuk ve aldı ve anası ile babası da, hocaları da daha kolayca öğrendi. Jacgues onu pek çalışmaz sandıkları halde bü - tün imtihanlarmı kolaylıkla geçti. Harp zamanı erkeklerin çoğu cep - hede iken o, kendine hem bir koca, hem bir müddet sonra bir âşık edindi. Doğ- rüsu bunların ikisine de sadakat gös- terdi. Kocası, Louis Deglöne, değerli bir delikanlı idi. Politeknik mektebinden parlak bir derecede neşet etmiş ve he- men sanayi âleminde kendine bir iş bulmu talihi yardım etti ve on iki sene içinde, önce bir memur olarak gir. diği müessesenin b a geçti. Daha genç yaşta büyük bir mevki tutmuştu; fakat bu yüzden çabuk olgunlaşıp ça- buk ihtiyarladı. Ninon, Loui varmağı kabul etti- ği gün onun mükemmel bir koca ola - cağını, yani karısını rahat ettireceğini, fakat ondan daha fazla bir şey bek'e- memek lâzım geldiğini anlamıştı. Bu nun içindir ki ressam Jacgues Charra- ne ile tanıştığı vakit onun biraz kur yapmasına ses çıkarmamış, hattâ arası çok geçmeden onunla muaşakaya baş- lamıştı, Artık — hayatı, ikisi de bir yaşta, fakat biri işleri, madenleri ile meşgul ağır başlı bir adam, öbürü ise hassas mizaçlı bir san'atkâr olan bu iki erkeğin arasında geçti. Jacgues Charrane ol -| yesine gitti. gdukça meşhur bir san'atkârdı ve ha -|ti; yürümek — heyecanını yatta Ninon ile san'atından başka hiç ha artırmıştı. bir ihtirası yoktu. * Evlendiğinin üçüncü senesi Ni - non'un, biri erkek, biri kız, ikiz çocuğu oldu: Jean ile Jeanine, Onları aşk ile büyüttü ama gene de hayatını değiştir- medi. Zaten dedikoduya mahal vermi yecek bir surette hareket etmenin sır- rını bilirdi. Jean ile Jeanine büyüdüler. Kız, a- nası gibi hassas ve müşfikti; oğlan ba- basına çekmişti. Politeknik mektebinin kabul imtihanında parlak bir müvaf- fakıyet kazandı. Babasına son derece hayrandı; hele onun öyle çabucak iler- lemiş olmasına imreniyordu. Jean, sevimli, zeki ve çalışkan bir delikanlı idi. Hürmet etmesini de, sev- mesini de bilen bir oğul. Babasınıa ü- Mitlerini boşa çıkarmamak, onun gibi yüksek mevkilere geçmek kabiliyetini göstermek meoburiyetinde olduğunu biliyor, bu ağın vazifeyi sevinçle ka - bu! ediyandu. z Bir gün neşesi kaçtı. Bir tek cümle, tesadüfen, kulak hırsızlığı ile duyul - muş bir tek cümle.., Ya! demek ki an- nesinin bir âşıkı vardı! Bu haberi bir erkekten almış olsay- dı, hiç şüphesiz üzerine atılır, onu öl- dürürdü; fakat bir kadından duymuş- tu. Bir kadına ne yapılabilir ki? Sap - sarı kesildi, yumruklarını sıktı ve bir şey söylemeden çekilip gitti. Fakat o dakikadan itibaren etrafındakileri â - deta sorguya çekmeğe başladı. Utandığı için hiç kimseye açıkça bir şey soramıyor, eşyadan, hareketlerden | | Yarınki nushamızdı : Çirkin kız Yazan: Muazzaz Tahsin Berkand Charrâne.., z - Ben bunu çoktan far- ketmeli idim. O adama karşı muhabbe İti de vardı; onunla bulaşmak, onunla konuşmaktan hoşlanırdı. Onun hassasi. yetine meftundu. Bir san'atkâr; babas sına hiç de benzemiyen bir adam.., Masasının başına çalışmak için oture muş, kâğıdın üzerine birtakım mua « deleler yazmış, fakat bir türlü gönlünden geçen fırtınanın akis! den kurtaramıyorndu. Doğrusu annesi « ne hak verdiği de oluyordu; sonra gene parhıyor: «Ne olursa olsun, gidip o a- damı Öldürmeliyim!» diyordu. kararını veğli: Jaogues Charrane'in evine gidecek ve ona, ans nesini bir daha görmemesini, onun has yatından çıkmasını söyliyecekti. Bu işi yapmak :çin tayin ettiği gü geldi. İhtimamla hazırlandı, arx formasını, başına mektep i. Aynanin önüne geçip si sözleri tekrâr etti. — Sükünumu bozmak, asabiyet gös- termek doğru değil; fakat bu halin de vamına tahammül edemiyeceğimi, son- Tra işin fena neti. celer vermesi ka- bil olduğunu bele H etmem de lâ « Zzım. Jean o gün ders. lerini bitirir bi « tirmez — Jacguss Charrane'in atel- Arabaya — binmemiş - ayet biraz da- Hazırladığı — sözle « ri gülünç buldu; hem ©0 kas darı kâfi gelmiyecekti. Ressamın kapı- sını çaldığı zaman hiddetinden dudake ları titriyordu. Hizmetçi onu derhal atelyeye gö - türdü. Ressam oturmuş, kitap okuyors du. Delikanlıyı görür görmez hemen kalktı çelini uzattı. — Nasıl oldu da beni hatırlayıp bu- ralara geldiniz, Jean? Fakat Jean elini uzatmamıştı. Gözle- ri piyanonun üzerindeki resme dikili idi: annesinin resmi. — Annemin resmi, dedi, ben de bu- raya annem için geldim. Jacgues merakla: — No var? diye sordu. Anneniz ra- hatsız değil ya? — Hayır, rahatsız değil; benim bu « raya, gelmemin sebebi bir hastalıktan da daha vahim... Her şeyi haber al « dim.... Alçakça bir hareket... Kesik kesik konuşuyordu. Fakat hlde. det, heyecan ona başka bir * güzellik, bir“asalet vermişti. * — Babamın şerefi namına size emre- diyorum, annemin hâyatından çıka « caksınız... Ressam hiç bir şey söylemeden & - telyenin bir köşesine gitti, duvara da- yalı resimlerden birini alıp geldi ve Jean'a gösterdi. Delikanlı hiddetle; — Benim resmim, benim resmimi de yapmışsınız, dedi. Bu işlete beni de karıştırmağa nasıl cür'et ettiniz?.. Öfkeden titriyordu. Charrane başını sallıyarak: - Hayıt, dedi, sizin resminiz değil, benim resmim... O zaman sizin yaşı « nızda idim. nu gösteren bu delikanlı için bu da bir «biç» dir. Burada herşey hiç. Başka ir ordunun mermisi kalsa ne yapardı, bilmiyorum. Fakat, bizimkiler için bu, zaten tabiatte mevcut olmayan - bir «lüküs» tür. Olmasa da olur amma laramıyorlar da değil. Bir topçu baş « çavuşu bu ihtiyacı şöyle ifade etti: — Aha, diye bir elile yedi buçukluk bir sahra topuntun kundağına okşar gi- bi vurdu, bu domuzu görüyon mu, bu- na bir yiyecek bulabilsek... müş kardeşinin havaya knlkmı. kolu-l Sade onun mu, topun mu? Bu za « | — ——— vallı çocukların da yiyecekleri bol de- ğildi. Fakat, onlar o kadar coşmuşlardı ki kendi boğazlarını değil, ellerindeki ejderhaların karınlarını düşünüyorlar- dı. O devirde henüz yiyecek o kadar da- ralmış değildi. Bununla beraber bol - luk da yoktu. Sonraları Hilâliahmer hastanelerine bol gıda temin etmek için doktor Celâl Muhtarın hamsinin ka - raya vurmasını, Musanın küdret helke vası ile bıldırcın kuşunu bekler beklediği zamanları-da gördük!. ÇArkası var) | - Did

Bu sayıdan diğer sayfalar: