28 Aralık 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

28 Aralık 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

et n A HL AA : y | . ALACI “ “BON POSTA SEN KİMSİN? 9-AVUKAT YAZAN TTTT Hoca — değildir, fakat cübbesi var - dır. Kadın değildir, fakat kadından çok konuşur. Ne müd « dei, ne de Mücrim- dir.. Fakat mahke » me mahkeme do « laşır. — Ya nedir? Diyeceksi- niz, böyle deme - yin — Ya neydi? Sualini şimdi so- run, çünkü şimdi ne mehamidir, ne de dava vekili. A- vukattır. Avukat « İkr amma, kendisi. ne abukat diyenler de vardır. Avukat olsun, abukat ol - sün, ne olursa ol « sun. Benim bildi « ğim, —mahkemele - Frin en sadık müş « terisidir, Yanlış söy dim, insan bu yanr lır ya, mahkemele rin müşterisi değil, ça mahbikeme müşterilerinin yani: — Müvekkil! İsmini verdiği kimselerin yüzde yüz komisyonla çalışan simsarıdır.. Evvelâ müvekkili anlatayım: — Biliyoruz. Diyeceksiniz.. Bilemezsiniz. Lüğa » ta mı bakacaksınız nafile, Bilmem kimin Lügati Osmanisinde İtil eden - vekil yapan - başkasının ye » rine bir iş gören adama o işi veren - avukatın müvekkilim diye tavsif ettiği insan bu değildir. Lüğati Osmaninin müellifi bunu bilmediği için lüğatine yazamamıştır. Bir avukata göre mü - Vekkil kelimesi velinimet manasına ge İir, Avukat, mahkemede — müvekkilini Mmüdafaa eder. Sadece müdafaa,. Mü - dafaanın zıddı olan hücumla alâkası yoktur. Bunda da belki hakkı vardır. Welinimeti hesabına haydi diyelim iyi bir müdafza yapsın, amma hücuma da geçemez ya. Nihayet bu para ile tu - tulmuş askerler cinsinden bir asker. Fazla ileri gitmesine imkân yoktur. Avukat, müvekkilinin adını sanını bilir.. Davasını ise bazan bilir, bazan da bilmez. Müvekkil onu vekil yapar- ken davayı «A> sından «Z> sine kadar anlatmıştır amma, avukat unutuver - miştir. Mahkeme kapısındaki listede mü - ı.rvılıiıilin'm adını okur okumaz. İçeri da Müvekkili de, içeridedir. Hattâ hâ - kim adını, babasının adını filân sör - Muştur. Avukat yamıbaşında durur: — Dava neydi? — Böliyorsunuz.. — Ha ha alacak meselesi.. — Yok canım evden kiracı.. Avukat ayağa kalkar: — Müsaade ederseniz ben arzede - Şim.. Müvekkilimin bir evi vardır. Bu evide kirayla oturan müddeiatleyh... kirasını vermediği gibl. Müvekkil şaşırmıştır. Çünkü ev ken- disinin değil, ötekinindir. Müddel de- ğü, müddeialeyhtir. Kirayı vermiyen kendisidir, - * Alacak davalarında ekseriyetle ala- caklının vekilidir. Bu da zekâsına de - lâlet eder. Borçlunun vekili olmak ni- ye yarar ki, alacaklının vekili olmalı şaham bir genç kız. Kâlibinin işi şudur: Saabahleyin yazıhaneyi — süpürür, misafirlere kahve söyler, ve avukalın müşterilerini dolaşıp avukat namına papel tahsil eder. Avukatın ağızlığını temizlemek, a - vukatın çocuğu yazıhaneye geldiği za- man onu oyalamak ta cümlei vezaifin- den maduttür. Avukatın yazıhanesinde kadın müş- teri varsa kapıda bekler, ve gelenlere: — İçeride mühim bir işleri var. Der, bunu derken çapıkın bir gü - lümseme ile mühim işin ne olduğunu ki alacağın bir kısmı onun eline geç - SİN.. Karı koca davalarında kadının a - vukatı ise, eğer kadın da bir parça ak- ça pakça ise bütün talikatini takınır.. Neden takınmasın, gül gibi kadın, o mendebür adama lâyık mı? Tabiidir ki mahkemeyi kazanacak ve güzel ku- züyu, çirkin kurdum elinden kurta - racaktır. Kadın çirkinse biraz yavaş- tan alır: — * — Elin sürtüğü, der, kim bilir, o da ne yaptı ki herif yüz vermiyor. Cinayet davalarında uzun uzun an- latır, anlatır, anlatır. Heyeti hâkimeyi | da anlatmak ister. katilin masum olduğuna ikna edemez- | Daktilosu niye yarar? İşte o meç - se bile, onu dinliyen katil kendi ma -| hul! Her gün sabahtan akşama kadar sumiyetine iman eder, oturduğu makinenin başında makine- * Avukat, abukat olduğu zaman çok | ilk sıra harflar arasına sıkıştırdığı ay- itibar görür: naya bakarak sarı ondüle saçlarını dü- — Avukat! zelten, yanağını pudralıyan, ve duda- Diyen insan, ondan pek bir şey um- | ğinin kırmızısını tazeleyine daktilo - maz. nun ne İşe yaradığını kimse anlıyama- — Abukat! mıştır. Diyen insan ise; onu mahkemelerin en büyüğü sanır.. - Abukatı olduktan sonra davayı kazanacağına yüzde yüz bin emindir. Avukat müvekkilinin nabzına göre şerbet vermekte de mahirdir: — Davayı kaybettik amma, der, temyiz —mubakkak — nakzedecektir. Şimdi onu yazıyordum. ©, temyiz nakzedecek dediği sırada evrak çoktan temyizden geri gelmiş - tir ve hüküm kat'iyet kesbetmiştir. Hakkı hukuku bilir, kanunu yuttu- ğu içindir ki göbeği biraz şişkindir. Ve * Her yerde avukattır. Her yerde çok söyler, fakat evinde müstesna.. karısı ondan daha baskındır. Bir kere o söy- lemiye başladı mı; avukatın bütün ta- lâkati kesilir, dut yemiş bülbül gibi dili tstulur: — Hâkim olsaydın ne yapardın? — Mahkemeyi sana kazandırırdım. — Vay sen mi kazandıracaksın.. — Hüküm mevkiinde olsaydım evet. — Hüküm mevwkil mi, burada mev- ağzından nefes yerine kanunun mad -| ki filân sökmez, hüküm benim hük - deleri çıkar. . müm. Mecelleden, meşhut cürümler ka — Evet: nununa kadar bütün kavanin ve niza-| - — Hâkim benim. mâat ezberindedir. Ezberinde olan ka- vanin ve nizamatı yalnız mahkemede değil, her yerde kullarır. Meselâ tramvayda kendisine: — Efendi ne dikilip durüyorsun! Diyen kondüktöre, — Seni ceza kanununun bilmem kaçıncı maddesinin şu fıkrasına göre cezalandırırım! Diye çıkışır. Ayağına basana: — Hukuk mahkemesinde dava açar- sam seni şu kadar lira cezai nakdi ile şu kadar lira tazminata mahküm etti- ririm, Diye bağırır. Avukat biraz da çapkındır. Fakat cürmü meşhuttan korktuğu için te - — Öyleyse bayan hâkim vereceği - niz hüküm adaletin tecellisi olacaktır. Karısı dazmıştır. Mangaldan aldığı maşayı başına indirir. — Temyiz edeceğim.. Bunu yanına bırakmıyacağım. İcap ederse tekrar tekrar temyiz edeceğim. * Sayın avukat, İşte bu kadar, daha fazla yazacak değilim.. Dünya hali kim bilir, belki günün birinde sana işim düşer ve he - nim vekilim olursun, daha iazlasını yazsaydım, şimdi değil amma vekitim ıl:ı.ığun gün beni cayır cayır Yakar - ! “>met Hulüsi ——— Genup röportajları Adanalı çok geziyor ve şehre yenilikler getiriyor Devlet Demiryolları her yıl Adanaya ( İ ) imilyon 300 bin kişiyi getirip götürmektedir. Şehirde asayiş mükemmeldir. Tek bir meyhane yoktur Adananin istasyon binasi Bir gazeteci için en büyük saadet,|dan kendisini ayıran tek bir hesusıyer gittiği yerde bir gazetenin mevcut ol-| vardır.... Atlamak ve atlatmak tehlike- Tması, ve meslekdaşları tarafından kars|sinin mevcut olmaması... şilanmasıdır. Tek bir ferd dahi tanıs| — Adanada at da var.. Meydanda... madığım Adanada Türksözü gazetesi-;Onun için işler biraz ağır gidiyor, ga- nin tahrir hey'etini bulmasaydım, on-|zeteye bugün geçmeyen bir yazı yarın lar bana karşı mesleki tesanüd ve dost- | eskimiş olmıyor. luklarını — göstermemiş - olsalardı, hiç Türksözü Cumhuriyet devrinde, ve şüphe yok ki, anayurdun bu güzel ye-|en müşkül anlarda parti prensiplerinin rini bu kadar yakından tanıyabilmek-İen sadık bir işçisi ve emirberi olmuş- liğime imkân — olmazdı. On beş gün|tur. Memleketinin dertlerini efkârı w müddetle sanki İstanbulda imişim gibi| mumiyeye aksettiren Türksözü başın- Bt W “|meslekt tesanüdün tezahürlerinden ol- kendimi yabancı hissetmeyişim, haber- leri almakta kolaylık görüşüm, hep o du. Türksözü idarehanesini bulmakta güçlük çekmedim. ayni zamanda Son Postanın Adana — muhabiri olan Fuat Nabi, beni yukarıya tahrir hey'etinin odasına çıkardı. Gazetenin neşriyat müdürü ve Adananın en şayanı dik- kat şahsiyetlerinden — biri olan Bay Muzâafa önündeki Arapça gözeteler- den yazı araştırıyor, — gazetenin fi'len sekreterliğini yapan genç muharrir Ni- had Tangüner de radyodan — İstanbul haberlerini almağa çalışıyordu. Yüzü bir karış asıktı. Benimle tanıştıktan sonra: — Londrayı, Parisi, Kudüsü, hattâ bazı bazı Japonyayı şu radyo ile alıyo- ruz da İstanbulun verdiği haberleri a- lamiyoruz, dehşetli parazit yapıyor. diye dert yandı. ? Türk sözü vilâyet gazetelerinin - çinde en mütekâmili ve en iyi çıkan- dır. Gazetenin sahibi Adana Saylavı Ferid Celâldir. Bu itibarla — gazetenin Ankara haberleri kuvvetlidir. Türksö- zünü fikrt hâkimiyeti altında tutan Ferid Celâlin kardeşi Nevzad Güven Adoanalıların kültür ve bilgisini takdir ettikleri bir gençtir. Gazetede İstanbuldaki arkadaşların- daki kimselerin ciddiliğini daima say- falarında da takınmasını bilmiştir. Adanada Okuyan Az Şunu da teessürle kaydetmek lâ- zamdır ki... Adanada bir okuma buh- ranı vardır. Yüz bin kişilik vilâyette Birisi muntazaman neşriyat saha- sında mevcudiyetini hissettiren ve yu- karıda bahsettiğim Türksözü, diğeri de yevmi olmakla berabex, kapanmamak için ara sıra kendisini gösteren ve çok müşkülât içinde kıvrandığı —çebresin- den belli olan Yeni Adana.... Bundan başka Adanada satılan bü- tün İstanbul gazetelerinin mecmuu sa- tışı da 1000 ryakamını ancak doldür- maktadır, İstanbulda çıkan öyle gaze- te vardır ki Adana onun mevcudiye- tinden bihaberdir. Gene öyle gazete vardır ki ancak iki nüsha satabi- mektedir. Bu bakımdan Adalar denizinin in- cisi, İzmir, cenup vi in incisi Adanadan çok ilerdedir. İzmirde ls- tanbul gazetelerile rekabet edecek de- recede mükemmel gazeteler çıkarken, nüfusu İzmirden pek az farklı olan A- dana, nüfus farkının nisbetinden daha büyük bir nisbet altında gazeteyi sev- memektedir. Büntnla Gerebir'jüriü'da'live <- (Devamı 12 inci sayfada) Radyo ruhsatiye Resmi ile pasaport Masrafları Geçenlerde gene bu sütunlarda o- kuyucularımızdan «Fehmi Yahya» nın bir mektubunu neşretmiştik. Bu yazıda bilhassa temas edilen nokla- lar radyo sahiplerinden alınan V0 küsur lira ruhsatiye resmi ile pasa- port işidir. F. Tuna isminde bir okuyucumuz da bu yazıya karşı alâka duyarak bize gönderdiği bir mektupta diyor ki: «— Behim de bir radyom var. Şirketin hükümete geçmesi dolayı- sile ruhsatiye resmi olan 10,5 lira - nın - alınmasına devam — ediliyor. Radyolar milletin inkişafında bü - yük ve ehemmiyetli bür rol oynadı- Bi cihetle hükümetin her şeyden ev- vel bu resmi indirmesi, radyo sa » hiplerine ve bilhassa küçük me - murlara bir kolaylık olmak üzere bu resmin muayyen taksitlerle alın- ması lâzımdır. Küçük memurların 10,5 lira veremiyeceği pek tabildir. Pasaport işine gelince. Balkanlar- da ufak bir seyahat yapmak istiyen. ler 26 jira gibi hiç bir memurun ve- remiyeceği bir pasaport masrafı (e karşılaşıyor. Halbuki her münevver kendi memleketi menfaati icabı komşu memleketleri çok yakından tarıması lâzımdır. Bu ise oraları gezmek ve o milletin çalışma tarzı - nı yerinde görüp öğrenmekle olur Hükümet bu hususta bir kolaylık olmak üzere yazıldığı gibi pasapart müddetini (3, 6) aylık ile bir sene- lik olmak üzere vermeli ve ona göze pasaport masrafı almalı. Ve yahut Balkan antantına dahil memleket - ler için posta ücretlerinde * olduğu gibi ayrı bir pasaport tarifesi vap - malıdır.»

Bu sayıdan diğer sayfalar: