31 Mayıs 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

Kalan görüntüleme: 0

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. Daha yüksek sayfa görüntüleme limiti ve diğer özellikler için abone olun!

Aboneler yüksek görüntüleme limiti, sayfa indirme ve diğer özel özelliklerden yararlanır.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

e B B 2 Sayfa v 3 — Ç e 'SON POSTA v DARADEK Hergün Yaşasın müstakil Hatay! Yazan: Muhittin Birgen 7 /'ABaş tarafı 1 inci sayjfada) HATA Y olacaktır. Hatay, ne Türkiyenin, ne de Suriye- nin bir parçası olmıyacak, ayrı bir varh_k ve daha doğrusu ayrı bir devlet teşkil edecektir. İsmet İnönü, Pariste Fransız devlet a - damlarile konuştuktan sonra, Londraya hareketi esnasında gazetecilere şu sözleri söylemişti: «Hatay meselesinin, Millet - ler Cemiyeti tarafından kabul edilen prensiplere en geniş manalarını vermek suretile halledilmesi bir zarurettir ve öy- le halledilecektir.> DE X—SÖL bulunuyor. Bu evin adı, görünüşe göre, Statü hakkında neşredilen malümatı ©- | kuyan Türkler göreceklerdir ki mesele, İsmet İnönünün bahsettiği tarzda bir neti ceye bağlanmıştır. Sancak üzerinde Su- riyenin bütün hâkimiyeti, dönüp dolaşıp nazari ve şekli bir sahaya münhasır kal- maktadır. Sancak, hattâ, kendi menfa - atleri dairesinde başka devletlerle ken - disi için hususi muahedeler akdine bile salâhiyettar olmaktadır. Böyle bir salâ- hiyet, eski Avusturya - Macaristan bir - liğinde, Mataristana bile verilmiş değil- di. Vâkın Sancak bu salâhiyetini, Suriye kanalından geçmek suretile kullanacak- sa da Suriyenin muhalefet hakkı, bu sa- hada da nihayet nazari sayılabilir. Çün- kü, onun muhalefeti Sancağın davasının reddi mahiyetinde olacak değil,-iş niha - yet Milletler Cemiyetine kadar dayana- bilecektir. Her iki taraf arasında müşte- rek olan gümrük ve para işlerinde dahi vaziyet bu merkezdedir. Sit Bu suretle, büyük ve kuvvetli Türkiye, Hatay Türklerine her türlü emniyet ve vermek vazifesini tam ve mükemmel ifa etmiş bulunuyor. Hatay Türkleri, bun - dan böyle, Suriyenin hâkimiyeti altında değildirler; kendi kendilerini, diledikle- ri gibi idare edebilecekler ve Suriyeye lâfzı murad bir metbuiyetten başka bir sahipleridirler ve onların bu güzel evle- ri Fransa ile Türkiye gibi iki devletin ve aynı zamanda Milletler Cemiyetinin garantileri ile çevrilmiş olarak, her nevi tecavüze karşı emniyet altındadır. Cen- netin bütün güzelliklerini yeşil kıvrım -|- Yarı arasında toplamış olan Amanos dağ- larını yüksek şahikaları, bundan böyle, Hatay ülkesinin zengin ovaları üzerine, büyük ve muzaffer Türklüğün kurmuş olduğu yüksek âbideler demektir! Bun- dan böyle, bu dağların yeşil kıvrımları a- rasından ovalara doğru akıp giden bil- lür sesli dereler, mes'ud nağmelerile, lar ve Hatay ülkesinde doğup büyüyecek Türk nesilleri, Türklüğün ne güzel bir ceklerdir! Büyük ve kuvvetli Türkiye, Atatürkün mücizeler yaratan elile, Hatay Türkleri- ne güzel ve şen bir yuva kurdu. Bunun- la ne kadar iftihar etse yeridir! * Şimdi iş Hatay Türklerine kalıyor. Va- sıkı sarılmak, tam manasile yekpare bir kütle halinde, büyük Türkiyenin, daima ileriye doğru attığı adımların izleri üze- rinde yürümek! — Türkiye, — şimdiye kadar ne yapmışsa onlar da onu yapa - caklardır; Türkiye, bundan böyle ne ya- pacaksa onlar da onu tekrar edecekler - dir. Türkiye, Türklüğü tek bir şeyle kur- tardı: Birleşmek ve sevişmek. Hatay.da bu kuvvetin elile kurtuluyor. Şu halde onların da bir tek vazifeleri var: Birleş- mek ve sevişmek. Hataylılar, şunu bilmelisiniz ki, şahıs mücadelelerine düşmek Türklüğe hiya - net etmektir, kendi kendinize hiyanet etmektir. Türkün kuvvetli elinin hainle- re karşı verdiği cezanın ne olduğunu ise | söylemeğe dahi lüzum yoktur; onu her- kes biliyor: Bu el değil alefâde hiyanet - leri, hattâ hain saltanatları bile yıktı! Arkalarını büyük Türkiyeye, ana Tür- kiyeye dayıyarak birleşmek, sevişmek, iktısat ve kültür bakımından yükselmek üzere mütemadiyen çalışmak... Bundan sonra Hatay Türklerinin yegâne vazifele- ri budur! Türkiyenin yeni komşusu olan Hatay, Türkiyenin bir yavrusudur. Bu küçük komşu ve yavru Türkiye, pek güzel bilir ki Atâtürk kendisinin de atasıdır ve bu- l Resimli Makale: Bazı aileler çocuklarını annelerinin büyütürler, arkadaşsız, muhit, oyuünsuz, hayat bilgisinden mahrum olarak yaşatırlar, Bu şekilde yavrularını sokak ço- cuğundan muhafaza ettikleri kanaatindedirler. etekleri — arasında Kızıl Ordu Subaylarına Dağılan kitaplar Sovyet hükü - meti Kızıl ordu - nun bütün subay- larına tekeş teker meccanen 8Ü cild- den mürekkep bi- cer kütüphane da fıtmağa karar ver Bu eserler sa - yesinde — zabhitler tenevvür edecek - lery Ve ansiklope - dik malümatiları - nı arttıracaklardır. Bunlar arasında Molske, Klasizeviç, Slifen, Foş ve Pro- rilof'un eserleri vardır. Dava edilmekten hoşlanan adam Rio de Janeiro hukuk mahkemesi da- vacılardan birini tıbbı âdliye göndere- zek müşahede âltına alınmasını iste - miştir. Bu karara sebeb şudur: Ludoviç isminde olan bu adamda da- va edilmek ve dava etmek merakı var- dır. Eshabı emlâkten olduğu halde kira- larını kiracısı getirdiği halde almamak- ta ve bunları mahkeme vasıtasile iste- alarak, dava edilmek suretile parayı zorla ödemektedir. - Ludoviç'in hukuk mahkemesindeki kâh alacaklı, kâh borçlu davaları taad- düd edince, hâkim bu adamın garib bir adam olduğundan ceza mahkemesi hâ - kimine bahsetmiş, o da: — — O, benim mahkememin de müşte- maruz kalır, bazan da Ypara cezasını müstelzim suçlar işler, demiştir. Bunun üzerine hukuk hâkimi, mah- kemelerde sürünmekten zevk alan bu adamı akıllı olup olmadığını tesbit et- tirmek için tıbbı adliye göndermiştir. günkü müstakil varlığını onun gayreti- ne ve hamlelerine borçludur. Şu halde Hatay Türklerinin en mühim bir vazile- leri de onun arkasından, onun izinden ve onun çizdiği yoldan, tek bir adam olarak yürümektir. Onlar bu vazifeyi ne kadar tam olarak ifa ederlerse o kadar kolay yükseleceklerdir! Muhittin Birgen mektedir. Şundan bundan mahsus borç , | edilmiş ve v vakittenberi elleri kelepçeli risidir, kâh dayak yer, kâh hakarete Evinden sokağa geç çıkan çocuk, karanlıkta büyütülmüş kuşa benzer, güneşten gözleri kamaşarak yere düşer, ha- yat içinde yaşıyan çocuk karşısında derhal mağlüp olur, miukavemet kuvveti hiç înktıır | HERGÜN BİR FIKRA | O adam bir da kavukmuş Meşhur Fransız muharriri Aleksan Düma oğlu bir gün dostlarından bi- rinin evine gitmişti. Dostu, muharri- re evinin bahçesini gezdirdi. Bir ha- vuz gösterdi. Havuzda yarım metre- den az su vardı: — Bu hüvuzdaki suyu görüyorsunmuz ya.. — Evet çok az. ğ — Öyle amma bir gün buraya biri- si gelmişti. Bu havuza düştü ve bo - ğuldu: Aleksandr Düma güldü: — Niye gülüyorsunuz. “— Ya bu sözünüz doğru değildir, yahut ta.. — Yahut ta?. — O adam bir dalkavukmuş. * * Yakışıklı bir Mahküm için Hapishane aranıyoı Fransız zabıtası Armand Spilers iş - minde bir mahkümu muhafaza edebile- cek emin bir hapishane aramaktadır. Spilers siyah saçlı, siyah ve çok cazibeli | gözlere malik fevkalâde yakışıklı bir de- likanlıdır. Şimdiye kadar hiç bir Fransız hapishanesi bu adamı muhafaza etmeğe muktedir olamamış her koyduğu hapis- tır, : Güzel Armand son defa hapishaneden kaçtıktan sonra bir de polis öldürdüğün- den geçenlerde ölüm cezasına mahküm olduğu halde münferit bir höcrede yatı- rıldığından bu defaki mahpesinden kaç- masına imkân bulamamıştı. Fakat geçen hafta Armand Spilersin ölüm cezası mü- ebbet küreğe tahvil edildiği için Fransız zabıtası şimdi tekrar bu adamı yatıracak emin bir hapishane aramağa başlamıştır. Ağlıyan spiker İngiliz sularında İngiltere kralının ö - nünde 300 geminin işti muazzam bir resmi geçit yapılıyordu. Bu merasim o kadar müheyyiş idi ki hâdiseyi radyo ile halka anlatmağa mecbur olan spiker, dayanamadı ve hüngür hüngüt ağıamağa başladı. Spikerin böyle ağlayışı hâdiseyi takip edenler üzerinde-de çok güzel bir tesır Bin metre Yükseklikten atılan Ve kırılmıyan saat Fransız saat - -— xçilerindenxnçis- minde birisi hiç bir vakit durmı - yan ve kırlımıyan bir saat yapmış - tır. Yaptığı saatin LA& bir gün tayyare İ- le üç bin metre yüksekliğe çıka - rak oradan saati yere atmıştır. Bu su - kuta rağmen saate bir şey olmamış ve işlemekte devam etmiştir. Luzitanyayı batıran tahtelbahir 'Titanik faciası herkesin hafızasın - dadır. Sülh zamanında olan bu facia bütün dünyadaki insanları müteessir etmişti. Harpte bir hâdise daha oldu. Almanlar meşhur Luzitanyayı torpille- diler ve binlerce insanın ölümüne se - bep oldular; Fransızlar bir taraftan Lu zitanyanın bâtarak binlerce insanın öl- mesine müteessir olurlarken, diğer ta- raftan da memnuniyet beyan ediyor - lar ve diyorlar ki: «Luzitanya batmasaydı, Amerikalı- lar harbe iştirak etmezler ve kim bilir, belki biz de mağlüp olurduk.» - İşin asıl şayanı dikkat ciheti © za- man masum Luzitanya vapurunun ma- sum yolcularının boğulmasına sebep ©- lan tahtelbahir kumandanı Alman Swi- eğger de denizde mağrukan ölmüştür. Karışık bir hesap meselesi Arkadaşlarınızla eğlenceli bir vakit geçirmek isterseniz onlara şu sualleri sv- runuz. ğ saatimi beş dakika ileri zannediyorum. sen de saatini on dakika geri zannediyor- sun. lan trene yetişeceğimize göre variyet ne olacak? Cevabını düşünün ve buluncı, dahiru'eöuşmk'h'rmem bulursu- yapmıştır. nuz. r Anlattıklarına göre: İstanbulun fazla akıllı bir taciri şapka getirtmök üzere Avrupanın büyük fabrikalarından birile müzakereye giriş- miş, kendince münasip bir fiat üzerinde fabrika ile mutabık kalmış, bunu müteakip te fabrikaya yeniden baş vurarak: «— Rengi altmış, yahut ta beğenilmediği için satılmıyarak İSTER İNAN İSTER İNANMA! uepoda Kalmış şapkaları mutabık kalınan fiattan ne kadar tabık kaldığı yeni eksiğine vereceğini> sormuş, bir cinsini yarı yarıya, bir cinsini de yarıdan aşağıya alabileceğini öğrenince ilk mu - şapkaları bırakarak bunları getirtmiş, kısa bir zaman içinde de satıp bitirmiştir '_ISTE-R İNAN İSTER İNANMA! e I Sür 'at felâkettir ls. Hulüsi « Şoför, <«Evinde seni bekliyenleri unutma-? j « sür'at felâkettir! » | İşim düştü. Bir günde birbiri ardı S — üç defa aytı ayrı otomobillere bindim. — İlk bindiğim otomobilde dikiz aynt* nın yerine asılmış olan matbu JTevhâi” ikinci üçüncü otamobilde de görünce före sormaya karar verdim: — Bay şoför bu yazı hedir? — Şoförler cemiyeti dağıttı. , — Niçin? — Bilmem. Şoför bilmiyordu, ben de bilmiyord!” ama gene düşündüm. — Acaba niçin? « Sür'at felâkettir..> Cümlenin bu kısmından şöyle bir M na çıkardım. y Sür'at demek, medeniyet demektirı' medeniyet de insanların başına bir bel j bir felâket Halinde gelmiştir. Herhalde çok bedbin görüşlü bir 807 mın felsefesi olacak , ) Cümlenin bu kısmının birinci kısı!! F d alâkası yoktu: : Müânası şu olabilirdi: 4 — Hey-bay şoför, otomobiline pinel güzel kadına dikiz aynasından pek : bakma.. bilirsin ya evde bayan var. B“'w işitecek olursa halin yamandır. Cümlenin birinci ve ikinci kısmını bi leştirince mâna büsbütün değişti. — | « Evinde bekliyenleri unutma, sür ” fplâkettir.ı ' Anladığım tarzda anlatayım: $ — Şoför evinde seni elinde sopafu | bekliyenleri unutma.. ne kadar yavâ gitsen o kadar iyidir ğ İsmet Hulüsi | .ı_ Maverayi Erdün Krali | Abdullah Ankarada Dün, sabah gelen ekspres, bize, Me' verayı Erdün hükümdarı Emir Abd“P lahı getirdi. LA İstasyonda, İstanbul valisi Muhittif | Üstündağ, Emniyet Direktörü 5 Kılıç, Harp Akademisi Direktörü neral Ali Fuat, İran Baş kansolosu B mil Ceylâni, İngiltere Sefareti Sektt | teri ve daha bir çok guzi&: zevat tarafından istikbal A | edilen ht kümdar, askeri bir kıt'a tarafından — selâmlanmıştır. R Tren istasyona girince, muzika, # lâm havasını, Maverayı Erdün, ve TW milli marşlarını çalmıştır. l İstasyon baştanbaşa Türk ve “B.- verayı Erdün bayraklarile donatılmMi t. Muhterem misafirimizin bu ziyaf*' | siyah, yeşil ve beyaz yollu Maverâi ) Erdün bayrağının, Sirkeci garindah defa dalgalanmasına vesile olmuştu- tanbulluların ilk defa gördükleri LÜ zel bayrağın üstünde kırmızı TeF , ,;ı'ıı bir müselles, ve yedi köşeli bir de " — yaz yıldız görünüyordu. B Emirin maiyetinde Norfild adw,—î' bir İngiliz binbaşısı, ve murassa HG7 çerli bir de yaveri vardı. LA Bunlardan başka, mabeyncisi, h Hariciye Vekâleti, hududumuZ” , itibaren, Bay Kudreti, hükümdarın * — mandarlığına tayin etmiştir. ıı tündağı da yanına alarak, | P Misafirimiz, rpsşa nunda da, bir çok güzide Zevîai nf fından teşyi olunmuş, halk tar2' £ pf üzun uzun alkışlanmış, ve 857 », 'e İç di

Bu sayıdan diğer sayfalar: