11 Şubat 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

11 Şubat 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

” Ziraat Bahisler : Orman kan unu yurdun bu büyük servetini harap olmaktan kurtarmıştır * * Wi eee Bir memlekette toprağa nisebetle orman mevcudu yüzde yirmiden aşağıya düşerse o memlekette ormansızlığın sıkıntıları başgösterir, bizde araziye nisbetle ormanlIrımızın miktarı ancak yüzde ondur Kamutayın bu yekınlardı müzake - tirerek kabul ettiği yeni or * man kanımu, hiç şüphe yok ki orman - crlık tarihimizin ilk zaferidir. Yurdun en büyük serveti olan ormanları tam 57-58 sene evvej hazırlanmış olan ihti yaca Uymiyan bir nizamname ile kada nasıl — sürükliye- şaşmamak elde — değik Bu uzun zaman zarfında, işin bir düzene konması için hiç te e - mek ve gayret harcanmadı değil.. Fa- kat hepsi kâğıt üstüne bile geçmeden unatulup gitti. Gelip geçenler artık or- manın başarılmaz bir gaile olduğuna imanmış ve işin yakasını koyuvermiş - lerdir. Bu nizamname bize, ormanları ko - ruyup işletmek imkânını vermek şüy- le dursun, onu doğru dürüst tarif et - mekten bile âcizdi. O lim orman - larımızı bir yangın yerine çeviren ve ormana bağlı hayatımızı çığırından çı - karan hep o nizamname idi, Orm: rın bir memleketin hayatındı y tesirleri ber gün görülüp dururken, işe artık bu nizamname ile devama imkân yoktu. Türkiye cumhuriyetinden son- Ta tuttuğu terakki yolunda kaç defa O0- i d karşılaşıyo- alt tarafında işinde ilk düşünce mahallin | toprak şartları olarak önüm! lirdi ve bu df ormanın dü ipına tehdit, servetini tahı de bütün kabaha! ormanda bulduk. İkti: kaç hamdle başardıysak hepsin nın varlık veya yokluğu ile düşi daldık. Üç beş göçmen için g resteyi de «ne yazık'» diyerek dan getirtmeğe mecbur okl sa.. Hep orman. Hep orman. İşte 137 maddeden #aret olan, hü - kümetin iki senede hazırlıyabildiği, mectlisin günlerce münakaşıa ettiği or- man kanunu böyle bir ihtiyaçtan son- ra doğdu. Ve bunu doğurmak cumhu- riyete nasip oldu. Yeni orman kanunumuz be'li başlı iki prensibi ihtiva elmektedir: t — Ormanı mak, çağaltmak, yaşatmak. 2 — Ormandan her veçhile alabildi « ğine faydalanmak. nli varlı - bir dayandı. Memlekelin - sağlığım | ” tün hükümler yeni kanuna girmişt Bir defa düne kadar tatbikatta mi ti mucip olan (orman tarifi) ba: orman bükümlerine tâbidir? Sonra, ar- manlar; devletin, vaklın, müessesele - rin, şahısların olduğuna göre bir tak - sime uğramışlardır. Bunlar hudutla - harak hukuki mükkiyetleri meydana konacaktır. Fakat bütün orman ( ve mürakabesi devlelin eline verilmi tir ki bu nokta hemen bütür ileri mem- leketlerin tuttukları ormancılık yolu - dur. Ormanlarımız bir umum müdür- Tük ile idare olunacak, ormana ait her iş buraca düzene konacaktır. Eskisi gi- |bi parasız faydalanma usulâ kaldırıl- mışlır, Şimdiye kadar köylünün evini, arabasını yapeın diye hoş görüler bu (intifz hakkı) zarardan başka bir şeye tar girecek, ondan gayri bir bıçak dahi sokulamıyacaktır. Hele keçi ve deve "| gibi ormanın kökünü Kazıyan mahlük - lara kat'iyyen — yol verilmiyecektir. (Kamutay bu noktada çok ısrar etmiş tir). Orman fle keçi siyasetinin bir a - rada yürümiyeceği yıllardır. anlaşıldı. Ormanın muhafızları kasabada deği, inde oturacaklar ve silâh ta - eklerdir. Bir yangın olursa ci vin 18 yaşından 50 y mın öyle çarçabuk geçti) ye karışmamasıdır. Ormanı y kan, çalan, baltalıyan bir seneye ka dar hep kabahatli kalacak, iki sene; kadar cezâmı müruru zaman& uğramı - yacaktır. Ormanlarım' tecek olan mühendis, memur, bekçi sair adam- l kimin huzuru: : «Vazifemi ifa ede! .| ae kanunlarının hükümleri yaçağıma, doğruluk ve namuskârlık icaplarına riayet edeceğime and içe - rim» diyeceklerdir. Bir yolsuzluklari görülürse kendilerinin de göreceği o - Jacaktır. Eskiden konulmuş olan mad- deler, ötekine berikine verilmiş mua- fiyetler hep kaldırıldı. Orman (Cebeli mübâh) olmaktan çıkmışlır. Köyler, belediyeler, mektepler, kış- lalar ağaç yetiştirmeğe mecbur tultul * muşlardır. Yani bir taraftan mevcudu korumıya ve canlandırmıya çnhsırk_en bir taraftan da çoğaltmak düşünülmüş- tür. Çünkü memleketin orman mevcu- — —7 Bunların tahakkuku için gereken bü- - ——— — Z CÖNÜL İŞLERİ' Okuyucularıma Cevaplarım Bay (Y. T.) ye: «İki tane gayri meşru çocuğum ol- du, bu çocuklar tabif benim değil» cümlesinde ben hem muhakeme ha- tası, hem de, hakikat eksikliği» bul- duüm. $ Birinci derecede: Çocuğum oldu demekle bu çocukları benimsiyor - sunuz, sonra da gayri meşru olduk- larmı düşünerek «benim değil» kay- dim ilâve ediyorsunuz, hatalısmız. İkinci derecede : Çocuk gayri meş ru olsa da gene babasının malıdır. Meşru çocuk ile gayri meşru çoruk arasındak! fark ekendisinin doğma - sına sebeb olan birleşmenin belediye dairesinde kaydolmamasından» ibn- " rettir Fakat kanun babaya bu vaziyet teki çocukları da benimsemek imkâ - mını vermiştir. Eğer bu benimsemek çocuğu doğuran kadının vaziyetini bozmıyacak ise yapılmahdır, bir va - zifedir. * İzmirde Bay (N. B.) ye: Mektup aksi tesir yapar, şahsan mMüracaat edip maksadını — sorlunuz. Madem ki aranızda bir mazi vardı, anlaşmak mümkündür. * Bay (S. Ş K) a: Çocuğum, senin hayatında onun gibi genç kızlar kaç tane gelip geçe- eektir. Hesabını kendin bile yapa - mazem, Bırak gitsin. Bu dakikada mühim olan şey mektebini bitirmek, istikbale hazırlanmaktır. . * Samatyada Bayan Sabriyeye: Bir köylü kızın aşkı, seviyesi yüksek bir kadının aşkından n.zç.n daha az kıymetli olsun. Bence o - nunki yüzde doksan daha saftır. Hiç olmazsa menfaat endişesinden u - zaktır. * Ankarada (S. S. S.) & B_irl erkek bir genç kızır kendisi- ne ilân: aşk ettiğini görünce guru - runda bir hoşlanmak duyabilir. Fa - kat mesele izdivaç bahsine gıdince derhal geri çekildiği muhakkaktır. Bü noktayı unutmamak şartile ya - pacağınız şeyi bitaz yaklaşarak gö - rünmek, ve her halde lâkayt dura - Tak vaziyeti tetkik etmektir. TEYZE konmuştur. Neresi ormandır ve neresi | yı | dıklarını bir &: EDEBİYAT — Yerlerinde sayanlar Benden onların isimlerini istemeyin. Yalnız çeşitlerini sorun, © zaman belki bazılarına siz de aşina çıkabilirsiniz Yazan : Halit Fahri Ozansoy Ekseriya kırmızı boyah mustalil bi - çimde bir tahta üstüne mıhlanmış o - gözlerinizin önüne geliri - lâ bir canbaz, bir koşucu, at üstünde bir kahraman.. yahut bir kap- , bir fil... Şimdi küçücük bir anah - rla bu oyunculardan birir tuzü tasavvur edin, ne gülünç ha de karşılarsınız değil mi? Can- £ noktada, ayni r, koşucu göğsünü ileriye çıkarıp tahtaya perçinli teneke ayak - larile hep olduğu yerde koşar, kahra - manın atı zenberek böşalıncıya kadar bir karınca boyu mesafe aşar, kaplanla fil hayali bi rormanın ancak bir sıfır dolduracak geniğliğini dolaşıp — atlar. Nihayet bu sar'alı çırpınışları durur ve artik onlar yerinde saydıkları adımları- nı gene sayabilmek kurdu -] bi Ka başka lp yerinde sayan edebiyatçılar da ilâve edilebilir sanırım. Fakat baş- lıca göze çarpanlar bunlardır. Gelin, şirndi bunları iyice yakından tanıyalım. * ! — Bugün de yaşıyan gazel ve ka - sideciler iki kısımdır: Bir kısmı ciddiye alanlar, diğerleri Bezel vadi - trapezde | sindeki söylenişlerine bu ölü nazım şeklini bir vasıta olarak kullananlar. Bunların yaptıkları sadece gülnç na - zirelerdir ve ortaya çıkardıkları pas - tişin nükte ve zekâ derecesine göre ho- şa gitmek ihtimalleri de çoktur, İşi za- ten ciddiye almıyan bu nazireciler, ba- zan lirik veya didaktik şiirlerde vücu- da getirmeğe kalkmasalar belki yerin - de sayanlar grupuna yabancı kalahi - sessiz bir te -İlen kimselerdir. Ancak, arasıra nükse- vekkül içinde anahtarınızdın yeni bir den böyle öz şairlik idâi i a 4 y şairlik iddtalarıdır ki lâtüf beklerler, Üşenmez, bir daha ku- bunların bu neviden hisst veya fikri e- rarsanız ayni hareketleri bir daha yaâ- çerlerine karşı dudaklarında tebessüm- parlar, ön kere kurarsanız on kere, YÜZ jJer uyandıtıyor. Fakaf asıl acınacak o- kere kurarsanız kere yaparlar. İşte yerinde sayan san'atkârın da bü oyuncaklara benziyen bir zavallılığı vardır. Bazıları bü acizlerin: hisseder - ler de gene yollarında yürümek ister- ler, bazıları da yaptıkları şeyin hep kiyi tekrar o! şahsiyetlerinden rine derin bir it (geldi | 00 ve | metlerini bir yere gelirmeğe çabalar her memlekete | lar. Bunların mahsus tipik nümüne'eri vardır. Ben| kendini edebiyatta bunların bizdekileri « yolunda rax eçiyorum ve tabii edebiy mlerini isteme' de âşina çıkabilirsini ularımla aramızda bu an- laşmadan sonra bu tipleri bir seri ha - linde şöyle tasnif ediyorum: | — Bugün bile gazel ve kaside ya - zan divan edebiyatı hayranları. 2 — Edebiyatı cedide tarzında şiir - den başlıyarak sırasile sembalik, ro - mantik, didaktik her nevi şiiri deni - yenler, her edebi zümreye âyak uydur- mak istiyenler. 3 — Aruzda otuz yıldır Mehmet Akif tonunu bırakamıyanlar. 4 — Mevzülarını Yunan mitolojisin- den alanlar ve bilhassa Pendar'ın Te - okrit'le seslerini jlle türkçe mesraların içine sokacağım diye yirmi şu kadar yıldır nefes tüketenler. $ — Romanda Ahmet Milat Efendi gibi en aşağı beş yüz sahifeden aşağı kitap yzamıyanlar ve romantik mace- raları bu suretle modern şekle sokuyo- Tum sananlar. 6 — Romanca şairanelik Yapanlar ve Vecihi tarzında basit bir psikolojiyi yalnız disanı sadeleştireren tekrarlı -| yanlar, 7 — Son yıllarda Nazım Hikmet tar- zında şiirleri tahammill edilmez bir şe- kilde taklit edenler. modası geçip te iflâs n rist, kübik, dadaist ekollerin bizde dâ- hisi kesilmek isteyenler. lan gazel ve kasidehanlar her gün bir airinin'tonu ile içli içli, yahut şuh ve rindane, bazan da haşmetli ve tumturaklı Musralar yücuda getiren lerdir. Babarda Nedim, yahut kadim Naili-i gibi gül, bülbül, yaprak ve pi- yale mefhumlu gazeller yazarlar, son- *| baharda Fuzuli'nin hüznile hıçkırırlar, -| kışın Şeyh Galib'in karlı karanlık ge - celer tasvirlerile, Nabi'nin Hersekli A- rif Hikmet'in ve Ragıp Paşanın hik - yazın ne — yaptıklarını de tahkik edebilirsiniz. Sade- * | ce Beyazıltaki, yahut Sultanahme* par- Yalnız ben-Ükının karşı andaki sıra kahvehaneler - n önünde toplanmış olan gruplara göz gezdiriniz, kâfi. Eğer o - rada divan edebiyatı şairlerinden bah- seden bir ahbap meclisine rastlarsanız bilin ki onlardır. Birbirlerine redifli gazellerini, yahut son toprağa gömü - len tanıdıkları için yazdıkları mezar - taşı kitabelerini okurlar. İçlerinde yaz sıcağında bile boynu şallısı, ayni za - mandafarisi üstadı olan bir kalender - dir. Kısa boylu ve gözlüklüsü ihtimal Nedim'in Hamamiye'sini yarım şaatte tanzir edecek bir kudrete maliktir. Di - van edebiyatına karşı duyduğu hay - ranlıkla kendi zümresitdekiler için - den sıyrılıp henüz doçent olamadıysa bile her halde olanlarla teselli duyar. Belki de şöyle nükteler savurur! «Cent zaman var ki doçenit görünmüyor!s İş- te bunların bütün ömürleri böyle dört nükte, fakat dört yüz gazel içinde ge - çer, Zevkleri nihayet Namık Kemalle Ziya Paşadan ölesini bir türlü kavrıya- mamıştır. Dün ne iseler bugün de o - durlar, yarın da öyle olacaklardır.. Ha.. Unutmadan kaydedeyim: Elinde rü - bai defteri ile dolaşan ve her adım ba - şında bir beyit ve kgi'a söyliyen en yaş- hsı bunların hepsinden ziyade mey ve piyale mısralarında Hayyam'ın ruhunu şadedegelmiştir. Onu en ziyade Beyoğ- handa Parmakkabı pastahane veya kah- vehanelerinden birinin camekânı ar - kazında bir masaya oturmuş görürsü - nyz Galiba şehir halkının önünden ge- Bilmem, daha aranırsa büu - cetvele b Z saranerereLeraRRAmerRaeAeREELEREE AAA du bugün 8-8,5 milyon hektar tahmin edilmektedir. Bunun toprak genişliği- mize olan nisbeti yüzde ©n kadar bir şeydir ki bir memlekette orman mev - ©6 20 den aşağı düşünce © Memle- kette ormansızlığın zararları baş göz- terir. Hülâsa orman kanunu yıllarca özle- diğimiz ve sonunda kavuştuğumuz bir muvaffakiyettir ki cumhuriyet bunun- la ebediyen övünebilecektir ve zaman her erecektir. yaRaa Tarmaman (Çiftçi) Bozdoğanda Şahin Ür'a: Kök kereviz tohumu ve türilesi gönderik. mişlir. 2 — Bir tip daha... Hani Iyi dost « tür da... Eskidenberi tanırım, tâ Ga- Tatasaray İisesindeki talebelik haya - tımdanberi... Benim yaşımdakiler şiine başlıyalı aşağı yukarı yirmi beş yıl ©-| luyor, fakat o, yaşıt olduğumuz halde hiç şüphesiz bu işe bizden bir kaç yıl önce başlamıştır. İhtimal, daha iptidai sınıflarında iken horozlu, ftavuklu, kedili ve aydedeli çocuk şiir - leri yazarak bu işe heves etmişti. Son- rTa sonra İşi azıttı, iiham pemsinin ka natlarına öyle bir yapıştı ki biçarenin tüyü yolunmamış bir tarafını bırak - madı. Kendisinden sonra gelenler 42 çok bir şeyler yaptılar, hiç olmazsa BA* tırası önünde durulabilir iyi kölü eserler bıraktılar, belki bugün vey da bu eserlerin daha derin, daha te müllerini bırakabileceklerdir, fakat ©1 hep olduğu yerde sayacak, bir adilif ileriye gidemiyecektir. Fakat neler dü yazmamıştır, Yarabbi! Aşk şiirleri, kif şiirleri, cenk şiirleri, halk şiirleri.. Dâe sılı her türlüsünü!.. Hem de ne değişili tonlar ve şekillerle: romantik, sembo * Hik, parnasien, v. s.... Musset'nin Geclt ler'ini aruzla türkçeye mi çevirmemiş” tir, hece ile Türk Yurdu ve Yenı Metf maua sayfalarına her mısrao: zir zir Ö* ten manzumecikler mi — vermemiş Çeşitli lhamıman coşkunluğu ile her yil bazan iki yılda bir küçük hacimde bi * rer, ikişer formalık şiir risaleleri bastit rarak sonradan bunları daha büyü: ciltler halinde birleştirmeğe mi kalk * mamış, bu suretle modarı Türk edebi* yatı kütüphanesine hokkabazın hei renk ve parçadan dikilmiş gömleği gi" bi alacalı eserleri kondurmamış! *İEŞimdi acaba ne yaztyor, ne hazırlıyolu hangi ufuktan ilham avlamağa çalı * şıyor? onu ben tayin edemem, ancs hâtif kestirebilir! 3 — Mehmet Akif'in şiirlerindeni din coşkunluğu çerçevesinden — taşaff vatanseverliğini alın ve buna gene aynf şairin aruzda dört kere mefâi'in tek * rarı gibi basit, muttarit vezinlerindeki ahengi hemen tıkı tıpkısıns ilâye editi üçüncü zümre yerinde sayanlardan eff tipik bir nümune ile karşılaşırsı Zariftir, kibardır, fakat ne zari! de, ne kibarlığında şarkla garbın blif melezi olmaktan kurtulamamıştır. Evir nin geniş ve binbir çeşit eşya ile dolü salonundalLeuis Ouünze koltukla ara“ besk paravan yanyana gelmişlerdir vd bu koltukta oturup karşıdaki etajerdi dizili maruken Victor Hugo ve Hono * r& de Balzac ciltlerine bakarak sırça ka4 dehle çay içer ve onunla Hâmid'denvd Fuzuli'den bahsedebilirsiniz. Hele söf Akife ve Akif'in şiirlerine gelinct€ nüz. Aruzu o tonda kuvvetl: kullanan" lardandır, fakat Victor Hugo tarzında yıldırımlı, fırlınalı teşbih ve istiareleri le bu manzumeleri o kadar doldu:mu$ ve çeyrek asırdanberi bu yolda o ka * dar hiç mi hiç değişmemiştir ki bu ya“ rım romantikle yarım mistik karşısınt da, dostluk sevginize asla eksiklik gel mediği halde, içinizden acı bir teecssül duymaktan kendinizi alamazsınız. 4 — Şimdi size nev”i şahsına mün * hasir bir fedaiyi takdim edeceğim. O * nu büfün edebiyatçılar tanır ve az Ü severler de.. Yalnız bir zaafı vardır bit çarenin: Yunan ve Lâtin klâsiklerini ezelden bayranlığı. . Bu uğurda 48 nüktelere, istihzalara ve tarizlere uğ * ramamıştır. Fakat Tevfik Fikret'in de* diği gibi bir kere kendi kendisine <Halt bellediğin bir yola yalnız gideceksin!? | demiş ve inadından bir daha vaz geç * memiştir. Vaktile aruzu kullanır mıy* dı hatırlamıyorum, fakat heceyi Olimf ilâhlarmın emrine münkad etmişulr Su başlarında Nemfo'lar kovalıyarali — üç delikli kavalını öttüren gümüş sa * kallı Pan gibi saçları ağarıncıya kadâf bu yolda tek başına terennmiüm edeki odur. Esatir pınarlarından boğuk ses * ler duyar ve xim bilir belki de Ülys * se'in gizlendiği mağaralardan tek gözlü Siklopların homurtusunu işitir gibi 0* hur. Fakat bize şimdiye kadar işittirdi? İi ses, sadece, yorgun bir Arkadya Çü* banının çatlak kaval iniltisidir. Yerinde sayan diğer edebi çehre * lerden gelecek yazımda bahsedeceğine Halid Fahri Ozunsoy

Bu sayıdan diğer sayfalar: