14 Mart 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

14 Mart 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Aü u AĞ A <üt aA aü . mad * Bağ> - * &&stüva * © SON POSTA » Tuvalet eşyası çehrelerde_bugıîn yaptıkları yapmasalar netice ne olur? değişikliği Şişlideki Bayan Neclânın apartıma- Mvada toplantı vardı. Bir çok süslü bo- Yalı bayanlar bir araya gelmişlerdi. Kenuşuyorlardı: — Bu gece ne kadar güzelsin Neclâ, bilhassa saçlarının rengi, — Ya Necmiye daha m: sz Bözlerine bir baksana. — Hele Aytenin rengi hoş. — Nazmiyeye baksana, bükleleri ne de yakışmiş. Uzun zaman bu tarzda konuştular, Ve nihayet dağıldılar. Mitinge hazırlık Misafirler göttikten sonra Bayan Neclâ elektrikleri söndürdü, yattı. Bu Sirada tuvalet masası üzerinde bir pı- fırtı oldu. Ruj batonu pudra kulusunun hıııimı vurdu: e — Ne var ruj kardeş? — Seninle konuşmak istiyortim, pud. Ta kardeş. Pudra kutusunun kapağı açıldı. — Konuşalım, ne haber? — Bu akşam neler söylediler duy - dün mu? A — Hiş duymaz olur muyum? © kadar üzüldüm ki.. Doğrusu larda sıkılma denen şeyden eser Yok, sayemizde süslenir, güzel, görü - hürler.. Fakat hep kendilerinden bah- tederler. Bizim adlarımızı — ağızlarına bile almazlar. Doğrusu bu kadar kadir bilmemek olmaz. - böyle.. Ne yapmalı? — Ne yapmalısı var mı, onlara had- lerini bildirmeliyiz! Hıî Elimizde ne var ki, ne yapabili - güzel, fevkalâde saçlarının — Amma da söyledin, nasıl ne yapa- ı7fhı'ıı_ Yüzlerinde tesirimizi gösterme- ’ll' ve onlar tabii hallerini alır, çirkin. leşirler, onlar çirkin çirkin dolaşırken de gülmekten katılırız. — Ayol seninle ben bunu yaptık di- Yelim. Fenalığımız bir kişiye doku - Tur, Halbuki bütün kadınlar böyle, * Ben de ikimiz yapalım demiyo - Tüm. Hep birlik olup buna karar Ve » — Bak, © zaman iş değişir. Böyle o- Tursa mükemmel! — Mükemme! ya! — Şimdiden tezi bir miting ya - Belam yok 8 yi v :.lbndn yeri neresi olsun? " Neresi münasip, A; 'a mey * Na vf P. Ayasofya mey — İyi, Miting ilân ediliyor Rujla pudra evdeki bütün tuvalet #iyasını ayaklandırdılar. Oksijenli su, Ondülüsyon maşası, kirpik boyası, tır- =ciuıı, krem, briyantin, hepsi bu z tdan memnundular. Ve bir an İçi: kı Şehrin içine yayılıp kendi hemcins- Tİni bu karardan haberdar ettiler, Ayasofya meydanındaki miting Miting başlamıştı. Ayasofya meyda- ö €Sasns şişeleri, pudralar, rujlar, cins “is kremlerle dolu idi. ll:: evvel kürsüye çıkan Bayan Nec- n _ruju oldu. Onu kürsüde gören ı““kxyon maşalari takır takır alkış- 'dilar, Alkış bitince ruj söze başladı: Ruj kürsüde — Benim mis kokulu arkadaşlarım, Yazan : İMSET bütün kadınlar güzelliklerini bize med- | yuün olduklarını unutmuş gibidirler. Renksiz dudaklarına renk verdiğimiz © saygısızlar bir gün bile kadrimizi bil- mediler, Dudağa renk verir ya lüzumsuz bir şey gibi bir masanın üzerine gelişi güzel atılırız, yahut la karanlık bir çantaya ücrim gibi hapsediliriz. Bu hal ne kadar devam e- | za decek, kadınlardan öç almamız zamanı | gelmiştir. Alkış koptu. Ruj kürsüden indi. Bir ondülâsyon maşası ayaklarını &- ça aça kürsüye çıktı. Ondülâsy n maşası söylüyor — Arkadaşlar, Bügün içinizde en dertli, en cefa Çe-| 1i ken benim.. Yapıldığımdanberi haya- tım ateş içinde geçmektedir. | — Bizl her gün ateşe soukarlar. K: .| zarırım. Sonra ateşten çeklikleri za * man küstahça da bir kere yüzümüze tükürürler we bizisüpürge gibi biçim - giz saçların arasınâ sokarlar. Biz. bu süpürge saçları az zamanda kıvırcık, ipek haline koyarız. Fakat kadrimizi bilmezler. Bir köşeye atarlar, Ertesi gün gene ateşe sokuluruz. Gene sü - pürge saçları kıvırırız. Bu ne haksız - liktır. Kadınlara saç güzelliğini veren biz olduğumuz halde bir kere bile ilti - fat göremeyiz. Bu kadar yeter artık. Artık yeler, sabrımızı sulistimal ediyorlar, Bunun önüne geçeceğiz. Oksijenli suyun söylevi Sıra oksijenli suda idi. O uzun bir şi- şe içinde kürsüye çıktı: — Sayın hemcinslerim, Renkleri manasız saçlara sarı, kızli renklerini veren bizler.. Tuvalet eşya- S1 arasında en zavallı sayılabiliriz. Bu. gün gördüğünüz sarı saçlı kadınların hemen hepsi saçlarının kanarya sar - bğaını sayemizde kazandıklarını söyle - mekten çekinirler. Bizi inkâr ederler: «Oksijenli su mu? derler. Allah gös -| termesin, bir kere bile saçıma sürmüş değilim.» Ve bizi evlerinin en göze gö- rünmez yerinde saklarlar. Halbuki biz her gün onların saç diplerine uğrar, o- lanı sıfatile söy lısınız. Biz yorum ki hepiniz hak- zamanlar Vermez, | y hiç kimse bir kere bize teşekkür et - medi. Havad, uçan zerrelerimiz her Fakat yal- . Madem Bundan sonra biz de zi biliriz. Sıra esansta Bir esans şisı talığa mis gibi bi Kokuları gü leutlarının pis ter kı niz başımıza ne ki hep beraber yapacağır itsüye zıpladı. Or- lilere ken veririz. Amma vermiye Bundan sonra sıra ile b Ve gekliler v kokumuzu ün tuva * böyle hiç birimiz şimdiye iri yapmıygeağız. Tuvalet eşyası öç alıyor Ertesi gündü. Yatağından kalkan ka- dınlar kremlerini sürdüler. Fakat krem ciltlerini yumuşatmıyordu. Pud- ralar beyazlatmadı. Pembelikler ya - nâklara pembe renklerini yermediler. Ondülâsyon maşaları saçları kıyırma- dılar. Kadınlar, kadınlara koî(ulır 'Tele - fonu olanlar birbirlerine felefonla sor- dular. — Bu halimiz ne olacak? Birbirleri - nin yanına gelenler birbirlerinden ürk. tüler. Ve bilhassa hiç bir erkek — hiç bir kadının yüzüne bir gün evvelki a- lacaklı gözile bakmadı. Kadınlar tu - valet eşyaları önünde dile geldiler. Kadınlar yalvarıyorlar — Kuzum pudra, canım pudra ne o- lursa senden olur, yüzümüzü biraz be- yazlat. Pudra beyazlattı. Ruja yalvar- dılar: Ruj kızarttı. Tükürdükleri ma - şayı bu sefer öptüler: Maşa ancak bun- dan sonra kıvırdı. — Canım oksijenli su ne olursa sen- rada eski manasız rengini alan saçları teker teker boyarız. Biz bunu yapma- sak kadınlar alaca saçlı olacak ve gü - lünç hale gelecekler, Bu kadar hak . sızlık yeter. Pudra vakarla söze başladı Püudra da kürsüye çıktı. Çok vakur. du. Yavaş sesle sözüne başladı: — Benim tuvalet eşyası kardeşlerim. İçinizde en kidemli, en Ççök yaşamış o- Tuvalet eşyası artık onları güzelleştirmiyordu den olur, saçımı sarart? dediler. Oksijenli su sararttı. Sonradan eski- si gibi saklanmadı. Tuvale; masasının üstünde kaldı. Tuvalet eşyası memnun Şişlideki Bayan Neclânın apartıma- nında toplantı vardı. Bir çok süslü, bo- yalı bayanlar bir araya gelmişlerdi. Başlarına gelenden ürkmüşlerdi. Tu . valet eşyalarım tekrar kızdırmaktan korkuyorlardı. Konuştular: — Bu gece ne kadar güzelsin Neclâ. Bilhassa bunu saçlarındaki oksijenli suya medyunsun. — Ya Necmiye daha mı az güzel, gözlerine bir baksana, fakat gözlerinin güzelliği sürdüğü rimel sayesindedir. — Hele Aytenin rengi fevkalâde boş. Pudrası ana bu rengi vermiş. — Nazmiyeye baksana, saçlarının bukleleri ne de yakışmış, ondüle ma - şasına düş eisin. Uzun zaman bu tarzda konuştulâr ve nihayet dağıldılar İMSET Sayfa 7 [ Gülhane parkınâ düşen plânör bana bir kahraman olmanın zevkini tattırdı Hâdise mahalline en seri şekilde yetişen ve bir yanlışlık neticesi plânörcü zannedilen arkadaşımız başından geçenleri anlatıyor bir kahraman olmanın olanca lezzetini, ı bakalım... Anlat bize: Kahraman olmağa değer mi değmez mi? Kahraman olmak tatlhı mı, tatsız diye soracaksınızdır. t bana kalırsa, kahramanlık ta, ok şey Bibi, lezzeti öyle bir ta . ışta anlaşılır marifetlerden değil. Bu itibarla, ben size, kahramanlık , bana hiç yoktan ve nuvakka- lran acayib tesadüf, ve yan- la bir kahraman sayıldığım sıra- larda başımdan geçenleri anlatayım, okuyun da sormağa niyetlendiğiniz su- alin cevabını varın siz kendiniz kesti- din! * 'Tayyarecilik hakkında teşehhüd bo- yu fikir sahibi oluşumdanberi, mocd1 sesi duyar duymaz kulaklarım kaba - irıyor, ve gözlerim havaya dikiliyor. Yani meslektaşlarımın daima ağızla - hrını açmağa alıştıkları havaya ben a- radasırada gözlerimi de açabiliyorum. Dün de öyle oldu: Meml!eketi âttık. ları beyannamelerle bugünkü hava bayramına çağıran tayyarelerimizin uçuşlarını seyrediyordum. Tayyarelerin arkalarına birer de plânör bağlanmış. Plânör, tayyareci * likteki keşiflerin en hayırlılarından « ymaş. Plânörde, bir tayyarede bulunan bütün kumanda aletleri varmış. Bu yüzden pilot olmak istiyenler, ilk ta- Emledini, plânönle yapabiliyı Bunun birçok faydâları varmış, Mese- lâ, yeni talime başlıyan bir pilot, ilk iniş tecrübelerfnde bindiği tayyareyi müutkika sakatlarmılı. Yaniş bir. pilot yetiştirebilmek için, belki bir düzine tayyarenin sakatlanmasını göze almak mecburiyeti varmış. Halbuki, şimdi bu tecrübeler plâ - nörlerle yapılıyormuş. Üçer, dörder bin lraya alınabilen plânörler, tayya- yelerden çok ucuza mal olduklarıiçin, sakatlanmaları pek büyük bir ehem - İmiyeti haiz değilmiş. Hem plânörle -« rin benzin, yağ masrafları da yokmuş. rler, birçok bakımlar- orsunuz ya? Bir de Bahrimu- hiti geçsem, tayyarecilikte — ihtı n yana, Lindbergden geri kalır tarafım olm:yacak! Fakat bunları düşünerek tayyareleri seyrederken bir de ne göreyim? Tay - relerden birile, arkasına bağiadığı lânör aras) daki! mesafe birdenbire çoğalmaz mi? Belliydi ki imbot yedeğindek! mavna gibi, tayyare tarafından çeki - len plânörü tayyareye bağlıyan ip kopmuştu. İpi kopan plânörün havada kalamayıp düşeceğini de bildığim için içim endişe ile doldu. Nitekim, korktuğum oldu” Ve plâ - pör, matbaa balkonundan kolaylıkla görülebilen Gülhane parkının ağaç - ları üzerins düştü. Onun oraya düşmesile benim yola düşmem bir oldu. Fakat otomobille yetiştiğim sukut Dün harikulâde bir tesadüf — bana, | Plânör muallimi Âli yerinde karşılaştığım sahne, beni, tali« |min ettiğim gibi dehşetle ürpertmedi, bilâkis uzun uzun güldürdü: Burnu bir ağaç çatalı arasına gir « |miş olan plânörün pilotu Âli sapsağı lamdı. Yüzünde kanın, çiziğin değil, heyek canın, korkunun izi bile yoktu. Plânörden ağaca, ve ağaçtarı yere, tıpkı, otomobilinden yere atlıyan bir milyoner huzur ve sükünile iniyordu, O kadar ki, ana: — Geçmiş olsun! demeğe bile di « lim varmadı. ! Planörün, dallarına saplandığı ağa- çın dibinde evvelâ yalnız ikimiz vare dik. Fakat park kapısına bakınca, göz « lerimiz hayretle açıldı. Çünkü birbir. Jderini ite ite ilerliyen birçok kimseler, bize doğru koşuyorlardı. Çok geçmeden, gelen — kalabalığın teşkil ettiği geniş bi insan çemberi ortasında kalmıştık. Birçok kimseler, elimi sikiyorlar, sartımı sivazlıyor! hatta yüzümü öpüyorlar ve bu fili ilti. fatlarına dillerile de öpüyorlardı: Maşallah sana.., Burnu bile kanamamış! Verilmiş sadakası varmıs! — Aslan gihi delikanlı! Ve arkasından sualler: — Nasıl düştünüz? — İkinizden başka kimse yok muy« du? Sizi tayyareye bağ! nareye takılmış galiba? Biraz düşününce, onlara hak verme- mek elimden gelmedi. Öyle ya? Bent orada düşen pilotla beraber buim lardı. Başımda kasket, ve ayağı tesadüfen golf pantolon vardı. Bu barla, benim de onunla birlikte düştü. ğümü sanmamaları için sebeb yoktu! Kendimi bir taksiye dar at'p ta, al- şlar, yaşalar arasında uza izken gn tanınmanın bende uyandır- ntiba nahoş oldu. Fakat sonra ika sürmiyen bir görüşe , kat'i hüküm verip te yanılmal tan çekindim, ve — Kimbilir? dedim, ©1 benim sahte kahraman dır! iyan ip mi « nari ihtimai, oluşumdan - (Devamı 11 inci sayfada

Bu sayıdan diğer sayfalar: