20 Temmuz 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

20 Temmuz 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

MİZAH Nimet Abla ve Edebiyat R; Ariyat —müdürü h ça et sola bak - mEine ben Üiş - Mti bilir misin? N tabil! bir | 'ŞN aSi îü.ıı Yapıp yaz - h;,n:_'f*wm.. Ne ada? uhîwy Beçti, Vümağn Bek için bir Otoen ; âtladım. ©h Pobil *::'"“, Sokağına sap Üehir AD peşimize a ._:: Şocuk takılmıştı. Nimet abla- Piletden, önünde durduk. Sağlı — sollu İadın 1” Pencereler açıldı. Genç, ihtiyar <A Hları göründü: Bti LAY0 Nimet ablaya otomobilli mi- Nimet B xî"' baksana ne güzel otomobil. b Nimet ablayı gezmiye mi götü- Pa biz j Yallahi billâhi peşini bırakma- Ben Bideriz. Nimeç ':' Sözleri duymamazlığa geldim. Sg blanın kapısını çaldım. & b ? Boni, S "m"" Nimet abla, İsmet. 'ız,_:ı“*u İsmet, mümeyizin kızı mı? hlu_ş"' Mi tutuldun, ne oldun, o ne K Bil, "l.,:ı':dm Nimet sbla, ben muhar- 7 t H xııliı:? Misin, dur hele şu dolmayı T İditeyiim de kapıyı açmaya geli- y takika bekledim. Kapı açıldı: Beldin, safa geldin.. Bahçe üs- , *“daya buyur da oturalım. İ pit Üstündeki odada yerli kerevet- NL“'"IW" oturduk: hangi rüzgâr attı buraya ba- M Söyliyecektim Nimet abla, se- '*'nı.?:_* Söyl Ni bl. Mülâkat yapmaya geldim. < Mi NH;”."Z"“Y': yazacaksın öyle mi? ğî:,,_ “Yeyim, Bizim Felhiyenin kızı ""'ıı Etlin oldu. Kolağasının karısile Vecinin oğlu —saçsaça başbaşa a%—_ iler. Bedestanlının kızı ya bu- %h,_ k ya yarın; karnı burnunda S ha ıhıı].h istemiyorum — Nimet abla, edebiyat hakkında bir mü- Üşm Yapacaktım, kll:':mî"lh şimdi onun zamanı mı, k*'ş_ ğim —hizirilyasta — beyit çe- R Y wit çekmek değil, edipler- Bi lıı' lerden, şlirden, romandan, çh 2 öyleyse.. %W' Yac.. Bari sen sor da ben < Sor; “N_'Yım. dünün edebiyatı nasıldı. .: *debiyatını nasıl bulursun? * di Sümün nuru bu da nasıl sual? )'%_'N% yediğimi unuttum, dü- N Yatını ne bileyim.. Belki bir Beçti nn“lıiam vardır amma, eh 2â- Boj tmuşum. “:— fakat bugünün edebiyatı? b:ı söyliyemiyeceğim — bugün » Öi Tİ sokağa çıkmadım. S ge örden kimleri tanırsınız? N"m sene karşımızdaki evde o- Saçları uzun bir delikanlıydı. K n Satm açar.. Barbar bağırırdı. M alleli mazbata yapıp evden çı- Rşd;n : N Düi geç ardınız? 1 doh x—"lr. ü';:ığmp mahalleliyi ı-ıhıı-' n b"-l!kı Şalr tanımaz — mısin. z geçlA Füzüliyi! nyada füzuli ol he biloyıdm_ olduk. Başka S N Yazan: İsmet Hulüsi Yahya Kemali! — Onu tanırım bak, geçen sene Küğit- baneye gitmiştim. Orada gördümdü. Peh- Hvan gibi bir adam.. Bir oturuşta bir ku- yiyor. Doğrusu kırk bir kere ma- şallah. Kâğıthane köşkü var ya, o onun bekçisi imiş.. Doğrusu oldukça da hovarda, beni gö- rür görmez lâf attı: — Ne dedi? — Dur dilimin ucunda şimdi söyleyi- vereceğim: «Halkı Sâdâbad iki sahil boyunca fevç, fevç, «Vadei teşrifine alkış tutarken düran'» Dedi. — Nazım Hikmeti tanır mısın? — Tanırım. Kıvır kıvir saçlı delikanlı. | nde oturur. | Biztm hemşirezade Erenköy acıdım öyle acıdım ki. Bu genç yaşta ço- cuk aklını oynatmış. — Öyle mi? Hiç haberim yok.. — Ah bilsen İsmetciğim içler acısı. Delikanlı bahçeye çıkıyor. Bahçede ufa- cık çocuk gibi: «Trun Truns «Traktikitak» Diye diye oyunlar oynuyor. Bir aralık: «Güzel oğlum ne yapıyorsun?» diyecek oldum ne cevap verse beğenirsin — Ne cevap verdi; — Kuyruğuma uskur takacağım! Demesin mi.. O çocuğu iyi bir hoca bu- lup okutmalı! Pabucu büyük sağ olsaydı birebir gelirdi. — Aruz taraftarı misın, yoksa hece mi? — Vüâza arasıra giderim. Amma poçe- ye hiç taraftar değilim, insan etrafını göremiyor. — Serbest vezni nasıl bulursunuz? — Vezin değil onun adı, Güzin; eski- den tâ şuracıkta otururdu. O zaman da gene serbestti amma, ne olsa bizim ma- hallede pek aşırı gidemezdi. Şişliye lu- şındıktan sonra işi büsbütün — azıtmış. Serbestlikte nam vermiş. Hergün sokak- ta şunun bunun herifini koluna takıp ge- ziyormuş. — Biraz da romandan, romancılardan bahsedelim. — Sen ne dedin de olmaz, dedim, haydi ondan da bahsedelim. — Çok roman okudun mu? — Ben okumadım amma okudular an- lattılar, Bir zavallı Necdet varmış. Hani denize düşmüş, düur onun beytini de bi- liyordum: «Necdet Rüştü» «Denize düştü» — Akşam güneşini okudun mu? — Akşam güneşi bizim eve hiç girmez. — Neden, sevmedin mi? — Sevmek sevmemek meselesi değil, bizim ev poyraza karşıdır. Lodos tarafın- da hiç penceresi yok, o yüzden akşam Bgüneşi almaz. — Çalı Kuşu? — İskete, ispinoz, saka besledim am- ma, çalıkuşu bestemedim. — Reşad Nuriyi tanımadın mı? — Tanıdım, nasıl tanımam. Hanj - bir zaman araba içinde selâmlığa çıkardı. — Mavi ve Siyah hakkındaki fikrin? — Birbirine çok u- yan renklerdir, Şim- di değil amma genç- liğimde siyah ta üstü mavi çizgili bir enta- rim vard. Herkes bayılırdı. — Akayı da tanı - maz misın? 'Tanımaz — olur muyum, Adaya onun vapurile gittim. — Akay değil, Aka, — Ha ak ağa, ben nereden tanıya - yım?.. Üç ev ötede bir saraylı hanım ©- turur. Ona sor, sarayda bulunduğu için herhalde ak ağaları tanır! Mevzuu değiştirmek, biraz — tiyatroya temas etmek istedim. — Nimet abla tiyatro hakkında düşün- düklerin? — Eskiden giderdim. Kimin cserlerini beğenirsin? — Eseri, keseri bilmem, yalnız Kel Hasanı bilirim, bir de Naşit var — Kel Hasan öldü. — Ya vah vah.. Naşit? O sağ, hâlâ herkesi güldürüyor. — Şamram vardı, Peruz vardı. — Sormak istediğim onlar değil Şehir tiyatrasunu soruyorum. Hani Tepobaşın- da, bir de Halep çarşısında. — Bon İstanbuldan dışarıya çıkmadım. Haleptekini nereden göreyim. Fakat o Tepebaşına gitmiştim. Onlar çok fena in- sanlar! Gittiğim gün elâlemin gözü önün- de nur topu gibi bir kızcağızı öldürdü- lerdi. Hükümet te böylelerini görmüyar mu, nedir?.. Ha oğlum aklıma gelmişken sana sorayım, Orada eli kırbaçlı, başı saç- sız biri var, o kim? — Rejisör. — Freakçe bilmem; şunun türkçesini söyle, esirci demek mi? — Belki, dur Nimet abla, ayrılmadan bir şey daha sorayım. — Amma da çok sordun? — Bu sonuncu! — Öyleyse sor! — Yazısı en iyi yazıcı sence kimdir? — Nihayet doğru dürüst bir sual sora- bildin. Bak sana tarif edeyim, Yenicamie inersin, camiin arka kapısının tam kar- şısında oturur. Adı Hüsamettladir. Kime sorsan gösterir, ben yazısı ondan iyi ola- ni ömrümde görmedim. Eskiden bizim rahmetli sağken bir tarihte Konyaya nü- fus memuru olmuştu. Ben mektuplarımı ona yazdırırdım, geçende bizim komşu- lardan birinin kızı nişanlısına mektup gönderecek oldu. Kızcağızı sevabıma ora- ya götürdüm. Kız daha bir şey demeden adam derdini anladı. Lâhzada bir mek- tup yazdı. Sonra okudu. Aman neler yaz- mıştı neler, sen de okusaydın hani yok mu ya? İçin fena oluverirdi. O ne lügatli lâflardı. Bir tanesini bile anlamamıştım amma, eh ben onun kadar anlayışlı ola- cak değildim ya! Nimet ablaya teşekkür ettim. Beni ka- pıya kadar uğurladı: — Gene buyur evlâdım! Dedi. Ben kapıdan çıkarken komşu ev- lerin pencerelerinden de başları gene bi- rer birer göründü: — Nimet ablanın misafiri gidiyor, bak- sanıza! Dediklerini duydum. Çocuklar da pe- şimden: — Nimet ablaya kısmet çıktı! Diye barbar bağırıyorlardı. İzmet Hulüsi Sayfa 7 Madrid siperlerinde bir İtalyan Markizi Güzel kadının atılmadığı macera, yapmadığı çılgınlık kalmamıştı; nihayet bütün yada başlıyan harbi fırsat bunlardan usanınca İspan- bildi ve Madride giderek hükümetçilerin ordusuna yazıldı «Markiz Kasati> çok asil bir aileye mensuptur. Pederi vaktile İtalyan kra- lının yaveri idi, Genç yaşındanberi ma- cera peşinde koşmağı tasarlardı. | — Eğlence âlemlerine çok düşkündü... Harbi umumiden evvel Romadaki |beyaz mermerden yapılmış sarayi; Pa- |ri.=1eki meşhur «Gül — paviyonu» nice | garip eğlencelere, âlemlere sahne ol - |muşlardı... Gene harbi umumiden ev- vel kışın (Sen Petresburg) da buzlar üzerinde bir fener alayı #ertip eyle - mmişti... O vakitleri bu fener alayından aylarca bahsedilmişti... Meşhur ressamlardan Van Dongen İveBrunellesehi tablo — ve portrelerini yapmaktan usanmamışlardı... Harhi umumt patlak verir vermez hastabakıcılık yapmağa — başlamıştı. Cephelerde canla başla çalışmıştı... Harp biter bitmez gene balo ve su- vare elbiselerine bürünmüştü... Deau- ville, Lido, Cannes, San Remo, Ostende, cirid atmış olduğu yerlerdi... Fantezileri gazetelerin moda, salon sütunlarını kaplardı... Bir sürü genç ve güzel kadınlar, çevik delikanlılar dur- madan peşini takip ederlerdi... Bir gece (Venedik) de maskeli bir süvare veriliyordu... Dört yüz öavetli Vardı. Herkes bir maskeye bürünmüş- tü.. Kimi (İmparatoriçe Katrina), ki- mi (Napolyon), kimi (Madam Rekam- ye) olmuştu... Davetliler Markiz Kasatiyi bekliyor lardı... Herkesi merak sarmıştı... Acaba Markiz ne kıyafetle gele cek? Kapı açıldı... Markiz Kasati maske- siz olarak girdi... Herkes hayrette kal- mıştı... Fakat bu giren Markiz değil - di! Onun bir benzeri idi... Bir iki dakika sonra Markiz Kasa- tinin ta kendisi girdi... Sam altın lame- li bir tuvalet, altın bir miğfer, altın maske... Siması balmumundan sarı | - di... Bir alkış tufanı koptu... Markiz ye- re yuvarlanmıştı... Davetliler rol ya - pıyor sandılar ve: — Bravo! Markiz!.. Diye bağırıştılar... Fakat Markiz bir türlü yerden kalk« mıyordu... Davetlileri bir meraktır sar- dı, Acaba Markiz ölmüş mü idi? O arada ortaya bir şövalye çıktı... O da altınlara gark olmuştu... — Markizin vasiyetnamesini okuya- cağım! Diye gürledi... Herkesi hayret ve dehşet istilâ ey. Jemişti... (Devamı 10 uncu sayfada) Bir sokak halkının Hayatını tehlikeye Sokan bir çöp sandığı Unkapanında Yavuz Sinan — camlişeri? sokağında oturan okuyucularımızdan R. Akbaş düm matbaamıza gelerek yana ya- kılan derdini anlattı: Bizim sokağın üst başında belediye- zün bir çöp sandığı var. Bu sandık bizden yaşamak bakkını tamamlle almıştır. Ne penceremizi, ne kapımızı açabiliriz. çocuk- larımız kapının eşiğinden dışarı çıkamaz- lar, biz geçerken daima burnumuzu, gözü- müzü, ağrımızı kupar, öyle geçeriz. Çünkü bu sandıktan leş gibi bir koku intişar eder, üzserinde her biri birer hus- talık mikröbu olan karasinekler uçuşur. Mahallenin bütün kedileri hep bu çöplüx başında toplanır ve sabahtan akşamlara kadar durmadan bağırıp Gövüşür, çöpleri eşeler, dururlar. Belediyoden yalvarıyoruz: Bise âeğil yavrularımıza acısınlar ve bu çöp sandı Çını buradan kaldırsınlar! * Okuyucularımızın sorgularına cevablarımız Barsa okuyucularımızdan H. İ. Çeline: — Mevzuu bahsettiğiniz romandaki ka- naatimiz yanlıştır. Roman seyrini — takip ederek tamamlanınış'ır. * Mertifonda N. Anlamara: — Anlattığınız variyet ancak kaçak 0- dun yakanlara mahsustur. Halbuki dev- let odunu ortadan kaldırmış değildir. Ay- Ten antrasit kömürü de her yerde salıl- aktadır. * Ankarada Nadir Cana: Mevruu bahsettiğiniz meseleyi ancak mahkeme ballederdi. $ sene evvul adatete baş vurutuş olsaydırız, aşacağınız davayı kazanacağımız mubhakkaktı.

Bu sayıdan diğer sayfalar: