12 Haziran 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

12 Haziran 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Oldürülmek ist “Ben davacı ır enilen bir adam değilim,, diyor Mahkemede şahitliğine müracaat edüaiği zaman da, her suale “ Bilmem,, diye mukabele "e etti ve birşey söylemeden şahitlik yerinden çekildi Koskada Nevzadın kahvesinde, Cemal adlı birini öldürmek kasdile yaralamak- tan suçlu arabacılar kâhyası Arif Sabri- nin muhakemesine dün devam edilmiştir. Arif Sabri mevkuftur. Rakı tesirile çı kan bir kavgada, Cemali kasığı ile kar- mından Bulgar kasatorasile ağır surette yaralamıştır. Ağır yarah Cemal, iyileşmiş, hasta- neden çıkmış bulunuyor. Fakat, ağır su- rette yaralanmış olmasına rağmen, dava- cı değildir. Davacı yerine gelmiyen, Ce- mal şahit yerine çağırılmıştı. Son celse- de heyetin karşısına gelip durdu. Cemâl, bahriyelidir. Ağırceza reisi Re- fik Onay, şahit sıfatile vak'ayı anlatma- sını söyleyince: — Ben, dedi, evvelce ifade vermiştim. Oradaki ifadem neyse, odur! — Burada da ayrıca anlatınan lâzım! — Anlatamam! — Neden? — Çünkü, anlatırken sinirleniyorum! — Ben sorayım da sen cevap ver. Seni vuran bu Arif Sabri midir? — Vak'aya dair bir şey söyliyemiyece- gim. İfadem okunsun! Davacı olmıyan yaralı, şahit yerinde bu hususta hiç bir şey söylememekte 1s- rar ediyordu! Reis, bunun üzerine ifadesini okuttu ve bahriyeli Cemal, bu ifadeyi aynen ka- bül etti. İfadesinde, Nevzadın kahvesin- de kaptan Hakkı ile jandarma Hasanın ve Arif Sabrinin münakaşa ettiklerini, “kavga şeklini alan bu münakaşa üzerine, kendisinin yanlarına yaklaşarak, Hakkı- ya çıkıştığını ve bunun üzerine de Atif Sabrinin kendisini Bulgar kasatorasile iki yerinden yaraladığını anlatmıştı. Reis Refik Onay, sordu: — Peki, sen mademki Arif Sabriye de- Bil de Hakkıya çıkıştın, seni neden Arif Sabri varaladı? # 'mem! — Kavga ettiği Hakkıya senin çıkış- maş olman, Arif Sabrinin huşuna gitmeli değil miydi? — Bilmem! — Sebep nedir? — Bilmem! Mevkuf Arif Sabri, müsaade istedi ve: — Cemal, dedi, benden davacı değil, şahit yerinde mademki, merdce doğrusu- nu söylesin! O, gelmiş ve bana «pay ede- mediğin kozun nedir bunlarla? Gel, be- nimle pay et!» diye kabadayılıkla mey- dan okumuş, kavgaya karışmış ve bu sı- Yada yaralanmıştır! Cemal, eşimdiye kadar ne söyledimse, ; başka bir söyliyeceğim yok- iyerek çekildi. Daha önce de, ema- net dairesinden getirtilen Bulgar kasa- torası, sarılı bulunduğu kâğıttan çıkarıl- dı, gösterildi, suç aletinin bu olduğunu tasdik etti. Arif Sabri, bu kasatorayı ne diye ya- nında taşıdığı sualine karşı: *«Sebze ha- Tinde de buluruyordum o sıralarda; zer- zevat soyuyordum!» dedi. — —mere— — Zerzevat Bulgar kasatorasile mi s0- yulur?! — E, bazan... lâzım olur, diye düşündüm! — Yaralamağa mı?! — Yok, onu demek istemedim; yani... Arif Sabrinin, Ankara İstiklâl mahke- mesince tehdidle silâh teşhirinden bir sene hapse mahküm olduğuna dair bir kayıt bulunmuştu. Halbuki, kendisi bu- nun doğru olmadığını söyliyerek, yalnız bundan 17 sene evvel birinci cezada 4 se- neye mahküm olduğunu kaydediyordu! Muavin Ahmet Remzi, bu cihetlerin iyice tahkikini, şahit kahveci Nevzadla . Bazan da başka bir işeı Zekinin dinlerilmelerini istedi. Refik O- nay; Ahmet Muhlis Tünay ve Cihad Ba- ban, bu yolda karar vererek, duruşma- nın devamını, 8 temmuz perşembe günü saat 15 e bıraktılar. Ortaköy kazasının muhakemesi devam ediyor Geçende Ortaköyde Gülnihal isminde © yaşında bir kız çocuğu, şoför Nihad Erdoğanın sürdüğü 3785 mumaralı kam- yonun altında kalmış, ezilmiş, ölmüştü. Şoför de meşhut suç kanununa göre dör- düncü cezaya verilmişti. Bu eyürekier acısır kazanın suçlusunu sorguya çeken ve şahitlerini dinliyen dördüncü ceza, vak'a yerinde keşif yap- tırmıştı. Dünkü celsede, keşif raporu o- kundu. Bu raporda kamyonun 30 kilometre- den daha hızlı gittiği anlaşılamadığından, eğer şoför korna çalmadıysa bunun ted- birsizlik olduğundan, fakat esasen” Gül- mihal yaşındaki çocukların korna sesine aldırış edemiyeceklerinden, «nikübed> i tefrik ve temyizden âciz bulundukların- dan bahsedildikten sonra, 30 kilometre süratle gelen bir kamyonun önünden, ço- cuğun kamyonu görüp kaçmağı akıl et- mesi lâzım geldiği ortaya atılıyordu! Dünkü etiseye, kızcağızın babası ko- misyoncu Necat gelmişti. Damwacı sıfa- tile, kamyonunr ve şoförün mensup oldu- ğu Kuruüçeşme Nakliyat Kollektif Şirke- tinden 5,000 lira tazminat istiyordu. Ve- kili de, bu gibi şirketlerin, şoförlerine götürüp getirecekleri eşyanın bir yerden bir yere nakil ve ısali hususunda saat ve dakika tayin ettikleri, kamyonun 50 kilo- metreden fazla hızlı gittiği muhakkak ol- duğu şeklinde bazı izahat verdi. Heyet, şirket müdürü Envere, maldan mes'ul sıfatile tebligat yapılmasını ve duruşmanın pazara bırakılmasını karar- Taştırdı. Kadastro tahriri çabuk bitirilecek İstanbulun bütün kazalarında ka . dastro tahrir faaltyetine devam edil » mektedir. Bu işin çabuk bitirilmesi için, ka » dastro fen memurların/n gösterecek - leri lüzum üzerine, kendilerine beledi- ye mühendislerinin de yardım etme - leri kararlaştırılmıştır. —- ——— ——— o— — —— Okuyucularıma Cevaplarım Bay (Vecihi) ye: Kadınm her sözünü hakiki düşün- cesinin bir fadesi olarak kabul etme - yiniz, size: — Hercaisiniz, der, ehemmiyet ver- mez görünür, hakikatte biraz üzerinde işleyiniz, verdiği hükmü unutur, der- hal alâka gösterir. Sevmiyormuşsunuz, olabilir. Fakat bu, istikbalde de sevmiyeceğinizi değil, bugün için sevebileceğiniz bir kadınla karşılaşmadığınızı gösterir. * Akaretlerde Bayan B. G. a: Hayır, izdivaçlarının ilk senelerinde anne olmak istemiyen genç kadınlara hak veremem, bilâkis kendilerin! ihti- yatsız bulurum. Çocuk evlilik hayatı- nın sigorta mührüdür, Akit kâğıtları- nın altına ne kadar mümkünse o ka - dar erken basılmalıdır. * «Menemen» de Bayan K. K. a: Zannediyorum ki bu yıl içinde bana ikinci vak'a olarak müracaat ediyor - sunuz. Biraz sabırlı olsanıza, TEYZE — SON POSTA Kadınlara göre erkeklerin büyük kusurları Kadınlar erkekleri daha çok sever- ler, fakat şu şartlarla: 1 — Güzel bir kadının karşısında kı- rılıp dökülmez, gösteriş yapmazlarsa. 2 — İkide birde muhatabları olan genç kıza, (ne olur bana kendinden bir şeyler anlatsana) demezlerse. 3 — Eğer nükteyi yalnız erkeklerin yapmadığına, bunun onlara has bir şey olmadığı ırlarsa, 4 — Muhatabları olan genç kıza ve- ya kadına, seni eski İâcivert şapkanla daha çok beğeniyorum demezlerse. 5 — Muhatabları olan genç kızın ho- şuna gidecek hediyeyi seçip, kendi zevklerini karıştırmazlarsa. 6 — Başka erkeklerden daha kuv- vetli ve muvaffakiyetle ilânı aşkede- ceklerine inanmazlarsa. 7 — 55 yaşına merdiven dayamış iken daha hâlâ gençlik iddiasında bu- lunmazlarsa. 8 — Kadını ayrı bir ırk olarak te- lâkki etmezlerse. © — Her şeye burun sokmazlarsa, 10 — Kadının, arasıra erkekten baş- ka diğer mevzularla da alâkadar ola- cağına inanırlarsa, * İngiliz gazetelerinden - HÂDİSELER KARŞISINDA “İCEDE Halk roman g BİYAT. ve hikâyiîı Yazan: Halit Fahri Ozansoy Dahiliye Vekâleti, Matbuat Umum Mü- dürlüğüne yaptırdığı bir tetkik netice - sinde geniş halk tabakalarının münev - verlerden daha çok roman ve hikâye o- kuduğunu tesbit ettirmiş ve bu hakikati, memleketin tanınmış edebiyatçılarına yolladığı tamimde bilhassa şu cümle ile belirtmiştir: «Halk için yeni harflerle basılan ro - manlarla hikâyelerin sayısı, münevverler için basılan toman ve hikâyelerin sayı - sından daha fazladır.» Hele bu tamimin bir kaç satır yukarı - sında, Mmünevver zümre için yapılan neş- riyata muvazi olarak geniş halk kütlele- ri namına çıkarılan eserlerden bahsedi- Dirken: e«Bunların birincisinin tabı adedi bir iki bini aşmazken, ikincisinin tirajı çok kere elli binlere varmaktadır. Bu vaziyet bize gösteriyor ki halk okuyor.» denilmesi he- pimize, münevver zümre hesabına acı, fakat halk kütleleri hesabına çok mem- nuniyet verici bir haber ulaştırmaktadır. Bu haberin arkasından da çok güzel Bir düşünce ve bir teklif geliyor. Esas da şu: Madem ki halk sevdiği, tanıdığı ma - sal kahramanlarını bugün de eskisi gibi heyecanla karşılıyor ve maceralarını o « kumakta devam ediyor, o halde bunları rejimin ruhuna uygun yüksek manalı ni vak'alar içinde gösterelim ve halka öyle okutalım Bir kere bu hüküm ve karar verildik - ye- Gönen yolunda Mi M BNH Bandırmadan Gönene giden bir kam- yon yavrusuna tıka basa yerleştirildik.. Kamyonda üç sıra var, ben orta sırada- yım., Burası selâmlık sırası, çünkü hep erkekler oturuyor. Öteki sıralarda ses yok. Yalnız bizim gıra konuşuyor.. Benzin kokusu, yolun tozu arasında çenesi kuvvetliler gene fer. man okuyabiliyorlar. Yanımdakınin yanında, yakalıklı kra- vatlı bir bay var.. Görünen bülün köy- ler hakkında izahat veriyor. — Bu köy berbad bir köy, — Ha, bakın bu köy iyidir, — Bu köy de şöyle böyle.. — Şu ağaçların arasından görünen köy yok mu... Gayet fena! Evlerinin damları sazla örtülü bir kö- yün içerisinden geçiyoruz. Kadınlar kam- yonumuzu görür görmez kaçıyor, çocuk- lar peşimiz sıra koşuyorlar. — İşte köy dediğin böyle olur. Fevka- lâde güzel. Bu köyün bir eşi bu civarda ,değil, belki memleketin biçbir tarafında yoktur. Memleketin hiçbir tarafında eşi olmı- .yan köye bakıyorum. Öteki gördüğümüz | köyler bundan çok güzeldiler.. Soruyo- | rTum: — Siz bütün köyleri gezdiniz zannede- rim. — Evet, vazife dolayısile.. Muhasebei bususiyede memurum da.. — Bu köyün havası mı güzeldir? — Bilmem! — Suyumu güzeldir? — Hiç içmedim. — Manzarası pek zannetmiyorum.. — Evet öyle, Manzarası yoktur. — Bağları, bahçeleri. — O kadar iyi değil. Düşünüyorum.. Havasını bilmiyor, suyunu içmemiş, manzarası malüm. Bağları, bahçeleri şöyle böyle.. Acaba nesi fevkalâde güzel? Gene soruyorum: — Peki amma, bu köyün fevkalâde gü- zel olduğunu, bu civarda değil, memle- kette bile belki bir eşi daha bulunmadı- Bını söylediniz. — Evet söyledim. Bu köyün ahalisi. Kulağım kirişte sözün sonunu bekliyo TüUm. — Bu köyün ahalisi.. dediniz., — Vergi borcunu daima vaktinde öder- ler, Hiç bakayâ bırakmazlar, İMSET ten sonra da, bu tamimle, ilk seri hikâ - yeler arasında şunların yeniden yazılma- sı teklif olunuyor: Âşık Garip, Köroğlu, Ferhatla Şirin, Leylâ ve Mecnun, Yedi Âlimler; Tahi Zühre, Arzu ile Kamber, Şahmeran, Ke- yem ile Aslı, Nasrettin Hoca. Bu ilk listenin arkasından da şu mü- talca ilâve ediliyor: «Nasıl ki Mikimavz tipi dalma ayni kalmakla beraber her filmde ayrı bir mevzuun ve ayrı bir mühitin kahramanı oluyorsa, yukarıda adları geçen ve hal - kın gayet iyi tamıdığı lpleri de yepyeni mevzular içinde kullanmak ve böylelik- le halkın alışık olduğu kahramanları ye- ni Türk inkılâp ve medeniyeti gayelerine uygun telkinler yapan maceralar içinde yaşatmak istiyoruz.. Bu tamimle yapılan müracaatın mak - sat ve gayesi bu suretle anlaşıldıktan sonra bu fikirler üzerinde biraz durmak ve düşünmek faydalı olacağı kanaatin - deyim. Çünkü bu hayırlı teşebbüsün tam verimini ortaya koyabilmesi için, müp - hem kölan noktalar etrafında biraz daha fazla aydınlık elde etmeğe çalışmak, va- zifeye çağırılan yazıcıların bu işte, ilk a- dimi olmalıdır. Düşünüyorum: Halk efsanelerindeki kahramanları yenileştirmek çok güzel bir düşünce ve buluş! Ancak, pek öyle kolay bir mesele de değil... Bir kere kah- ramandaki öz karakteri kaybetmemek, sonra o karakterin etrafında yepyeni, eanlı ve tam manasile inkılâp ruhlu bir muhit ve insanlar yaratmak lâzım... Ba- zı masallar ve hikâyeler için bu yenilik bir dereceye kadar kabil - olabilse bile Leylâ ve Mecnun efsanesindeki şiiri ve vak'ayı bugünün hayatına uydurmak, hiç şüphesiz pek garip bir Leylâ ile bir mec- nun ortaya çıkaracaktır. Bu, âdeta, Fran- sız Chanson de Gestes'lerinden en meş - huru olan Chanson de Roland'ı modern şekle sokmak gibi bir şey olur ki o za - Tan meydana yen: bir kahramanlık hi- kâüyesi çıksa bile Roland efsanesi kaybo- lar gider. Bunun iyisi, bazı mümkün ©- labilen yeni maceraları . inkılâp fikirleri verebilecek şekilde - icad etmek, fakat Mikimavz vak'alarında olduğu gibi pek asri vak'alara kaçmamak... Mikimavz için her türlü yeni şekil ve mevzu kabildir. çünkü bu tip tamamile moderndir. Mazi- si yoktur, an'anesi yoktur, ne Guliver'dir, ne Romeo, ne Don Juan... Bugünün bir san'atkârı bu tipi yaratmıştır, dünyaya tanıtmıştır. tanıttığı dünya da her gün yenileşen bugünkü hayat içindeki M - sanlardır. İşte, Üzerlerinde an'anenin yerleşmiş olduğu eski masal ve hikâye kahramanları için bu imkân biraz daha dar bir çerçeveye sığabilirse bunu da bir hakikat olarak tarımak zarureti karşısın- dayız. Maamafih, Matbuat Umum Mü - dürlüğünün ortaya attığı ve tahakkuku- nu beklediği fikir yüksektir, bunu da şükranla karşılamalıyız. Yeter ki, eski | halk hikâyelerini yenileştirmeğe ve fay-| dalı bir şekle sokmağa s'“”"':ıf' Ja dikkati sarfedelim, YEBİ Üi muhit araştırırken çehresi & değişmemiş olan efsane dw' tanınmaz bir hale gzıirmlîdw iğimiz ve ÖZİ gl müsbet bir şekilde tahakkuk 'i ve halk tekrar sü kııılml::W raları aramak arzusuna d hak likeyi önlemek için de, lerini yeni baştan yazacak # üegi zekâ, çok zevk ve çok lnıli'“l çalışmaları mutlak suretl? Üüi meslede bugün içın bil mühim nokta budur. Bâsılı maksadım ınlı!;g':' i Demek istiyorum ki bir # | beleri itibarile - bu meni', gi | taraflarını atarak - bugütkü Fij kolaylıkla girebilse bir DEYÖş ir Aslı veya Kzrırnb“’,' güçlükle yaklaşacaklardIr hıslar yalmız cisane O lar, efsanenin bütün esraf unı da almlarının d"ı’n_d;. / hâlesi gibi taşıyorlar. Huîl'y kadar birer sxmboldürl:fw mistik bir sembal... Oriji radadır. Bü sembol nr'—':" an Ki isimlerin de ya urtad büsbütün başka kahramanlaf yi Li üyük y) '| icap-edecektir. Bunun ikİ mak ta, doğrusu ya, pek ? kâra nasip olacak saade' selâ Pransada Kârnond R lardanberi kadın arkasın zevkperest diye tanıyıp p Juan tipini büsbütün bü”y tahayyül ederek yazdığı * ei Son Gecesi» isimli ıoml”d*n. yesi gibi.. Burada Don :::&d karşı zalim değil, bilâkiS w&' yüzünden mazlümdur. Ö, # çuf kine âlet etmemiş, onlar W:w;! |di zevklerine oyuncak 'W |yüzüne ayni tahkiri ve VA ruyor. Yalnız bir tanesi ; miş, fakât ouu da Don | Şairin verdiği isimle be.":d,ı ve gözlerinder bir damlâ İtüyor, bepsi o kadar... Vakıâğ Fransada M“M:; takdir edilmiş, hiç kim“mg Juan tipini tanımaz )ınll.k( ka bir tip olarak gösterdi: T y mamıştır amma, şunu dâ sasen bu tip geniş halk F d | nıdığı kadar vverlerin ' ve hatlâ taklidine kalktığ! ei dir. Büyük san'at eserleri, Töyer ) sun, resimde olsun, bi dP'M arasına koymuştur. Demek © Öyütü nevvetler, en klâzik #DL gi dern bir şekle bürünmesi"? gf zariye ile başka bir menlw' |itiraz etmezler, yeter ki bi "’ kârın eli bu tipe dokunsul İeştirsin. Halbuki halk ' a yüzde doksan an'anedeki "tf |lar. Onu ararlar, onu bt llflu Raphatl'in Meryem tablolii b':l de Vinci'ninkiler arasında , Raphağl, - Hippolyte T" _,,di bi - halkın beğendiği V& ÖL y Meryemler, ana Mvr!"e'"ı F miştir. Bunlar, etli hud"'c,gf Kucaklarında toraman İSâ K,.)J lar. Halbuki Vinci'nin İf ,ğ) mamile marazi, yorgun. ’;, ) yemlerdir. San'at nok"“;_.ıp" tetikçiler Vinci'nin Meff dif " y biçilmez bir kıymet taf' ;ıl; n yi k katolik âleminde geni$ için gene ötekiler, anh". guptur. İşte halk hikây? ç;ı* da da çok eskidenberi Vw Jan kahramanları yeni w,pü ederken onların halk af8i l sıflarını hiç bir ıured';./ zarureli de bu resim m,ud'f rurete aşağı yukarı Yiıundm Bu mevzu etrafında $ pa şündüklerimiz punlardır. şebbüsün isabetli neticeler Ü mimiyetle dilerken diğ€f mızın da buna fikirleri V€ vet vermelerini ayrTıca 5:' #M' J sele halkın kültürüne P* | eden bir iştir. Bu uğUr vi cek olan gayretler de DUNİLyiç ğerli ve çok yerinde ol dol'“y 0 Şimdi muvaffakiyetle bekliyoruz. iilâ pak'i

Bu sayıdan diğer sayfalar: