12 Haziran 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

12 Haziran 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

b diği 8 Sayfa SON POSTA. Tarihi tetkikler : İmparatorluklar yıkan bir milletin yaşayışı... yanına ona bakandan On ikinci asırda, or ,— ta Asyada Altay dağ larile bu dağların ce- nup ve şimalinde bir kaç milyonluk bir mil £ Jet yaşıyordu. Bir çok kabilelere ayrılmıştı ve her biri arasında sonu gelmiyen bir mücadele devam edi- yordu. Bunlar iİk de £ fa olarak o zamana göre pek medeni olan © Çin ülkesine akınlar yapıyorlar; başa çi kamıyan imparator. Jardan para ve hedi ler aldıkları gibi reis. Jeri de imparatorla « | rın kızlarile evleni « 7 yorlardı. a Bunlar, Moğollar « ii a . Moğolların en ke GÜ 8if olarak bulunduk. ! ları Bergade dağlar pek yüksektir. Sivri kayaları ve tepeleri bemen hemen her zaman bulutlara değer. Bu kayaların ya- rıklarında tek tük ağaçlar vardır. Tepe- Veri buz ve karla örtülüdür. Vadilerin ço- ğu kumluktur, İrmaklarının kenarları ça- yırlar, çam ve kayın ağaçlarile doludur. Moğolistan, denizden yüksek olduğu için ayni arz üzerindeki diğer memle - ketlerden daha soğuktur. Baykal gölü senenin dört beş ayında buz tutar. Ha - raret derecesi sıfırın altında yirmi beşe kadar iner. Fırtına, boru ve zelzeleler çoktur. On ikinci asırda harikulâde iradeli, ce- sur, zeki ve müthiş surette soğukkanlı bir kumandan, bu unutulmuş kavmi birdenbire tarihin en ön saflarına çıkar - dı. Son derecede sıkışan ve birdenbire patlıyarak etrafı korkunç dalgalarile kaplıyan büyük bir su kaynağı gibi bü - tün Asyayı, hattâ orta Avrupaya kadar her tarafı kapladı. Kısa boylu, çekik göz- Yü muhariplerin kısa boylu stlar üstün de şarktan garba yaptıkları akınlar her tarafı dehşet içinde bıraktı ve koca im- paratorlukları kâsırga önündeki çürük ağaçlar gibi yıktı. Moğolların akından evvelki hayatları gayet meraklıdır. Moğol halkı tepe saçlarını nal şeklin- de kazırlardı. Enselerini de tıraş ederler- di. Tıraş etmiyenler ise örerek kulakları ardından salıverirlerdi. Muhtelif renkte yassı birer serpuşları vardı. Bunların çoğu tüylü deriden yapı- ırdı ve tüylerini iç tarafa alarak kenar- Jarını kıvırırlardı. Bu kalpakların arka tarafından el ayası kadar büyüklükte bir parçası enseye sarkardı. Kalpağın iki ke- Barına bağlı iki kordon çene altından bağ- Janırdı ve bu kordonların üzerindeki iki dilcik rüzgârla sallanırlardı. Mintanlarının uçları midelerinin üs -| tünde birleşirdi ve bir kuşakla bellerine | bağlanırdı. Kış gelince birinin tüyleri vi cuda, diğerinin tüyleri dışarı gelmek ü- zere deriden iki kaftan giyerlerdi. Kadınlar saçlarını hotoz tuvalet ya - parlardı. Kızların kostümleri erkeklerin- kine o kadar benziyordu ki ilk bakışta er- kek veya kız olduklarını ayırmak müm- kün olmazdı. Oturdukları çadırların şekli şudur: Dai- re şeklinde ve bir adam boyu yüksekli - ğinde kafes şeklinde çitler, sırıklar ça * kılmış; bu sıtikların uçları ağaç halka - lardan geçiyor. Bu çatma birbirine bağlı kilimlerle örtülüyor ve kilimler daire şeklindeki çatılmış sırıklara kıl örme ile bağlanıyordu. Kapısı da kilimden olup cenuba karşıydı. Çoğunun üstü açıktı ve yattıkları zaman yıldızları görürlerdi. Çadırın ortasında ateş yakarlardı ve du- manları tepeden çıkıp giderdi, Bütün yiyecekleri süt ve etten ibaret- ti. Deve, sığır, koyun ve keçi beslerlerdi. Fakat en çok besledikleri ve sevdikleri hayvan attı, Herkesin serveti sahip ol- *» $ * Besleyebildikleri kadar karı alırlardı. Baba ölünce oğullar #vey annelerle, kardeşler ölünce yengelerle evlenmek borç gibiydi. Hastanın öteki dünyada kullanılmak üzere kapkacak, yay ve ok konurdu Yazan : Turan Can sama e i ası giremez; ölünce mezarma Moğol tipleri duğu hayvanların sayısile ölçülürdü. At- ların etlerini de zevkle yerlerdi, Etleri uzun zaman muhafaza edebil - mek için ince dilimler haline getiriyorlar, güneşte, yahut ateşte kurutuyorlardı. En çok sevdikleri içki de tahammür et- miş kısrak sütünden ibaretti ve buna kı- mız derlerdi, Yiyecekten başka diğer bütün ihtiyaç- larını da hayvanlardan alıyorlardı: De - rilerinden elbise, yünletinden ve kılla - rından keçe, kilim, urgan ve iplik; ke - miklerinden ok uçları yapıyorlardı. Ayni hayvanların tezeklerini kumluk ovalarda yakıyorlardı. Beygir, siğır ve koyun de- rilerini tulum haline getirerek kullan » dıkları gibi Artace ismindeki bir çeşit ko- çun boynuzlarından kadehler yapıyor * Jardı. Bir yerde *kalmazlar -ve hayvanlarını doyurabilmek için oradan oraya göçer - Jerdi, Vakit vakit çadırları bozdukları, eğ- yalarile çocuklarını hayvanların sırtlarına yükleterek başka yerlere gittikleri görü- "ür ve orada otların tükendiği bundan anlaşılırdı. Her kabilenin muayyen arazisi vardı ve bu arazi dahilinde dolaşırlardı. Bir ka- bilenin toprağında kuraklık olunca di - gerinin otlaklarına geçilmek mecburi - yeti hâsıl olur ve o zaman tabiatin pek kısır davrandığı bu yerlerde korkunç barpler başlardı. Hayvanlar kışın ayaklarile karları aça- rak, buzları kırarak yiyeceklerini arâr- lardı. Eğer buzlar pek kalın olur ve kı - ramazlarsa açlıktan ölürlerdi. Besliyebildikleri kadar kadınla evlene- bilirlerdi. Bir kızı alabilmek için baba - sına münasip miktarda hayvan verilirdi. Evli bir adam her karısı için ayrı çadır ve © çadırın idaresi için lâzım olan hayvan- ları temin etmiye mecburdu. Baba ölür- se onun oğlu, üvey annelerine bakmakla mükellefti, Oğulların öz annesinden baş- ka annelerile evlenmesi csizdi ve böyle yaparlardı. Ölen kocaların kardeşleri de yengelerile evlenir, onları beslerdi. Za - ten kadın, erkek için bir yük değildi, çünkü kocalarile birlikte sürülere bakar- lar; elbise, keçe ve kilim dokurlar, ara - baları sürer, develeri yükletir ve hattâ T gibi ustalıklı bir surette ata bi- Birisi hasta olursa çadırının önüne bir mızrak dikerlerdi. Onun yanına hastaya bakandan başka kimse giremezdi. Eğer ö- Jürse akrabasile dostları çadırın etrafına ve ölünün yanına dolarlar; acı acı bağı- rırlardı. Ölünün vücuduna fena ruhların girdiğine İnanırlar ve bu ruhlar etrafa dağılmasın d'ye ölüyü hemen gömerler- di. Ölünün önüne et ve süt konurdu ve dostları ona yemekler getirdiği gibi en çok sevdiği atı da, eğerlenmiş olduğu hal- de, mezarının üstünde boğazlarlardı. (Devama 11 inci sayfada) SİNEM A| “Çocuklar için en büyük felâket sinema san'atkârı olmaktır!,, David Copperfield ve Küçük Lord'un minimini kahramanı: “İki sene sonra sinemayı bırakacak, tahsilime devam David Copperfield, Küçük Lord, Lloyd Sigortası filmlerinde baş rolleri yapmış olan küçük san'atkâr Freddie Bartbolo- meuo yaşının küçüklüğüne rağmen en meşhur artistler kadar muvaffak olmak- tadır. Çok zeki ve ayni zamanda çok hassas bir çocuk olan Freddie Bartholomevo bir gazeteciye bir takım acı itirazlarda bu- Tunmuştur, bunları aynen aliyoruz: Ne anne!.. Ne mektep!.. «İnsan çocukluğunda bir çok felâket ge- çirmiş olabilir. Fakat bir çocuk için «si- nemâ san'atkârı» olmaktan büyük bir fe- lâket tasavvur edemem. On yaşımdanberi film çevirmekteyim.. Çok defa yalnız başıma kaldığım zaman; Ne için diğer çocuklar gibi alelâde bir ha- yat yaşamıyorum... diye hüngür hüngür ağladım. Çok defa stüdyodan okaçmağı bile tasarladım. Fakat şuna eminim ki: Benim yaşımda bulunan binlerce çocuk benim hayatıma gpta ediyorlar. Benim yerimde bulun - mak istiyorlardır... Acaba bu çocuklar benim istikbalimi temin eylemek için daha doğrusu yaşa - mak için çalışmakta olduğumu biliyor - lar mı?.. Film çevirirken bir de bakarım ki bir sürü çocuklar anneleri ile, babaları ile birlikte uzaktan beni seyre gelirler... A- caba bu çocuklar biliyorlar mu ki ben on- ların yaşında iken film çeviriyorum am- ma tahsilimi onlardan çok sonra yapa - cağım?.. Halbuki onlar annelerinin tatlı himayeleri altında mes'ut bir hayat sür- mekte, mektebe gitmektedirler... Benim ne annem var... Ne de mekte- bim!.. Size bir de ne suretle sinema sen'atkârı olduğumu anlatayım: Günün birinde beni figürasyon şefine takdim ettiler... Teyzem bir gün bin müş- külât ile rejisürle görüştü. Nihayet beni kumpanyaya zoraki aldılar. Ve figüras- yon kısmına girdim. Bir müddet süönra da film çevitmeğe başladım. On yaşımda iken ilk mektebe devam etmekte idim. Hattâ ilk mektep, tasdik- namemi bile almadım. Fakat malesef 0- kuyamadım ve ondan sonra sinema ha - yatına atıldım. İlk çevirmiş olduğum film David Cop- perfielddir. Bu filmi çok özenerek çevir. dim, Çünkü mevzuunu çok beğenmiş - tim. Tariht filmler daima hoşuma gider. Boğuluyorum Son filmi çevirirken bir hayli macera- İsr atlattım, en mühimmini anlatayım: Filmin mevzuunun bir kısmında: Ta - mise nehrinin mansabına yaklaşan mu- İ hacirlerle yüklü bir gemi bulunacak idi. Vapurun kenarına abanmış bir vaziyet- te idim. Birdenbire kendimi denizde bul- dum. Meğer gözüm kararmış ve denize düşmüşüm. Ben filmde küçük bir muha- cir çocuğunu temsil ediyordum. Sirtım- da bir balye yük vardı. Bu yükün tesiri ile batmağa başladım... Çırpınıyor ve ba- gırıyordum... İki defa battım ve çıktım. Artık kendimden geçmiş bir vaziyette iken yakama kuvvetli bir elin yapıştığı- nı hissettim. Beni tam vaktinde kurtaran İfilmde figüranlık yapan mektep arkada- işım Dean Corrigan idi. Bir kaç gün bitap İbir halde yattıktan sonra, ancak kendi- me gelebildim. San'atkârlıktaki son senelerim... Film kumpanyası ile yapmış olduğum mukavele iki sene sonra bitiyor. Bu mü- kaveleyi tecdit edecek değilim. Artık tahsilime devam etmeğe karar verdim... Mekteplerde, üniversitelerde okuyan, doktor, mühendis, zabit olmak istiyen takdir ediyorum. Tahsilini tamamen ikmal etmiş olar ederek doktor olacağım, diyor. Sinemanın minimini yıldızlarından Şhirley Temple bir delikanlının san'atkârlık yapmasını kabul ederim, Fakat, ben yaştaki çocuk- İarınkini aslâ. Annemi küçük iken kaybettim! An- nesiz büyüdüm. Teyzem bana yardım etti, Annesizliğin ne kadar güç olduğunu bilemezainiz!.. Ekser zamanlarda «Anne! Anneciğim!» diye mırıldanırım!.. Hayatta ananın ye- rini hiç kimse tutamaz!,. Annesiz büyüdüğümden; hayatın be? acı taraflarını gördüm, Bunun için 9” sanlığa en ziyade faydası dokunan vi mesleğe intisap eyliyeceğim. Bu mesleği de intihap ettim; Doktor olacağım. vi tor olurken de para kazanmayı düşün” yorum!» v Muhtaçlara yardımda bulunmak istİ yorum!, g Amerikada kendini “Türkiyenin biricik sinema direktörü, diye tanıtan bir gen$ bert Florey'in misafir! olmuştur. Benve- £i 4 kında (Paramunt) tarafın- k Amerika munabirimizin bildirdiğine dan çevrilecek olan (Angel) er) gençlere o kadar gıpta ediyorum ki!.. Ben | göre kendine «Türkiyenin biricik sine- | Marlene Dietrich ile birlikte rol 7*! de onlara katılacağım. Ben de doktor ol-| ma direktörüz süsünü vermiş olan İstan- mak istiyorum... Hemcinslerime yardım | bullu Benvenito Cellini isminde bir genç etmek istiyorum, San'atkârlığın hele ben) (Paramunt) stüdyosunu ziyaret edip Yaştaki çocuklar için boş şey olduğunu! (King of the Gamblers) i idare eden Ro- ye olan Herbert Marsball'in refakatinö? | lanuyordu. doğ Resimde görülenler (soldan #*Ğ” Tu) şunlardır: m Marshali - Cellini . Claire Tre kim 'Tamirofi - Florey.

Bu sayıdan diğer sayfalar: