20 Temmuz 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

20 Temmuz 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

a Tuinu* * Pıı lekııı: 8 SON POSTA B““th bazı entrikalar oldu ve kont alüydan uzaklaştı. Bu hâdise üze St bulunmadığı yerde, onsuz d.nh tah“fnmul edemedim ve ar hkg“mega karar verdim. Zamanlarda kendisini — beyi tü m_dlm. bulamadım. Mason ü Zliı Olduğu için, masonlar kendisini Yorlardı. Semeresiz kalan uzun ta- "ly;fu,m sonra meyüsen peşini bı- Ya ayga karar verdim, Fakat Fransa- tima detten müteneffirdim. Memleke- Ka bğ*_k_“orek inzivada yaşamak ve bettiğimi zannettiğim o harikulâde nu;:"' batırasile oyalanmak — istiyor- VĞ d leketime döndüm ve orada, #vin | dört şenedenberi metruk duran nn buldüm, 1764 senesinde idik. Da- &ç: :h gene sulh içinde, daha doğru- "ıkı:,'" Sulh içinde yaşıyordu. Yalnız Yağgı burg'da harbeden bir tek ordu kuman BU Ordu, istikbalde büyük bir ,h,m_"ün olacağına şüphe olmayan (chaı Yaşında bir delikanlının, prens d #les de Hesse Cassel) in idaresin- idi. Bir gün prensin, bulunduğum ;,b; '€n geçmesi vesilesile huzuruna | Yü *Sa mecbur olmuştum. — Prensin | hn:;da- sağ taralında o kadar a Bevm]i'“ad*ğlm ve artık bulma t olduğum adamın — olurdü; “Yeyim mi? Sevincimi y nı" Heyecanımı gören prens Zarogy imiş, Prensin müşaviri nt.';ı_âînk yanında bulunuyor ve ay- Orla, iğer prenslerle de temaz ederek | YA SA feyzinden istifade ettiriyordu Geği ablarım henüz nihayet bulmuş Tet di. Gün geçtikçe nazarımda kıy- b Ve ehemmiyeti daha ziyade artan adamın huzurundan sık sık - mah- Tdum. n K l#ğ"" t üstadım oradan oraya do- ktan bıktı. İEne Şarl, yeni kralın elinden ma- Cik asası almıştı. İsveçle Norveç lş"*di harp başlamış olmak'a bera- lık’ Mareşal istirahat etmek — için sık hıv:'ıfih bulabiliyordu. Böyle zam: içeride çalışıyordu. Üstadım vı Pr Pdisine yardım ediyorduk. O Sada geçirdiğim delice neşeli he ,, ' Sene kadar mes'ut bir on beş se- dz hbu:ndn geçti. Fakat bu noksan- Tahçı htiyarlığı korkunç bir akibetin gS '€tnesi mukaddermiş! g,_"“l_MW'el, üstadımın, hudüdsuz ya- —.uhümen, gçehresinin çizgilerinde . “Zami bir taravet muhafazasına lm" Olduğunu bir nebze anlatmıştım. Vezgi faravet günün birinde bozulu- “ İlkönce hiçbir. şey söylemeğe iu"_:" edemedim; yalnız müteessir ol- f#kat az bir zaman zarfında iş O €hemmiyet kesbetti ki artık da- Büng dım, Üstadımın ayaklarına ka- U.ı,inr.ikı sıhhatini daha iyi koruması, h*,_u' Uuğurda kullanması için yana .'i,dü“ Yalvardım. Bu lâubaliliğimi hoş Üedi k*bm: yavaşça yerden kaldırarak B tüng, Gaspar, bilmelisin ki, dünya ğin ilmin bile teda İ 4 hastalıklar mevcut b“yxhlb:mj kanatan gizli yaraya ve h“.':*'“î'l aldıktan sonra yaşamamak l ; aki azmime karşı, bu ilmin Buy, Siri olamaz,> Tan h'f“ söyliyerek boynunda asılı du- un"_'lfladalyon çıkardı ve bu madal- N saa, Sihde saklı duran bir tutam sa- “hşğ Bösterdi. Sonra sözüne devam e "'(?ıv_pır. dedi, yaşımı değil, fakat İtin öığ_"m ebedileştirmek — istediğim Bdi Üyorum. Biraz daha makul ol - tndi Yüzümde birkaç buruşuk, saç- tüğn * biraz ak yaratır ve bu fani vü- qukm tesirinden — uzaklaştırmak * ebedileştiretlilirdim. Benim Ö Senin sırrın olduğu vakit, bu Ll,mm_lmfnde et ve bana hayrülhalef Olmağa çalış'a ı'“*lr Bün sonra prense, o biçarenin h&k Sey anlayamadığı kargacık bur- ı— _m"lılıı"ım ve tılsımlarını, bana Ütay b dediği şeyi miras bırakarak Yedi Fransızcadan tercüme edebi roman İşte zabit efendi, maksadım; bahsi bu «sirr> a, bana bırakılan bu mirasa getirmekti. Bu kadar fazla söz göyle- diğim için mazur görmenizi bir defa daha rica ederim. Bu tafsilâtı verme- y ahatımı yarım anlamış ola- caktınız, Fakat şimdi, arzunuzu derhal etmekliğim ve, oğlumun, hafidimin ve benim, burada, muhibbeniz madam de »« den ne istediğimizi, açıkça ve yalan- dan tamamen âri olarak anlatme kl:ğ için hiçbir mâni kalmamıştır. XVI Marki (Gaspar) gene enfiye kutu- sunu açmıştı. Fakat bu sefer enfiye çekmedi ve kuluyu da kapamadan a- vucunda muhafaza etti. — Zabit efendi, diye söze devam et- ti, âlim değilim, ümit ederim ki siz de benim gibisiniz. Bununla beraber, her na! $ ikimiz de, ne olduğu anlaşılmıyan ha- yat mefhumu hakkında herkes kadar malümat sahibi bulunuyoruz. Herkes kadar diyorum amma, hakikatte hiç kimse hayatın ne olduğunu bilmez, bil- memişlir ve bilmiyecektir. Olsa, olsa ziruh mahlükatın hayatlarile kaim ve hayatlarına bağlı olan ve ölümün zu- hurile beraber yok olan hadisatın bazı- larımı tahayyül edebiliyoruz. Ü tü m n jle kont de Saint Germain bu hak Nden ağladı. Kontun ismi o Za- | hi bir zaman unutmamıştır. sürette yürüyeceğine emin ol e yoldan zerre kadar inh ve bu yolda büyü tir. Bu adamın yaptığ m düşündüğü gibi Z büyü namına hiçbir şey yoklu, bilâkis hepsi tı felsefe, muhakeme deha eser miş Keşfettiği ve bana miras bıraktığ uzun ömür sırm, haddi zalırda ga tabii ve ilmi bir istinat etmek dir. Bunun böyle olduğunu bizzat gö- receksiniz... . Bu sırrı, size riyaziyunun dav teşrih ve ispat etmek için mür tikleri kat'i usullere istinat izah ve ispat etmek iddiasında değilim. irdi, Fakat is'af| ve Üstadım belki böyle yap: ben bu tecrübeye girişebilmek için çok cahilim, Esasen bu cihet sizi alâkadar etmez. Sizin öğrenmek istediğiniz nok- ta, muhibbeniz madam... denin bu me- selede ne rol oynadığıdir, değil mi? İşte bahsimize geliyorum. Biz insan- lar ziruh mahlüklar olduğumuza naza- üceyreler, atomlar gibi nnasırdan müteşekkil vücutlarız. Bu hüceyreler ve atomlar, bizim vücudümüzde doğar, orada yaşar, oradaölür ve gene kendi- lerinden hasıl olan ayni cinsten diğer snasıra terki mevki ederler, Öyle ki, bir çok âlimler, bu hususta yaptıkları tetkikat neticesinde bugünkü vücudü- müzü teşkil eden anasırdan bir zerre- sinin bile, bundan me: on sene ev- vel ayni vücudü teşkil eden anasır ile hiç bir münasebeti olmadığını keşfet- | eden ve biraz evvel bahsi geçen hâdiselerden biridir. Mahaza, mevzubahs yenileşme hâ - disesi, her devirde ve her mahlül ni şekilde tezahür etmez. Henüz neş nüma bulan bir çocukta, ölen her atı Devlet Demiryolları Müdürlüğünden : Tercüme eden: H. V. yerine iki atöom kaim olur. İhtiyar bir vücutta ise, kaybolan bir çok unsurun , daha az miktarda unsur gelir. Hülâsa, mezara yaklaşan, ölüm halin- de bir vücudün ölen hüceyratını ise, ye- nileri istihlâf etmez. İşte efendim; üstadım, o sırrı, bu ga- rip hakikati teemmül ve tefekkür et- sırada büulmuştur. Ve ben o sırrın sayesindedir ki, bu sabah, çürümüş bir tabutun içinde yatacağım yerde zatıâ- Dnizle mülâkat etmek şerefine nail olu- yorum. * Ve o sırnı işte size anlatıyorum! Kor- kunç olmasına rağmen onu size ifşa elmekte tereddüt göstermiyorum. Çün- kü siz - tekrar edeyim - burada her talepte bulunmak hakkına malik bir vaziyettesiniz. Hiç bir arzunuz redde- ecektir. Yalnız bir şey müstes- dinleyiniz: (Arkası var) Nasır ilâcını kullandık- tan sonra o kadar rahatım kil Ayaklarınızı sıcak suda banyo ettikten sonra nasırlara “Dermin,, sürünüz. kısa zamanda bu ıstırab membalarından — kurtulursunuz! BK ERMEEA ; İşletme Umum 1 — Yüksek tahsili ikmal etmiş olanlardan 40 yaşını geçmemiş olmak ve iş- letme merkezlerimizden öğrenilecek şerait ve evsafı haiz bulunmak şartile ha- reket müfettişi yetişmek üzere müsabaka ile muavin müfettiş alınacaktır. 2 — Müsabaka: Haydarpaşa, Ankara, Adana, Afyon, İzmir ve-Sirkecide İşlet- me Müdürlük merkezlerinde 7/6/937 cumartesi günü yapılacaktır. nda kazananlara 130 lira aylık verilecek ve staj müddetinin hitamın- ik câ 4 — İmlihanda ve mü kadarı Avrupaya gönderilecektir. $ — İsteklilerin sihhi muayeneleri ceklerin aylıkları 151 liraya iblâğ edilecektir. müddetinde temayüz edenlerden lisan bilenlerin Jüzu- yaptırılmak üzere matlup vesaikle en niha- yet 5/8/987 tarihine kadar yukarıda yazılı İşletme Müdürlüklerimize istida ile müracaat etmeleri lâzımdır. — «42R0> Pencereden duyulanlar A Yazan: Peride Celâl Müzik susunca Canan nişanlısının kol-|lemekten zevk duyduğu şeyler bunlardı, larından sıyrildi. «Oh> diye, derin bir nefes aldı. Altın sarısı saçları küçük bük- lümler halinde alnına, şakaklarına dö- külmüştü. Büyük mavi gözlerinde mem- nun fakat biraz da yorgun bir mana var- dı. İnce uzun vücuduna sıkı sıkı sarila- rak topuklarında bir yelpaze gibi açılan siyah (tufta) elbisesinin eteklerini aya- ğına dolanmaması için zarif bir hareketle kaldırarak nişanlısının koluna girdi. Ka- labalıklar arasında yavaş yavaş - ilerle-, meye başladılar. Genç adam dudakların- da müşfik bir tebessümle genç kızın ku- lağına eğildi: — Yoruldun mu sevgilim?. Canan ona biraz daha sokularak cevap verdi: — Fazla değil, biraz... Balonun en neşeli dakikaları idi. Her- kes gülüp eğleniyordu. İki nişanlı bazı masalardan kendilerine söz atan, şaka- laşan tanıdıklarina gülümseyip mukabe- le ederek masalarına doğru yürüyorlar-| dt ki Canan birdenbire nişanlısının kolu- nu sıkarak fısıldadı: — Necdet şu adamı tanıdın mı? Necdet onun gözleri parlayarak baktı- (h tarafa başını çevirdi. Bir iki masa öte- de iki erkek oturuyorlardı. Bunlardan bi- ri esmer uzun boylu idi. Öbürü kır saçlı, orta boylu çok zeki bakışlı bir adamdı. | Dudaklarında belirsiz. müstehzi bir te-| bessümle etrafını tetkik ediyordu. Necdet genç kıza doğr — Şu masadakileri söylüyorsun değil mi? Birisini tanıyorum Gündüz Arif. Ha- ni şu senin şiirlerine bayıldığın meşhur şair. Canan, Necdetin kolundan çıkmıştı. Gözleri hep şairin otul masada Ol- duğu halde heyecandan tltreyen bir sesli — Demek aldanmamışım dedi. Resim- leri kendine pek az benziyor amma gene onu tanıdım. Sanra başını çevirdi, gözleri parlaya- rak genç adama baktı: — Nocdet ben Gündüz Arifin masası- na gideceğim.. Necdet birdenbire hayretle — gözlerini açmıştı: — Nasıl olur sevgilim onu tanımıyor- sun ki.. Genç kız dudaklarında cesur bir tebes- sümle omuzlarını silkedi: — Ne ziyanı var? Kendimi tanıtıp, cnu tebrik edeceğim, bu hiç te kaba bir ha- reket sayılmaz. Ve nişanlısının yüzünün sıkıntılı bir hal aldığını, itiraz etmeye hazırlandığını gördüğü halde elbisesinin eteklerini tu- tup, uçar gibi sür'atli adımlarla onün ya- nığdan uzaklaştı. Biraz sonra, şairin ısrarı üzerine ma- sasına oturmuş. Necdete yanına gelmesi için elile işaret ediyordu. O geceden sonra Gündüz Arif, Canan ve nişanlısının en samimi! dostları arası- na karıştı. Yalnız, Necdet bu dostluktan hafif bir sıkıntı duyar gibi idi, nişanlısı yaşını başını almış bir adam olan sairden kıskanmanın manasızlığını bildiği halde bu adam aralarına karışalıdanberi ken- dini eskisi gibi tam manası ile mes'ut hissetmiyordu. Gündüz Arif sık sik on- larla beraberdi. Yanlarında olmadığı za- manlarda da Canan hep andan bahseder- di, Gündüz Arifin şiirleri, yaptığı nükte- ler, başından geçen meraklı mareralar.. İşte artık genç kızın anlatmaktan ve din- Bir gün Necdet derin bir nefes aldı, her geyi halletmenin, üzüntüden kurtulma« nin çaresini bulmuştu. Hemen o gün ni« ganlısına gitti ve yalnız kaldıkları zaman genç kızın ellerini tutarak: — Sana bir şey söylemeye geldim, dedi. Canan onun heyecanla parlayan gözle- rine hafif bir hayretle bakarak: — Söyle Necdet dedi. Ve genç adam hemen söyledi: — Artık evlenelim sevgilim.. 'Tam o sözünü bitirmişti ki hizmetçi kapıyı açarak Gündüz Arifin geldiğini haber verdi. Bu haber üzerine Canan he- men nişanlısının avuçlarından e'lerini kurtararak kapıya doöğru koştu ve Noc- det yüzü sapsarı, kaşları çatılmış, olduğu yerde kaldı. Gündüz Arif içeri girdiği zaman müte- bessimdi. Gözlerinde mes'ut bir —mana vardı. Yüzü her zamankinden genç gö- rünüyordu. Genç kığın elini sıktıktan sonra ona bir kitap uzatarak: «İşte geçen gün istediğiniz kitap yavrum, dedi. Sı ra dönüp Necdeti selâmladı ve birdenbire dudaklarındaki tebessüm dondu. Genç a- damın yüzünün karmakarışık bir halde olduğunu, kendisine kinle baktığını far- ketmişti. Necdet o geldikten sonra beş altı dakiza daha oturdu ve giderken şair- le de, genç kızla da çok soğuk bir şekil- de vedalaştı.. Yalnız kaldıkları zaman Canânla şair uzun zaman konuşamadılar. Canan elin- de tuttuğu kitabın yapraklarını - karıştı. rıyor, önüne bakıyordu. Gündüz Arifin gözleri onun kumral başından ayrılmı- yordu. Nihayet yerinden kalkıp genç kı- zın yanına gitti. Yavaşça omuzuna do- kunarak: Ne o, dedi, iki nişanlı bugün biraz kavga ettiniz galiba?.. Bunu şakalaşır gibi söylemişti. kız başını kaldırıp ona bakti: — Hayır, kavga etmedik., Şalr onun sesindeki titreyişt! farketmiş- ti. Yavaşça elini genç kızın omuzundan çekti, pencereye doğru yürüdü. Caran da kitabı elinden bırakıp, yerinden kalka- rak onun arkasından gitti ve yanmda pencerenin önünde durarak: — Hemen evlenmemizi istiyor, —dedi. Siz gelmeden biraz evvel onu söylüyordu. Ve sonra titrek bir sesle mırıldandı: — Nedetle evlenmemiz artık doğru de- ğil gibi geliyor baha.. Gündüz Arif te genç kıza döndü, yüzü derin bir saadet içinde parlıyordu. Sonra başını çevirdi ve gene cevap vermedi. Bir müddet öyle yanyana durdular. Gündüz Arif giderken Canan pıya kadar teşyi etti ve orada gü içine bakarak yüzü heyecandan sararmış bir halde «bu gece kitabınızı okur, yarın sabah size lade etmek için getiririm dedi ve o zaman..» Genç kız sözünün arkasını getirmeden sustu. Şair onu hafif bir baş hareketi ile yarak hiçbir şey söylemeden çı- kıp gitti. Ertesi sabah Canan, Gündüz Arifin e- vine giltti. Şairih evi geniş, yeşil bir bah« çenin içinde, tek katlı, beyaz bir köşktü. Genç kız bahçe kapısından girdiği zaman geniş pencerelerin ardına kadar açık ol- duğunu fakat kimse yokmuş gibi küşkte en küçük bir hareket olmadığını gördü. (Devamı 15 inci sayfada) Genç İT z dÜÜLüm dd

Bu sayıdan diğer sayfalar: