20 Aralık 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10

20 Aralık 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

10 Sayfa SON POSTA Birincikânun 20 ; — ——— - — ——— eee — * Son Posta » nn Tariki? Telfrikası : 3 “Son Posta ':V nın loirik-as—ı_.;&? CARLIK ÜLKESİNDE ,BiR TÜRK ZABiTi — IKİNCI KISIM — A, R. Cemil kendisine nezaret etmek üzere memur edilen Maşayı, Çarın ve Rasputinin aleyhine çevirmeğe muvaffak olmuştu. Maşa Cemile: — “ Ne isterseniz, ne emrederseniz yapayım,, demişti. tamamile benim dinime dokunmaktır. Cemil, iyi bir ip ucu yakalamıştı. Bu fırsatı kaçırmadı: — Hanaana.. ne demek istediğini, ta- — İyi amma, sen onları büsbütün felâkete mahküm ediyorsun... Bir an, düşün. Herhangi bir sebeple, çarlık devrilirde, hafiyeler meydana çıkarı - lırsa, o zaman senin halin ne olur?. |mamile anladım Maşa... Sana bu hu- — Feci.. çok feci . sustaki fikrimi, pek kısa olarak söyli- — Ya, ötekilerin.. o kadar üzerlerine| yeceğim... Maşal.. Senin dinin, ve be- titrediğin o kıymetli sevgililerin,, on- nim dinim; yoktur. İnsanların, bir tek lar o zaman; açlığa, sefalete.. belki de dini vardır. O da, fazilet... Galiba, iyi #ölüme mahküm olmuyacaklar mı?.. anlamadın?. y — Susun.. Allah aşkına susun. Are| — Hayır. tık, bana hiç bir şey söylemeyin. Za-| —Sen din tarihi okudun mu Maşa? ten ıstırap içinde yaşayan kalbimi, büs-| — Evet. — Pekâlâ.. bana.. insanlara karşı fe- nalığı tavsiye eden bir tek peygamber gösterebilir misin?. — Hayır. — Musa.. İsa.. Muhammed.. bunla- rın hangisi olursa olsun; insan vicda- ninin kabül etmiyeceği Bir — fenalığı emretmiş mi?., — Hayır, — Şu halde bunların hepsi de; ce- nabi hakka ibadet etmeyi.. —insanlara karşı şefkat ve muhabbet göstermeyi.. bilhassa; bilerek hiç kimseye fenalık et- memeyi emretmişler, değil mi?.. — Evet, | —E-. şu halde yavrum, bütün din- İler bir noktada birleşiyor.. ve bir şekil gösteriyor.. o da, insanların şaadetini tekeffül eden; fazilet.. öyle değil mi?.. — Evet. — Şu halde.. senin dinin, benim di- nim namile ortada bir şey mevcud de- gildir. Bütün beşeriyetin, tek bir dini vardır: « Fazilet... bütün incitmeyin... Size inanıyorum. Size, bütün mevcudiyetimle bağlanı- yorum. Söyleyin.. anlatın bana.. ne yapmam lâzim.. ne yapayım?. Cemil, derhal parmağını Rasputinin resmi üzerine uzattı: — Her şeyden evvel.. şu - resmi al yart.. parçala.. ayaklarının altına at. çiğne... Maşa, şaşaladı. Cemilin yüzüne ba- ka kaldı. Ve sonra birdenbire kaldırdı. Havada salladı. — Aman Allahım.. ben bu sözleri bilerek ve istiyerek işitmedim.. tövbe.. yüz bin defa tövbe,.. Diye bağırırken; üstüste, haç çıkardı. Cemil, biraz fazla ileri gittiğini an- ladı. Taassup karşısında, en bariz ha- kikatlerin inkâr edildiği bir muhitte; bu kadar mutaassıp bir kızın hissiyatı- na indirdiği bu darbenin aksülamelin- “den korkarak şaşaladı. Fakat, çarçabuk f kendini topladı. Eğer, küçük bir zaaf , ve rüc'at gösterecek olursa, partiyi ta- mamile kaybetmesi ihtimali vardı. O- nun için tavrını hiç bozmadı. — Anladım, Maşa,. bu s#eni niçin bu kadar ürküttü?. Diye mırıldandı. Maşa isyan başlangıcı gösteren bir asabiyetle cevap verdi: , — Sizden, çok rica ederim.. ne is-| — Hayır, — terseniz, ne emrederseniz, yapayım..| — Ya, bir takım mâsum insanların — yyalniz, benim mukaddesatıma tecavüz | *aflıklarından ve zaaflarından istifa - k le ederek onları türlü türlü fenalıklara üç defa — Sarhoşluk yüzünden, kendini te- zil ve kepaze eden bir adamdan hoşla- nır misin?.. — Hayır. — Ahlâk ve fazilet düsturlarını a - yaklar altında çiğniyen insanlardan haz eder misin? sözlerim etmeyiniz, — Mukaddesatına mı, Maşa?.. sevkedenlerden.. bunlar hakkında ne — Evet, hissedersin?.. — Nefret ederim. — EL..'ben böyle bir şey mi yaptım? — Evet... Buna, bu resmin sabibi-| — — E-. işte, yavrum; şu iki tek keli- ne en küçük bir tecavüzde bulunmak; |e ile, bu adam hakkındaki kararı, deyek li menrmemea | kendin vermiş oluyorsun, — Nasıl?.. Bir Doktorun Günlük Notlarından Kara ciğer — Çarlık.. ve, din... Bunları, bir - birinden ayırmıyorsun, değil mi?.. — Evet. — Ve., bu adama da dini bir kudsi- yet veriyorsun.. Çarlığın hâmisi telâk- Pazar Bozuklukları ki ediyorsun, değil mi?.. © Karaclğer vücüdumuzun en böyük || — — Evet.. şüpbesiz... ve €n mükemmel fabtikasıdır. Satra if- || — — Fakart, bu adamda dinin emrettiği faziletten zerre kadar bir his mevcud olsaydı; her şeyden evvel, Çarlığın ah- lâkını islâh eder, casusluğun önüne geçerdi. Maşa, sendelemişti. Cemil, gene ©- nun Zzayıf damarına bastığından dola- yı, bir memnuniyet hissetmişti. — İsanın felâketine kim sebeb ol - du, Maşa?., Taz eder. Şeker imal eder, Vücudun bir Çok zehirlerini zabt ve imha eder. İdra- rın kana kazışmasında en mühim âmil ölari ve (üre) denllen mühim hastahık- “ Çok yemek yemek, oburlük, şişman- bk karaciğerin vazifeski güçleştirir. Bü- tün alkollü içkiler karaciğer için zarat- bıdır. Ağır yağtı yemekler, salçah ve Ra- Xe lamüralı maddeler karaciğeri çok yorar. || —— Hâin Yüda. Böylece Üstüste yorduğumuz karaciğer — Hâin Yüda, ne yaptı?.. günün birinde artak vazifesini ifa edemoz || — — Casusluk etti. İsa ile onun havâ- olur. O zaman ilk olarak şeker hastalığını | rilerini haber verdi. Beklemek lâzımdır. Bundan sonra neti- || ——— isti çesi çok ehemalyelii d haraciler nA. | yaktan neheteder Buye ada a tamamiyeti ârızaları başlar. İnkıbar, ye- | yi v MNY BT mekten sonra Şişkinlik, sıkintı, hep ka- | | eş a raciğerden İleri gelir. Bu mühim uzvu- || — Hayır. muzu korumayı bilmek Iâztmdır. Koru- || — E, Rasputin ne yapıyor?.. O da mak icin ne sürelle hareket etmek icap |'size bir taraftan kilisenin direklerini edecedini ayrıca bildireceğiz. öptürürken, diğer taraftan din ve Çar- (*) Bu notları kesip saklaymız, ya - | lık namina yapıları casusluklara mü - hut bir ılbiıı. yapıştırıp — kolleksiyon | samaha gösteriyor. Binlerce insanın fe- | yarımz 3*-'[ zamanınızda bu notlar | Jâketini gördüğü halde, bunların hiç bir d cior gibi imdadımsü / ytişebllir; birine merhamet etmiyor.(Arkası var ,Jorada, Yazan : Celâl enylz : Kralın kargılı muhafızları Tanzer ile Tunçayı aramağa çıkmışlardı! Tunçay, babam beni isteyenlere vermedi dedi, çünkü Asulardan biri ona “ Günün birinde senin kızın krallık tahtına oturacak ,, demiş, taliplerden hiç birinde tahta uygun meziyetler yokmuş. Bundan evvelki kısımlârın — Baban budala bir adam değil.|kralının arası açıktır. Benim oraya ge- lİİI.BIII Kolay kolay ölmez.. korkma! , lişimden çok memnun olacaktır. Hele Güneülleriğ a yüzkk rinde| , — Gerçek babam çok inadcı bir a-| Gudeadan kaçıp geldiğimi anlıyacak o- Kral Güden'lan kıyı: dena 'balde kaslar damdır ama.. Gudeanın muhafızları o- |lursa.. lanıyor. Rahipler Gudea'nin kızının iyi |NU Yakalarsa, onlara nasıl karşı gelebi- | O gece dağların koynunda uyudu « olabilmesi için mâsum bir kızın kanı- | liT? har. — Ben babanı bugün dağda gördü-| — Ve ertesi sabah Suz yolunu tuttu « ğüm zaman, bana: (Kızımın ölümünü |lar. görmemek için Suz'a kadar gidece - ğim!) demişti. — Elâmlar'ın içinde ne yapar ba - bam? Orada onun da düşmanları var- yürüyen ı“”l dır. Suz şehrine girdikleri zaman, kra « — Sizin neden çok düşmanınız var? İ sarayı önünde büyük bir kalabalık — Güzellerin düşmanı çok olur.. | vardı. bilmez rasiin. Nipurda da, Suz şehrinde| — Tanzer yaya yürüyordu.. Tunçay da de beni almak, kaçırmak - isteyenler|ât üstünde. Kalabalığa karıştılar. çoktu. Babam onların hepsini kovdu. | — Yorgundular.. — Niçin seni bunlardan birine ver-| — Tanzer Suz'a ilk defa gelmiyordu. * medi ? Üç yıl önce de bir iş için gelmiş, beş on — Veremezdi.. çünkü Asu'lardan biri| gün burada kalmıştı. Şehrin her tarafı- ona: (Günün birinde senin kızın kral- | nı biliyordu. lhık tahtına oturacak!) demiş. O, beni is| — Tunçay: teyenlerin hiç birinde bu tahta uygun| — — Nereye ineceğiz? meziyetler görmedi. Diye sorunca, Tanzer: 'Tanzer gülümsedi: — Vaktile Ur'a gidip gelen bir inci — İşte bu çok güzel bir haber.. doğ-| tüccarının evine gideceğiz. j rusu buna çok sevindim. Acaba hangi| Cevabımnı vermişti. Asu müjdelemiş babana bu haberi? — Beyaz sakallı bir ihtiyardı. Adinı bilmiyorum... Sahile inen atlılar gözden kaybolun- caya kadar konuştular.. Ve uyumadılar. Suz şehrine gitmeğe karar vermiş - lerdi. ... ( Tunçay Jın başı üstünde bu müthiş haberi alınca, atımı herke- sin gözü önünde mâbede doğru sürü- yor. Kurbanlık bir koyun gibi yatan sevgilisi Tunçay'ı Kral Gudea'nın göz- leri önünde atına alıyor ve Frat kena- rında ağaçlık bir bahçeye götürüyor. Orada evlenmeleri hakkında — konuşu- yorlar. Roman devam etmektedir. — Hayır. Fakat, ben fakir demirci kızıyım. Sen bir kral yeğenisin! belki beni sana denk görmediği için vermek istemez. — Ben onun sözüne bakarak değil, kendi kâalbime danışarak hareket eden bir erkeğim. Seni benden kimse ayıra- maz Tanzer, bu sırada, ağaca bağlı du- ran atının kişnediğini duydu. — O ne ? Bir sesş var.. — Kimin sesi? — Belli değil. Atım haber veriyor... Uzaktan gelen yaba'ncıyı çabuk sezer benim atım. Tanzer suyun kenarından — fırlayıp ayağa kalktı. Arkasına göz gezdirdi. — Yolun üstünde yürüyen gölgeler var.. — Nipurdan şehre gelen yokcular - dır.. — Fakat yolu bıraktılar.. sahile doğ- ru saptılar. — Sakın kralın muhafızları olma- sın?, — Olabilir. Belki bizi aramağa çık- mışlardır. Tunçayın düşündüğü gibi çıktı.. kralın kargilı muhafızları atlarını sü- rerek sahile iniyorlardı. Tanzer birden atına bindi ve sevgi- lisini kucağına alarak Firat boyundan uzaklaştı. askerleri toplanmışlar.. ortada duran ihtiyar bir adamı sopa ile dövüyorlar - dı, Herkesin gözü sarayın kapısından bakan kral Nabo'ya dikilmişti. Belliydi ki bu cezayı ihtiyar adama kral vermişti. Suz.. Tanzer dayanamadı.. Burası Sumer'in batı sınırlarında ya-| — Arkasındaki adamlardan birine sor- şıyan Elâmlar'ın hükümet merkeziydi.|du : Onlar da vaktile Orta Asyadan göç e-| —— Neden dövüyorlar bu adamı? derek buralara yerleşmişler.. ve aradan| — Tanımıyor musun sen onu? Üg uzun yıllar geçince toprak kavgası yü-| gündenberi boynuna ip takıp sokak zünden birbirlerile bir kaç kere dövüş-|sokak dolaştırdılar. müşlerdi. Tanzer dudağını büktü: O sırada Sumerlilerle Elâmlar ara-| — Biz köyden yeni iniyoruz. Habı - larında bir anlaşma yaparak toprak|rimiz yok. —— kavgalarına nihayet vermişlerse de, s-| —— Ha, öyleyse anlatayım: Bu a - nırlarda sık sık çarpışmalar olur ve bu|dam komşusunun su kabini - çalmış. çarpışmalarda iki taraftan da bir çok|Suz'da böyle bir hırsızlığın eşine şim- kimseler ölürdü. diye kadar rastlanmamıştı. Kral üç gün Sumer kralı Gudea'nın maksadı ve|boynuna ip taktırarak köpek gibi so- dileği Suz şehrini zaptetmek ve Elâm|kaklarda dolaştırttı. Şimdi da yüz ıİ— tahtını devirmekti. sopa vurulacak.. ve biraz sonra şehir O tarihte Elâm tahtında kral Nabo|den çıkarılacak. — Haydi, Nipur yolunu tutalım.. — Joturuyordu. — Ceza iyi ama, şehirden çıkarmak — Nipurda bizi çabuk yakalarlar. Nabo çok sert, insafsız ve komşu -|da ne demek..? — Orada benim dostlarım var, latına karşı daima istilâ emelleri besli.| — Burasını Ur mu sandın sen? Biz — Benim düşmanlarımın da hepsi| yen bir hükümdardı. hırsızlık yapan adamı aramızda tutma- n Zaten Sumer kralı Gudea da bunujyız. — O halde ne yapalım? bildiği içindir ki, Elâm tahtını devir -| Bir başkası da söze karıştı: t — Dağa doğru uzanalım. Sonra dü-|meğe karar vermişti. — Hele komşusunun su kabini ça- Şünürüz ne yapacağımızı.. Gudea zaman ve fırsat bekliyordu. |lan olursa.. Yollarını çevirdiler. Surner dağının| — Şumer kralını Elâmlar üzerine yü -| — Soyunu sopunu da beraber mi çi — yamaçlarına tırmanmağa başladılar. |rümeğe teşvik eden kumandanına Gu- | karacaklar şehirden dışarıya..? Tunçay, gecenin karanlıklarını yır-|dea şu cevabı vermişti: — _Soyunun sopunun ne suçu var? tan parlak gözlerini yukarıya kaldır -| —. Ordumuzu biraz daha büyülte - Sll;:ı işleyen odur. Onu atıyoruz ara « di ! : lim.. ambarlarımız erzak, hazinelerimi- | P'zdan.. $ — Ulu Tanrım, sen bizi affet! zi altın ve mücevherle dolduralım. On-| | Bu aralık meydanda dayak yiyen ihe Tanzer mırıldandı: dan sonra yola çıkarız. tiyar - canı çok yanmış olacak ki - acı , — Tanrı bizi koruyacak, Tunçay!| ur Şahrinle arükadlar örekke dek5l 9 bağırmağa İll._"'“!*h 4 Üzülme.. bu geceyi dağda geçirelim.| hak için bir yıl.. hazineleri altınla dol. » ğ:t:_"h"'" ı’l’e'Bîn.::hhd: Y apacağımızı idece z S LAİ yak, akamı ii:iuzıi ı:ieı'işyüııürüı. Hr3 e x;lıli SÜ U ampö eli lim. Komşumun su kabıni çalan adam Yüksek bir tepenin üstünde durdu- Tı.ıııer dağ Bd törülünln'di İ TZ karanlığı içinde savuşup gitti. lar. ğ Si K Suz kralı bu sözleri işidince saray Tanzer sordu : zı.ndı.— yatarken, Güdeanın duwııoel:n- muhafızına dönerek: Bi D ni ve Suz kralının emellerini göz önü-| — Bak; Te diyor bi adat dedk S DA AAA ne getirdi. i n başkası imiş. bu — Fena değil. Şu ağacın dihinde ge-| " ” suz'a gidelim, Tunçayt dedi. O JX itleyen başkası imiş. âş;p ı:':: celeriz. rada umarim ki kral Nabo tarafından |buraya! — Buraya şeytanlar bile çıkamaz. | da çok iyi karşılanacağız. Dayak faslı birdenbire durmuştu. — Babamı yakalayıp (Ölüm Kuyu-| — — Nerden anladın çok iyi karşılana-| - Kabı çalınan adamı meydana getir" su) na atarlarsa... cağımızı? diler.. sordular: Tanzer sevgilisinin sözünü kesti: | — Nerden mi? Çünkü amcamla Suz — (Arkası var) Sarayın önündeki meydanda Elâm - | | | i | | | F

Bu sayıdan diğer sayfalar: