January 19, 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14

January 19, 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

,hir 14 Sayfa IKINCI KISIM — Diye bağırdı. Ve elini, etrafı altın | yecana kapılarak, kendi kendine: çerçeveli gato tabaklarından birine u - zattı. Prens Yusupof; bütün vücudü, te - peden tırnağına kadar titriyerek, başka bir tabak gösterdi; ve mırıldandı: — Mukaddes peder!.. Şunlardan x- hrsanız, daha memnun - olursunuz Çünkü onlar, bizim pasta ustasının ye ni bir keşfi... Diye mırıldandı. Rasputin, arsız bir çocuk gibi, derhal tabağa uzandı. Bir gato aldı. Büyük bir iştiha ile yemeye başladı. Rasputin odaya girince, © suretle bağırmakta haklı idi. Çünkü, salonun tam ortasındaki dört köşe masa, ha - kikaten en yüksek bir zevk ile ihzar & dilmişti, Masanın ortasında, bir semaver kay- nıyordu. İki tarafında, kıymettar taş - lardan (Yusupof) ailesinin taçh mar - kası bulunan bu altın işlemeli semave- rin üzerindeki rengürenk mine işlemeli çaylıktan, lâtif bir çay kokusu taşıyor du... Bu semaverin etrafına dizilmiş olan renk renk ve çeşid çeşid pastalar, çörekler, börekler ve bisküviler, reçel- ler de; iştiha kabartıyordu... Raspu - tin gi IOhıılmıdımın.bumaııyıgö rür görmez hayret ve takdirini zapte- debilmesi, mümkün değildi. Rasputin, elini masaya uzatır uzat- maz, Prens Yusupof'un da - tepeden tırnağa kadar titremesi, sebebsiz de - gildi... Çüfkü, arkadaşlarile yapılan son müzakerede, Rasputin'in mümkün olduğu kadar sessiz sedasız öldürüle - zek, bir çuvalın içine konup (Neva) nehrine atılması tekarrür etmişti. O « nun için bu çay masası bhazırlanmış; ve o dört köşe masada, Rasputinin o- turacağı cephedeki pastalar, çörekler, tamamile zehirlenmişti. Bu zehirleme işini, bizzat (Doktor Lâzover) der'uhde etmişti. Pastaların ve çöreklerin içine, muayyen dozda (Siyanür dö potasyum) — yerleştirmiş. ti. Bu pastaların bir tanesindeki zo- bile, bir öküzü yıldırımla vurulmuş gibi öldürmeye kâfi idi... İşte, bu ölüm tuzağına düşmüş olan Rasputini, şimdi pastalara uzanırken gören Prens Yusupofun titrememesi mümkün değildi, Rasputin, elindeki pastayı yiyerek, Yusupofun gösterdiği sandalyeye yer- Teşmişti. Ve yerleşir yerleşmez, gözü- .ne önündeki şarap şişesi ilişmişti: "ne doğru yürü - ketdilerine — Oh, ne âlâ.. Mader şarabı... En sevdiğim şarap... Midemi başka şey - lerle doldurmadan evvel, şundan bir bardak içeyim. Demişti. Ve, önündeki bardağın içinde de (siyanür dö potasyum) bu - Tunduğunun farkında olmadan, derhal bardağı şarapla doldurarak bir hamle - de, son damlasına kadar içmişti, Rösputinden, Bir an bile gözlerini « yırmıyan Prens Yusupof, derin bir he& meğerse'» ve dışarı çıkmıya davrandı. Fakıt hiç beklemediği bu cevaba müt- hiş şaşıran Agüh Beyin yüzü sapsan, ellerini garip ürette açarak üzeri- Bünü, bir anda nefesi yüzüne değecek kadar yanına yaklaş- tığını görünce vilcudu yay gibi gerildi | ve eli hıvnda asabi bir daire çizerek indl. Sonra kapıyı açıp, ndan telâşla çıkurak kati bir kaç kişiye aldır- | madün, kısık bi le «alçak» diye, mı- rıldânarak yürüdü. Zaten ne zaman - yan tara danberi beklemekten bunalan — öbür | azaldı. u müşteriler de hâlâ kapının önünde yü-| Geçen gün gazetelerde küçük - bir zünde bir kaç kırmızı parmak izi Te duran ve etrafına şaşkırf” şaşkın bakı - nan Agâh Beyi manidar manidar sü - zerek birbirlerinin arkasından — çıkip gittiler. Agâh Bey bir müddet öylece kapı - sının eşiğinde kaldı. Sonra içeri girip| gene eski fikrine dönmüş, evlenmek dişçi sandalyesine — oturarak, ellerini| için paralı bir kizcağız arıyor. a Sn_n Posta ,, nın tefrikası : 94 S ——— — A, R. Rasputin elini masaya atınca Prens Yusupof titredi* .Rasputinin oturacağı cephedeki pıslnlar zehirlenmişti — Bitti... Bu herif, şimdi gebere - cek. Diye söylenmişti. Halbuki Rasputin, Mader şarabının verdiği zevk ve İezzetle dilini şapır - datarak, ellerini mütemadiyen — masa üzerinde gezdirmekte idi. Şimdi de, ze hirli çöreklerden birini almış; iğrenç bir oburlukla dişlerini geçirmişti. Bu sırada üst kattan gtamofon s0s- lerine karışan kahkahalar ve konuş - malar işitilmekte idi. Çöreğin son lok- masını da, parmaklarının ucu ile ağ - zına tıkan Rasputin, başı ile yukarı katı işaret ederek, boğulur gibi söy- lenmişti. — Galiba.. Prenses İrenin.. misa-| firleri... Her an; Rasputinin düş mesini bekliyen Prens Yusupol, onun | daha hâlâ sandalyesinin üzerinde dim- | dik durmasından hissettiği hayreti güç yenebilerek cevap vermişti: — Evet, mukaddes.peder!.. Pren - sesin misafirleri. Biraz sonra, onlar da buraya gelecekler... Bir bardak şarap daha içmez misiniz?.. — Bir.. iki.. üç.. beş... Hemen içi - lecek, böyle nefis Mader şarabı ol - sun. — O bardak kirlendi, mukaddes pe- der. Lütfen, şu bardakla içiniz. Prens Yusupofun gösterdiği bar - dağın dibi de (siyanür dö potasyum) ile zehirlenmişti. Fakat, bundan ha - berdar olmıyan Rasputin, ©o bardağı 'da ağzına kadar doldurarak, son yudu- muna kadar midesine indirmişti. Ve şimdi.. Petersburga yeni- gelen Fransız varyete takımı — hakkında Prenş Yu&upollı uzun bir bahse giriş- mişti. Prens, hayretler içinde idi... Çünkü daktor Lâzover, kullandığı — zehirin pek çabuk ve pek müthiş bir surett! tesir edeceğine dair teminat vermişti. Bu pastalardan, çöreklerden bir tane yiyecek., ve yahut bir bardak şarap içecek olursa; bu adam, yıldırım c,ırP'I zaış bir ağaç gövdesi gibi yere serili - verecekti. Halbuki; masanin başına ©-| turdü otural, tâm on bir pasta ve çö -| tek, tam beş bardak ta şarap içtiği hab | de, suratının rengi bile Mum:mıslı.l Onun için Prens Yusupofun içine gas| rip bir şüphe girmiş: | — Acaba bu herifin, hakikaten şey-| tanla bir mukavelesi mi var?.. Bu ka—l dar zehire mukavemet etmek.. bu, bir insan için nasıl mümkün olur?.. Sa kın, döktor hesabinda aldanmış ol . masın. Diye bir düşünceye kapılrvermişti. Yukarı kattaki gramolon sesi, de - vam etmekte idi. Yalnız, uzaktan u - zağa işitilen konuşmalar ve kohkaha- lar; vakit vakit kesilmekte; ve daki - kalarca süren bir süküt, sürüklenmek- | te idi. (Arkası var) te şakaklarına dayayıp düşünmeye baş - -| ladı. Onu ası! şâşırtan şey böyle para -| sız'bir kızi almak gibi bir fedakârlık | edip te bu kadar hakarete uğraması | idi. bunu aklı almıyordu. O gün düşi ü, düşündü., Zavallı adam şim> di de sade su yeşili gözlü, başak saçlı îkız. elden kaçırdığı için değil, bir çok Vm.NırUun_ı_ de bu yüzden kaybettiği için meyus. Çünkü «Agâh Bey müa - yenehanecsdade kadınlara — sataşıyor - müuş» diye, kulaktan kulağa yayılan bu hâdiseden sonra kapısını çalanlar epey ilân gördüm: - «Mesleğinde- ilerlemiş genç bir dişçi dört beş bin lirası blan bir küçük hanımla evlenmek - istiyors diye yazıyordu. Demek Agüh Bey ar - tik aşk izdivacı yapmaktan, - bir kere daha fodakârlık etmekten vaz geçerek, SON POSTA * Son Posta » nın Torihi Tefrikam : $$ SÜMERYILDIZl : TUNÇANY Yazan ; Celi Ur halkı, Nâraşın Ordusunu türkülerile uğurlayordu: — İlk önce krala haber gönderir, benim kendisinden neler — istediğimi — O gün mâbede - getirilen başka | lacak ve bu yılanltfl ) bir kadınmış.. Tunçayı Nâraş kaçırmış | caksın! Seni korül bildirirsin! Uzlaşmaktan kaçar ve or -|diyorlar. talığı karıştırmakta devam ederse, o zaman ordumuza (Yürü!) emrini ve- yağma edersin | — Ya kendisini..> — Sözle yola gelmiyeni kılıç çabuk uslandırır. O zaman kılıcına sarılır, kellesini uçurursun! — Hamat kralının kellesini buraya getireyim ni? — Böyle âsi bir kralın kafasını bu- radaki insanlara da göstermek elbette faydalı olur. Nâraş fazla konuşmağa vakit bula - madı. Zaten kraldan alacağını almış ve söyliyeceğini söylemişti. Yere eğil- di.. Gudea tahtında oturuyordu. Nâ - raş Gudeanın üç kere dizini öptü.. Başını önüne eğerek kralın huzurun- dan çıktı.. sarayın bahçesine indi.. a- tına bindi.. Sumer akıncıları arasına karıştı. Ur halkı orduyu hazin zafer türkü- lerile uğurluyorlardı. Şehirde müthiş bir kalabalık vardı. Bu, Nâraşın Hamat ülkesine üçüncü gidişiydi. Sokaklarda toplanan kadınlar aza - sında garib konuşmalar işitiliyordu: — Nâraş bu sefer çok zengin olarak dönecek, — Nerden anladın? — Çünkü Güudea kendisine Hamat kralının sarayını, anbarlarını ve hazi- nelerini yağma emrini vermiş.. Bir başka seş.. — Nâraşın dönmesi şüpheli. — Neden) — Görmüyor musun? Suratı asık.. halbuki Sumer akıncılarının başına ge |çen Nâraş her zaman neş'eli olarak yo- la çıkardı. — Belki bir kederi vardır., — Yola çıkmak için kedersiz bir gün | seçebilirdi. — Buğün ayın ilk günüdür. Bugün la çıkmazsa, bir ay beklemek gerek; — Ne olur? Keşki bir ay sonra yola çıkâydı da, yüzü gülseydi.. — Haydi canım, sen çıldırdın mı? yo ıBiı ay sonra sıcaklar basarsa, çölden — Akımcıların yiyeceği bol.. suyu bol.. Sumerliler ne çölden korkarlar.. Fİ ne de sıcaktan yılarlar. İki ihtiyar yavaş yavaş konuşuyor: — Nâraş, Tunçayın mâbedde kanı akıtıldığından çok müteessirmiş, — Budala! Sen Tunçayın öldüğünü mü sanıyorsun? — Ya ne oldu? Cellâd onu gözü - müzün önünde kesti.. ü eresercence Nöbetci Eczaneler Bu gece nöbetci alan eczaneler şunlar - dıri İstanbul cihetindekiler: Aksaraydâ: (Ziya Nuri). Alemdarda: (B- satı. Bakırköyünde: (Hilâl), Beyazıtta: (Haydar), Eminönünde: (Mehmet Kâ - mun). Penarde: (ArifD, — Karagümrükte: Merkez nıud)'ede (Delik Buda). Sişilde: Olargileciyan). Taksimde: — (Limonci - yan), Usküdar, Kadıköy ve Adalardakiler: Büyükadada; (Merkez). Heybelide: (Yu- suf), Kadıköy Pazaryolunda: (Merkaa). Modada: (Faik İskenderc), Üsküdar Ah- mediyede: (Ahmediye). — Bu uydurma lâflara inanmak için İderhal bir kenara " çocuk olmalı insan. Ur'da böyle bir şey |seni arar bulur ve # V rir ve sarayını, anbarlarını, hazinesini |olsaydı, bunu herkesten önce Gudea |O senin göğsünde ?" duyardı. — Belki onun da haberi vardır. — Olamaz. Eğde haböri ölsaydı; Ni raşı Hamat seferine göndermezdi. — Niçin..? — Niçin mi? Bunu anlamıyacak ne var..? Gudea Ulu Tanrıdan korkar. Tanrıya nezredilen bir kızı mâbedden kaçıran adamın, yasaya göre, derhal boynu vurulur. — © halde duymamış olsa gerek.. Akıncılar uzaklaştılar.. Sokakları dolduran kalabalık yavaş yavaş dağılmağa başladı. ... Ur dağının kör bekçisi Çu-Çenlerin mâbudu bir gün: - Ben size, bir bekci göndereceğim. Ur da- Şanin Yammaçlarına cadan başka bir kini se sokulamıyacak. Ve bütün servetini- zi, canınızı o koruyacak; demiş. Cüceler, Tunçayı mâbud tarafından gönderilmiş bir bekci gibi tanımışlar » dı. Gerçi ihtiyar Maya cücelere bu ka- dinin - Nâraş tarafından — bırakıldığını söylemiş ise de, Nâraşın sevgilisine bu kadar ağır bir ceza vermek kimsenin hatırına gelemezdi. Mayanın mağarası civarından gelip geçen yolcular, buradaki yollarda diz çökerek (Mukaddes Dağ Bekcisi) ne tapınmadan yollarına devam edemez - lerdi. Onun adını ihtiyar Mayadan baş ka bilen yoktu. Zaten Tunçayın - Büyük Mâbedde kesildiğini zanneden halk, burada onu nasıl hatırlıyabilirdi) Tunçayın yüzü - nü gören olsaydı, belki onun için: «Tanzerin sevgilisi ölmemiş., yaşıyor-| muş!» derdi. Fakat, mağaranın yanına hiç kümise yaklaşamıyordu. Tunçay kendine geldiği zaman göğ- sünde bir ağırbk duydu.. birdenbire es- nedi.. silkindi.. kendisini evinde yatı- yor saniyordu. Göğsündeki ağırlık kı» pırdanmağa, hışırdamağa — başlamıştı. Tunçay birdenbire ürktü: — Nâraş.. Nüraş.. Diye haykırarak yattığı yerden kalk. tı. Tunçayın göğsünde bir yılan çörek- lenmiş, onunla beraber yatıyordu.. 'Tunçay göğsündeki yılanı hissedin- ce çılgın gibi yerlerde sürünmeğe baş- adı (Sumer)dir. yılanlardan hiç B?? Tunçay başın! alarak ağlamağa ” — Demek Nürüf Yalancı, gaddar viyordu.. insan yılanlar yuvasınâ Sonra birden bö — Maya.. beni PP mısiın ? — Hayır. çaıv merliler mâbette Sumerlilerin hot davrandıklarını bilirsin! Seni dışa? men parçalayıp © — Sana çok ririm, Mayal! Y: kurtar buradan.. tın ve mücevher VC| tiyacım yok artık- | sam, nereye gide€ şerat buradaki ve çok in: lanlarımın hiç bi © da senin gibi di larımın en güzell, sünde iken, emni? yuya bilirsin! söyliyeyim: uslu mahlükl: nrırbdır Bir Do Günlük Notlarınd? Öksürük Öksürük en aöi DA da en ağır bir hığina; bir 2a. dahi şümülü olaf ÜĞ sürük sebepsiz rin lüzumlu leri asla iyi bir # Bik sik tekerrüf ğ de akciğerlerin TÜi kaybolmasına lar yaşları DİZ fantizcin) den çar olmuş | EFr ü b y te bi ladı. İhtiyar Maya mağaranın kapısında e bekliyordu: — Karkma, kızım! Zararsız bir ar- kadaştır o senin için.. Diye seslendi. Bu ses, kimin sesiydi? 'Tunçay bu sesi ilk defa duyuyordu.. Tekrar bağırdı: — Nâraş.. nerdesin? Maya cevah verdi: — Nâraş, Hamat ülkesine gitti, yav- rum! Seferden dönünceye kadar sen burada kalacaksın! — Sen kimsin? göğsümde çörekle- Hip yatan yılanı görmedin mi? Yoksa gen de benim gibi bir kör müsün? — Ben sihirbaz Mayayım.. Güde- anin Asusu.. — Ya bu yılan?.. korkma! Ona nefretle bakma! bu mağarada koruyacak odur. — Bu mağarada mı dedin?. — Evet. Ur dağının yamaçlarında bir mağarada bulunuyorsun! - Nâraş Hamattan gelinceye kadar burada ka- — ©, senin arkadaşın.. sakın on(l.ını Seni | Öksürük neredefi gebebini kaldırmak ei Okuyucul anarıda K Maneviyat d .ımnuıııııl 4 fa olmak doğrü Üğgi Muntazam biT gibi uzviyoti V kınmak ile bilkAS” çalışmakla haft İğ yahut tiyatroya Üoi da meşgül Korkuları - atmak T yiniz.> j « Bir hanım V duğümüz suale * rese ihtiyacımız sonra icap edefi

Bu sayıdan diğer sayfalar: