12 Haziran 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

12 Haziran 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ı | ON POSTA Rüyadaki cinayet —In,. nedir? İnsan niçin rüya görür? Bualleri bir ilim adamına dorsak bize İülde bozukluğundan, şiddetli heyecan - » fikri sabitlerden filân bahseder. .P filozofa sorsak, Eflâtunun nazariye- len, Freud'un şuur ve tahteşuur tet- l’kh'rhııhıı dem vurur. Belki bunların N'İ doğrüdur. Belki şu veya bu sebep- :'llr. Lâkin bunlar, sadece rüyayı tev- €den bir sebep olmaktan ileri gide - :;"r. bizzat rüyanın ne olduğu meç - kalır, Nasıt elektriğin ne olduğunu bilmi - Sadece onun müsbet, menfi iki cere- Yandan doğan bir kuvvet diye tarif et - şh kalıyorsak, rüyayı da bugüne ka - kimse izah edebilmiş değildir. Hattâ tilen sebepler bile şüphelidir. Mide —u nluğu bir rüya görmemize sebep o- g. Vir. Lâkin midesi dolgun olmıyanlar h Tüya görürler. Tahteşşuurda toplan - ğ bir çok intibalar rüya görmemize se- in? Olabilir. Fakat neden ekseriya bu in- :hhr bir kaledioskopun aldığı binbir ve hendesi şekiller halinde kal - =kl.ı iktifa etmez de makul ve mantıki teselsül arzeder? Hem acaba insanlar Bibi hayvanlar da rüya görürler mi? Ya N.Nar! Onlar da canlı ve hassas mah- —ı ? değil mi? Ve acaba onların gör - leri rüyalar nasıldır? '_ı'wa hakkında müsbet olarak bildiği - tek şey varsa, o da, yalmız ve ancak W“ğ'umu: zaman tahaddüs eden bir BÜhA oluşudur. Uyumuyan bir kimtenin &" Bördüğü vaki değildir. Bu sebep - İnsan, uyanık iken, aklının alamıya - :" bir hâdise karşısında kalınca ken- kendine: * Acaba rüya mı görüyorum? .h*l'- Demek rüya, biz zavallı insanların th“ iftihar ettiğimiz aklımızın ala « ) bir şeydir. ı:lün rüyayı uyurken görürüz? Çün- —l“mdugumuz zaman, ruhumuz, arzi ibindan « çıkar, mesafe ve zaman Umları onun İçin mevcut olmadığın- —u:lnn. bizim için mazi ve istikbal 'de görünen zamanlara gider, şev- .”l. Tışır. Bazan da, serseriliği tutar, buraya dolaşır. W _A:“llımadne. bir tavan arasında o « _N"rdımı Beyoğlunun gece gündüz, k"’ Muhtelif millete mensup insanın n MÜdi bu yerde, rüya görmeğe lü- Yoktur. Günün her saat ve dakika- $der, .._.' Um&. biç bir şeye hayret etmez. tep 3* Uzun seneler bu hiç bir şeye hay- “:'“ğ!m insanlar arasına karışmıştım, bir gece, orada tavan aramda gör- q!çm"l bir rüya... 'N Vakit, zannedersem saat sabahın Vardı. a önmü J » evime yorgun dünmüş, yata - İ UZanır uzanmaz, derin bir y dag, AT Bir aralık rüya görmeğe baş- Bo - Rüya gör Un - Garip bir rüya. ümü rüyamda anlı - Orada esrarengiz hâdiseler cereyan |" uykuya | Yazan : Fikret Âdil bir kahve vardır. Burasını bir İranlı tu- tar, Hattâ bu kahvenin sahibi ile ressam Çallı İbrahim arasında geçmiş bir vak'a da vardır. Çallı bir gün, daha doğrusu bir gece oradan geçerken, pencereleri so- kakla bir hizada olan bu mahzenin bir kahve olabileceğini düşünemiyerek vak - Wle imparator Vespasyen'in bu şehrin her tarafına yaptırdığı, fakat bugün, be- lediyonin Vespasyen sistemi ile dahi tah- sisat bulamaması yüzünden bir türlü yap tıramadığı lüzumlu yerlerden bitine te- sadüf edemediği için oracıkta küçük, lâ- kin müstacel bir ihtiyacı defe kalkışmış idi. Kahveci, pencereden içeriye hücum eden bu beklenilmiyen tufan karşısında Çallıyı karakola kadar götürmüştü. - Bü- tün bunları rüyamda sarahatle hatırlı - » yordum - işte bu kahvede, üç kişi idik. Karşımda oturan iki kişiden yalnız bi - rini görüyordum. Öteki bulutlar arasın - da kalıyordu. Bu görebildiğim kimsenin başı İnebolulu mavna rofslerininki gibi cascavlak idı. Siyah bıyıkları ve ürkek, küçük gözleri vardı. Bilmem neden, bü- tün bunları sarahatle görüyordum. İki a- dam, bir şeyler konuşuyorlardı. Konuş- tuklarını görüyor, fakat sözlerini, sesleri- ni duyamıyordum. Ve sigaralarının ko - kusundan, esrar içtiklerini hissediyor - düm, esrarın bayıltıcı, garip kokusu, bur- bumu sızlatarak, genzime kaçıyordu. İne- bolulu mavnacıya benziyen adamın par- jşak kafasından bir türlü gözlerim ayrıl - mıyordu. Bu, bena, küçükken, büyük ba- bamı ziyarete gittiğim zaman, evimizin üst katındaki balkonun tavanına asılı bir «Yeni dünya» yı hatırlatıyordu. O za - manlar, boyum balkonun parmaklıkları hizasına yetişemediği ve aşağıya baka - madığım için, sokaktan geçenleri bu yu- varlak aynanın Üzerindeki akislerinden baş aşağı olarak seyrederdim. Mavnacı- nn kafasından da, sokağın dibindeki pen- cerede oturduğu için, geçenleri seyret - meğe çalışıyordum. - Bu tedailer de hep Tüyada oluyordu - bir aralık, mavnacı - nın muhatabı ile münakaşayı arttırdık - Jarını farkettim, Muhatabı ayağa kalktı, mavnacının kıpırdanmasına meydan ver- meden, belinden çıkardığı bir bıçağı, bü- tün manasile bir karpuza saplar gibi, bey- ninden sapladı ve sol eli ile altına daya- narak kaşlarının ortasına kadar yardı. Mavnacı, yürekleri paralıyan, ve şive - ginin garabeti ile insana müthiş ve büs - bütün başka bir merhamet veren bir fer- yat kopardı: — Aman Allah... Yandım... Uyandım. Yatağımda yatıyordum. Rü- ya bitmişti. Fakat bu «yandınım...» fer - yadının son heceleri hâlâ kulaklarımda idi, bir türlü gitmiyor, bitmiyordu. Ken- dimi topladım. Ses, bu sefer daha vuzuh- la devam ediyordu. Ne diyarum? Sest işi- tiyordum. Duyduğuma emindim. Evet. Vüzuhla gi sükütunu — yırtarak, sahtden bağrılıyordu. Kalkıp, tavan oda- | 'oin dam Üstündeki penceresinden bak - FU &'mihm(ıqçğğ_n_ Tepebaşına çıkan cad-|itm. Buradan, rüyamda gördüğüm kah- Nı hhı: &mut ve bir ucu, İstiklâl caddesine | venin bulunduğu sokağın başı görürü Sokaklarından birinde, mahzen gibi yordu ve bir çok Wi görülen simalar Konuşma : Bir mecmua Nurullah Ataç Fikir, san'at işlerine merakımız varsa Her Ay mecmuasınını elbette görmüşsü- nüzdür. Beğendiniz mi bilmem; bana so- Tarşanız bizim memlekette çıkan mec- mualar arasında: «Beğendim. veya: «<Be- Benmedim» diye ayırabileceklerimiz pek azdır; çünkü çoğunda bir birlik, bir teca- nüs yoktur. İçlerinde her cinsten, her mezheb'den yazılar bulunur. Klâsik şe- killere ve zihniyete sadık şairle bedit an'anelerin hiç birine uymak istemiyen şair, bir mecmuada yazabilirler. Demek ki her hangi bir mecmuada beğenmiye- ceğimiz, bizi sinirlendirecek, hattâ büs- bütün kıymetsiz ve manasız olduğuna hükmedeceğimiz yazılar yanında hoşu- muza gidecek merakla, alâka ile okuya- gağımız yazılar da bulunabilir. Bunun içindir ki bizde çıkan mecmuâların hep- sinin teşvik edilmesi, alâka ile takib olun- ması daha doğrudur ve okumayı seven her adamın borcudur sanıyorum. Her Ay da bu cins mecmualardandır. Hem o yalnız edehiyat ve san'atle iktifa etmiyor, insan kafasının bütün faaliyet sahaları ile meşgül oluyor: Siyasiyat, iç- timaiyat, iktısat, felsefe, fen, hepsi var. Bir kısmı bizim muharrirlerimiz ta- rafından kaleme alınmış, bazıları da ec- nobi dillerden çevrilen bu yazıların he- men hepsi istifade ile okunuyor. Çünkü bunlar orta bilgili her adamın anlıyabi- leceği tarzda düşünülüp yazılmış. Bize il- mim son terakkilerini anlatırken kariden hususi, teknik bilgiler beklemiyor. Her Ay için umumi orta kültür mecmuası di- yebiliriz. Mecmuanın edebiyata ayırdığı kısım- Doğanspor bugün Güneş ö Hü Ankartdaki maçtan bir intiba: Rapit * Millt küme oyunlarının son karşılaşma- Jarını yapacak olan İzmirin Doğanspor takımı bugün Güneş takımil Taksim sta- dında oynıyacaktır. Milli küme oyunlarının başında birçok galibiyetler kazanmak suretile nazarı dikkati celbeden Doğanspor takımı Fe- nerbahçe ile İzmirde, Beşiktaşla İstan- bulda yaptığı iki maçta en iyi beş oyun- cusunu sakatlık yüzünden kaybetmiş bir vaziyettedir. Takımın belkemiği ve milli takımın iyi da edebiyat tarihi, tenkid makalelerinden | PİT merkez muavini olan Hakkının ta- ve yeni hâdiselere, cereyanlara dair ma- Tümattan başka şiir ve hikâye de var. Ahmet Hamdi'yi şimdiye kadar şair ve bedüyatçı olarak tanırdık; Her ay bize onun bir hikâyeci olduğunu da öğretti... Edebiyat kısmı için bir itirarım var: mecmuanın sahipleri, Orhan Seyfi ile Yusuf Ziya nesil gayreti güdüp ancak kendi telâkkilerine uygun şiirlere yer ve- riyorlar, Bu, mecmuanın umumi zihniye- tine uymuyor: Bence Her Ay mecmuası, yeni şatrleri de çağırmalıdır. Her Ay'ı okuyun, takib edin: ondan bir takım malümat edineceğiniz gibi içinde hoşunuza gidecek şirler, hikâyeler de bulacaksınız. İkinci/sayısında B. Peyami Safa'nın aŞlirsiz asır» adlı, fikri tahrik edici bir makalesi var. Muharririn söylediğine gö- re yirminci asır henüz büyük bir şalr, Reçen asırlarınkilerle kıyas - edilebilecek bir şair yetiştirmemiştir. Umumi barpte, birçok kıymetler gibi, şiir de ağır surette yâralanmıştır... Bugün bizi böyle bir hü- küm vermeğe sevkeden birçok sebebler bulunduğu inkâr edilemez. Bu sebeblerin başında kariler kütlesinin şiire karşı gös- terdiği alâkasızlık geliyor. Edebiyat mec- mualarında, gazetelerinde bile şür ten- kidlerine pek az raslanıyor; o kadar ki bazıları, bundan sonra şiirden de bahse- deceklerini, şairlere küçücük bir yer ve- redeklerini, büyük bir yeniliğe - kalkış- mışlar gibi haber veriyorlar. Şiire karşı | gösterilen alâkasızlığın sebebleri kolayca | tahlil ve izale edilemez. Romanın şire zararı dokunmuştur amma niçin”... Fakat şiirin yaralanmış olduğuna, asrı- mızın henüz büyük şair vermemiş oldu- ğuna kan! değilim. Bir kere casır. tâbizi hayli su götürür: Baudelaire, Verlalne, Rimbaud, Whitmman, George gibi geçen asır sonunda gelmiş şairlerin tesiri he- nüz zail olmadı; onları zamanımızın şa- irleri diye gösterebiliriz. <Asır, t&biri Üzerinde ısrar etsek bile zamanımızda Paul Claudel, Jules Supernielle gibi ge- çen asırlar şairlerinden hiç te aşağı ol- madığını zannettiğimiz adamlar göstere- biliriz. Jules Romains gibi modern âle- min destanını yazmak gayesini güdenler e var, İngiltere'de, Almanya'da da çok değerli şairler bulunduğunu söylüyorlar. Bu adamlarır. tanınmadığını, ekseriyet tarafından kabul edilmediğini mi ileri süreceksiniz? Doğru amma Shakes- peare'in bile büyüklüğü, kendisinden hayli sonra teslim edilmiştir. giriyorlardı. Bir hamlede giyindim, aşağı indim. Koşa köşa oraya gittim. Yerde bir adam yatıyordu. Kaşlarının ortasına kadar ya - rılmış ve bir karpuz gibi ikiye şakkedil - miş kel başından kanlar akıyordu, ve bu | adam ilk defs olarak, bu dünya üzerin-| de, biraz evvel rüyamda görmüş olduğum adamın tâ kendisi idi. 4 kımdar ayrılmasile yarıdan fazla kuvve- ini kaybetmiş bulunan Doğansporun bu- günkü maçtâ büyük bir mukavemet ve o nisbette bir kuvvet gösetereceğini ümit Galatasaray oyuncularile bir hasbihal Milli küme şampiyonluğunu ayağına kadar gelmiş. âdeta çantada keklik zan- neden Galalasaray takımı, kolayca mağ- lüp edebileceği Ankaragücü karşısında geçen hafta ağzının payını âaldı. Galata- saray takımı oyuncuları yüze yüze kuy- ruğuna getirdikleri şampiyonluk postu- nun ellerinden gitmek üzere olduğunu gördükleri şu günlerde geri kalan beş müşabaka için kendilerini toparlamış ise- ier henüz ortada kaybedilmiş pek büyük bir mesele olmamak icap eder, Sporda muvaffakiyetin €en büyük sırrı cebri nefstir. Bir sporcunun her ne şekilde olur- go olgun bir müsabakadan evvel şu veya bu şekilde yapacağı eğlenceler veya mü- sabaka esnasında hasmı küçük görmesi fena neticeler alması için kâfi sebeptir. Unutmamak lâzımdır. ki, şampiyonlar namağlüp değildir. Kulaktan kulağa ge- len sözlere inanmak istemiyor, Galatasa- ray takımının geçen haftaki beklerimi: yen mağlübiyet sebepleri arasında sayı- Jan, acı şeylerden burada bahsetmek bi- le istemiyoruz. Her nimet bir külfet mukabilinde oldu- ğuna göre, sporda da müuvaffakiyet sar- fedilen efor mukabilindedir. Oyun kabi- liyetleri işten anlıyanlar tarafından tas- dik edilen Galatasaray birinci takımı ©- yuncuları değerli bir antrenör elinde id- man ederlerken ve birçok teşekkülleri gibtaya sevkedecek bir varlık için- de çalıştıkları halde mağlüp olurlarsa takımile_ karşılaşıyo_r Gi ve Ankaragücü oyuncuları bir arada etmek hayli güçtür. Takımın yarısından fazlasını genç o- yuncularla süsliyerek son maçları için İstanbula gelen Doğanspor takımı bura- da yapacağı iki maçta da büyük bir ne- tice almaktan ziyade güzel ve temiz bir oyun göstermeğe çalışacaktır. Güneş takımına gelince, bu takım bu sene için milli küme davasında büyük bir iddiası kalmadığı için işe lüzumun- dan fazla ehemmiyet vertmnek hevesinde yolmasa gerektir. Başlamılar bir işin neticelenmesi zaru- reti karşısında bugünkü mMmaçı bir vazife olarak yapacak bulunan Güneş takımı Doğanspora karşı İzmirde kaybettiği o- yunu burada zaferle bitirecek olursa en büyük kârı hiç şüphe yok ki bu olacaktır. l Galatasarayın Bayramı için hazırlıklar Galatasaray spor klübü 32 nci yıldö- nümünü temmuzun üçüncü haftası bü- yük merasimle kutlulayacaktır. Kara ve su sporları şübelerinin iştirakile yapıla- cak bu bayram için büyük bir proğram hazırlanmıştır. Klüp idare heyeti Galatasşaray bayra- mıina yerilen ehemmiyetle mütenasip ola« rak programın iyi bir şekilde tanzimi için beş kişiden mürekkep bir organizasyon komitesi teşkil etmiştir. Bu koömite mesaisini esaslı bir şekilde yüpabilmek için mali komite, neşriyat komitesi, teşrifat komitesi, levazım komi- tesi namile birbirinden ayrı dört yardım- :ı.heypl teşkil etmiştir. Galatasaray bayramında atletizm, fut- bol, güreş, basketbol, völeybol, kürek, ,yüzme, atlama, su topu şubelerinin işti- rakile muhtelif müsabakalar yapıla- caktır. Ecnebi sporcuların bu bayrama iştirak- Jeri de temin edilecektir. Mvereseseseseneresaseeneeranancur #lbotto bu işde bir gayri tabiilik aramak lâzmımdır, Püzar günü Doğanspora karşı maç yüa- pacak olan Galatasaray tam — teçhizatlı bulunduğu bir sırada bize gene Bgâyri ta- bil bir oyun seyrettirecek olursa, artık akıntıya kürek çekmekte israr - edecek olan idarecilere Allah sabır versin de- mekten başka çare yoktur, R.M. Eminönü kaymakamını Görmek istiyen Bir vatandaş Birkecide Selâmet otelinde oturan oku- yucularımızdan Yozgadlı Hüseyin Osman evvelki gün bir belediye cezasına itiraz etmek üzere Eminönü kaymakamlığına gitmiş, kaymakamı görmek İstemiş. Fa- kat odacılar kendisine: — Kaymakame çıkamaasın, şikâyetin varsa bir istida yaz, getir, kendisine ve- relipsi, cevabını yörmişler, Okuyucumuz şimdi soruyor: Devlet iİş- ti olanlardır. Bir kaymakamı görüp şikâ- yetini bildirmek her vatandaşın tabil hak- iodır. Odacılar bu hakkı bir vatandaştan Dasıl alıp istedikleri gibi kullanabilirler?» * Sultanahmette ikide bir bozulan bir terkos çeşmesi Sultanahmette oturan bir okuyucumuz, Bultanshmet Ticaret sokağında — terkos geşmesinin sureti mahsusada boruldutu- mu yaşıyor. Bu çeşme bundan evvel de iki- de hir bozulüyormuş. Şirkelin bu hususla alâkadar olmasıu dilemektedir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: