24 Aralık 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

24 Aralık 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA Yiyecek fiatları niçin yükseliyor? Siyah paltosuna sarılmış yağcı * fiatlar fazlalaştı , diyor . — (Baştarafı 1 inci sayfada) lara bakılırsa onun hali de yürekler a- — i yatlar fazlalaştı, diyor, Trabzon | cısı.. Bir yağcı diyor ki: yağını üç gün evvel yetmişten veriyor- duk. Üç gün içinde beş kuruş birden fırladı. Mahlüt yağın kilosu 40 kuruş- tu. Elli beşe çıktı. Öbürleri de hep ona göre. İş böyle giderse müşteriler dük- kâna girmek şöyle dursun, caddeden geçmekten korkacaklar. Vejetalin bile 42 den elliye yükseldi. — Sebep ? — Bilir miyim ben ya? Zaten kış ü- zeri ve kışın fiyatlar yaza nisbetle bir az oynar. Yükselir. Fakat bugünlerde- ki fazla fırlamanın hikmetini bir türlü anlayamadım. Öyle alıp böyle satıyo- ruz, * Peynirci, tenekelerini gösterdi: — Bunların bugünlerde başına ge- len, pişmiş tavuğun başma gelmedi. Pi yasadaki peynirlerin hepsini, tenekesi 250 kuruştan pek kabadayısı 325 ku- ruştan toparladılar? — Kimler toparlıyor peynirleri? — Kimler toparlıyacak, bu işin ko- damanları tabif! Peynirleri soğuk hava mahzenlerine depo ettiler. Piyasada peynir tükenince hava mahzeninden te nekeleri birer birer ortaya sürmeğe başladılar. Şimdi haddin varsa peynir tenekesine sokul, mübareğin tenekesi 325 kuruştan 700 kuruşa fırladı. Bu gidişle Xi hafta sonra tenekesine 900 kuruş vereceksin de nazlanacaklar. — Sen peynirde spekülâsyon var de- mek istiyorsun öyle mi? — Bilir miyim ben ne olduğunu pey- nirde? İşte hali keyfiyet böyle! e — Şurdan yarım kilo Cava pirinci -— Valde kimin köyünü soruyorsun, Cava pirinci dediğin de nedir? — Yani çorbalık pirinç diyorum an- lasana ayol! — Pekâlâl Kadın gidince, kocaman bakkaliye mağazasının köşesindeki küçük camlı odada oturan şişman mal sahibine yak — Zahire fiyatları artmış diyorlar. doğru mu? — Fiyatların arttığını duymayan mı kaldı? Pirince iki kuruş birden bindi. Fasulye bir hafta içinde altı buçuktan, yedi buçuğa çıktı. Nohut, mercimek, bezelye de hep ona göre. — Peki bunlar neye fırlıyorlar, du- rup dururken?.. — Bir kısmı az yetişti. Bir kısmı çok satıldı. Kimisinde ihtikâr yapılıyor, ki- misi dışarıya gidiyor. — Ne diye dışarı gidiyor fasu'yeleri miz, mercimeklermiz, nohutlarımız bi- zim? — Elbette gidecek, Avrupa çekiyor. — Peki bu pahalılaşmanın önü nasil almır dersin? — Nasıl alınacak, basbayağı! Ya, is tihsalâtı çoğaltmalı, yahut ta ihracatı durdurmalı. — Pekâlâ, * Gelelim mahlüt yağlara... Anlatılan pm — Belediye bütün gayretini bu işe verdi. Harıl harıl çalışıyor, teftiş etme dik lokanta, mürakabe eylemedik ma- 5 -S Sevdiği bir tek şey vardır: Spor! , Bir tek ismi vardır: YAZAN Sporcu! Bir tek türlü giyinir: . Spor kıyafetil Spor onun her şe yi herşeydir. Ana yazmamış, #por terbiyesile in - kişaf ettirmiştir, Göğsünü on san - tim, genişletip, ba- zularını on beş san“ tim O genişleterek, sağlam kafanın sağ- lam vücutta olduğu halle bakkalı, peşini kollamadık muh-| ra tekir bırakmamağa çalışıyor. Fakat işin kökü bozuk. Mahlüt yağ olmıya- cak deniyor. Herkes karışık yağ isterse ayrı ayrı alıp evinde görlünün dilediği canının istediği gibi karıştıracakmış. Karıştırsın ama saf yağı nereden bu- lacak? — Sat yağ kıtlığı mı var? — Tabil var ya? Düşünün bir: Trab zondan İstanbula haftada topu topu 25 - 30 fıçı yağ gelir. Beher fıçı aşağı yukarı 85 . 90 kilo çeker, Bu iki bin yediyüz kilo Trabzon yağını #i bin ye di yüz bakkala dağrtsak dilkkân baş na ancak bir kilo düşer. Halbuki İstan bulda yağ satan mağaza ve dükkânlar bu rakamın iki, hattâ üç mislidir. Bun ların hepsi de cayır cayır Trabzon ya- ğı satar dururlar. Artık saf yağ bulup bulamıyacağını sen düşün, * — Ramazan, yılbaşı, bayram, paskal ya arka arkaya yerdi. Buna meyve mi dayanır? — Ramazandan, bayramdan, paskal yadan meyveye ne? — Meyveye ne de lâf mı? Kömürcü» nün yüzü nasıl ayazlar bastırınca gü- lerse, meyvecinin yüzü de bayram, ra- mazan girince, paskalya, yılbaşı gelin- ce güler. Bunlar gelince, meyve satış- ları da artar, Meselâ, elmadan armuda, portakaldan mandalinaya kadar her meyve cinsine v e fiyatına göre yirmi paradan iki kuruşa kadar farketmiş- tir. Yumurta da paskalyada fiyatlanır. * Camekânın üstü irili ufaklı, rengâ- renk şişelerde zeytinyağı nümüneleri, sabun kalıplarile dolu. Sırtında Jekeli bir önlükle arkalıksız bir iskemleye © turmuş olan yağcıya sorduk: — Zeytinyağı fiyatları artmış diyor- lar. Sabun da öyleymiş doğru'mu? — Doğrudur, doğru. — Bunun sebebi ne? — Ne olacak, evvelâ bu yıl zeytin «z yetişti. Sonra İspanya harbi dünya piyasasında fiyatları yükseltti. Avrupa ma! çekti, Sabunla zeytinyağı da bu yüzden pahalandı. — Biz Avrupaya sabun da ihraç edi yor muyuz! — Hayır, ihraç etmesine etmiyoruz ama, malüm ya sabun da zeytinyağ pi Yasasına tâbidir, * Şişman, beyaz un çuvalları arasında kaşlarına kadar una gömülmüş bir un- cunun küçük un mağazasımn önünde durduk. — Baksana, dedik, un yükselmiş, as hı var mı? — Var ya, Ramazandan beri çuval başına tam 150 kuruş arttı. — Neden ? — Neden olacak? Bir taraftan Av- fupa buğday satın alıyor, Hir taraftan ellerinde buğday stokları bulunanlar, | Kaplar. bunun bir incir Jâlesi olduğunu (Devamı 12 inci sayfada) İ çabucak anarlar, — Canım, dişin de sporu olur mu? — Sizi tepeden tırnağa kadar süzer, bu| Kırmak, yıkmak, koparmak, döv - süzüşile: mek merakı vardır. — Zavallı cahil! Bahçede rastladığı lâalettayin bir fi- Demek istiyordur. danı kökünden çıkarmaktan zevk alır, — Dişin de sporu olur mu? Olur ta-| İnce bir tahtayı karşısına koyar, bir bif! Bakın nasıl? Her sabah kalkar| yumruk vurur. Tahta kırıldıysa key - kalkmaz; dişlerinizi teker teker birer| fine payan yoktur. Artık karşısında ne kere ileri çeker, birer kere de geri iter-| varsa hepsini kırar: Sandığın kapağını, sınız. Bu ilk sabah yapılacak idmanı| gardrobun aynasını, resimlerin camla- İkinci sabah ikişer kere, üçüncü sabah rını her şeyi her şeyi kırar, kırar, kı - üçer kere.. Bir ay bu tarzda idmanalrar. devam edin. Bir ay sonra diş ağrısı) Bunları yaparken bazan elinin ke - namına bir şeyiniz kalmaz, sildiği de olur. Elini güzelce sarar, ve O zaman koskoca bir arabayı dişi -| bu sarılı eli bir şeref madalyesi gibi nize takar sürüklersiniz.. Meselâ ben,| herkese göstermekten zevk alır. diş ağrısı nedir bilmem. Bir tarihte) — Resmin camına yumruk vurur - bir şey gelmişti: Tramvaya atlıyor -| ken kesildi! dum, ayağım kaydı. Ellerim de yüklü| Demez: idi.. Ne yaptım bilir misiniz? Şöylel — Önüme şöyle iki parmağım ka - dişimle tramvaym kenarını yakaladım. | lınlığında bir demir levha koydular. Kendimi bir çektim. Tramvayın için-| «Kıramazsın» dediler. Kıramaz mıyım. deydim. Bir gerildim, olanca kuvvelimle vu - runca demir levha iki parça oldu. Be- nim elim de hafifçe çizildi, amma za - rarı yok! Dövmek ister; dövecek zayıf bir a - dam, yahut bir çocuk arar. Bu işte çok ustadır. Dayak yiyeceği adamı derhal tanır, ve kat'iyyen ona sataş - maz. Dövecek bir kimse bulmadığı da vâkidir. Böyle zamanlarda da tek döv- mek ihtiyacını gidermek maksadile havan döver, * Evinin duvarları; bazuları şiş, ba - cakları çıplak adam resimlerile dolu - dur. Kapıdan içeri girince tavana ta - kılmış halkalı ipe rastlarsınız. Günde bir kaç kere halkaları tutmak ve ken- dini yukarı çekmek âdetidir, Bunu ya- parken ceketinin önü açılır ve panta- lonunun saat cebinden sarkan Yük - sekkaldırımdan ültmiş kuruşa aldığı madalya görünür. Odasında sönük bir top, bir uzun s0- pa, ve-bir çit gülle vardır. Sakın gül- Jeleri kok'ıyayım demeyiniz, sarmı - sak kokar, çünkü bu gülleler yalnız an mesi sarmısak dövdüğü zaman havan. eli vazifesini görmiye yarıyordur. Fut- bol topu için: — Bilmem hangi meşhur klübe bu topla dört gol attığım için oyundan sonra bana hediye etmişlerdi. Der, fakat hakikat hiç te böyle de - ğildir. Mahallede top oynıyan çocuk - lar, bir gün toplarını onun bahçesine kaçırmışlar, o da topu geri vermemiş, odasına almıştır. Uzun sopa için: — Sırıkla yüksek atlama sopası; Derse de yakına gidip sopaya ba - * Geçen Galatasaray - Güneş maçın- da bir tekme yemiş, üç gün yatakta kalmıştır: fi — Bu hangi oyuncudur; adı nedir? Diye sormayın, ne Güneş takımın - da, ne de Galatasaray takımında oy - mamış bir oyuncu değildir. Sadece ma- ça gelmiş, maçı seyretmiş, maçı sey - rettikten sonra kendi gibi sporcularla birlikte kahveye gitmiş. Orada maçın, münakaşa maçını yapmış ve münakaşa maçı esnasında hasmı münakaşacıdan bir tekme yemiştir. Geçen yaz, Kadıköyden Büyükada- ya yüzme yarışına işlirak etmiştir. Soyunmuştur. Mayosunu giymiştir. Ve denize giren yüzücülerin peşi sı - Ta bâşkalarının kürek çektikleri bir sandalda Kadıköyden tâ Büyükadaya kadar gitmiştir, ” yaşımda iken futbola başlamıştım. Hep PORCU üreşten iyi anlar; Güreşleri seyret derken, iki de bir güreşenlere bağı “ nr: . — Haydi elense et! f — 'Tam vaktidir, kündeden at. Am * ma o sıralarda ne elense et dediğinim elense edecek vazif yeti; ne de künde den atabilmek ihti# mali vardır. Futbol maç'arını tribünden âdete bip orkestra şefi gir bi idare eder — Sağdan ilerl& Sola pas ver. Hafi çalımla geç. Kalecif yi oyala, ortala to | pu, kale boş salla! mer, tanımıyordur $ ma konuşması içiğ tanıması lâzun de ğildir; söyler: — Adam olmıyaf cak bunlar.. Futbol nerede, bunlar nerd de? Yırtınıp duru * yorum; bir tanesi y le dediğim oyunü yapamadılar. Ayıf vallahi.. Spor nani” na | Siz de Furbel oynar mısınız? Gibi bir suajle karşılaşırsa; hiç dü şünmeden cevap v rir: — Oynar mısınız Söz mü? Daha be birinci takımlarda oynardım. kuvvetli şütüm vardı ki... — Ya şimdi? — Şimdi de oynasam bunların hep* sinden iyi oynarım. “a Kendisine: — Madem ki öyledir, çık oynâ! di * yecek yok ya, alabildiğine söyler. | | Bilfiil spor yapmıyorsa da spora yük hizmetleri dokunuyordur. Ne vekit bir seyahat, yahut bir 0 * limpiyada gidiş mevzuu bahsolsa he" men sesi çıkar: — Seyahat iyi tertip edilmelidir, #f yahate çıkacak sporcuların başına eski ve işten anlıyan bir sporcunun geti z mesi lâzımdır. Bunu söylemekle, kendini kasdı 7 ği aşikârdir. — Olimpiyat, der, dünya sporunuf imtihan yeridir. Bu imtihan yerine ye zim sporcuların da gitmelerini :s1 Bittabi seyahate iştirak ettirilmez, limpiyada götürülmez. İşte o zaman lini değiştirir. 7 — Bu seyahatin fena tertip edi olduğu esasen evvelden kendini teriyordu. Bilhassa idareciler çok Luş hareket etmişler, beraberleri i götürdükleri sporculara inkişaf im, kânını vermemişlerdir. Bundan sof ra yapılacak seyahatlerde Bunun zarı dikkate alınmasını, ben ve daşlarım gibi bir kaç kişinin daha” yahatlere iştirak ettirilmesini. lü İ he bulurum. ; Olimpiyat hakkında da dilini değif, tirir.. . — Nihayet gittiler, Artık bu sef ders olsun. Muhakkak olan bir ei varsa sporcularımızın o olimpiy&””.,. hiç bir zafer kazanamadan dönecek wi ridir. Bunu tabii görmeliyiz. b sporcularımızın başında eski ve i anlıyan bir tek spor idarecisi yoktü” Sporcu dostum, Bu yazıyı okur okumaz, şişirme, yumruklarını sıkma; ve: — Ben sana gösteririm! Diye ayağa kalkma.. Sen bu Sporcu musun? Hayır. ( Diyorsun öyle mi? Olabilir, be” 4 esasen senin için söylemedim, bu * daki sporcular için söyledim. N€ üstüne alınırsın!. İsmet B 7

Bu sayıdan diğer sayfalar: