31 Mayıs 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

31 Mayıs 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İngiltere - Kap hava seferini yapan kadın tayyareci parasız kaldı “ Havacılık âleminde meşhur olmak istedim. Uçmayı severim ve daha hâlâ da bu illetten vazgeçmiş değilim,, Hikâyesini anlatacağımız kadın bir tayyarecidir. 1935 yılında Kap'tan İngil- tereye kadar bir uçuş yaparak, kocasile birlikte bir rekor da vücudu getirmiştir. Ve bugün birlikte uçacağı tayyareci, İn- giltere - Kap - İngiltere yarışında, işti - rük edenlerin en önünde ilerlerken, vak- tile ona borç vermiş olduğu 544 İngiliz li- rasını mahkeme kararile geri almak im- kânını bulmuş bulunuyor. Bu güzel, 9 nis- bette pervasız tayyareci kadının hikâiye- sini kendi ağzından dinliyelim: «Söyliyocek şeylerim o kadar az ki, Ka- pa gidip gelişimi bile hesaplasanız dahi, bütün tayyarecilik hayatımda bir şey yap mış olduğumu sanmıyorum. Havacılık â- leminde meşhur olmayı o kadar istedim ki... Uçmayı severim, ve daha hâlâ da bu illetten- vazgeçmiş değilim, Ben ne ümid ettim, sonu nasıl bitti?.. Bildiğiniz gibi davalık, mahkemelik ol - duk... Bununla beraber gene de meyus değilim. Hayata ve çalışmıya yeniden a- tılacak, başlıyacağım. Bana inanınız ki çalışmak bir zarüret- tir. Ve ben de buna inanıyorum. Ben İs- koçyalı bir kızım. 'Tayyareciliğe nasıl başladım?.. İlk ön- ce, bir yıl, Londrada güzellik enstitüsün- de çalıştım. Sonra, beni tâbiri caizse so- Buk havaya salıverdiler. Şimdi de bu mektepte edindiğim bilgiyi satıyorum. Bu mesleğe 19 yaşında iken başlamış- ftım. O zaman müthiş para kazanıyor - dum. Zengin racalardan biri en kıymetli mMüşterilerimden biriydi. Anlarsınız ya! bu müşterimin bahşişleri de boldu. Yaşıma göre çok erken evlendim, Bu da 1934 yılına rastlar. Kocam zabitti. O Zzamanlar da uçmıya can atıyordum. Ve bir gün Hanworth'da mahkemeye ver - diğim tayyareciye tesadüf ettim. Ahbab olduk. Bugün de gene ona karşı dostluk hislerile bağlıyım.. Tayyarecilik diplo - Mamı alıncıya kadar epey uğraştım. Buna Tağmen seviniyordum. Gururlanıyor - dum. Bu sıralarda ben Londrada bulu - nuyor, kocam da köydeki evimizde kalı- yordu. Uçuş için fedakârlık lüzimdı. Mücev - herlerimi rehine koyarım, dedim.. küzel pırlanta yüzüklerim, bir inci gerdanlı - Bim, üç tane yakut ve zümrüd broşum vardı. Rehin olarak koyduğum bu mücevher- lerim bugün satılmış bulunuyor. Ve bit- tabi bir daha da görmek, takmak müyes- ser olmıyacak bana... Uçarken dehşetli korkmama Tağmen, CÖNÜL İŞLERİ! Ugydurmaya Benziyen bir mektup <Ankarardan akseden bir genç kız sesi, diyor ki: Y7 yaşındayım. Orta mektebi henüz bitiremedim... Filân mektepte okuyan 20 yaşında bir gençle sevişiyorum. Ek- Beriya ya sinemaya giderek, ya so « kakta buluşarak gezip konuşuyoruz, fakat bu gencin sevgisine pek de ina- namıyorum, Annem, babam ve arka- daşlarım bu sevgimizden haberdar - dırlar, Siz ne dersiniz acaba? Bu genç be - nimle gönlünü mü eğlendiriyor, yoksa beni hakikaten ciddi ve somimi bir aşk ile mi seviyor? Ne mi derim? Yazı makinesi ile yazılmış olan bu mektup İmzasını taşıdığı genç kız ta - rafından gönderilmiş değildir, ve kim- bilir benim yanılarak imzayı da koya- cağım düşüncesile yapılmış fena bir lâtifedir, derim, * «Muğla» da oturan bir genç kız di- Tayyareci kadın © nisbette de zevkleniyordum. Korku ile zevkin aynı andaki tekevvününü kabil değil tarif edemem. Ama aynile vaki.. Hayatımın en kâbuslu ânını, bataklık a- raziden geçtiğimiz dakikalarla, zifiri ka- ranlıkta Kahireye indiğimiz zamanlar teşkil eder. O tayyareci arkadaşla, bildiğiniz gibi hiç konuşmuyorduk. Yazışarak istediği - mizi anlatıyorduk.. Londradan havala - Tup bu uzun seyahate çıktığımız zaman bir kaç şilin paramız kalmıştı. Kaptavn'a yetiştiğimizde meteliğe kurşun atıyor - duk... Tanınmış bir kadın tayyareci olmak sevdam günden güne artıyordu. Tayyare- ci ile aramız da açılmıştı. Yaptığımız se- ferde rekoru kırdık ama, ben kendi he- sabıma da rekorlar - kırmak istiyordum. Para bulmak lâzımdı. Anladım ki, mali bakımdan, rekor kırmanın da hiç de ö - vülecek bir meziyeti yoktur. Ve güzellik kültür. mütehassıslığında ise gül gibi ka- zanabilirdim. Ö zamandanberi, yani bü- tün paralarımızı bu işe sarfedip de eli - miz böğrümüzde kaldığındanberi, bir şey yapamadım. Hangi para ile?... Para ol - mayınca uçuş da olmaz elbette... Peki tayyareci arkadaşımı neden da - va ettim?.. İnanınız ki, mahkemede bu - Tunurken tir tir titriyordum. Ne yapa - yım?.. Bana para lâzımdı. Ve ondan da nihayet kendi paramı istiyordum. Yoksa işin içinde bir inad, nisbet meselesi yok- tu ve yoktur.., Şimdi 24 yaşında bulunuyorum. Ve ha- yatımı epeyce heder ettiğime de inanıyo- rTum.> - yor ki: Bundan tam bir sene evvel iyi bir a- ilenin oğlu ile nişanlanmıştık, bir müd- det sonra da nikâhlandık, fakat düğün merasiminin yapılmasına intizaren ev- lerimizde oturuyorduk. Derken nişan- hm, yahut nikâhlım beni ikmale baş- ladı. Kendi evine bile uğramaz oldu. Takip ettim, başka kadınların peşinde dolaştığını gördüm, bütün zamanını dansla geçirdiğini öğrendim. Ne ya - payım? * Bu genç kız nişanlanmadan, nikâh- lanmadan evvel karşısındaki hakkında tam malümat almamış, yanılmış ola « caktır. Vaziyetini nazik görüyorum. Daha aile hayatına başlamadan sefa- hate düşen delikanlı ati hakkında iti- Mat veremez. Fakat derhal kat'i bir :uıx almayı da tehlikeli bulurum. iraz beklemek müreccahi kadın bif müddet sonra bana daha 'a fassalca, daha hususi bir mektup ya - zarsa vaziyetini bir tü yöbüürür Sti ae TEYZE ' edebileceklerin yeti | vindirecek bir hâdisedir. Ne duruyorlar.. Yaşar da burada, minder de burada: Hodri meydan Berlin olimpiyatlarında dünya güreş ,şampiyonluğunu kazanan Yaşar matbaa- mıza gelmiş. Arkadaşlarımızdan birine şunları söylemiş: —— Kasımpaşa klübünden bazı kimseler | benim İstanbul şampiyonu değil, Kasım- | paşa şampiyonu bile olamıyacağımı iddia (ediyorlarmış. Hakkımda böyle söyliyen- |ler gelsinler; kendilerile boy ölçüşelim. Yaşar isteğinde haklıdır. Gelsinler, o - nunla minderde karşılaşsınlar. Gelib ge- lirlerse görelim.. mağlüb olurlarsa gene görelim. * Keşki Yaşar mağlüb olsa. Kendi sik- Jetindeki bütün dünya şampiyonlarını alt eden Yaşarın İstanbul şampiyonu değil, Kasımpaşa şampiyonu bile olamaması memleket hesabına arzu edilmez bir şey değildir ki. Yaşardan kuvvetliler, onu kolayca alt işmiş olmaları bizi se- — Hodri meydan! * Yaşardan çok kuvvetlileri görmek bir dilektir. Fakat Yaşardan kuvvetli olduk- larını iddia edenleri dinlemek manasız bir boşboğazlığı dinlemek olur: — Ben Yaşarı yeneceğim! Derlerse.. gelsinler onu portmantoda a- şgılı fötr şapkama dinletsinler. Yok: — Yaşarı yendik, var mı daha başkası? Diye gelirlerse o zaman ancak onların sözleri dinlenir, ve alınları öpülür. İMSET Dedeağaçta petrol bulunmuş Atina, 30 (Hususi) — İngiliz ve A man mütehassısların nezareti altında yapılmakta olan araştırmalar netice - sinde 200 metre derinliğinde Dedcağa- cında petro) izine tesadüf edilmiş ol « duEE bildirilmektedir. Kaketi BLUZLAR Yukarıda — Küçük kareli kumaştan bluz. Jile beyaz (pike) den bluzun ya -| kası ufak kapalı, Önü üç düğme ile ka - panıyor, Jilenin arkası belin üzerinde ge- Dişçe bir (sentür) halindedir. Yukarısı | yoktur. Önünde göğüs üzerinde iki eğri €ebi, bunların altlarında birer (kup) u var. , Aşağıda — Sifon bluz yaka orijinal - dir. Önünde roba hissini veren iki cebi var. Sentür arkanın ve önün yalnız orta yerindedir. Yanlarda sentür yoktur. Ön ve arkanın ortasndaki parça iki yerin-|' den dikişli, eteklere gelen tarafında iki- şer yırtmaçlıdır, adat — ati aeen aa ĞD ö iüsa nti B İN ös ö li n “Erdün -Kralı Emir Abdullahile bir mülâkat « Türkiye gözümde, gönlümde muhabbet kokuları neşreden ilâhi bir buhurdan gibi tütüyor_du » Emir Abdullah Polislerimizin önünden geçerken K Orta bir boy... Fakat bu ufak yapılı orta — Çok sevdiğim memleketinizin çoll boya, geniş bir heybet veren bir sima ki,| muhterem reisine karşı kalbim en samla, uçsuz bucaksız bir gururla, uçsuz bucak- gız bir tevazut, sayılı hatları içinde bir- leştiriyor. İçine tek ak tel karışmamış zarif sa - kallarını ve bıyıklarını hayalen kaldırın- ca, hükümdara otuzdan fazla yaz veremi- yorum, Çünkü, zeki siyah gözlerinin iki projektör gibi nurlandırdığı sevimli yü - zünde, geçmiş yılların izleri hiç yok de - nilebilecek kadar az!.. Sırtında siyah canfes bir harmaniye, başında, beyaz bir keliye ve kefiyenin üzerinde, altın sırmalı kalınca yeşil bir kordon var. Belindeki sırma kuşaktan başını uza- tan murassa hançer, öldürücü. bir âlet olduğunu akla bile getirmiyecek kadar zaritf!.. Parmağındaki altın yüzüğün üzerinde fındık boyunda bir zümrüd taş parlıyor. Alâyişi sevmediğini, sade kıyafetinden değil, her hareketinden okunan demok - rat Şeria hükümdarinın bütün ziyneti bu “yüzükten ibaret! Oteldeki bagajlarınin yekünu da kırkı bulmuyormuş! General Ali Fuatla, Vali Muhiddin Üstündağla tanışırken, bir çok iltifatları bir solukta ediyor: — Müşerref oldum... Memnun oldum... Bahtiyar oldum... Müftehir oldum! Ve İstanbulluları imrendirebilecek ka- dar pürüzsüz, tertemiz bir türkce konu- şuyor: — Ben, diyor, Türkiyeyi ne zamandır, ve ne kadar özlüyordum, bilemezsiniz... Türkiye, gözümde, gönlümde, muhabbet kokuları neşreden ilâhi bir buhurdan gi- bi tütüyordu! Londrada Başbakan İsmet İnönü ile görüşmek, bana bu hasrotten kurtulmak fırsatını kazandırdı. Orada kendilerine, eski sevgileri, yeni temaslarla takviye hususundaki arzumu açtım. Ve uzaklardan alkışladığım mus vaffakiyetlerinizin eserlerini görmek is-> tediğimi söyledim. İsmet İnönünün, 'da - vetkâr ve lütüfkâr mukabelesi sayesinde, Şu anda duyduğum saadete kavüştüm. Hükümdarın huzurunda — bulunduğum sırada kabul edilen meslekdaşlarımdan birisi suallerini ingilizce soruyor. Hüküm dar ingilizce cevab veriyor: Üşmek için türkceyi tercih et - memizde bir mahzur yoktur! Onu takiben gelen bir başka arkadaş, söze İransızca başlıyar. Emir, fransızca soruyor: — Türkce bilmiyor musunuz? Ve dört büyük lisanı başına olanca zenginliklerile sığdırdığı anlaşılan Şeria ,hükümdarı; bu husustaki sorgumuza, muhatablarını derhal fetheden sıcak te- vazula cevab veriyor: — Lisana çok sevgim var... İmkân ve vakit bulabilseydim, dünyanın bütün li- sanlarını öğrenirdim! Ve mizahcı dimağından kopardığı bil- mem kaçıncı nükteyi, gülümsiyerek bize ikram ediyor: L — Hattâ vaktile burada bulunduğum gırada, Kuşdili'ni bile öğrenmiştim! Türkiyede uzun müddet oturduğunu söyliyen hükümdarın, hangi mektebi - mizde bulunduklarını öğrenmek istiyo - Tuz: — Tahsilimi husust yaptım! diyor, Ve bize, Ankaraya gideceğini bildirir- ken Atatürk'ten bahsedivar: bti Te eee Üo x< bi in Te HBA A AAA ÜGÖ mi duygularla doludur! Türkiye cumhilf .riyeti denilen şâheserin müessiri de bi şüphe yok ki, büyük milletinizin, wışll ,dünyayı hayran eden büyük şaâheseri " dir! 'Türkiyeden sonra Şam'ı da ziyaret ede” ceğini söyliyen Maverayi Erdün hüküme darı Emir Abdullah, Hatay davasındafi. bahsederken: — Bence, diyor, Hatay meselesi, ikf kardeş arasında belirmiş geçici bir ihtit lâftan ibarettir. Türkiye, küçük karı sayılan Suriyeyi bağrına basıp öper, öOlk* şar, Ve ağabeyin bu müşfik nüvazişi, 4“ radaki ehemmiyetsiz dargınlığı, iki kar * deşin arasına yabancıların — katılmasi©â Jüzum bırakmadan giderir! - Söylenildiği gibi, Filistinin, Arabr , Jarla Yahudiler arasında taksim edilmesi" varid midir? — Bu, muğlâk, bir meseledir. Fakat bil muğlâk mesele; Pilislinin sulh ve selâ * metini tehlikeye düşürmiyecek bir şekil de halledilecektir kanaatindeyim. j — Biraz da Maverayi Erdünün vazi “ yetinden bahis buyurulur mu? — Memleketimiz, komşu memleketlef” le kardeşce münasebetlerde bulunmak * tadır. Hele İngiltereyle aramızdaki d0s* tane rabıta, çok samimiyetle tesbit olunt — muş bir muahedeyle de takviye edilmi$" tir! Hükümdarı, biraz da, siyasi mevzulaf haricinde konuşturabilmek için, satran oyununda bütün dünyaca meşhur olaf maharetinden bahis açıyorum. Gene gü * lümsiyor: — Evet... diyor... Boş vakitlerimde satranç oynamak, zevk duyduğum bif meşgaledir! — Acaba, bütün büyük kumandanla * rın, bu oyundan zevklenişlerinin scl nedir?.. sa€ — Bana sorarsanız, satranç, dımağa çef — faydalı faaliyet imkânlarım hazırli) bir öoyundur! Ayrılmadan önce, Emirin, İstanbül Bakkındaki intıbalarını da tosbit etmek istiyorum: — İstanbul mu?.. diyı dünyanın her hangi bir kö; buraya getirseniz, ve gözünü açtığı 7â * verebileceği cevab: — Cennettir!...... , Çünkü insan; ahcak buraya gelincef? kadar geçtiği yolları tahayyül ettiği 74" mandır ki, cennette değil, hâlâ yeryüzü””, de bulunduğunu hatırlıyabiliyor. Hele Ayasofyaya, Sultanahmede ce, ikişer rek'at hamaz kılmaktan ketdl” mi alamadım! İkisinin de deruni mât raları, en irnansız ruhlara bile ibadet zusu verecek kadar ilâhi! Yoldan gelmiş. ve yola gidecek olan hükümdarın, beni kabul etmekle 55:5 diği yüksek lütfü ve tevaznu daha istismara cesaret edemedim. ö Maverayi Şeria hükümdarı, İstanbuldü dedesinin mezarını ziyaret etmeklt: buradaki eski arkadaşlarını birer 5 hatırlayıp, aratıp buldurtmakla, YÜ duygularının zenginliği bakımindan " , manevi servetler hazinesini andıran * , miz kalbini dolduran vefakârlığın PU dudsuzluğunu da göstermiş oldu. . Bu bakımdan Maverayi, Şerlanın hÜ küüüdütına”İyi kalbli Tasinların 6ebM da diyemez miyiz? — Naci Sadi man nerede bulunduğunu sorsanız, A s —— —. a rarrrrryir - a

Bu sayıdan diğer sayfalar: