14 Şubat 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

14 Şubat 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

6 Sayfa Şubat 14 Ziraat Bahisleri: Tavukçuluk, biz İm İçin üzerinde durulacak bir ihracat mevzuudur Kümessiz, yemsiz, kısaca başıboş bir tavukçuluk ile dünya tavukçuluğuna katışmamıza imkân yoktur K Islah edilmiş bir tavuk yılda en aşağı 250 yumurta verir Son günlerde gazeteleri ta ihracatımız gittikçe artmaktaymış, Birçök memleketlerden aldığımız gi - vaziyetinde amamak parişleri bile kal Türkiyenin ihrac maddeleri arasın - Ga, tütünden sonra ikinci gelen yu - zin müşte- yeken haber verdiklerine göre, yumur- y Islah edilmemiş bir. tavuk ise 785 yumurtayı zor verir güne bozulduğunu, verimlerinin azal - dığını, yumurtalarının küçüldüğünü söylemeğe hacet yoktur. Halbuki Tür- kiye tavuklarının verdiği yumurtalar, yumurta ihracatçısı olan memleketler yanında bazı mümlaz hüusüsiyetleri ha- izdirler, Ezcümle Karadeniz kıyısında yetişen yumurtalarımız, öon beş günlük Murtalarımızın böyle bir mazhariyete| oluncıya kadar tazeliklerini muhafaza sonsuz nce de- erişmesi bizim Ber. Yazık k #zınsanam leri gidebilm se elinden kaçıracaktır. Çünkü sipa - rişini, vaktinde alamıyan müşteri, hiç düşünmeden bir başka satıcıya gidecek ve belki de oraya bağlanacaktır. Tür - kiye için böyle bir durumun ne büyük bir kayıb olduğunu izaha hiç lüzum yoktur. Kaldı ki biz yalnız elimizdeki- ni satmayı değil, belki bir okadar da istihsali fazlalaştırmayı düşünüyoruz. İstihsalin çoğalmasına birinci — vesile, satış çokluğu iken müşteri kaçırmak pek acıklı birşeydir. 'Türkiye her siparişi cevablandırmak, her isteği karşılamak mecburiyetinde dir. Fakat acaba niçin bunun aksi bir vaziyet hasıl olmuştur? Bunu bir lâh- bir araştırmada za araştıralım: Bö gözümüze çarpacak ilk şey, tavukları- mızım kâfi derecede verimli olmadığı- dır. Amerikada bir tavuğun yıllık ge - liri en aşağı 250 yumurtayı bulurken, bizim tavuklarımız bunun üçte birini | zor tutarlar, Orada on beş yirmi tavuk bir servet yığmağa kâfi gelirken, biz- de yüzlerce tavuk bir kıymet bile ifa- de etmezler. Köylümüz tavuğu o ka - dar küçüksemiştir ki ndan bir kazane beklemez. Bu yüzden gündelik nafa - kasını temelli kesmiş ve onu Hüdaya emanet bırakmıştır. Böyle bir durum - da tavuklarımızın soylarının günden “GÖNÜL İŞLERİ! 16 yaşında bir Kızın sevgisine İnanılır mı? Bir okuyucum, gönderdiği moek * tubun imza yerine (ismi lâzım de- ğil) cümlesini yazmış, benden bu sütunlarda ara sıra maalesef bahsi geçen bir mesele hakkmda fikrimi soruyor. Mektubu beş on satırla hülâsa edilebilir: — 16 yaşında bir genç kızı sev « dim, kendisile üç beş defa konuş « tum. Maksadım bir yuva kurmaktı. ©O kadar temiz hareket ediyordum ki bu konuşmalar esnasında elim e- Tine bile değmedi. Mektuplaşmış * tik, fotoğraf alıp vermiştik. Fakat bir gün geldi, benden mektuplarını ve fotoğraflarını istedi. Sebebini sordum, başkasını sevdiğini söyle - di, mektuplarını ve fotoğraflarını p gitti, sonra tekrar geldi, (yalan lemiştim, mahsus yapmıştım) dedi. Evlenmeden bahs açtım, (yük- sek tahsil yapacağım, bitsin, sonra cevabını verdi. Şimdi fikrinizi so - rüyorum: | — Benden sır çıkmıyacağını bi- liyordu, resimlerini neden geri al- di, 2 — 16 yaşında başlıyan bir sev- edebilirken, sair yerlerin yumurtaları bu müddet zarfında ebayat» olurlar Hava boşlukları muayenesinde bir - i »| çok defalar varılan bu neticeyi yumur- ta alıcıları bildikleri için bizi sık sık ziyaret ederler. Fakat tazelik kadar, irilik, temizlik, gösteriş, ambalâj gibi şeyler de arandığından, rakib memleketler bizim — ihmalimniz yüzünden gittikçe zayıflıyan bu tara- fımızı bastırıyorlar. Ve bittabi - nazik bir zamanda satışlarımıza engel olabi- liyorlar. Filhakika yumurta istihsalimiz, el - deki tavuk sayısına göre en aşağı bir derecede olduktan başka, bakımsızlık hepsinin soylarını bozmuş ve verdikle- ri yumurtanın iriliğini, mevsimini, ta- zelik değeri aybettirmiştir. Tavukla rımız hem az, hem ufak, hem mevsim- siz yumurtluyorlar. Böylece memleke- tin tabil bir servetinden lâyıkile fay dalanamıyoruz. Son bir kaç sene içinde yumurtacılı- ğimizin İnkişafına yarıyacak bir. çok tedbirler alındı. Ezcümle kontrolu, sevkiyatın ve ambalâjın tan- ler çok hayırlı neticeler verdi. Fakat Yumurtacılığın köyde olan tarafına |henüz tam manasile bir el uzatamadık. Tavukçuluğumuzu bu taraftan bir yo- dünya piyasasında isteklerine cevab vermeye imkân yoktur. Yün dokuma- &i gelip geçici değil midir?, 3 — Kızın yıllarca sürecek olan tahsilinin bitmesine kadür bekle - mek mümkün müdür? 4 — Mümkün olsa bile mes'ud ©- labilir miyiz? ... Okuyucumun iyi niyetlerinden şüphe etmeye hakkım yok, fakat hukuki malümatının noksan oldu - ğunu söylersem — darılmaz sanırım. 16 yaşında bir kız henüz çocuktur, kanunen evlenecek çağa gelmemiş- tir, iki yıl daha beklemesi lâzımdır. Bunu bilmeniz, sanra da evvelâ kı- zın ailesi ile temas etmeniz lâzım- di. Hiç şüphe etmiyorum ki bu kız sizden evvel başkası ile de konuştu, ilk cesareti ondan aldı. Sizden son- ra bir başkası ile de konuşacak, İlk darbeyi de ondan alacaktır. Hare- ketinin sebeblerini araştırmıya lü - zum görmüyorum, gördüğüm bir şet varsa uçuruma çıkan bir yolun üzerinde olduğudur. Evlenmek mi istiyorsunuz? Mes'"- Ud bir yuva mı kurmak hevesindesi- niz, ailesinin malfimatı haricipjle sizinle konuşan genç kızlardan ka- çınız, TEYZE yumurtacılıkta | | ihracatın | * zimi, cinslerin tasnif ve tahdidi gibi .ş-[ la sokmadıkça istihsalimizi artırmaya, | siparişleri karşilamaya ve hele hele| Polis evleri Evvelki günkü gazetelerde şöyle bir haber vardı: İstanbulda bir polis mahallesi ya - pılacakmış.. Bu mahalledeki evlerin hepsi polislerin olacakmış.. Kendi kendime düşündüm; — İyi şey, dedim, hırsızdan korkan- lar orada oturmalıdiırlar.. Gene düşündüm, aklıma şunlar gel- di: Polis mahallesi yapılıyor. Hırsiz korkusundan evinde bekçiyi bulundu- ran, kapısına sekiz kilidle pencerele - rine demir kepenk vuran zengin; ma- halle yapılır yapılmaz polislerden rine müracaat ediyor; — Sizin polis mahallesinde var değil mi? — Tabif var, eviniz — Bu evi bana kiralayıp 5... .. a tarafla otursanız, Ellem ediyor, kallem ediyor, Niha - yet kandırı — Pekâlâ öyle olsun! zdan korkan zengin polis ma - ne taşınıyor. Artık yüreği ra - T. Kapıya kilid vurmüyor; pence- içeriden zincirle bağlamıyor. Ve i yatmadan evvel elinde taban- yor. Gönül ferahlığile r. Gönül ferahlığile mı- "'f mışi! uyüyor, Ve rüyasında hırsız| görmüyor, Bir zaman böyle geçiyor. Bir gece| ansızın uyanıyor. Evin altımda bir gi zinme var, — Bu ne olabilir.. Acaba hirsiz mı?.. | Fakat ne münasebet.. Tıkirdiyi & açıp ğ açık.. Muhakkak hırsız- dır. Avazı çıktığı kadar bağırıyor: 12 var, hırsız Var. Etraftaki polis evlerinden polislerin koşacaklarını ümid ediyor, dakikalar geçiyor. Koşan, gelen yok. — Hırsız var.. Hırsız işini bitiriyor, eşyayı sırtla- YıIP evden çıkıyor, Fakat komşu polis- lerden hiç biri gelmiyor. Ertesi gün iş anlaşılıyor. Kendisi na- sıl oturduğu evi polisten kiraladıyga ö- teki evleri de kendi gibi bırsızdan kor- kan zenginler birer birer kialamışlar, Bu yüzden koca mahallede içinde po « lis oturan bir tek polis evi kalmamış, İMSET —e L cılığını ilerletmek için nasıl önce Me- rinos koyunlarının üretilmesine lüzum hasıl diduysa, yumurta #hracatımızın dünya isteğini karşılıyabilmesi için de önce tavuklarımızın ıslahma lüzum vardır. Ve bu ıslah işi sadece yabancı cinslerin memleket içinde üretilmesine çalışmakla başarılamaz. Köylünün e - Hme geçecek tavukları günden güne ıslah etmesini de mesi İâzımdır. Her memleketin kendi tavuğu, 0 mem- leket için en iyi cinstir. Elverir ki üze- rinde biraz emek harcansın! Kümessiz, yemsiz, seçmesiz kısaca başıboş bir tavukçulukla, dünya ta - vukçuluğuna katışmamıza imkân o) - madığı gibi, hergün bu yolda biraz ge- ri kalarak mevklimizi kaybetmek teh- Hikesi de vardır. Tavukçuluk Türkiye için bir mem - leket işidir. Türk köylüsünün bu işe göstereceği alâka ve gayret te ilk ihti- yacımızdır. Çiftçi . Tarımman Zirâi müşküllerinizi bize yazınız, gi- ze cevab verelim. Tarihten sayfalar: Tek başına bir kaleyi zapteden asker e. * Sofya kalesi bir türlü alınmıyordu, genç ve yakışıklı bir asker; kumandanı ince Balabana gitti: “Sofyayı zaptetmek için bir çare buldum, hem de bu işi kimsenin burnu kanamadan yapaca; Turan Can Yazan : İnce Balaban tanınmış bir kuman - dandı. Bursa kalesinin — karşısına Balabancık kalesini yaparak bu şehk ri tam on yıl muhasara altında tutan ve en sonra teslime mecbur eden meş- hur Balaban beyin oğluydu. Fakat Manastıra kadar bütün balkan.- lar zaptedildiği halde bir türlü Sofyayı ele geçiremiyordu. Yaz gelince kuşatı- lyor, Lâkin kışın geri çekilmek lâzım oluyardu. İnce Balabanın canı sıkılıyor du. İstiyordu ki bu yıl herhalde Sofya- nın zaptını Bursadaki padişaha bildire- bilsin. Fakat bunu nasıl yapmalıydı? | Yanında büyük bir ordu yoktu. Kale de çok küvvetliydi. 1382 senesi yaz mevsimini bu halde | karşılıyordu. Gene kötü kötü düşünürken birisi o- nun önüne geldi ve dimdik durdu. İn - ce Balaban başını kaldırıp baktı. Uzün- ca Sevindik adındaki delikanlıyı gör- dü, Bu çok yakışıklı ve genç askerin bilhassa doğancılığı meşhurdu. Alış - tordığı doğan kuşlarile ava çıktığı za- man her balde bir kaç ceylân veya dağ keçisi yakalardı. Aynı zamanda bul - 1 da güzel biliyordu. İnce Balaban sordu: — Ne var? buldum. Hem de kimsenin burnu ka - namadan. dedi Sofya beyi o kadar acıkmıştı ki bu- — Sofyayı zaptetmek için bir çare|jna: — Hayır! diyemedi. — Haydi oradan... Bu doğanla dağ| Uzunca Sevindik köye gitti. Burası keçisi avlamıya benzemez, İnce Bulabanla Ahmet Gazinin karar- — Dediğimi yaparsanız ne kaybe -| gâhıydı. Onları buldu ve olup biteni! dersiniz? Doğru söylüyordu. Ortada kaybedi- Jecek hiç bir şey yoktu. Uzunca Se - vindik tekrar söz aldı: — Ben Sofyaya gidiyorum. Eğer bir aya kadar kalenin anahtarlarını al - mazsak her cezaya Tazıyım, Delikanlı plânını anlattı. İnce Balaban dikkatle dinledikten sonra yüzünde büyük bir ümidle bu genç askeri kucakladı. Bu plânın iki - n arasında kalacağını söyledi. O akşam ordugâhta bir şâyia dolaşı- yordu: — Uzunca Sevindik düşman tarafı - dan söz söyledi ki pek çabuk inandılar. Bir kaç gün içinde güzel yüzü, güzel sözleri, iyi silâh kullanması ve bilhas- sa doğancılıktaki ustalığile kendisini çok sevdirdi. Sofya beyi onu kendisi - be nedim ve doğancıbaşı yaptı. Bir kaç defa ava çıktılar. Uzunca Bevindik, Sofya beyine itimad telkin etmek için Türklerin kuvvı leri, nere- de bulundukları, ne :înlğıa:d. © ta- raflara ekleri hakkında uzüun u - zun 1uhs:i“veriyor; şehrin müdafaası için gayel iyi nasihatler veriyordu. - Sofya beyi bu yakışıklı ve sevimli delikanlıya hayran oluyordu. Güzel bir günde gene ava çıktılar. Uzunca Sevindik artık plânını tatbik zamanının geldiğine karar vermişti. Önlerine çıkan bir karacayı kovalı - yorlardı. Delikanlı avı (Tatarpazarı)- na doğru sürüyor, doğanı da ona yeti- $ip —gagasile kafasına vurmuıyacak şekilde kullanıyordu. Böylelikle uzun zaman gittiler. O kadar ki etrafta Saf- Ya beyinin adamlarından hiç kimse kalmamıştı. Uzunca Sevindik: — Artık Sofyaya dönmektense şu- ralarda bir köyde kalmak daha doğru- dur. Güneş batıncıya kadar oraya dö- nemeyiz. Çok uzaklaştık. Dedi. Yürüdüler. Fakat ezan sesini du - yunca bir Türk köyüne yaklaştıkları - n anladılar, O zaman Uzunca Sevin- dik hemen durdu: — Köye girmiyelim. Ne olur ne ol - maz. Lâkin aç da kalamayız. Siz bu - rada kalın. Ben gidip biraz yiyecek ve içecek getireyim, anlattı. Onlar genç askere yiyecek ve içecek verdiler, Geri yolladılar, Uzunca Sevindik telâşla döndü. E « lindeki yiyecekleri vererek: — Bunları alabildim. Lâkin sanırım ki bizim burada olduğumuzu da öğ - rendiler. — Eyvah, şimdi ne yapacağız? — Sizi kurtarmak için bir çare dü - şünüyorum. — Nedir? Uzunca Sevindik Sofya beğini ürkü- tüp de kaçırmak istemiyordu. Zaten İnce Balaban ve Ahmet Gazi ile hemen gelip te onu yakalamağa kalkışması da bu yüzdendi. İstiyordu ki bu işi gürül- tüsüz bitirsin. Sofya beyi ona bulduğu çareyi so * runca şu cevabı verdi: — Eğer şimdi atlara binip te kaçma- ğa kalkışırsak gürültümüzü duyarlar ve yetişip yakalarlar. Zira her taraf 'Türk köylerile ve Türk askerile dolu - dur. Onlara karşı koyamayız. Lâkin doğrusu şudur ki ben iki beygiri ahp hemen Sofyaya döneyim, Oradan as -« ker alıp geleyim ve sizi kurtarayım. İki beygirin nal seslerini duyunca iki- müözin de kaçtığımızı sanarak artık si- zi buralarda aramıyacaklardır. Bu gayet güzel bir fikirdi! Sofya beyi kabul etti ve Uzunca Se- vindik atın birisine bindi, diğerini de yedeğe alarak uzaklaştı. Lâkin biraz sonra İnce Balaban ve Ahmet Gazi ile birlikte aynı yere döndü: — Beni yakaladılar. Ne yapayım? Talih yardım etmedi! Diyerek derd yandı. Sofya beyini hemen yakaladılar, kö- ye götürdüler. Oradan ordu — ile birlikte Sofya Üzerine gittiler. Sofya- hblar beylerinin esir olduğunu görün- ce artık karşı durmaktan vazgeçtiler. Şehrin anahtarlarını teslim etliler. », Binlerce askerin uzun zamanlar uğ- raşmasına ve bir çok emekler harcan- masına Tağmen ele geçmiyen büyük bir kale, böylelikle genç bir askerin kurnazlığı sayesinde kolaylıkla ve hiç kimsenin burnu kanamadan zaptedil- mişti. 'Turan Can İtizar: Geçen günkü (Tuğranın menşei) ya- zısında ferman metninin Türk harf - lerile yazılışında bazı tertip yanlışları olmuştur. Özür dilerim. T.C, HN Ş . S ...—:;.»..—..J

Bu sayıdan diğer sayfalar: